Bu Blogda Ara

Arşiv

Korona Virüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Korona Virüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Koronametre

 
Koronametre
Sinsi ve hızlı bir şekilde dünyayı etkisi altına alan Coronavirüs’ten, sonunda Türkiye de nasibini aldı. Ülkemizde rastlanan ilk virüs vak’ası 11 Mart’ın ilk saatlerinde Sağlık Bakanı tarafından açıklandı ve böylece “koronametre” çalışmaya başladı. Bu açıklama, öncesinde süregelen tartışmaları bitirmediği gibi yeni tartışmalara da yol açtı.
 
Doğumuzdaki ve batımızdaki ülkelerde virüs vak’aları görülürken, bizde görülmediğinin söylenmesini şüpheyle karşılayanlar vardı. Ne yaniydi, Çin’den yola çıkıp her yana dağılan virüs İran’a gelmiş, yüzlerce kişinin ölümüne sebep olmuş ve sonra bizi atlayarak Yunan ellerine uğramış ve soluğu İtalya’da mı almıştıydı? Bu işte kesin başka bir iş vardıydı, belki de yüzlerce gerçekleşen ölüm vak’ası halktan gizleniyor olabilirmişti. Biraz daha iyimser olanları, virüs tesbiti için kullanılan kitlerin düzgün çalışmıyor olabileceğini ve bu sebeple daima yanlış sonuçlar verdiğini iddia ediyordu. Çernobil mini dizisinde patlayan reaktör sonrasında düşük ölçekli ve düzgün ölçüm yapamayan dozimetrelerde daima 3.6 röntgen sonucunun görünmesi gibi... Nitekim, İngiltere’den gelip, İstanbul üzerinden Singapur’a giden bir yolcunun virüs taşıdığı ortaya çıktığında bu şüphe kuvvet kazanmıştı. Türkiye tarafı bu yolcunun sadece 22 dakika İstanbul Havalimanı’nda kaldığını söyleyerek kendisini savundu. Bu meselede şaşılacak hususun, büyüklüğü ve organizasyonu sebebiyle havaalanının sadece 22 dakikada geçilmesi olduğunu söyleyebiliriz.

Karşı iddia olarak, bu topraklarda yaşayan insanların genetik olarak virüse dirençli olduğunu söyleyenler oldu. Kimi de abdestli namazlı memlekete virüslerin yaklaşamayacağını öne sürüyordu.

İDDİALAR... İDDİALAR...

Şimdi iddialara teker teker bakalım: Demokrasimiz istenen seviyede olmasa ve sürekli aldığı yaralarla bitap düşse de, yöneticilerimiz Çin ve İran’dakilerden daha mı totaliter ki, onların yapamadığını yapsın ve virüs vak’alarını tamamen kamufle etsin? Yahu, akrabalık ilişkilerinin çok gelişmiş olduğu memleketimizde yüzlerce kişinin vefatı virüsten olacak da, bilindiği halde kimse ile paylaşılmayacak, mümkün mü? Her cepte telefon ve her telefonda kamera ile internetin olduğu 2020 Türkiye’sinde böyle bir olayı uzun süre boyunca kimse saklayamaz.

“Kaç para ülenn bi’ kit?”

Virüs teşhis kitlerinin hatalı sonuçlar verebileceği ihtimali olsa bile, böyle hayatî bir konuda sağlık personeli ihmalkârlık yapsa kendi hayatını da riske atacaktır. Kaldı ki, ünlü filozof İbrahim Tatlıses’in bir Türk filminde söylediği gibi “kaç para ülenn bi’ kit?” Öte yandan, virüs zengin-fakir, âlim-cahil, soylu-köylü ayırımı yapmadan, kimsenin dinî inancını sorgulamadan, uygun fizikî şartları bulduğu her bünyeye yerleşir.

Başka ülkelerdeki virüsün yayılma hızı ve tehlikesi ülkemizden dikkatlice izleniyor olmasına rağmen, bizde görülmeden önce hiçbir tedbir almayan vatandaşımız, resmî virüs ilânı ile panik havasına girdi. Gerçekten ihtiyacı olup olmadığına bakmaksızın makarna başta olmak üzere kuru gıda, temizlik maddesi ve maskeye hücum eden vatandaşlar, bu malzemeleri stoklayıp fiyatlarını fahiş bir şekilde arttıran fırsatçılar haberlere konu oldu. Vatandaş kendisinden birçok bilginin saklandığını düşünüyor olmalı ki en kötü şartlara kendini hazırlama ihtiyacı hissediyor. İktidar medyasında biri, yakın zamana kadar tutuklu bulunan ve yurtdışına çıkış yasağı bulunan muhalefet partisi mensubunun İran’a gidip bilerek virüsü Türkiye’ye getirdiğini yazdı, bir başkası da yeni açılan Deva Partisi ile birlikte virüsün ülkeye giriş yaptığından bahsetti. İşine gelmeyen seçim sonuçları çıktığında veri akışını kesen resmî ajansı da görülmedi mi? Bunları gören insanlar nasıl resmî verilere güvenebilir ki? Yıllar boyu süren inşaatı ve dev bütçesine rağmen yeni havalimanında metronun, ulaşması gereken noktanın yanlış hesaplama sonucu 300 metre uzağında biteceğini daha yeni duyduk. Bu ne ki, işsizlik rakamları, enflasyon ve millî gelir hesaplamalarının tam olarak gerçeği yansıtmadığını düşünen çok insan var. Ekonomi sıkıntıda olmasa, bu kadar virüs fırsatçısı doğar mıydı?

Bayramsa bayramınız, mübarek olsun!

14 Mart’ta bayram kutlayan ve henüz koronavirüse çare bulamamış tıp dünyasına seslenmek istiyorum:

“Hiçe sayıldı başta Wuhan,
Kan gölüne döndü bak Çin, İtalya ve İran
Bayram mı olurmuş gözyaşlarından
Bayramsa bayramınız mübarek olsun!

Virüslü hastalar ilâç beklerken
65 yaş üstü feryat ederken
Wuhan  boynu bükük, mahsun beklerken
Bayramsa bayramınız mübarek olsun”

Son zamanlarda bütün dünyada muhtelif yerlerde görülen deprem, çığ, kuraklık, orman yangınları, savaşlara ilâveten korona virüsü de eklendi. Ne diyelim, Kur’anometre yavaşladığı anda koronametrenin işlemeye başlaması tesadüf olmasa gerek...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/koronametre_514709

Elazığ Depremi’nin ardından...

Elazığ Depreminin ardından

Geldiğinde sadece yeri değil yüreklerimizi de sarsan, birkaç gün boyunca daima kendisinden bahsettiren, bütün ülkeyi kenetleyip güldürmezken düşündüren ve haftası tamamlanmadan unutulup giden bir depremi daha geride bıraktık.

Ekonomik sıkıntılardan mıdır, bilmiyorum, bu deprem para meseleleri çokça konuşuldu. Fitili ateşleyen, Kızılay başkanının 10 TL yardım için vatandaşlara çağrı yapması oldu. Vatandaşlar tepkilerini anında gösterince çağrı tweeti de silindi ama tartışmalar kesilmedi. Bu sefer insanlar, yirmi yıldır ödedikleri deprem vergilerinin akıbetini sormaya başladı. Tam yirmi yıl önce, geçici olduğu söylenerek konulan deprem vergisi ve yükseltilen KDV oranları, bir kaç yıl geçtikten sonra kalıcı hale geldi

Deprem Vergileri Ne Oldu?

Bu arada, deprem için toplanan vergilerin durumunu sormanın utanmazlık olduğunu öğrendik. Allah Allah, halbuki soru sormak değil de cevap vermemenin ya da net bir cevap verememenin kabul görmemesi gerekmiyor mu? Şöyle düşünün; bir lokanta var, bir gün gelir de acıkırsanız diye sizden düzenli olarak para topluyor. Bu lokantada sadece belli problemlerden dolayı evinde yemek pişiremeyen insanlar müşteri olabiliyor. Günün birinde, takdir-i ilahi, bir grup insan, evinde yemek pişiremeyecek hale gelip lokantanın yolunu tutuyor. Şef garson bütün vatandaşları 10 TL bağışlar yapmaya davet ediyor. Lokantaya gitmeyen pek çok vatandaş kampanyalar düzenleyerek kendi imkanları ile topladıkları yiyecekleri lokantaya yardım diye gönderiyor. Siz de, haklı olarak o güne kadar vermiş olduğunuz paraların nerede harcandığını sordunuz. Baş aşçı sorunuzdan rahatsız oluyor ve “tam da yemek zamanında sorulacak soru mu bu?” diyor. Yahu evet, yemek için toplanan parayı tam da yemek ihtiyacı duyulduğunda soruyoruz, ne var bunda?  Organize İşler filmindeki meşhur “araba nerede?” “müşteride”“para nerede?” “yarın getirecek...” “araba nerede?” repliklerini hatırladım... 

Orta Gelir Tuzağı!

Ekonomide Türkiye’nin sıçrama yaptığı günlerde, mümkünatı yok, deprem paraları başka şeye harcanmış olamaz. Hele, bir hazır giyim markası sahibinin, "Perakendenin en zor dönemine girdik. Bugün içinde bulunduğumuzdan daha büyük kriz görmedik diyebilirim” demesine hiç mana veremiyorum. Kriz değildir yahu, olsa olsa orta gelir tuzağıdır bizimkisi. Düşünün ki, futbol maçında oynuyorsunuz, ceza sahası içerisinde beklerken, iyi bir orta geleceğini tahmin edip kafa atmak üzere sıçrıyorsunuz. Fakat o da ne, ayaklarınız yerden kesildiği anda orta gelmeyeceğini anlıyorsunuz! İşte buna “orta gelir tuzağı” denir. Evet, sıçrama yaptığımız doğru, ayaklarımız yerden kesildi çünkü... Tek eksiğimiz dışarıdan gelmesini beklediğimiz paralar. Yabancı yatırımcıları çağırmak için bir türkü söyleyelim mi? 

“Money money money,
İşte yeni hava meydaney
İyi günün dostu,
Nerdesin haney, Sülün Osmaney”

Ekonomide geçen sene dengelenme ve değişim yılıydı. Bu sene de “ince ayar yılı” olacakmış. Avrasya tüneli geçişine %56 zam gelmesinden belli ayarın inceliği. Harç ve vergiler %22.5 zamlandı, doğalgaz ve elektrikte “dengelenme ve değişim” yüzde 60-70’leri buldu... Desenize, “incecikten bir zam yağar...” türküsünü de söyleyeceğiz...

Korona Virüsü

Dünyayı tehdit eden korona virüsü çok şükür ki daha ülkemize giriş yapmadı. Acaba virüs vakası ülkemizde görünmeye başladığında nasıl karşılanır? Muhtemel tepkilerden bazıları:

"Bu bir virüs kalkışmasıdır"

"Doktorlardan değil, eniştemden öğrendim"

"Bütün vatandaşlarımı karantina bölgesine, virüsle mücadeleye davet ediyorum"

"Virüs bulaşmış insanların boğazına-afedersiniz- atlet tıkamak suretiyle..."

"Çin'den gelen şeyler hep böyle: üstü ihanet, ortası ticaret ve alt tabakası da tababet"

“Çin’lerine gireceğiz Çin’lerine!”

"Rabbim önce bana, sonra milletime rahmet eylesin"

"Bu virüs Allah'ın bir lütfudur..."

"Hastaneler ne ilaç istedi de vermedik?"

Link:https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/elazig-depremi-nin-ardindan_511665

Öne Çıkan Yayın

“Özeleştirme” İdaresi Başkanlığı

Yiğit Özgür Karikatürü   İktidar partisine oy verdiğini bildiğimiz hayali bir dostla seçim öncesi yapılmış bir muhavere: Ülkenin gidiş...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: