Bu Blogda Ara

Arşiv

problem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
problem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

"Saldım Çayıra Mevlam Kayıra..."

 

Saldım çayıra mevlam kayıra
İbrahim Özdabak Karikatürü

İktidar partisinin problem çözümüne dair yaptığı şeyler, çoğunlukla çözüm bulma veya problemin kökünü bulup onu ortadan kaldırma niyetli değil.

Sorumluluğu üzerine yıkacak bir günah keçisi bulup oraya yönlendirebilirlerse ne âlâ... Bulamazlarsa, ya günü kurtarmak için hesapsız plansız işlere girişiyorlar ya daha büyük bir problem oluşturup öncekini unutturmaya çalışıyorlar. Olmadı, “bizim işimiz kötüyse rakibinki daha kötü olsun” diyerek işi yolunda gidenleri durdurmaya çalışıyorlar. Kendi evinin elektriği yok diye şikayet eden hane efradını susturup, bak kimsede yok diyebilmek için bütün binanın elektriğini kesmek gibi...

Diyelim, gıda ve tarım ürünlerinde pahalılık var. Temel problem üretimimizin azalmış olması. Muktedir abilerden Binali Yıldırım çıkıp diyor ki “Maliyetler, mazot ve gübre yüksek diye düşünmeyin, ekebildiğiniz kadar ekin kardeşim.” Halk arasında söylenen “saldım çayıra, mevlam kayıra” sözünün canlı misali. 

Halbuki, sen iktidarsın, ülkenin ihtiyacını analiz eder, üretim kapasiteni gözden geçirirsin. İhtiyacı karşılayacak kadar değilse, kapasiteni geliştirmenin hesaplarını yaparsın. Gerekiyorsa, teşvik ve destek paketlerini açıklayarak üretime yönlendirirsin. “Kervan yolda düzelir” mantığıyla hareket eden çavuşların işini ne kadar bildiği malumdur. Elde, avuçta bir şey kalmaması riski var. 

Türkiye’ye yatırım yapmaları hususunda yabancı yatırımcıları teşvik etmek isteyen Hazine ve Maliye Bakanı Nebati şöyle dedi: “Bir problem yaşadığınızda bize hemen ulaşırsınız. En sevmediğim konu da şu; yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasidir. Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda cumhurbaşkanımız var rahat olun, mevzuatı da değiştiririz. Cumhurbaşkanlığı sisteminde hızlı adımlar atıyoruz…” Günlük acil sıcak para girişi problemini çözmeye çalışırken, “parayı veren düdüğü çalar” fıkrasına nazire yaparcasına, hukukun işlemediği ve yerleşik kuralların hiçe sayılabileceği bir ülke görüntüsü çizdi. 

Hukukun işlemediğinden bahsetmişken, hakkını yemeyelim, İçişleri Bakanı Soylu daha önce “Bir uyuşturucu satıcısını gördükleri zaman, beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar, ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler, o uyuşturucu satıcısının ayağını kırmayan polis görevini yapmamış demektir. Benim ülkemin gencinin canına mal olacak, onu zehirleyecek ve aileleri huzursuz yapacak bir kişiye gereğini yerine getiren suçunu bana atsın” ve “Muhtarlarımız diyor ki ‘Efendim şurada metruk bina var burada metruk bina var. Ama mahkeme kararı var yıkamıyoruz.’ Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin” demişti. 

Sıradaki örneğimiz, iktidarın dümen suyundan giden birinden: İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı, ihtiyacı karşılamadığı için taksi sayısının arttırılması talebine karşılık olarak taksi ücretlerinin yükseltilmesi gerektiğini iddia ederek “..taksi yolcusunda azalma olur, taksi ihtiyacı varmış gibi hissedilmez” dedi. Vatandaşın taksi ihtiyacını çözmeyi değil, hizmeti ulaşılmaz kılarak ihtiyacı düşürmeyi hedefleyen bir bakış açısı. 

Üniversite sınavlarında tercih yapabilmek için gerekli baraj puanı geçemeyen öğrencilerin neden başarısız olduğunu irdelemek yerine barajı komple kaldırdılar, yakında sınavları da iptal edebilirler bu gidişle.

Doktorlar başta olmak üzere, yetişmiş insanların yurtdışına göç etmesi konusunda bir iktidar mensubu, yurtdışına gidişleri zorlaştıracak mevzuat düzenlemeleri yapılması gerektiğini söylemişti. Yani bu adamlar neden kaçmak istiyor, şikayetlerinin kaynağını ortadan kaldıralım demek yerine kapıları kapatalım, kimse kaçamasın düşüncesi... 

Doktorların şikayet ettiği başlıca şeyler; uzun nöbet süreleri, haddinden fazla sayıda hasta ile çok kısa sürede ilgilenme, canlarını tehlikeye atabilecek seviyede şiddete maruz kalma, haklı-haksız çok sayıda malpraktis davaları ile uğraşma, maaş ve emeklilik gibi özlük hakları ile ilgili şikayetler. Aile hekimlerinin azlığı ve sevk zincirinin işletilmemesi sebebiyle uzman hekimlerin üzerine yığılan hasta sayısı da cabası...

Sonra, en tepeden “Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam eder, buralarda yola devam ederiz” çıkışı geldi. Tıp bayramı olarak kutlanan 14 Mart’ta verilen müjdeler bir geri dönüş işareti olarak algılandıysa da doktorları pek tatmin etmişe benzemiyor. 18 Mart tarihi itibarıyla, TUS’la girilebilecek asistan kadrosu sayısı, önceki senelerde açılanın 5 katını geçerek 17266 olarak açıklandı. Senelik yaklaşık 16 bin tıp öğrencisinin mezun olduğu düşünülürse, açıkta hiçbir mezun kalmadan hepsi bir uzmanlık eğitimi alabilecek. Hocaların sayısı, hastanelerin sayısı ve büyüklüğü aynı kalmışken, bu eğitim hakkıyla nasıl verilecek, Allah bilir. Anlaşılan, “yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam” konusu hayata geçiyor. Hepimize geçmiş olsun. Yarım yamalak doktor görmeye alışsak iyi olur.

Doktor kelimesinin yarısı Tor olur, elindeki çekici etrafa sallayan mitolojik varlık Thor’u hatırlatır. Elinde çekiç olan, her şeyi çivi gibi görürmüş. Ne diyelim, yarım ekonomist maldan, yarım “dokthor” candan eder...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/saldim-cayira-mevlam-kayira_560711

İnterne’ttin Bize Türk Telekom?

 

Türk Telekomik macera

En son 30 Ekim 2020 akşamı gördüğümüz internet erişimimizi maalesef kaybettik. Görenlerin insanlık namına Türk Telekom’a getirmelerini rica ederiz. Hükümsüzdür, yani kendilerinin açıklamaları genelde hükümsüzdür. Bir SMS gönderiyorlar “probleminiz çözüldü” diye, halbuki ortada düzelmiş bir şey yok. İki dakikalığına gelmiş gibi görünen internet, bir bakıyorsun anında yine gitmiş! Problemin çözüldüğüne dair gelen SMS’te, onayımız için 6606’ya GIDERILDI yazıp göndermemiz de isteniyor.

İlk zamanlar bu mesajları ciddiye alarak, problemin devam ettiğine dair bilgilendirmeyi 4440375’i arayıp dakikalarca bekledikten sonra yapıyordum. Operatörlere ulaşmanın zorluğu bir yana, onlara derdini anlatmak ayrı bir dert olduğundan, her seferinde onları aramaktan vazgeçtim. Hatta bir keresinde operatör, çağrı görüntüleme ve kayıt için kullandıkları sistem çalışmadığı için bana herhangi bir şekilde yardımcı olamayacağını söyledi. Sisteme sitemi birlikte edip kapattık telefonu. Arayıp durum güncellemesi yapmasam bile, bir süre sonra, problem üzerine teknik çalışmaların devam ettiği mesajı da geliyordu.

Fiberin kurutulmuş olanının daha makbul olacağını düşünmüş olmalılar ki, Hariri döneminde fiber altyapının kökünü kuruttular, şarkısı bile var: “kurutulmuş, birer birer... eski fiber, eski fiber. Bakırdan da yok bir haber, varsa yoksa, eski fiber...” laf aramızda, eldeki bakır kabloları bile sattıkları söyleniyor o dönemde. Altyapı çok sağlam değilse, evden çalışanlar, evde karantinada olanlar ve EBA bağlantıları sebebiyle geniş bant internet ihtiyacının arşa çıktığı bugünlerde sıkıntıların yaşanması şaşırtıcı değil. Bitlik ve terabaytlığa en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde internetsizlik kabus gibi.

Benim gibi “tek operatör, tek modem, tek hat, tek fatura” mottosuyla, internet telefon ve tivibu hizmetini Türk Telekom’dan alan biri için, -ki buna “faturabia” denir- internettki en küçük bir aksama hepsinin anında durması anlamına geliyor. Modemi aç kapa, modem ip aldı-almadı derken modemokrasiye inancım kalmadı Allah sizi inandırsın... Eee, bütün güçleri tek bir modeme bağlarsan, olacağı bu! 

Faturabia uyumlu modem

 

Kasım ayına internetsiz başladık ama biliyorsunuz ki kasımda hat başkadır. Problemin ne olduğunu bilmiyorum, çözümünün neden bu kadar uzadığı hakkında hiçbir fikrim yok ve bu durum daha ne kadar devam edecek, belli değil! Sen bize televizyondun, telefondun, internettin... Söyle şimdi, bize interne’ttin Türk Telekom? İlkokul 2. Sınıfa giden bir çocuğumuz var, bilgisayarda internet olmadığı için EBA bağlantısı yapamıyor. Mobil cihaz üzerinden EBA’ya bağlanılamıyor, bağlanılsa bile iki dakika sonra sistemden atılıyor. Mobilde EBA için 8 GB veriyor ya TT, onu kullandırmamak için sisteme bağlananan cihazlar arasında en düşük önceliği mobil cihazlara veriyor diye düşünüyorum, yoksa mobil ve masaüstü EBA arasında başka bir fark yok. Televizyon yayını üzerinden EBA’yı takip etsin diyeceğiz, o da yok elimizde!

Her gün, bu işin içinde bir bit yeniği olup olmadığını kendi kendime sorup durdum. Sekizinci güne kadar gelip bit yenikleri toplamının bir “byte” yeniği seviyesine ulaştığını görünce birilerini harekete geçirmek için, bu yazıyı yazmak dahil, bir şeyler yapmaya karar verdim. Olan biteni gün gün yazayım dedim:

1. Gün, 31 Ekim 2020, Cumartesi: Sabah saatlerinde televizyon ekranında donmalar başladı ve yayın gitti. Bilgisayarda internet erişimi yok. Modem ışıkları stabil, DSL ve internet ışıkları olması gerektiği gibi yanıyor, fiziksel olarak bir kopma görünmüyor ama erişim yok. Kısa bir süre kopukluk devam etttikten sonra bir ara geliyor, 5 dakika erişim sağlandıktan sonra, hiçbir göstergede anormal bir şey görünmezken tekrar bağlantı gidiyor. Evet, benim bağlantı problemim var, bağlı kalamıyorum ama problem bende değil, onlarda.

Çağrı merkezini arayıp kayıt bıraktım. 10 dakika sonra problem çözüldü diye mesaj geldi. 10-15 dakika içinde yine bağlantı gitti. Tekrar çağrı açarak problemin devam ettiğini bildirdim.

Gelme ve gitmeler dengesi, gitmeler lehine bozuldu ve gidik kalma süresinde eksponansiyel artışlar başladı. Akşama doğru, çağrı merkezi telefonları hiç açılmaz oldu, daha menüyü dinlerken telefon bağlantısı kopmaya başladı. Es kaza bir operatöre bağlanabilince çağrı yönetimi için kullandıkları sistemde arıza olduğunu ve bana yardımcı olamayacağını söyledi.

2. Gün, 1 Kasım 2020, Pazar: Bağlantı problemi devam ediyor, bağlantının sağlandığı süre oldukça kısaldı. Çağrı merkezi, teknik ekibin herhangi bir problem bulamadığını, Wi-Fi kullanarak bağlanan cihazımızda bir başka arıza olabileceğini söyledi. Cevaben iki bilgisayar, üç telefon ve bir tabletten oluşan wifi ordumda bütün cihazların arızalı olma ihtimali olmadığını, bununla beraber kablolu bağlantı kullanan Tivibu set top box cihazının da internet erişimi olmadığı için yayın veremediğini söyledim. Hadi, wifi cihazlarıma çamur attın da kablolu cihaza ne diyeceksin? O da, modemde sıkıntı olabileceğini söyledi bu sefer. 20 gün önce kutusundan çıkardığım yeni modemi kurduğumu söyledim. Bu arada, modemin DSL ve internet ışıkları yanıyor.

3. Gün, 2 Kasım 2020, Pazartesi: Modemin DSL ışığı yanıyor ama internetin ışığı kesildi. Artık dibi bulduk, arızayı tespit ederler inşallah dedik ama herhangi bir gelişme olmadı. Sadece teknik ekibin arıza ile ilgilendiği bilgisini veren mesaj geldi. Arızanın ne olduğu ve ne kadar süreceğini bilmiyoruz.

4. Gün, 3 Kasım 2020 Salı: Bir gelişme olmaması üzerine tweet attım, internet ve tivibu hizmetlerinden faydalanamadığımı yazdım. Yeni bir takip numaralı arıza kaydı açtıklarını anlatan bir bildirim aldım. Derdim yeni bir kayıt açmak değil, var olan kaydımın dikkate alınmasını sağlamaktı. Problemin türü ve süresi ile ilgili herhangi bir gelişme yok. Modemde DSL ışığı yanıyor, internet ışığı yanmıyor.

5. Gün, 4 Kasım 2020 Çarşamba:  Türk Telekom online işlemeler sayfasında tüketici şikayetleri kısmından bir şikayet girdim. Bir tane daha arıza kaydı açtılar, iyi mi? Oldu bende toplam üç tane arıza kaydı... Yahu, arıza kaydım belli, tarih vererek anlatıyorum, o tarihteki kayıtla birleştirsene, neden yeni numara veriyorsun? Neyse, durumda bir değişiklik olmadı. DSL ok, internet off... Cidden off yani...

7. Gün, 6 Kasım 2020 Cuma: Altıncı gün hiçbir şey yapmadan bekleyeyim dedim. Onlar da hiçbir şey yapmadı, ya da en azından bir şey yaptıklarını bana hissettirmedi.

Cuma günü, iş saatleri içerisinde, hatta Cuma namazının başlamasına dakikalar kala “probleminiz giderildi, kontrol edip onaylayabilir misiniz?” diyen bir SMS geldi. Cuma sonrası evi arayıp durumu sordum, nanay! İnternet ışığının “off” durumu devam ediyor.

8. Gün, 7 Kasım 2020 Cumartesi: Bit yenikleri sayısı byte yeniğine dönüştü ve bardak taştı.Twitter üzerinden TT CEO’su Ümit Önal, Ulaştırma ve Altypı Bakanlığı, Tüketici Başvuru Merkezi ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı hesaplarına mention atarak şikayetimi bildirdim. Bu sefer doğrudan telefonla arandım ve sahadaki arkadaşlarla görüşülerek problemle ilgili detayların bana aktarılacağı, ilgili arıza kaydına “acil” kodunun ekleneceği ve bana dönüş yapılacağı söylendi. Telefondaki arkadaşın, “sosyal medya hesaplarınız üzerinden büyüklerimizi etiketleyerek yaptığınız paylaşımlar üzerine sizi arıyorum” demesi ilginçti. Yahu, “büyükleriniz” etiketlenmeden durumun ciddiyetini anlayamıyor musunuz? Neden buna mecbur kalıyoruz? Telefon görüşmesinden yarım saat sonra 15 dakikalığına internet geldi, daha kaplarımızı dolduramadan yine gitti ve bir daha gelmedi.

Tabii ki, telefonla başka bir dönüş olmadı...

9. Gün, 8 Kasım 2020 Pazar: Arayan soran yok, internet yok...

Eldeki diske kayıtlı çizgi film stoğunu da bitirdik, iyi mi? Zaten önceden defalarca izlediğimiz filmlerdi ama şu internetsizlikte idare ediyorlardı bir şekilde. İnternet gelmezse, bir şeyler izlemeden yemek yemeyen bizim sabiyi meşgul edecek bir şeyler bulmamız lazım.

En iyisi, durumu anlatan bir blog yazısı hazırlamak. Her gün, gelişmelere göre yazıya eklemeler yaparım. 

10. Gün, 9 Kasım 2020 Pazartesi: İnternet durumunda bir değişiklik göremeyince dün gece hazırladığım blog yazısını yayınladım ve sosyal medya hesaplarımdan paylaştım. Çalışmaların devam ettiğine dair -otomatik olduğunu düşündüğüm- cevabî bir tweet aldım. Ha, bir de aradılar ama şu anda konu ile ilgili bilgi sahibi kişilere ulaşıp kendileri bilgi aldıktan sonra paylaşacaklarını söylediler ki, bu bilgi beni ilk günkü durumumdan farklı bir konuma getirmiyor ve yeni bir şey söylemiyor. En azından, problemin kendilerinden kaynaklandığını öğrenmiş oldum. Evet, benim bağlanma problemim var ama bütün problem onlarda...

Acaba diyorum, Yalçın Abi'nin yaşlandırma tekniğini kullanmak, kayıp internetimizi bulma konusunda işe yarar mı... Malum, Flash TV'de kayıp insanları bulan bir Yalçın Abi vardı. Kayıp kişilerin yıllar öncesinden kalma resimlerini, paint ile sakal ekleme-ağartma yöntemiyle yaşlandırıyordu. Türk Telekom'a da mesela gözünden yaş gelinceye kadar acı fiber yedirirsek yeteri kadar yaşlanmış olur mu?  

11. Gün, 10 Kasım 2020 Salı: İnternetimiz yine yok... Güne böyle başladık. Allah sonumuzu hayreylesin. Dün beni arayan kişi, ilgili Türk Telekom müdürlüğünda haber beklediklerini söylemiş, haber gelir gelmez de bana ileteceklerini eklemişti. Arayan soran olmadı. Durumdan anladığım kadarıyla tek başıma benim yaşadığım bir problem değil bu. Bölgesel bir sıkıntı var da ayrıntıları mı bilinmiyor? Durum hakkında bilgi gizleyen kim? Çağrı merkezi-iletişim ofisi veya herneyse, benim gibi müşterilerin gazını almak için arayıp hiçbir bilgi veremeyen kişilerden nasıl bilgi saklıyorlar? İsim versinler, onları şikayet edelim. 

12. Gün, 11 Kasım 2020, Çarşamba: Gün içinde iki defa "probleminiz çözüldü" diye SMS geldi fakat internet bağlantısı yoktu. Neyse ki, akşama doğru saat dört buçuk gibi internet gelmiş. 11.11.2020  gibi anlamlı bir tarihte izleri kaldı. 1-2 diye gün sayarken 12. günde çözüldü.

Devam etmeyecek... (en azından şimdilik öyle görünüyor)

 

 

 

 

Gençlerin Problemleri

Gençlerin problemleri


Konya Millî Eğitim Müdürlüğü’nün “Gençlik ve İnanç” konulu çalıştayında, imam hatip öğrencilerinin “deizme kaydığı” sonucuna ulaşıldı.
Önemli tesbitlerden birkaçı şöyle: “İtikadî anlamda sorunları olan gençlerde özellikle deizm inancı ön plana çıkmakta, ateizm bu bağlamda daha geride kalmaktadır. Kader, Allah’ın zatı ve tasavvuru, sabır, tevekkül gibi konular anlaşılamamıştır. Hurafeler din addedilmektedir. Dini anlatan kişiler arasında yaşanan tartışmalar ve sunulan dini bilgilerdeki tutarsızlıklar gençlerde din düşüncesinin saygınlığına zarar vermektedir.”

Ulaştığımız teknoloji itibarıyla henüz bir “imanometre” icad edilmiş değil ve imanların varlığını veya derecesini ölçemiyoruz. Kişilerin kendi beyanı olmazsa kimseye imanı üzerinden bir etiketleme yapmak da doğru değil. Muhtemelen çalışma, öğrencilerin davranış ve tutumlarına, hocalarına sordukları sorulara ilişkin gözlemler üzerine bina edilmiştir. Bina demişken, “dindar” nesil yetiştirmek isteyen anlayış, bolca imam-hatip lisesi, cami ve ilahiyat fakültesi açarak bunu gerçekleştirmek istese de, mesele öncelikle bir iman zaafiyeti meselesidir. Binalar kurarak, isim ve resimleri değiştirerek “oldu da bitti maşallah!” gibi tepeden yaklaşımlarla halledilebilecek türden değildir. Yanlış uygulamalar sonucunda sünneti ve hadisleri reddeden insanlar ortaya çıkar, kimi de modaya uyar ve kendini “mezhepsiz insan” sürümüne günceller.

GENÇLERİN KAFASI NEDEN KARIŞIK?

Misal, “Emsile” okumuş, ama iktidar gücüne sahip olunca “emsal değeri” belirlemeye başlayan, bina ruhsatı dağıtmasıyla beraber azimeti terk edip ruhsatla amel etmeye başlayan, türlü bahaneler ve isimler bularak faiz, rüşvet ve yolsuzluklara bulaşan, yapıp ettiklerini “İslâm’a hizmet” kisvesi altında meşrûlaştırmaya çalışanları görürse kafası bulanır. Aynı şekilde, seksen milyon insanın gözlerinin içine baka baka yalan söyleyen, dün söylediğini bugün inkâr eden yöneticileri görürse şaşırır.

Ahlâkı ve psikolojisi nasıl bozulmasın ki? “Bihter” ölçeği ile 9 şiddetinde ahlâkî depremlere sebep olan, lüks içindeki şatafatlı hayatları anlatan dizileri seyrediyor. Onlara bakmasa, bolca kan, şiddet ve ırkçılık ihtiva eden, hamasi nutuklarla dolu, hukuk dışı/mafyavari yöntemlerle iş görülen, durmadan silâhların patladığı yapımlar ya da bugünün siyasî figürlerinde olması beklenen duruş ve özelliklerin, tarihi anlatmak bahanesi ile tarihî şahsiyetlere giydirildiği ve gerçeklerden kopuk dizilerden kaçamıyor.

Gençlerimiz bugün, ihale kapmak veya iyi bir işe girmek için “dayı” sahibi olmak gerektiğini görüyor. “Dayizm” diyebiliriz buna… “Hareketlerine yeter ki riya kat, liyakat yoksa bile yükselebilirsin” prensibi ile ani yükselenlere şahit oluyor. Emek harcamadan, haram helâl dinlemeden kısa yoldan köşeyi dönenleri görüp özenebiliyor: Küfür etme haricinde özelliği olmayan kifayetsizlerin youtuber olup para, şan şöhret sahibi olduğunu görüyor, 13-15 yaşlarında olup sahnelere/ekranlara çıkan şarkıcılara imreniyor, milleti dolandıran tosuncuklara gıpta ediyor. Tahsilin veya çalışmanın kendisine katacağı bir şey olmadığına inanıyor ve sanal bahis/kumar sitelerinden medet umuyor. Sistemi, müfredatı ve sınavları defalarca değişen eğitimden zaten fazla bir beklentisi yok. Hoca, öğrenci sayısı ve istihdam imkânları gibi hesaplar gözetilmeden her yerde mantar gibi türeyen üniversitelerde kalite yerlerde sürünüyor.

Sayın Cumhurbaşkanı, okulların altına otopark yapma projesinden bahsetti geçenlerde. Ben şahsen çok anlamlı buldum. Altları o kadar oyulan ve boşaltılan okullarda o boşluğu bir şekilde değerlendirmek lâzım tabi…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/genclerin-problemleri_458426

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: