Bu Blogda Ara

Arşiv

vergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şeffaf Demokrasi


“İtibardan tasarruf olmaz!”
Ya ya ya, şa şa şa…
“Bir milyon lira çerez parası bile değil!”
Ya ya ya, şa şa şa…
“Devlette öyle israflar var ki, anam anam anam anam…”
Ya ya ya, şa şa şa…
“Tulumbada su bitti”
Ya ya ya, şa şa şa…
“Şaşaa debdebe bitti, dükkânı kapattık!”
Ya ya ya, şa şa şa…

Yayaya şaşaa dönemini kapatmak kolay da, devlet yöneticileri, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar ve kısaca kamu kaynaklarını kullanan arabalılara acaba nasıl işleyecek? Hükümetin, Meclis’e gönderdiği 2018 yılı bütçe tasarısına göre Cumhurbaşkanlığı araç filosuna 38 adet yeni araç alınacak. Bunlardan 10 tanesi özel zırhla kaplı olacak, 8 tanesi de bütçedeki fiyat sınırlandırmasına tabi olmayacak. 2018 yılında bütün kamu kurumları olarak toplam 4500 araç alınması planlanmış. Bu sayı 2017’de 5881 olarak gerçekleşmiş. Bir çuval çuvaldızı kendisine batıracağını söyleyen hükümet, vatandaştan torba torba yasalarla neler almayı hedefliyor, kimbilir…

Bilgi teknolojilerinin altın çağını yaşadığı günümüzde, vatandaştan alınan her bir vergiyi takip edilebilsin diye işaretlemek, hazine kalemleri arasındaki hareketlerini ve en nihayetinde harcandığı yeri kaydetmek ve raporlamak çok zor olmasa gerek. Maaşımdan kesilen parayla yol mu yapıldı, su mu getirildi yoksa duble elektrik hattı mı çekildi bilgisini takip edebilsem fena mı olur? Benim verdiğim parayla yapılan köprü, yol ve bina gibi yatırımların önünden geçtikçe gururlanıp eşe dosta gösteririm, hor kullanan insanları gördüğümde de uyarırım.

Aslında bir yol daha var; devlet harcama yapılacak yeri söyler, vatandaş doğrudan oraya ödeme yapar. Böylece gereksiz para trafiği ve bürokrasi de önlenmiş olur. Meselâ devlet desin ki “10 kişilik bu listede ismi bulunanlar Yalova Valisi’nin makam aracını almak ve bakımlarını üstlenmekle görevlidir.” O listedeki 10 kişi toplanıp gitsek Vali’yi ziyaret etsek, mevcut arabasını gözden geçirsek, aramızda sanayide çalışmış biri varsa hemen oracıkta bir baksa… Belki valimizi yenileme fikrinden bile vazgeçirebiliriz. Olmadı, bütçemize uygun bir marka ve modeli fikir birliği ile belirleriz… Hem devletin iş yükünü hafifletmiş oluruz, hem de vatandaş memnun olur. Al sana şeffaf devlet…

“Şeffaf” devlet yapımız içerisinde sözkonusu vergi olunca, uygulamada “şeffaf” kelimesi yerine Batılı dillerdeki söylenişi olan “transparan” tercih edilmiş görünüyor. Bir nevi, “vatandaş, sen transfer et paranı, gerisini karıştırma” durumu. Varlığımız, Varlık Fonu’na armağan olsun icabında…
Şeffaflık demişken aklıma geldi, Arapça “şeff” dudak demektir. Bir şefin dudaklarından çıkan her kelimenin anında emir telâkki edilip gerekirse ve yapılabiliyorsa yasa çıkarılarak, yapılamıyorsa yasaları çiğneyerek yerine getirilmesine “şeffaf demokrasi” denir. Bir de şu var: şef affederse yeterlidir. Diyelim şef, kendi gördüğü lüzum üzerine bazı belediye başkanlarını istifaya dâvet etti ve istifa etmezlerse bedelinin ağır olacağını söyledi. Mana-i muhalifle bakarsak bu başkanlar dâvete icabet ederlerse şef tarafından affedilecek ve bedel ödemeyeceklerdir.

Yeni Türkiye’mizin ileri ve “şeffaf” demokrasisi hepimize hayırlı olsun.

Alman o malı!

 
Küçüklüğümde, yeni bir ayakkabı veya giysi alma zamanı bayramlardı.
 
Vatandaşın alım gücü ve üretimin miktarı kısıtlı olunca her bayram da almak mümkün olmayabiliyordu. Bu zamanlar dışında eski ayakkabısı veya elbisesinden bıkan ve değişmesini isteyen çocuklar, yenisine duyulan ihtiyacı anlatmak için eskisinin yırtık-söküklerini gerekirse el yordamıyla artırarak gözler önüne sererdi. Bazen, bir bayram zamanında eskisi “iş görür” durumda olsa bile, bayram münasebetiyle sevindirilmek istenen çocuklara jest olsun diye yeni bir şey alındığı olurdu. Bayramdan sonra artık eskisini giymek istemeyen çocuklar yine eskisini türlü hallere sokarak bayram sonrası artık yenilerle devam etmek için haklılık avantajı elde etmeye çalışırdı. Hodgam, hodendiş ve hodbin davranışlar (bugün “egosantrik” ifadesiyle tanımlanan, bütün dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden, sadece kendini düşünen, empati yapmayan insan davranışı) sergileyen çocuklar ebeveynlerinin bu isteklerini karşılamak için nasıl masraf ve zahmetlere dûçar olacağını düşünmezdi bile…

Ne zaman bir kamu aracı yenilenecek olsa, hemen öncesinde eskisinin hantallığını veya arızalarını vurgulayan haberler öncül olarak servis edilir. Son zamanlarda da Meclis Başkanlığı makamı için kullanılan resmi aracının yenilenmesi ilgili haberler gündeme düştü. Haberlerin ilginç olan kısmı da yeni alınan aracın fiyatı: tam beş milyon TL olduğu söyleniyor. Meclis başkanı İsmail Kahraman’ın konuyla ilgili açıklaması şu şekilde:

“2012 tarihli Mercedes makam aracımız iyice ‘beni bırak’ dedi. Tamircinin adresini almış hep orada git gel, git gel. Yeni araba lazım, yenilenmesi lazım. Tabii bir işlem. Makam aracı olacak ve TBMM’nin, Türkiye’ye dış devletlerden gelen başkanlara, başbakanlara, heyetlere bir vitrini. Şöyle bir yanlışlık var: Fiyatı çok yüksek gösteriliyor. Vergi ve gümrüğü olmayan bir vasıta, Başbakanlık kanalıyla geldiği için. Meclis Başkanlığı almadı, Başbakanlık tahsis etti.
‘Bir gündem meydana getireyim’in uzantısı. Milletvekillerinin, böyle bazı şahsiyet fukarası eksiği olan insanlara itibar ederek beyanlarda bulunması yanlış. Kim sufle etmişse, suflör kimse çok ayıp etmiş. Tamamen hilaf-ı hakikat. Bir arabanın içerisinde ambülans tertibatı olmaz ki. ‘Efendim içi ambülanslıydı da çok özel bir şey de.’ Hiç alakası yok. Çok tabii ve normal bir hadisedir. Fiyatı dörde katlamışlar. Zaten gümrük ve ÖTV olmadığı için, üretim fiyatı neyse o fiyat üzerinden alınıyor.”

Yapılan açıklamaya bakar ve matematik bilen birinden yardım istersek, aracın fabrikadan çıkış maliyetinin bir milyon iki yüz elli bin lira olduğunu söyleyebiliriz. Aynı arabayı vatandaş Rıza almak istediğinde vergisiydi, gümrüğüydü derken fiyatı beş milyonu buluyor demek ki. Vatandaşa maliyeti satış fiyatının 3 katı fazlasına çıkarabilen vergi ve gümrük sistemi ile ne kadar gönensek azdır.
2012 model olan eski araba, tamircinin adresini öğrenebildiğine göre yapay zekâ ile donatılmış olmalı. Kendi kendine tamirciye gidebiliyor ve “beni bırakın” diyebiliyor üstelik! Yol öğrenebilme, otonom hareket edebilme ve yaşadıklarından öğrendiği şeyleri değerlendirip konuşabilme özelliği varsa gerçekten, Google ve Tesla gibi dünya devleri bu konulardaki çalışmalarını bitirip dükkânı kapatsın, hemen bu aracı piyasaya sürelim.7

“Komplo teorisi” deyip bir kenara atmayacaksanız bir şey daha geldi aklıma. Şimdi bu sık sık bozulduğu söylenen araba Alman malı. Malum, Almanlar bizi kıskanıyor. Bu aracı bize bilerek vermiş olamazlar mı? Keza, egzozuna –afedersiniz- tişört tıkamak suretiyle durdurulan tanklar da Alman malıydı. Sayın Meclis Başkanımız’ın aracının egzozuna da birisi tişört tıkamış olabilir mi? Öyle bir durum varsa tişörtlerin üstünde ne yazdığına ayrıca dikkat etmek gerekiyor. Meclis Başkanı Kahraman’ın adının ingilizcesi olan kelime yazılıysa, kumpasın büyüklüğünü varın siz hesaplayın! Yenisi de aynı özelliklerde olacaksa lütfen “Alman o malı!”
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/alman-o-mali_439462

Mesele Sadece Vergi mi?

İnternet tabanlı iletişim teknolojileri uzakları daha da yakın etti.
 
Çin’de üretilen, hammaddesi bir Afrika ülkesinden temin edilmiş bir ürünü, bir Avrupa ülkesine ait online satış sitesi üzerinden satın alıp Amerikan kökenli bir taşıma şirketi vasıtasıyla kapıya getirtmek mümkün olabilir. Arada fason üretici ve al-sat işi yapan komisyoncular dahil edilirse bir kaç millet/kıt’a daha işin içine girebilir. Ödeme işlemlerinde doğrudan ve dolaylı yollardan kaç sistem ve bankanın dahil olabileceğini saymıyorum bile. Bir parça malın satışı deyip geçmeyin, 72 millet ekmek kazanıyor olabilir kısacası.

Üretimin çılgınca bir hızda seyrettiği dünyada, büyük işler peşinde koşanlar muhakkak uluslar arası alanda müşteri kovalamak zorunda kalıyor. İnternet de bunun için en uygun mecra. Web sitelerinin hepsi neredeyse aynı uzaklıkta, adreslerini web tarayıcısına yazıp çağırabiliyorsunuz. Girişte çok şükür pasaport kontrolü yok (şimdilik). “Nerede vizen? Laptop’la giriş yapamazsın!” ya da “Müslüman ülkelerden ülkemiz sitelerine giriş yasaklanmıştır” diyen de yok. Web sayfalarının uzantıları bir ülke kodu ile bitiyor olup, barındırıldıkları sunucu bambaşka bir ülkede olabilir. Hele “bulut dedikleri bir şey var” ki ne, nerededir belli değildir, Binali Yıldırım Bey’e kulak veriyor ve fazla kafa yormaya gerek olmadığını düşünüyorum. Yani, “bir web sitesi nerededir, sınırları nerede başlar ve nerede biter?” sorusu “İstanbul tam olarak nerede başlar, tam olarak hangi noktayı geçince şehirden çıkmış sayılıyoruz?” sorusu ile kapışır.

Yerleşik sınırlarının dışına taşarak bütün dünyaya hizmet sunan web sayfaları ve mobil uygulamalar hayatımızın içine girdi. Google, Facebook, Twitter, Instagram, Uber, Airbnb, Booking.com, Amazon ve Ebay gibi pek çok platform küresel müşterilerden para kazanıyor. Bu noktada müşterilere ait şahsî verilerin işlenmesi ve kazanılan paraların vergilerinin ödenmesi problemleri tartışılıyor. Muhtemel bir anlaşmazlık durumunda başvurulacak mahkemenin hangisi olacağı muamması da var.

Paypal, 2016 yılında, sunucularının Türkiye’de bulunmasını isteyen BDDK ile anlaşamamış ve ülkemizdeki faaliyetlerini durdurmuştu. Emniyet Genel Müdürlüğü, bütün illere gönderdiği bir talimatla Uber araçlarına “korsan taksi” cezası kesilmesini istedi. TÜRSAB tarafından haksız rekabet suçlamasıyla mahkemeye verilen Booking.com servisleri Türkiye için kapatıldı. Airbnb ile Türkiye’de ev kiralayan iki İngiliz turistin kaldığı eve baskın düzenlenmesi ve pasaportlarına el konulması haberi, yakında bu platformun da yasaklanabileceği düşüncesini akıllara getirdi. Pek çok firmanın vergi mükellefi olabilmesi için kendilerinden Türkiye’de ofis açması istendiği biliniyor. Hatta en son mahkeme kararıyla Türkiye’den erişimi kapatılan Wikipedia için Ulaştırma Bakanımız, katıldığı bir televizyon yayınında “temsilcilik açmaları ve vergi vermeleri gerekiyor” dedi. Wikipedia’nın kâr amacı gütmeyen ve bağışlarla geçinen bir kuruluş olduğu bilgisini hatırlatalım.

“Usta” diye çağırdığımız neredeyse hiçbir esnafın fatura kesmediği, lüks görünümlerine rağmen vergi matrahı sıfır veya sıfıra epsilon komşuluğunda olan firmaların çok olduğu, özel hastanelerin bazılarının hasta istemedikçe fatura kesmediği, kestikleri zaman da vergisi düşük olan farklı bir fatura kalemi gösterebildikleri, sahibinden ibaresiyle ilânını verdiğiniz gayrimenkulun resimlerini sizden izinsiz ve habersizce kullanarak müşteri bulmaya ve komisyon almaya çalışan ve herhangi bir kayıt tutmayan emlâkçıların olduğu aklıma geldikçe, vergi meselesindeki ciddiyetimizi sorguluyorum. Son yıllarda art arda çıkarılan vergi afları, vergi toplayamadığımızı veya vergi sistemimizde ciddî sıkıntılar olduğunu göstermiyor mu? Makul oranlarda vergilerin olduğu ve adil bir sistemde bu kadar kaçak olur mu?

Yukarıda bahsedilen internet servisi veya mobil uygulamaların her ülkede mahalli olarak vergi vermesini istemek makul olabilir, ancak sınırların neredeyse olmadığı ve VPN, proxy kullanımı dahil pek çok yolla aşılabilecek erişim yasaklarını düşündüğümüzde bu yasaklar göstermelik kalacaktır. Üstelik turizmde en kötü dönemleri yaşadığımız, yolunu şaşırarak gelen kafileleri havaalanında çiçeklerle karşıladığımız bugünlerde, özellikle turizmle ilgili uygulamaların engellenmesi ne getirir, ne götürür hesabının iyi yapılması gerekmiyor mu?
Son olarak, küresel müşterileri hedefleyen uygulama ve ürünler geliştirmediğimiz sürece geliştirenlerin kazandıklarına bakıp vergi vermeleri ihtimali ile avunuruz. Apple firmasının değerinin 800 milyar doları aşması yeterince fikir vermiyor mu?

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/mesele-sadece-vergi-mi_432168

Offshores, Off Shourse ve Off Shoes

Vergilerin hiç olmadığı veya yok denecek kadar az olduğu bölge ve ülkelere vergi cenneti (offshore) denir.
Vergi cennetlerinin 3 tane belirgin özelliği vardır:
  1. Vergi olmaması, denetim olmadığı anlamına gelir. (Bazı ülkelerde yıllık olarak ödenen sabit ve cüz’i bir vergi vardır.)
  2. Ülke dışı kişi ve kurumlarla herhangi bir bilgi paylaşılmaz. Müşteri isimleri ve malvarlıkları hakkında açıklama yapılmaz.
  3. Firmaların çoğu hayalîdir, kâğıt üstündedir.
Vergi cenneti olan ülkeler, vergi avantajı sunarak ülkelerine nakit akışı sağlarlar. Bu ülkelerde yatırım yapan kişiler genelde 3 temel sebeple yaparlar:
  1. Vergi oranlarının sıfıra yakın oluşu, bürokratik işlemlerin azlığı ve basitliği, ucuz işgücü gibi sebeplerle bazı yatırımcılar, işletme kârını arttırmak için çağrı merkezi veya danışmanlık hizmetleri gibi bazı birimlerini vergi cennetlerinde konumlandırabilirler. Kanunî ve meşrû işler yapıp, bazı avantajlarından dolayı vergi cennetlerini kullanırlar. Dünya çapında bilinen büyük firmalar da bu yöntemle yatırımlar yapabilmektedir. Bunlar, “namusuyla” ülkesinden vergi kaçırmaktadır, “beyaz” alan diyebiliriz.
  2. Herhangi bir kriz ânında elinde avucunda ne varsa kaptırma riski olan kişiler, vergi cennetlerine paralarını transfer ederek ortadan kaybederler. Bir nev’î sigortaya alırlar. Kimler meselâ? Ülkesinde siyasî olarak muhalif olan ve hükümetin türlü yalan-yanlış bahaneyle malvarlığına el koyması riski bulunan iş adamları… Özellikle hukuk sisteminin iyi çalışmadığı veya totaliter rejimlerde bu risk fazladır. İflâs erteleme talebinde bulunan ve icra durumunda elindeki herşeyi kaptırmak istemeyen iş adamları da paralarını bu yolla kaçırabilmektedir. Bir diğer örnek de ortağından veya eşinden ayrılma sürecinde, tazminat ödeme ihtimaline karşı paralarını kaçıranlardır. Bu alan “gri”dir. Suistimale çok açıktır.
  3. Uyuşturucu, akaryakıt, silâh veya kaçakçılığı yapılabilecek herhangi bir meta ile yapılan ticaret sonucu eline kara para geçen insanlar, paraları aklamak için vergi cennetlerini kullanabilmektedir. Yolsuzluk yapan siyasetçiler, terör örgütleri, gizli operasyonlar yapan istihbarat teşkilâtları ve bunlara benzer her türlü gayr-i meşrû işlem bu kapsamda sayılabilir. Bu alan epeyce “kara”dır.
Özetleyecek olursak vergi cennetleri vardır, yazının başlığında bulunan “offshores” bunu ifade etmektedir. “Böyle bir cennet varsa elbette kullanırım” diyen insanlar vardır, başlıkta geçen ve İngilizce “elbette” anlamına gelen “of course” tabirinden ilhamla “off shourse” dediğimiz kısım bunlara karşılık gelmektedir. İçinde ayakkabısı olmayan ayakkabı kutuları, ülkemizde yolsuzluk, rüşvet ve her türlü dalâverenin simgesi haline geldiğinden, başlıkta geçen “off shoes” tabiri de kara parayı temsil etmektedir.

Dünyadaki çeşitli vergi cennetlerinden biri olan Panama’da yerleşik bir avukatlık ve danışmanlık şirketi Mossack Fonseca’ya ait terabyte’larca boyutta ve milyonlarca sayıda belge gazetelere sızdı. Sızan belgelerde pek çok ünlünün ve siyasetçinin adı geçiyor. İsmi geçen siyasetçilerden olan İzlanda Başbakanı istifa etmek zorunda kaldı. Türkiye’den yaklaşık 500 kişinin ismi ve aralarında en büyük şirketlerin de dahil olduğu 11 şirketin bu belgelerde yer aldığı şimdilik açıklandı. Tabiî ki ismi geçen şahıs ve şirketlerin gayr-i meşrû bir iş yaptıkları anlamında gelmeyebileceği bilgisini yukarıda vermiştik.

Ülkemizde maalesef vergi kanunları kötü tasarlanmıştır. Vergi mükelleflerinin hepsine potansiyel vergi kaçakçısı muamelesi yapılıp, alınabilmesi garanti olan bütün vergilere fazlaca yüklenilmektedir. İşçi, memur ve bütün ücretli çalışanların maaşları ellerine ulaşmadan, vergileri, kendileri adına işverenleri tarafından devlete ödenmektedir. Meselâ, her sene gelir vergisi dilimleri çok düşük miktarlarda arttırılırken, enflasyon başını alıp gidebilmektedir. KDV, ÖTV, MTV ve daha bir çok vergi türü burada sayılabilir.
“Büyük para” kazanan mükellefler için devlet, “nasılsa bir yolunu bulup kaçıracak bunlar, iyisi mi almam gereken verginin iki-üç katını isteyeyim, kaçırsa bile zarar etmem” düşüncesiyle vergi istemekte, mükellef de bu vergi yükünden kaçmak için elinden geleni yapmaktadır. Olan, her kaydını nizamî olarak tutan kişilere olur, onlar da bir noktadan sonra isyan edebilir. Ülkede kazanılan para, vergisi verilmeden, vergi cennetlerine aktıkça vatandaşın sırtındaki vergi yükü biraz daha artmakta, bu da bir sonraki dönemde daha çok paranın dışarı kaçmasına sebep olmaktadır. Kısır döngüyü kırmanın yolu, makul oranlara dayanan ve adil bir vergi reformu yapmaktır.

Geçtiğimiz hafta, Cumhurbaşkanı, artan işsizlik rakamları karşısında iş adamlarına bir çağrıda bulunmuş ve “TOBB’un üye sayısı bugün bir buçuk milyonu bulmuş durumda. Buradaki her üye, bir kişi işe alsa bir buçuk milyon işsize iş imkânı sağlamış oluruz” demişti. İlk bakışta anlamlı gelen bu teklif, karşılıksız çeklerin, geri ödenemeyen kredilerin ve iflâs erteleme taleplerinin sayısının katlandığı, kısaca adı konmamış bir ekonomik kriz yaşadığımız bugünlerde, çok makul ve sürdürülebilir görünmemektedir. Hazır ülkeden kaçan paralar sözkonusu olmuşken, bu paraları içerde tutmanın yöntemleri üzerinde durulsa daha iyi olmaz mı?

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/offshores-off-shourse-ve-off-shoes_397060
Tarih: 16 Mayıs 2016

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: