Bu Blogda Ara

Arşiv

virüs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
virüs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AşıKatar

 

AşıKatar
Umut Sarıkaya karikatürü

İç acıları toplamı insanı yer ile yeksan eden ve 3Y diye bilinen yolsuzluk-yoksulluk-yasaklar üçgeninde çok iç açıcı gelişmeler olmadığını söylemek mümkün ülkemizde...

Son zamanlarda Sayıştay raporları sıklıkla haberlere konu olmaya başladı. Haber dediysek, azınlık sayılabilecek medyada yer alıyor bunlar. Türlü türlü usulsüzlüklerin raporlarda tespit edildiğini ihtiva eden haberlerden bahsediyoruz. Bu haberlerin sonucunda ne oluyor derseniz, bilmiyorum. Yapılacak işler için belirlenen maliyetlerin 10, 100 ve hatta 1000 katı ödeme yapılan ihalelerden bahsediliyor mesela, sorumlular hakkında soruşturma veya dava açıldığını duymuyoruz. Cengiz İnşaat’ın üstlendiği Ovit Tünelleri inşaatında maliyeti 19 bin lira olarak belirlenen iş için 17 milyon lira ödendiği raporlarda yazıyormuş. Cengiz + Ovit + 19 bin, bende Covit-19 çağrışımı yaptı nedense. Konu bir şekilde malum hastalığa geliyor yani...

İşlerin kötü gittiği, reform ihtiyacının dile getirilmesinden anlaşılan ekonomide virüsün de etkisiyle döviz-faiz-enflasyon üçgeni büyüyerek vatandaş cephesinde yoksulluğu her geçen gün daha da derinleştiriyor.

Kendilerinden bahsedilmesi yasak değilse bile, çok serbest olduğu söylenemeyen yasaklar tarafında belki de en rahat konuşulabilecek olanı virüs tedbirleri kapsamında alınan yasaklar. Ne zaman başladığı ya da başlamadığı, kimi kapsayıp kapsamadığı gibi hususların ortalama bir vatandaş tarafından tek okumada anlaşılmasının zor olduğu yasaklar için akış diyagramları geliştirenler var. Günü, saati, yaşınızı ve mesleğinizi aşamalı bir şekilde sorarak her adımda cevaplarınıza uygun şekilde sizi yönlendiriyor, ne yapmanız gerektiğini anlatıyor. Virüsle mücadelede böyle yasakların tam olarak etkisi nedir bilmiyorum ama karmaşıklığı “en iyisi evde oturayım da başıma bir iş gelmesin” dedirtiyor. 

İnternette dolaşan yasak algoritması

Anlaşılan, virüsü yenebilecek kadar eve kapanmak için yeterli ekonomik gücümüz yok. En etkili çözüm şimdilik aşı gibi görünüyor ki, o da kafaları iyice karıştırdı. Aşı gelince bütün dertlerin biteceğini zannedenler var, üretildiği yere bakarak aşıların bazısını kabul edip bazısını reddedenler var... Çin menşe’li, kanserojen maddelerden yapılmış, ucuz ve kalitesiz malların etrafımızı kuşattığı bir yerde, Çin aşısına mesafeli duruşu anlamamak mümkün değil.

“Billy Baba’nın bir çipliği var...”

Aşıların içine çip yerleştirileceğini düşünüp komple bütün aşılara karşı olanlar var, ciddi ciddi aşı meselesinin Bill Gates’in çip projesi olduğunu savunup “Billy Baba’nın bir çipliği var, çipliğinde aşıları var...” şarkısını söylüyorlar... Düşünüyorum da, ben, küresel bir komplo uygulayıcısı olsam, virüs organizasyonu gibi pahalı yöntemleri ve üretim maliyeti yüksek olan aşıları değil de içme suyunu kullanırdım herhalde... Kimseye farkettirmeden bütün dünyanın içme sularına çipleri karıştırırdım (evet, aşı gibi bir sıvının içinde görünmeyecek kadar küçük ve bütün insanlara yetecek kadar çok çipi üretme gücüm olsaydı, içme sularına ya da her milletin en çok sevdiği milli içeceklerine karıştırabilecek gücüm de olurdu) millet de suyu içip içip alırdı çipini. Ya da, evinde, iş yerinde, cebinde bulundurduğu, severek ve isteyerek kullandığı, maliyetini kendisinin karşıladığı televizyon, bilgisayar, tablet ve telefonlarda bulunan hazır çipleri ve yazılımları kullanırdım mesela...

Çin projesi-çip projesi kafanızı karıştırsın istemiyorsanız, oturur kendi yerli ve milli aşınızı geliştirirsiniz. Yerli aşı için bir kaç isim teklifim var. Misal, “Akkor” olabilir, (GORA filmindeki Şafak Sezer üslubuyla) “yakarız bu virüsü, yakarız!” manası çıkarılabilir. “Akkaşı-k” da fena bir isim değil. “Sütten çıkmış ak kaşık gibi temiz ve çipsiz” çağrışımı yaptığı gibi, sonundaki “k” harf ile Katarlı’lara da selam çakar, icap ederse kendilerine satılabileceğini ima eder. Baktınız Katar almak istemedi, Kolin var, Kalyon var... İlla ki birine satılabilir, yeter ki hasta garantisi verilsin. Yahu, hiç kimseye satılamazsa Korona’nın k’sı deyip geçersiniz. Ha, Katarlı’larla önceden satış için anlaşıp doğrudan “AşıKatar” da diyebiliriz. Piyasadaki diğer aşı alternatifleriyle aşık atabileceği mesajı da verilmiş olur.

İnşallah bizim yerli ve milli aşımız da bir an önce tamamlanır da elalemin ne idüğü belirsiz aşılarına muhtaç kalmayız.

Link: 

Maalescafe 3'ü bir arada

 



Maalescafe 3'ü bir arada: 

Covid-19 ile mücadele adına, Sağlık Bakanı'nın maske ve mesafe temalı uyarı maksatlı tweet atarken, yetkili ve sorumlu abilerin, ekonomi sarsılmasın diye, hayatı neredeyse bütünüyle eski haline dönmeye teşvik etmesi ve bunun sonucu olarak yükselen hastalık tehlikesi için "maalesef halkımız tedbirlere uymuyor, gevşek davranışları sebebiyle virüsü azdırdılar" diye söylenmesidir. 

Maske + mesafe + maalesef = maalescafe 3'ü bir arada şeklinde formüllendirilebilir. 

Harfiyat Kanyonu ana sayfası

Müjdeler Müjdeler...

 

Yiğit Özgür karikatürü

Genel itibarıyla eğlenceli konular veya ciddi olayların komik yönlerinin işlendiği yazılarımızla ilgili zaman zaman eleştiriler geliyor. Okur görüş ve tavsiyelerinin ehemmiyetinin farkında biri olarak elimden geldiğince onları anlamaya ve cevap vermeye çalışıyorum. Yazılarda karamsar tabloların çizildiği ve kötümser bir havanın estiği yönünde bir değerlendirme alınca, bu haftaki yazıda mümkün mertebe pozitif bakmaya ve olayların iyimser taraflarını görmeye karar verdim.

Efendim, mükemmel yönetilmekte olan pandemi sürecinin başında biliyorsunuz ki okullarda yüz yüze eğitime ara verildi. En mükemmel karardı, çok iyi oldu. Okullar kapalı olunca, öğrencilerimizin üzerine “fil”hakika ordularını süren cehalete karşı, bulut sistemleri ile destekli EBA-bilişim kuşlarımızı öne sürdük. Kısaca “cam” da denilen kameralar karşısına geçtik eğitim için. Camdan açtık cehle karşı bir savaş ve EBA altından sopa göstermek suretiyle cehalet ordusunu püskürttük. Harika bir hamle olmuştu. EBA’dan faydalanabilmek için sahip olunması gereken bilgisayar, tablet veya telefon gibi araçlarla internet erişimi çoğu öğrencimizde yokmuş maalesef. Ona rağmen, ilk eğitim gününde EBA sisteminin çökmesine sebep olacak şekilde yoğun bağlanılabilmesi bizi sevince gark etti.

Geçtiğimiz hafta itibarıyla okullarımızda kademeli olarak yüz yüze eğitim yeniden başladı. Haftanın iki günü okula gidiyorlar ve seyreltilmiş dersler alıyorlar ama olsun, her zamanki gibi müthiş bir karar oldu. Üniversiteler için de yakında yüz yüze eğitim açılacağı müdesi verildi. Şehirlerarası seyahat firmaları, öğrencilere kiralık ev veren ev sahipleri, yurt ve pansiyon sahipleri, fotokopi dükkanları taş mı yesin canım...

Açılmayan Sınıf...

Virüs bulaşma hızı tavan yapar mı diye endişe etmeyin, Sağlık Bakanımız açıklama yaptı, “açılan sınıflarda açılmayanlara göre vaka düşüşü görüyoruz” dedi. Açılmamış sınıflardaki vaka oranları bile hesaplanabiliyormuş, onu anladık. Aslında enfeksiyon rakamlarını bulma işini enflasyonu hesaplayan ekibe devretseler hiçbir mesele kalmayacak.

Geçilmeyen köprünün, gidilmeyen hastanenin, uçulmayan havalimanının parasını vermeye alışık olduğumuz için açılmamış sınıflardaki vaka tabiri bize garip gelmedi. Vaka sayıları tespiti işi Kolim, Ronesans ve Naylon inşaat şirketlerinin oluşturduğu KO-RO-NA isimli konsorsiyuma ihale edilip günlük belli bir sayıda vaka garantisi verildi dense şaşırmayacak durumdayız. Neyse ki, tespit edilen vaka sayısı halka açıklanmıyor. Amaaan, bilsek ne olacak, durduk yerde moralimiz bozulacak. Artık, kullanım garantisi verilen ve yap-işlet-devret modeliyle geliştirilen projelerde devlet tarafından yüklenici firmalara ödenen garantili kullanım ücretini bütçe rakamlarında göremeyecekmişiz. Rakamlara bakıp bakıp kendimizi üzmeyeceğiz bundan sonra.

Ekmekte indirim müjdesi...

Bir başka müjdemiz de ekmekteki indirimle ilgili. Fiyatına zam yapmayı kendine zul gören bazı fırıncılarımız ekmeğin gramajında indirim yaptılar. Böylece, fazladan alınıp çöpe giden ekmekler azalacak ve israfın önüne geçilecek. Hem de insanımız daha az ekmek yiyerek daha sağlıklı hale gelecek. Ancak, iktidar ortağı diyebileceğimiz bir kesimin tam da bu günlerde askıda ekmek kampanyası başlatmış olmaları çok düşündürücü oldu. Hayır yani, sanki milletimiz ekmeğe muhtaç kalmış gibi bir intiba oluşturuyorlar. Bu hareketleriyle ne yapmak ve nereye varmak istemektedirler acaba?

Kabile devleti

Zaman zaman birilerinin eniştesi, amcası veya yeğeni olduğu için büyük makamlara getirildiğini duyduğumuz kişiler oluyordu. Sıradaki müjdemiz de bununla ilgili. AKP’nin en yetkili ağzından teşkilatlara “akrabaları parti yönetimine koymayın, aşiretleşmeyelim” uyarısı yapıldığını duyunca çok sevindik. Allah muhafaza, aşiretleşme durumu devam etse, sonucunda bir kabile devletine dönüşmemiz işten bile olmazdı. Ondan sonra gör erken seçimleri ve koalisyonları, unut huzur ve istikrarı, al başına belayı...

 Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/mujdeler-mujdeler_530079

Gündem-i Pandemi


gündem-i pandemi

Bu hafta, kıyıda köşede kalmış ve fazla rağbet görmemiş bazı haberlerden bahsedeceğiz.
İlk haberimiz Çinlilerin uzaya fırlattığı bilinmeyen nesne ile ilgili olacak. Sputnik’in geçtiği haber tam olarak şöyle:

 “Çin’in yeniden kullanılabilen deneysel uzay aracının, geçtiğimiz günlerde Dünya yörüngesinde gerçekleştirdiği gizli misyon sırasında uzaya bilinmeyen bir nesne bıraktığı ileri sürüldü.

ABD’li uzmanlar, Çin uzay aracı Dünya etrafında iki tam tur atıp yörüngeden çıkmadan kısa süre önce bilinmeyen nesneyi fırlattığını tahmin etti.,

Çin’in nesneyle ilgili hiçbir bilgi açıklamadığı kaydedildi.” 

Önceki yıllarda duyurulan, Çin’in uzayda yerleştirmeyi düşündüğü yapay ay projesi ile ilgili bir şey olabilir mi acaba? Fa-Ruk Na-Fiz Çinlibel isimli bir şairleri olsa “Yağız roket kişnedi, meşin nesne fırladı” diyerek “Wuhan Duvarları” isimli bir şiir yazardı zannedersem. 

Wuhan demişken, ya Koronavirüs’le ilgili bir şeyse fırlattıkları? “Dünyayı yeterince hasta ettik, sıra uzayda” diyerek virüslü bir paket yollamış olamazlar mı? Belki de virüsü yok eden ilacı bulmuşlar ve “bir Allah’ın kulu nasiplenmesin” diyerek ilaçları uzaya göndermişlerdir, kim bilir...
 Gerçi, “pandemi grafiğin kara” nidalarıyla Çin’e yükleniyoruz ama bugünlerde onlar da cevaben “sizinki bizden WuhAnkara!” deseler, inanın verecek cevabımız yok. Gerçekten anlamakta zorlanıyorum, konut kredilerinde kolaylık sağladık, haftasonları yasaklar ilan ettik, daha ne yapalım? 

Ankara başta olmak üzere Anadolu’da çok fazla bulaşma vak’ası tespit edilmiş, pek çok yerde hastanelerde yer kalmamış. Çok şükür ki, birinci dalganın ikinci pik noktasındayız, ikinci dalgaya geçmedik daha. Dalgalar arası geçişler için gerekli ve yeterli şartlar nedir bilmiyorum ama süreç çok iyi yönetilmeye devam ediyor, şüpheniz olmasın. Koro ve nota gibi korona virüsünü hatırlatan terimleri sebebiyle olsa gerek, gece yarısından sonra müzik yayınını yasakladık, kolluk kuvvetlerimiz de kollara takılan maskelerin peşine düşüyor. Biraz daha beton ve asfalt projeleri geliştirebilirsek virüs meselesini halletmiş oluruz Allah’ın izniyle... Filyasyon işlerini enflasyonu hesaplayan ekip yönetse, ölü sayısında eksili rakamlara ulaşmamız işten bile olmazdı. Günlük skorları da “tiwittır” değil “Tüiktir” üzerinden paylaşır, düşman çatlatırdık. Ama işte, bütün suç bizim millette: iş-güç yok, dolaşıyorlar cafa cafe, hak getire sosyal mesafe!

KURU PASTA BİLE VERMEDİLER!

Madem Ankara’dan bahsettik, sıradaki haber de oradan gelsin: “Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu’na bağlı Büro-İş Sendikası Genel Başkanı Alay Hamzaçebi, Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılan Türkiye Sigorta Tanıtım Toplantısı’na götürülen Hazine ve Maliye Bakanlığı personeline öğle yemeği verilmediğini söyledi. 

Türkiye Sigorta Tanıtım Töreni’ne katılımın kalabalık görünmesi için Saray’a götürülen personele gün boyu sadece su ikram edildi. Öğle yemeği verilmeyen personel saat 15.00’e kadar Saray’da bekletildi. Ne bir bisküvi, ne bir kuru pasta verildi. Saray’a götürülen personel aç kaldı. Sonrasında bazı personelin otobüsleri gelirken, bazılarının otobüsleri de gelmedi. Otobüsleri gelmeyen personel bir süre bekledikten sonra ücretlerini kendilerinin ödediği taksi ile Saray’dan dönebildi. Emekçilere verilen değer bu.” 

Pandeminin en şiddetli günlerinde, Ankara gibi hastanelerin dolup taştığı bir şehirde tören düzenlemek de ne bileyim... Hele de, kalabalık görünmeye çalışmak... Virüs bu kalabalığı beğenmiştir herhalde. Haberde geçtiği gibi sadece kalabalık yapmak için götürüldülerse, Hazine ve Maliye Bakanlığı personeli yerine, keşke bir cast ajansı ile anlaşıp adam ayarlasalardı. Zira bakanlık personelinin figüranlık yapılacak saatler boyunca uğraşacağı daha önemli işleri olabilirdi. Ne bileyim, paydaşlarla sinerji artırma teknikleri, bu ayı geçen aydan daha iyi yapma ve en kötüyü geride bırakma projeleri gibi...  Olmadı, “Hollywood setlerinde bile görülemeyecek güzel insanlar” tanıyan Trump’a sorsalar, o bile birilerini tavsiye ederdi. 

Neyse, bakanlık personeli gitmiş bulunmuş bir şekilde. Kalabalıklarda virüs tehlikesini bertaraf etmek için havaya çay atılır, Giresun’da gördük. Saray’ın şanına layık olacak şekilde beyaz çay fırlatılabilirdi en azından, o da yapılmadı. Ejder meyveli, sumutili, aloeveralı, starexli ve bırak görmeyi-içmeyi, adını söylemek veya okumaktan aciz olduğumuz bir sürü meşrubata ev sahipliği yapan bir mekanda, su haricinde hiçbir içecek ikramı yapılmadıysa, bu yürek burkan büyük bir dramdır! Hazine ve maliyecilerle anlaşamayan ve “içişleri” kontrol eden kişilerin işi olabilir, demedi demeyin...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/gundem-i-pandemi_527987

Para-normal AKtiviteler


Para-normal Aktiviteler
 


Hamdolsun, gün geçmiyor ki biraz daha normalleşmeyelim.

Paraya taalluk eden işlerde normalleşmenin daha çok görülmesine para-normal aktivite denir. Normalleşme dediysek normal olanı değil tabi, yeni normalleşme. Son zamanlarda gerçekleşen ve bir kısmı gerçeküstü-gerçekötesi anlamına gelen “paranormal” mahiyette tezahür eden bazı örneklerine bakalım:

Bayram sabahı, döviz alım-satım işlemlerinde alınan verginin beş katına çıkarıldığı müjdesi geldi. Döviz almak isteyenler artık “gara gara” düşüneceklerdir. Zaten, para için normal olanı, kendi biriminde kalmak değil midir? Kurun normal seviyelerde kalması için yapılan böylesi müdahalelere “kura-normal” denir. Yok öyle düşük döviz alayım, yükselince satayım, keyfimce kuru yükselteyim! Ezanları susturamayacaklar, bayrağımızı indiremeyecekler! Kaçın kurasıyız biz! Bu ülkeye döviz lâzımsa onu da biz getiririz! Meselâ, Japonlarla bir swap anlaşması yapmak suretiyle ülkeye döviz getirebilirsek buna “sakura-normal” deriz her halde...

Şehir Hastaneleri

Kur, sakura, Japon derken akla şehir hastaneleri geldi. Malûm, arazisini devletin verdiği yere özel teşebbüs hastane kuruyor ve bunu devlete kiralıyor. Tabiî bu anlaşmaların tam şartları halktan gizleniyor, ama döviz üzerinden hesaplanan ve uzun yıllar sürecek bu ödemeler gün geçtikçe artıyor. Şairin dediği gibi “Bu şehir hastaneleri ki bir kaç misil bahalıdır, yek zengine mülk-ü Acem fedadır.” Meselâ Ankara Bilkent Şehir Hastanesi yıllık 289 milyon TL bedelle kiralanmaya başlamışken bugün ödenen kira tutarının bir milyar lirayı geçtiğini söylüyorlar. Devletin yerinde olsam vatandaşa şöyle derdim:

“Ben buna mecburum, sen bilemezsin.
Ödediğim parayı sır gibi tutuyorum.
Büyüdükçe büyüyor masraflar
Hasta garantisi vermişim, sen bilemezsin.
Hastanelerin içini senin vergilerinle dolduruyorum”

Yine bayram günlerinde aldığımız başka bir habere göre bazı yerlerde ümera, mera kullanımını paralı hale getirdi. Buna “mera-normal” diyebiliriz.

Dostavergi’nin “Ödül ve Ceza” romanında hep ceza olacak değil ya, biraz da ödüllerden bahsedelim. Bayramdan önceki gün, sokağa çıkma ve seyahat kısıtlamaları devam ettiği halde kahir ekseriyeti AKP öncesi yapılmış olan köprü ve otoyolların bayram süresince ücretsiz olduğu müjdesini aldık.
Gerçi o köprü ve yollardan geçmeyince zaten bir şey ödemiyorduk, ama olsun. Arabası olmadığı için oradan geçmeyen ve geçmediği için para da ödemeyen kişiler olarak galiba bize her gün bayram oluyor, neyse...

“Ada”m kaybetti

Bayram demişken, seksenli yıllara kadar resmî bayram olarak kutlanan 27 Mayıs yıl dönümünde para-normal birtakım aktiviteler olmadı değil. Adada 27 Mayıs darbesi yerden yere vurulurken darbenin mimarlarının rahmetle anılması, kucaklaşma ve birlik çağrısı yapan kişilerin kendilerine tabiî basın haricinde kimseyi oraya dâvet etmemesi enteresan oldu.

Betona gömdükleri Yassıada’nın adı “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” oldu. Rahmetli Menderes bu hâlini görse “ada”m kaybetti derdi her halde. Ecdat gemileri karadan yürütüp fetih yaparken bugün denizleri doldurup üstünü inşaatlarla dolduruyoruz, buna da “kara-normal” diyebiliriz. İmar, inşaat deyip küçümsemeyin, virüsle mücadelenin ilk adımlarında konut kredilerini düşürmek suretiyle virüse attığımız tokat sebebiyledir ki bugün çok iyi durumdayız...
Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/para-normal-aktiviteler_521052

ACorona Virüsü


ACorona Virüsü

ACorona, Corona virüsüne benzer özellikler gösteren, makro ölçekli bir virüs türüdür. İlk çıkışı 2000’li yılların başına dayanır. 6 ila 14 yıl arasında değişen bir kuluçka süresi vardır. Virüsün mahiyetini bilenler bulaşmış olduğunu görebilseler bile, herkesçe görülebilen belirtiler kuluçka süresi boyunca açıkça ortaya çıkmayabilir. İçine girdiği kuruma bütün adamlarını yerleştirmek suretiyle çoğalır. Zaman içerisinde kıyafetlerini değiştirerek yeni durumlara uyum sağladığı görülebilir.

Normalde bir virüsün yerleştiği organizmaya konak denilirken, büyüklüğü sebebiyle Acorona’nınkine “saray” diyebiliriz. Saraylara yerleşir, yerleştiği yerleri saray haline getirir. Taca-tahta düşkünlüğü dillere destan olduğundan isminde “taç” anlamına gelen “corona” kelimesi vardır. Bu kadar şatafatlı sarayları ne yapacağı sorulduğunda o sarayların kendine ait olmadığını, kendisinin burada geçici olduğunu söyleyerek cevap verir.

Alternatif Akım...

Yerleştiği sarayda bütün kaynakları tek elden yönetmek ister. Eskiye dair herşeyi, kendi DNA’sını kullanarak oluşturduğu bir alternatifi ile değiştirmeye çalışır: Alternatif tarih, alternatif kahramanlar, alternatif sosyal gerçeklikler... Bu akıma “alternatif akımı” denir. İsminin başına dikkat ettiyseniz “AC” harfleri ile başladığını görürsünüz ki, bu da alternatif akımla çalıştığının göstergesidir. Elektrikte, şiddeti ve yönü düzenli aralıklarla değişen akıma alternatif akım denir. Sinüs dalgası şeklinde bir grafiği vardır. ACorona virüsü de sürekli hareket yönünü ve hızını değiştirir. Ona uygun olarak gerilimi de negatiften pozitife, oradan da tekrar negatife taşıyıp durur. Akımı, gerilimi takip etmek isteyen ümmetin bu değişimlerden başı döner. “Durmak yok, akıma devam” mottosuyla hareket edenler kendini akıma bıraktıkları için başları hiç dönmez.  

Bağış-şıklık Sistemi

Ülkenin bağış-şıklık sistemine resmen çöker. Bağışların tipine bakarak şık olup olmdaıklarına karar verilen sisteme bağış-şıklık sistemi denir. Acorona, işine gelmeyen bütün bağışları şık olmadıkları gerekçesiyle beğenmeyebilir. Hatta daha da ileri giderek kendisi haricinde herkese bağış toplama ve dağıtmayı yasaklayabilir. “Bu memlekete bir şey lazımsa, onu da biz getiririz” felsefesiyle geliştirdiği ve “tek bağış, tek kaynak, tek merkez, tek kanal” şeklinde özetlediği bir bağış “virabiası” vardır. 

Garantina Kurtarır mı?

Yerleştiği yerdeki bütün işleri kendine yakın başka birilerine havale etmesiyle meşhurdur. Bu kadar havale geçirmeye alışık olmayan bir ülkede dövizin ateşi yükselebilir. Kendisine iş havale edilenler, işlerinin belli bir kısmını hazine garantinası altına alırlar. Garantina uygulaması ile kendilerini emniyet içinde hissettikleri söylenebilir. Garantina süresi boyunca, uzmanlar tarafından maske kullanımı tavsiye edilir. Gerçi, bir süre sonra sadece garantina ehlinin değil, iş yapmak için meydana çıkan herkesin maske takması zaruri hale getirilmiştir. Alışık olmadıkları maskelerle dolaşmak kiminin komik görüntüler vermesine sebep olmaktadır. Taktıkları maskenin kendilerini virüsten koruyacağını zannedenler genelde yanılmaktadır. Virüs, kimin hangi maskeleri niçin taktığını bilmektedir. 

Sebep olduğu en büyük tahribatlardan biri, tabiatın akciğerleri kabul edilen yeşil alanları yok etmesidir. Bulaştığı yeşil alanları ve tarım alanlarını betona ve asfalta boğar. Nefes darlığı çekmekte olan ülkelerde ölüm tehlikesi görülebilir, hafazanallah. 

Virüsten nasıl korunulur/Kurtulunur?

ACorona virüsüne karşı şu ana kadar geliştirilmiş ortak bir bakış açısı olmadı. Açı çalışmaları, büyük bir toplumsal mutabakatı kapsayacak kadar geniş olmadığı sürece etkili olmaz. Virüse temas eden herkesin ellerini yıkaması çok önemlidir. “Temiz eller” hareketi öncelikle yayılmasını ve etkisini durduracağı gibi gittikçe küçülmesini de sağlayacaktır. Çözümü, sadece ellerden beklemeyelim yalnız...

Harfiyat Kanyonu Ana Sayfası

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/acorona-virusu_518128

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: