Bu Blogda Ara

Arşiv

La Yasa de Papel!

 
La Yasa de Papel
Geçtiğimiz haftalarda yargı reformu strateji belgesi açıklandı. Hukukçular tarafından genellikle temkinle karşılansa da bazılarının tepkisi daha farklı oldu.Özellikle avukatlara yeşil pasaport müjdesini “support” etmek için metanetini kaybederek elinden gelen bütün alkış desteğini verenler de oldu. 
 
Yargıdaki yeni yol haritasını anlatırken Erdoğan şöyle dedi:

“Bu strateji belgesini sonraki reform hazırlıklarının başlangıcı olarak görebiliriz. Biz bu reformalara AB istediği için değil milletimizin ihtiyacı olduğu için sahip çıkıyor ve hayata geçiriyoruz. Adaletin küçüldüğü yerde zulüm büyüyor demektir. Yargı Reformu Stratejisi belgesi eski reformaların güncellenmesiyle ortaya çıkmıştır. Amacımız tüm kurumlarımızın ifade hürriyetine, hürriyetleri kısıtlayan bütün uygulamalara karşı duyarlı olmalarını sağlamaktır. Her alanda ayrı ayrı çalışmalar yürütüyoruz. Bu reform belgesi daha güvenilir bir yatırım ortamının oluşmasına yardımcı olacaktır. AB’ye bağlılığımızı da ifade etmiş oluyoruz.”

Temkinle yaklaşanlar şunu dile getiriyor: Hak ve özgürlüklerin genişliği, fikir hürriyeti ve tutuklama tedbirinin ölçülü kullanımı ile ilgili zaten yeteri kadar düzenleme vardı. Problem bu konulardaki kanuni eksiklikler değil, bu kanunların uygulayıcılarının tutumu idi. Aynı kanun bazıları için zorlama tevillerle uygulanırken, bazılarına ise hiç uygulanmıyordu. “Anayasa beni bağlamaz” diyen İçişleri Bakanı vardı meselâ. Anayasa mahkemesinin kararını tanımayıp saygı da duymadığını belirten yetkililerden aldığı cesaretle midir bilinmez, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı uygulamayan alt derece mahkemeleri de görüldü.

ÇORLU MESELESİ

Strateji belgesi tabiî ki bir sihirli değnek değil, ancak yayınlandıktan sonra beklenen etkilerinin hissedilmemesi üzücü. Geçtiğimiz sene Çorlu’daki feci kazada yakınlarını kaybeden insanların haklarını aramak ve seslerini duyurmak için Anayasa Mahkemesi’nin önünde toplanmasına polis zoruyla engel olunurken, biber gazı, jop ve plastik mermi kullanılması tepki çekti. Aynı gün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanlarının, başkan adaylarından birini protesto için düzenledikleri mitinge herhangi bir müdahale olmadı. Müdahale olmaması ifade hürriyeti adına sevindirici, ama adamına göre muamele devam ediyor maalesef...

RABİA NAZ MESELESİ

Giresun’un Eynesil ilçesinde otopsi raporu ile katledildiği tesbit edilen Rabia Naz isimli kız çocuğunun katillerinin korunması ve saklanması için akıl, mantık ve fizik kurallarını hiçe sayan raporlar düzenlendiği, hakkını arayan babanın uydurma gerekçe ve raporlarla deli gibi gösterilmek istendiği haberleri vicdanımızı sızlatırken, Meclis’te konunun araştırılması için verilen önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.

...VE TORBA YASALAR MESELESİ

Ekonomi kanalı olan Bloomberg’te yayınlanan “Ekonomik Kriz ve Döviz” haberini yapan gazeteciler, o haberi paylaşan aralarında ekonomist ve sanatçıların da bulunduğu pek çok kişi hakkında “devletin ekonomik düzen ve istikrarını hedef aldıkları” gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Ekonominin bozulması ve dövizin yükselmesi ile değil de onu haber yapanlarla mücadele devam ediyor. “Daha güvenilir bir yatırım ortamının oluşmasına yardımcı” olması beklenen yargı reformu strateji belgesi ruhu, lütfen geldiysen ses ver...

İspanyolların çektiği ve darphaneyi soymaya giren hırsızların darphane imkânlarını kullanarak kendilerine yeni paralar bastıktan sonra torbalara doldurup kaçtıkları bir hikâyeyi anlatan “La Casa De Papel” (Kâğıt evi) isimli meşhur bir dizi film var. Uygulanmayıp sadece kâğıt üstünde kalan yasaları ve demokratik teamüllerle bağdaşmayan bir şekilde birilerinin istediği hususu torba yasalarla geçirttiği Meclisi düşününce bizdekine “La Yasa de Papel” demek abes kaçmaz her halde...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/la-yasa-de-papel_496181

1050 Hoca ile Seçime Doğru


1050 Hoca ile Seçime Doğru

Tekrarlanacak olan İstanbul Büyüşehir Belediye başkanlığı seçimine az bir zaman kala, seçim yarışı da farklı boyutlar kazandı, biz de kazanmak için her şeyi yapıyoruz. Yapacağımız faaliyet ve projelerden bahsedip oylarımızı artırabilir, ya da doğruluğuna bakmaksızın rakibimizi küçük düşürecek ve oy kaybetmesine sebep olacak her türlü durumdan medet umabiliriz. 

Şimdi proelerimizden bahsetsek, millet yiyecek mi bilmiyoruz. Yakın zamandaki seçimin birinden sonra vaatlerimizi ne zaman gerçekleştireceğimizi hemen soran bir kaç terbiyesiz oldu. Mecburen, seçimlerde vaat edilen herşeyi bu kadar ciddiye almamaları gerektiğini söyledik ama işte güven sarsıldı biraz. Sonra, “bunu şöyle yapacağız, şunu şöyle edeceğiz” diye yükseklerden sallamaya başladığımızda millet sormayacak mı, daha önce bunları neden yapmadın diye... Şu ana kadar yapılabilecek şeyler değilse, bundan sonra nasıl yapılacak? Açıkçası, verecek fazla bir cevabımız yok bunun için. 

PARA NEREDEN?

Bir de ülkenin ekonomik durumu ortadayken nereden para bulup yapacağımızı anlatmak da zor. İşsizlik fonu bile açık vermeye başlamış, ihtiyat akçelerimize muhtaç kalmışız, dış borçlarımız büyüdükçe büyümüş, dışarıdan para getirmek zorlaşmış... Tabii, bunları moralinizi bozmak için söylemiyorum. Evet, bunlar oldu, fakat bir sorun, niye oldu? Beka problemimiz vardı, hatırlarsanız 31 Mart öncesinde. İşte, o seçimde beka meselesini çözdük elhamdülillah ama işte biraz pahalıya mal oldu. Hiç merak etmeyin, vergiyi tabana yaymak suretiyle seri toparlayacağız inşallah.
 
Proje işi yaş, biz de öteki seçeneğe bakalım. Mesela; etnik köken üzerinden yürüyebiliriz. Rakibimiz için ana tarafından Rum, baba tarafından Ermeni dediğimizde, kendini anlatmak için uğraşsın dursun. Ülkede yaşayan Rum ve Ermeni vatandaşlarımız az olduğu için onlara ayıp edip etmediğimiz çok önemli değil. Seçimden sonra patlatırız bir açılım-saçılım süreci, gönüllerini alırız. Gönül bizim işimiz...

KÜRTÇE SELÂM

Ülkemizde halkın gönlünü almaktan kolay ne var Allah’ını seversen? Bütün olay, neyi, nerede, ne zaman söyleceğini bilmekte! Doğuya gittiğinde milleti Kürtçe selamla, doğru telaffuz edemesen de olur, hatta daha sempatik olur, yaz kağıda –ya da, mümkünse sen yazma, senin yazdığını kimse okuyamıyor, birilerine yazdır işte- bak bak oku! “Kürdistan” de mesela, “Kürt kardeşlerimiz” de... İstanbul’daki Kürt kardeşlerimiz için de hizmeti ayaklarına götür. Doğu ve Güneydoğu’dan topla 1050  hoca, getir İstanbul’a, onlar hemşerilerini ikna etsin. Organizasyonun da adı “1050 Hoca ile seçime doğru” olsun.

Batı taraflarına gittiğinde de Kürdistan diyenlerin Kuzey Irak’a defolup gitmelerini söyle, İstanbul’da Trabzonlu’lara Pontus de, Trabzon’a gidince takımlarının formasını giy, “2011 senesinin şampiyonu sizsiniz” de, artık Fenerli kardeşlere de söyleyecek bir şeyler bulunur nasıl olsa, onu dert etme. Velhasıl, kim ağlıyorsa ona koş ve susturacak bir şeyler söyle.

PONTUS’TAN PUTA...

Bakınız, PONTUS deyince aklıma geldi, rakip adayımız var ya, kazanırsa put dikecek her bir yerlere! Demedi demeyin sonra! Şimdi nereden çıktı diyeceksiniz PUT meselesi, efendim bizim koalisyon ortağımız rakam ve işlemlerle değişik çıkarımlar yapmakla meşhur, biz de kelimelerle oynuyoruz. Bir kelime bir işlem gibi düşünün yani... Allah’ım, ne kadar uyumluyuz ortağımızla birbirimizi tamamlıyoruz resmen! Evet ne diyorduk, PONTUS kelimesinin altından ne çıkacak diye baktığımızda, madem altına bakıyoruz, altının ağırlık birimi nedir? ONS. O, N ve S harflerini çıkar PONTUS’tan, ne kalır? P, T veU. Şimdi anlamlı bir kelime oluştur: PUT! Tehlikenin farkında mısınız? 

Bana, rakip adayın adını niçin anmadığımı soruyorlar. Efendim, açıkçası tam olarak bilmiyorum adını. Ekmel İmamoğlu muydu, Ekremettin İhsanoğlu mu, hep karıştırıyoum. Ekremettin çatı adayı mıydı yoksa? Neyse, en iyisi cadı avına çıkıp bütün isimleri yok etmek. Neme lazım, bizim mahalleden ismini duyunca onu pek bir müslüman sanıp oy verenler çıkar sonra...

Kürdili Hicazkar makamında bir şarkımızdan ilham alarak şöyle diyebiliriz:

"Adını anarsam soranlar olur
İstanbul aşkımı kötüye yoranlar olur
Sandığı açtığımda bir şeyler olur
Korkuyorum bize nazar değecek"

Kovan Minüt!



Yeni İstanbul Havalimanı’mıza bir şeyler oldu. Tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz ama birilerinin nazARI değdi, orası muhakkak. Laf aramızda, Almanlar’dan şüpheleniyorum! Geçen hafta bir ara uçaklar inemedi, başka havaalanlarına yönlendirildi, sonra da arıların istilasına uğradı. Durduk yerde bu arılar nereden geldi? Hemen akla şu şarkıyı getirdi:

“Bu akşam içimde hüzün var
Havaalanında çoğaldı arılar
Arılar, arılar… şimdi körükte vızıldadılar
Arılar, arılar… beni bu akşam ağlattılar”

P’ETEKLERDEKİ TAŞLARI DÖKMEK GEREKİRSE...
                                                                                                    
Biliyorsunuz, Osman Kavala’nın iddianamesine de geçmiş olan bir harita meselesi vardı. Türkiye’yi bölünmüş kısımlara ayıran bir haritaydı bu. Nasıl savundular kendilerini? Efendim, bu harita arı kolonilerinin yerleşim bölgesel yerleşim haritasıymış! Peki arı nasıl bir canlıdır? Gezici! Bakın “gezici” dedim, aradaki irtibatı siz kurun! 

Arıların bir başka özelliği nedir? Adam sokuyorlar. Her yere adam sokuyorlar. Bunları durdurmak, “kovan minüt! Siz adam sokmayı daha iyi bilirsiniz!”demek gerekir... 

“KOVAN SENİ ÇAĞIRIYOR...”

Arı meselesi, akla ARInç’ı getirdi. Fikir verme kabiliyetine sahip olan Meclis, Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanlığı politika ofisleri, sayısı ve konumu aynı anda belirlenemeyen kuantum danışmanları yetmediği için olsa gerek, yeni ihdas edilen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’na atanan ilk üye Bülent Arınç oldu. Bu atama, bir dönem, adeta kovulmuş gibi yandaş medya tarafından “Manisalı Lawrence”, “Cübbeli Bülo”, “siyasi cenaze” gibi lakaplarla anılan ARInç’a, “o Gül senin, bu Gül benim” dolaşmasın diye havalı bir makam verildiği şeklinde yorumlandı. Bir nevi, “kovan seni çağırıyor” durumu yani. 

PETEK ADAM

Bu arada, yukarıda saydığımız istişare ve danışma kurullarını gördüğü halde(bazı danışmanların kendilerine danışman tuttuğunu da biliyoruz, o derece yani...  aslında her bir danışman kendine bir danışman tutsa, şu an her birimiz, birilerinin kendisine danıştığı kişi olurduk, al sana doğrudan demokrasi...) utanmadan, “tek adam sistemi geldi” diyenler var. Yahu, adamın konuşmaları bile başkaları tarafından hazırlanıyor, ne tek adamından bahsediyorsunuz? İstişare ile her petekten bal almaya çalışan adam, olsa olsa “Petek Adam” olur...

PAKET, PAKET ÜSTÜNE

Pek muktedir iktidarımızın mensupları baktılar ki, vaatlerini artık kimse yemiyor, paket yapmaya başladılar. Eve gidince yersiniz hesabı… Son açıklanan ekonomik paketin adı ne mesela? İVME. Yani “şimdi ivme, eve gidince iversin” ya da “İVME de yanında yat” anlamları çıkarılabilir.

Son yıllarda o kadar seçim oldu ve her bir seçim için o kadar paket açıklandı ki, iktidar temsilcileri seçmene Yusuf Nalkesen’in bir şarkısıyla seslense yeridir: “Saymadım kaç paket oldu, sen ellerin olalı / Bilmem yüzün güldü mü, ayrıldık ayrılalı...” 

En son yargıda reform paketi açıklandı. Ama vatandaş bütün paketlere şüpheyle yaklaşıyor artık, paketin patlamadan açılabilmesi için kırmızı mı yoksa mavi kurdeleyi mi çekmesi gerektiğine karar veremiyor. Müşteki sıfatıyla katıldığı davanın hakimi olan bir hakim haberini alan, işkence iddialarını duyan, iddianamelerinin yazılması bir seneyi geçen tutukluları gören, paralı ve nüfuzlu kişilerin kolayca mahkemelerden kurtulabildiğina şahit olan, yabancı devlet adamlarının telefonu veya tweet’i ile serbest bırakılan kişileri gören vatandaş, yargı paketine nasıl güvenecek acaba?

Adalet Bakanı’nın bizzat yakından ilgileneceğini söylediği bir kaç dava geldi aklıma: ilki Diyarbakır’da halı saha maçı için öğretmenleri keyfi olarak gözaltına aldıran savcının, ikincisi de Giresun’da öldürülen Rabianaz isimli kız çocuğunun davası. Avukatla kıyafeti üzerine girdiği tartışma ile gündeme gelen hakim meselesinde jet hızıyla sonuç alındığını görünce, bir sorayım dedim, bakanın takip ettiği diğer davalar ne oldu? Pakete dahil olacaklar mı?

Gerekçeyi Yoğurdu, YSK Fare Doğurdu!

gerekçeyi yoğurdu
Bugün, yarın derken nihayet beklenen gerekçeli karar açıklandı.
“Saya saya bitirememişler, çok sağlam bir karar olmalı” diyecek dostlara güven, “hepsini nasıl okuyup değerlendirebilelim” diyecek düşmana da korku salmak için midir bilinmez, 250 civarında sayfadan oluşuyor. Sanki, herkesin gözü yılsın, kimse okumasın der gibi... İtiraz dilekçelerini üç bavul içerisine anca sığdıran iktidar, muhtemelen bir Meydan Larousse ansiklopedisi gibi bir şeyin meydana gelmesini bekliyordu. İyi de, sayfa sayısının çokluğu haklılık payını arttırır mı ki? Vakt-i zamanında, Albert Einstein, muhaliflerinin kendisi hakkında “Einstein’e karşı 100 yazar” isimli  bir kitap yazdığını duyduğunda şöyle demiş: “Haklı olsalardı bir kişi bile yeterdi...” Yani “Kara Murat atına bindi, dıgıdıg, dıgıdıg, dıgıdıg... ”cümlesindeki dıgıdıg kelimesini 100 bin defa tekrarlayınca ortaya bir kitap çıkmış olmuyor...

Gerekçeli kararda ne var, ne yok?

Seçim sonuçlarına itiraz zamanında ve iptal kararının açıklandığı sıralarda havalarda uçuşan “oyları çaldılar”, “19 bin küsur usûlsüz sandık görevlisi var”, “binlerce kısıtlı, hükümlü, ölü insana oy kullandırıldı” ve “kamera görüntüleriyle tesbit edilen usûlsüzlükler var” cümleleri havada kalmış gibi görünüyor. Hele, soyisimlerine bakarak AKP’ye oy vereceği bilinen kişilerin adres kayıtlarının silindiği ve tam kanunsuzluk(!) halinin görüldüğü sandıklar yüzünden AKP’ye oy vereceği anlaşılan kişiye büyükşehir pusulasının verilmediği gibi absürtlükte çığır açan hususlardan hiç bahsedilmedi bile gerekçeli kararda.

Binali Yıldırım, “çalınmış” derken halkın anlaması için öyle söylediklerini, hukukî anlamda bir çalma olmadığını falan söyledi, ama ben o cümleden bir şey anlamadım. Sandık kurulunun kamu görevlilerinden oluşmadığı sandık sayısı 754. Bu sandıkların 750 tanesinde AKP toplamda 1104 üye görevlendirmiş. Bu sandıklardan çıkan oyların toplamına bakıldığında yarısından biraz fazlasını AKP almış. Usûlsüz kullanıldığı tespit edilen oy sayısı (kısıtlı-hükümlü falan...) 706.

İptal gerekçesi, sandık kurulunun oluşturulmasındaki usûlsüzlük. Yani usulsüz oluşan kurulun usûlsüzlük yapıp yapmadığına bakmaksızın “ya yapmışlarsa” diyerek davranılmış. Şöyle düşünün, namaz kılmışsınız ve biri sizin namazınızın geçerli olmadığını söylüyor, sebebi ise abdestinizden şüphe etmiş olması. “Tamam kardeşim, ben o abdestle ilk sünnet kıldım, farz namazı kıldım, son sünnet ve vitir namazı kıldım. Neden sadece farz namazım geçersiz oluyor?” dediğinizde de o diğer namazlara itiraz edilmediği  ve itiraz süresi geçtiği için onların geçerli olduğu söyleniyor. Buyur burdan yak! Bu seçimde, KHK’lı olduğu için seçildiği halde mazbata alamayan adaylar da oldu. Halbuki mahkeme kararına dayanmayan kararlarla işinden uzaklaştırılan kişilerden bazıları milletvekili seçilebildiler ve mazbatalarını aldılar. Bu da şuna benziyor; akşam ve yatsı namazlarının ikisinde de aynı şekilde abdest alıyorsunuz, akşam geçerli iken yatsı geçersiz oluyor!

AK’lı Yeşilli Seçimi

Bu arada, Mardin’in Yeşilli ilçesinde de garip bir durum var. Saadet Partisi tarafından Şubat 2019 döneminde (seçim öncesinde sandık kurullarına resmî itiraz dönemi içinde), altı adet sandık için belirlenen sandık görevlilerinin kamu görevlisi olmadığına dair itiraz edilmiş. Ancak ilçe seçim kurulu, Yeşilli Belediyesi’nde görev yapan, taşeron, sözleşmeli ve müteahhit kişilerin kamu görevlisi olduğuna kanaat getirip itirazı reddetmiş. AKP ve SP adayları arasındakii oy farkı 127, geçersiz oylar sayısı ise 289. Süresi içerisinde İstanbul’daki kurullara itiraz etmeyen iktidar partisi, seçimden sonra itiraz edip iptal ettirebiliyorken, Yeşilli’nin günahı nedir acaba?

Şöyle çalışmış görünüyor sistemin aklı: “Kazanmışsa bir aday AK’lı, itirazları reddet, ister haksız olsun ister haklı...”

Sonuçta gerekçeli karar, hazırlık süresinin uzaması ve sayfa kalabalığı ile kendisi ile ilgili oluşan beklentiyi pek karşılamadı gibi, çünkü çoğu kişiye inandırıcı gelmedi. Ne diyelim, “gerekçeyi yoğurdu, YSK fare doğurdu.”
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/gerekceyi-yogurdu-ysk-fare-dogurdu_494533

Göçtü Sevdalarla Bütçem...


Göçtü sevdalarla bütçem

Seçim dönemi, ekonomik dengeleri fena etkilemişe benziyor. 2019 yılı ilk dört ayında gerçekleşen bütçe açığı toplamı 55 milyar liraya yaklaştı. Geçen sene bu rakam 23 milyar civarı imiş. Sadece Nisan ayı için açık 18 milyar lirayı aştı ki, bu da geçen sene 2,8 milyar liraymış. Son bir yıllık açık ise çok açık: 100 milyardan fazla! Nerede kullanıldığı bizler tarafından  bilinmeyen Cumhurbaşkanlığı örtülü ödenek harcamalarının da ilk dört ay toplamı bir milyar liraya yaklaşmış. 

HEDEFLERE DİKKAT, DİBİ TUTMASIN...

Ekonomik planlarımız içerisinde yıllık toplam 80 milyar lira açık vermek hedeflenmişti. İlk çeyrek için 55 milyar ile o hedefe çok yaklaştık. Bütün ekonomik hedeflerimiz tutuyor hamdolsun... İşsizlik rakamları da değişmemiş olarak açıklandı. 24 Haziran ile birlikte faizle, kurla, enflasyonla mücadele yetkisini bir kişiye devretmenin mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz nasıl olsa. Mart ayı sanayi üretim rakamları açıklandı. Yıllık bazda % 2,2 daralma görülürken aylık olaraksa % 2,1 artış olmuş. Ekonomi bakanımız, TÜİK’in açıkladığı Mart ayı sanayi endeksini değerlendirirken "Sanayi üretimindeki pozitif trend devam ediyor. Özellikle kamu bankalarımızla birlikte açıklayacağımız paket ile sektörümüzdeki dengelenmeye büyük katkı sağlayacağız" dedi. Hedefleri tutturacağız derken ortamı çok ısıtmamaya dikkat etmek lazım. Fazla ısınırsa hedeflerimizin dibi tutabilir.

Vergi indirimiydi, imar affıydı, trafik cezalarının silinmesiydi derken, gelir dengesi iyice bozulmuşken, dağıtılan teşvikler ve krediler de giderleri şişirdi mi? Sonuç, para bitti! Önce Merkez Bankası’nın açıklanan rezervlerinin gerçeği yansıtmadığı haberleri geldi. Ardından, ateşi yükselen dolara ilaç bulmak için kamu bankaları öncülüğünde bir haftada 4,5 milyar dolar satışı yapıldığı söylendi. En kötüsü de Hazine’nin Merkez Bankasın’dan ihtiyat akçesi kaleminde bulunan 40 milyar lirayı istemiş olduğu bilgisi. “Gönül işi” dedikleri belediyeleri kazanmak için yapılan masraflar Müzeyyen Senar’ın şarkısı gibi “Göçtü sevdalarla bütçem, ihtiyat akçesine muhtaç oldum bugün / Ak pak olmuş seçmenim de bîkarar oldu bugün” dedirtecek galiba.

TABANA KUVVET!

Vergilerin tabana yayılacağı müjdesi(!) tam gazla hayata geçmeye devam ediyor. Cep telefonlarında ÖTV oranlarında yapılan zamların ardından, 15 Mayıs günü yapılan düzenlemeler de dikkat çekti. 22 Euro’ya kadar olan yurtdışı alışverişlerinde tanınan gümrük muafiyeti kaldırıldı. Daha önce 75 Euro olan bu rakam, kademeli olarak önce 30’a sonra da 22’ye düşmüştü. Bakan Albayrak daha önce bunun sinyalini 2019 başlarında vermiş, posta ile gelen ağırlığı 0-2 kg arasında olan zarfların çokluğundan şikayet etmişti. Artık yurtdışından e-ticaret siteleri aracılığıyla gelen her üründen yaklaşık % 18 gümrük vergisi alınacak. 

Bir diğer düzenleme döviz alım satımı ile ilgili. Kambiyo işlemlerinde satış üzerinden binde bir oranında vergi alınacak. Sonuncu düzenleme de yurtdışından getirilip pasaportlara işlenen cep telefonları ile ilgili. Her bir pasaporta tanınan iki yılda bir telefon getirebilme süresi değişti ve üç yıla çıkarıldı. Üstelik artık sadece pasaport sahibinin adına kayıtlı olan telefon numaralarında kullanılabilecek. 

Bu düzenlemeler kasayı doldurmaya tabii ki yetmez de, bunların 23 Haziran öncesi çıkarılmak zorunda kalmaları seçim sonrası için vatandaşı “gara gara” düşündürmüyor değil!


Öne Çıkan Yayın

Ego-Nomi

  Ego-nomi Değerli kardeşlerim, Malumunuz olduğu üzere, benim alanım Ego-nomi'dir. İd’kokul, Ego’okul ve SüperEgo Anadolu Lisesi d...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: