Bu Blogda Ara

Arşiv

İsrafbul

israfbul
İsrafbul Büyükşehir Belediyesi, israf kaynakları bulmaya devam ediyor. En son, ihtiyaç fazlası olduklarını iddia ettiği yüzlerce aracı Yenikapı miting alanında sergilemeye başladı. Sanki, önceki yönetim “Dindar bir araba nesli yetiştireceğiz” demiş gibi... Dindar araba olur mu demeyin, kısaca “dindaraba” diyebiliriz, çünkü yedi yaşın altındaki bu arabaların kahir ekseriyeti Clio. Ne “kıliyo” olduğu malûmunuz, artık orasını sormayın... “Şov” yapmakla başkanı suçlayanlar, devr-i sabık uygulandığını düşünenler oldu. Kâğıt üstünde ve rakam boyutunda kalınca kimsenin umurunda olmayacağı ve hissedilemeyeceği düşünülmüş olmalı ki, miting alanında sergileniyorlar.
İsraf ve masraf merkezi olan, taşınabilir her şey bulununca Yenikapı’da sergilenecek mi acaba? Meselâ; ücretsiz ulaşım hakkı sağlayan İstanbulkart’ların kimlere niçin verildiği ve kaç kişinin yararlandığı hususlarında farklı zamanlarda farklı ve kaçamak cevaplar verilmişti. İster misiniz şimdi de ücretsiz İstanbulkart sahibi insanlar evlerinden alınıp Yenikapı’da sergilensin? Ya da, “bankamatik” de denilen, kurumda hiç çalışmadığı halde maaş alan insanların para çektiği ATM cihazları sergilenir mi?

En Flasyon!

Yine yüksek çıkmakla birlikte, düşme hızındaki artış sebebiyle yandaş - beyandaş basın tarafından coşkulu bir şekilde karşılanan Ağustos ayı enflasyon rakamlarımız TÜİK tarafından açıklandı. İstanbul Ticaret Odası da gıda enflasyonunu açıklamıştı ve TÜİK’in açıkladığı ile arasında yedi kata yakın bir fark çıktı. Yani nasıl olduysa, İTO’nun % 5,5 dediği enflasyona TÜİK % 0,77 dedi. Tabiî, hepsi sonuçta flasyon da, açıklanan en flasyon rakam resmî olarak kabul edildi. Ne yapsalar boş, TÜİK’den gelen bir rakam vardır! Doğalgaz, elektrik ve akaryakıt gibi bütün üretim maliyetlerini katmerli bir şekilde yükseltecek kalemlere gelen zamlar bile açıklanan enflasyon oranlarının çok üstünde kalmışsa, hayatımızı idame ettirebilmek için gerekli asgarî ihtiyaçların fiyatları neredeyse % 50 oranında pahalandıysa, açıklanan enflasyon rakamlarının inandırıcılığı kalmıyor, vesselâm...

Rakamlar demişken, büyüme rakamlarımız da açıklandı. İkinci çeyrek büyüme oranımız eksi % 1,5 çıktı ve yine buna sevinmemiz isteniyor. Sevinelim de, bize büyü yapılmış olabileceğini unutmayalım. Vaktiyle bir kanaat önderi(!) ne demişti: “Galiba bize nazar değdi!”

Doğalgazık

Doğalgaza çok kısa süre içinde iki defa zam geldi. Önce bir % 15 yapıldı, o fiyata bir % 15 daha zam yapılınca ilk fiyat üzerinden toplam % 32,25’lik bir zam yapılmış oldu. Doğalgaz kullanımının az olduğu yaz aylarında  yapılan ve çok fark edilip tepki almasın diye yapılan bu zamlara “doğalgazık” denir. Bu zamma, yetmişli yıllarda Fecri Ebcioğlu tarafından yazılıp şarkıcı Alpay tarafından söylenen “Eylül’de gel” isimli şarkıdan ilham alarak şöyle seslenmek istiyorum:

“Eyyy zam, geldiğin zaman
Ağlarım ben inan
Geliyorsun işte
Faturama bakmadan
Nasıl geçer bu yaz,
Ne olur bana yaz...
Bekleme ne olur,
Yok, yok, yok
Gelme gelme git
Eylül’de git...”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/israfbul_502455

Orta Dünya Orta Oyunu


Orta Dünya Orta Oyunu

Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyımıyyet dönemi içerisinde, muhtelif milletvekili ve bakanlar ile cumhurbaşkanı için alındığı iddia edilen hediyeler çok konuşuldu. Bazı bakanlar herhangi bir hediye almadıklarını söyledi ama tek bir kuyumcudan hediyeler için kesilen toplam 600 bin liralık fatura görüntüsü bolca dolaştı internette. Fatura ile hediye, benzedi ciğerle kediye... Fatura varsa hediye nerede, hediye yoksa faturada yazan tutar ne için ödendi?

Kayyım-kayyum, kıyım-kuyum derken “Yüzüklerin Efendisi” kitabını hatırladım. Tamamen kurgu olan bu kitap, yazarın “Orta Dünya” dediği bir yerde geçiyor. Cümle cemil-i mahlukat işi gücü bırakıp bir yüzüğü elde etme/yüzükten kurtulma derdine düşmüştür. Yüzük uğruna harcanan ömürlerin ibretlik hikayesidir, sonunda yüzük de ateşe atılıp yok edilir ve kimseye yar olmaz. Biz kendi hayalî orta dünya orta oyunumuzu düşünelim en iyisi. Karakterlerimiz şöyle:

Savuran: Ork Parti’nin başkanıdır. Tek bir yüzükle ortaya çıkar. Bilezik, küpe ne kadar takı ve yastık altı altın varsa hepsine hükmeden bir kudret yüzüğüdür bu. İsrafa düşkünlüğü ile meşhur olduğundan kendisine saçıp savuran manasında Savuran lakabı takılmıştır. 

Beramir-Bilamir: Savuran’ın veliahtları olan ikizlerdir. Burası çok önemli, Beramir hazinenin al bayrağını taşıyan kişidir. Zaman zaman terlemesine sebep olan yüzüklü görevini, paydaşlarının enerjisi ve sinerjisi ile ifa etmeye çalışır. Bilamir ise kendisine anlatılan olaylara vâkıf olmak için çok çaba harcaması ile bilinir. Düşmanı olduğu Paralelf’leri taklit eder, ok atmaya merak salmıştır. 

Ak Karuman: Savuran’ın fetva eminidir. Yüzbinlerce Hülork’tan oluşan, dünyada emsali görülmemiş bir ordunun tesis edilmesinde katkıları vardır

Hülorklar: Kömürlü çamurdan yoğrulmuş yaratıklardır. Makarna ile beslenirler. Savaş narası olarak kullandıkları “hülooooğğrrk!” sesi ürkütücüdür.

Perinçork: Doğu cephesi orklarının sorumlusudur. Karanlık isimli bir dergi çıkarmaktadır. Dönem dönem Mordor zindanlarını ziyaret ettiği görülür. Son zamanlarda Orta Dünya’da gölgelerin boyunun uzamasında büyük katkıları olduğu bilinmektedir.

Kayyumanlar:  Savuran’ın uzak şehirlerdeki temsilcileridir. İsrafları ile meşhurdurlar. Bol hediye vererek sadakatlerini göstermek isterler.
 
Teomel: Ak sakallı Ruhan kralıdır.

Kemdalf: Altı Ork Partisi’nin başkanıdır.

Gulendalf: Kadim zamanlardan kalma bir büyücüdür. Değişik canlılarla kendi dillerinde konuşup anlaşabilmektedir. Özellikle mavi kuşlar üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Zaman içerisinde gücünün rengine göre gri, ak veya mavi renklere büründüğü görülmüştür.

ParalElfler: Orta dünyanın bütün resmi dairelerine sızmış bir halktır. Genelde saçları uzundur. Ok atmakta ustadırlar. Gulendalf’la birlikte hareket ederler.

Mordoray: Mordor-halkalı arasında “ring” seferi yapan raylı sistemdir.

Shire Hastaneleri: Ork-kamu işbirliği modeliyle inşa edilen ve 25 yıllığına özel işletmeci tarafından işletilen hastanelerdir. Hobbit’lerin yaşadığı Shire bölgesinde inşa edilmişlerdir ve günlük 500 hasta garantisi verilmiştir.

3. Tayfalanı: Nazgûl’ların havalanmak ve konmak için kullandıkları alan. Biri Orta Dünya'nın en büyüklerinden olan iki tayfalanı varken, üçüncü tayfalanının neden inşa edildiği bölge halkı tarafından sorgulanmaktadır.

Son olarak bir Hüküm Dağı türküsü ile bitirelim:

"Hüküm dağı yağmur yağmur ork'la dolunca
Alıp kudret yüzüğünü, gel gizli gizli
Madenlere giden bir yol var ki bilinmez
Kartala binmeden can oy can oy, can oy can
Gel gizli gizli... at gizli gizli...."

Uzatmadan ve İşi Karıştırmadan

 
Uzatmadan ve İşi Karıştırmadan
Son günlerde ülkemizin sıcak gündemi içerisinde en çok konuşulan konulardan biri orman yangınları oldu.


Uzunca bir süre kontrol altına alınmayı bekleyen yangınlar hepimizin ciğerlerini dağladı. Konu ile ilgili açıklama yapan Bakan, neden THK uçaklarının söndürme işleminde kullanılmadığı sorusunu cevaplarken “Biz burada bir ağaç daha az yansın diye mücadele ediyoruz. Ama insan hayatı da bizim için önemli. Biz dışarıdan kiralama yaptığımız zaman orman personelini bu uçakların içerisinde görevlendiriyoruz. Orman personelimiz bu hava araçlarının içerisini emniyetli bulmadıkları için binmek istemiyor. Bu uçakları bu kadar savunanlar varsa uçaklar Ankara’da apronda duruyor. 3 tane uçak motoru arızalı şekilde duruyor 3 tanesi de yağ akıtıyor. Binmek isteyenler buyursunlar uçsunlar” dedi.

Yüzü AK çıkaran hesap

Bakan’ın uçak sayısı ve durumları ile ilgili verdiği bilgi, verdiği hesapla meşhur olan bir çobanın hikâyesini hatırlattı.

Hikâye şöyle: Ağanın biri, 100 adet küçükbaş hayvanını bir çobana teslim ederek yaylaya göndermiş. Uzunca bir süre sonra çoban elinde bir kâse yoğurt ve bir adet deri ile gelip ağanın huzuruna çıkmış. Koyunlarını merak eden ağaya şöyle bir hesap yapmaya başlamış: “Yağmur yağdı, gök çatladı. 72’sinin ödü patladı. Önden gitti baş toklu. Ardından 5 toklu. 10’unu verdim kasaba, 10’unu da katma hesaba. Kurt kaptı birisini, ötekinin de getirdim derisini” Koyunlardan sağdığı sütlerden yapabildiği tek kâse yoğurdu kapan ağa sinirle çobanın suratına çarpınca, bizimki suratını eliyle sıyırıp pişkinlikle şunu demiş: “Hesabını doğru verenin yüzü böyle ak çıkar.”

Geçtiğimiz sene, Yunanistan’da çıkan yangınlar üzerine aynı bakan, “İzmir’de yangın söndürme uçakları bekletiliyor. Uçaklarımız ve helikopterlerimiz Yunanistan’a hareket etmek için hazır. Talep gelmesi halinde 45 dakika mesafedeyiz, anında müdahaleye hazırız” demişti. İster misiniz, Yunanistan şimdi yağ damlatan uçakları göndermek suretiyle kendilerine komplo kurmak istediğimizi düşünsün? Neyse ki, THK tarafından ismini ve cismini gizleyen bir yetkili uçakların bakımları ile ilgili bir problem olmadığını, hepsinin göreve hazır olduğunu söyledi. Bir de bununla yetinmeyip uçakların gövde gösterisi yaptığı bir video yayınladılar. Yunanların uçaklarımızdan korkmasına gerek kalmadı yani.

***

Hükümetle işçi sendikası arasındaki toplu iş sözleşmesinin imzalandığı toplantıda sendika başkanının mikrofonu kapalı sanarak “Uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” demesi günlerce konuşuldu. Kendini savunmak için S-400’leri Türkiye’ye getirenlere müteşekkir olduğunu söyleyen sendika başkanı, kendisini eleştirenleri de hainlikle suçladı.

Kayy-ı Makam

Sendikacının “uzatmama ve işi karıştırmama” şiarından mı etkilendi bilinmez, İçişleri Bakanlığı da haklarında geçmiş yıllarda açılmış soruşturma ve kovuşturmaları gerekçe göstererek Diyarbakır, Mardin ve Van illerindeki Büyükşehir Belediye Başkanlarını idarî bir kararla görevden alıp, şehirlerin valilerini yerlerine atadı. Her birisi birer “Usta’r Warisi” olan valisi dururken, başka kimi atayacaklardı Allah’ını seversen... Bir kişinin mevcut makamına ek olmak suretiyle kayyım olarak atanmasına “kayy-ı makam” denir. Gerçi bizimkiler vali olduğu için, kayy-ı makam sözünü duyunca kaymakam kelimesine benzeterek hoşlanmayabilirler.

İçişleri Bakanlığı bu atamalarını bir türkü ile anlatmak istese şöyle derdi her halde:

“Yargı kararı olmasa da olur, biz azlederiz
Düz ovada keklik gibi sekeriz
Meydanlarda “demokrasi” diye milleti kekleriz

Sandık sandıklar içinde çok kaybımız var
Hazreti kayyıma devretmemiz var

Biz kazanınca hep sandık selâmet
Güneydoğu’ya vardık koptu kıyamet
Kayyım Reis belediye sana emanet

Sandık sandıklar içinde çok şanımız var
Hazreti kayyıma devretmemiz var”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/uzatmadan-ve-isi-karistirmadan_501408

Esenyurt artık resmen "Esedyurt"!

Esenyurt Artık Esedyurt



Düşmesinin, Mekke ve Kudüs'ün düşüşünü tetikleyecek kadar önemli olduğu bilinen Esenyurt ilçesinin adı, ilçe belediye meclisi kararıyla "Esedyurt" olarak değiştirildi…

Geçtiğimiz hafta, Esenyurt ilçesi olağan ilçe belediye meclisi toplantısında bütün İslam âlemini yakından ilgilendiren bir konu gündeme geldi. İlçeye, halk arasında “Esencılıs” isminin verildiğini söyleyen CHP’li bir parti meclisi üyesi bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi ve çözüm bulunması için bütün parti temsilcilerini ortak hareket etmeye çağırdı.

İktidar ve Muhalefet Partileri İlk Kez Uzlaştı

Konunun partiler üstü seviyede incelenmesi gerektiğini vurgulayan AKP’li temsilcisi de halkta karşılık bulabilecek yerli ve milli bir isim bulmanın önemine değindi. Önceki dönem Esenyurt belediye başkanı Murat Altepe’nin “Burayı kaybedersek Kudüs'ü kaybederiz hiçbir yeri kaybetmeyiz, İslam'ı kaybederiz, Mekke'yi kaybederiz. Onun için ona ihtiyacımız var” sözlerine atıf yapan üye Hüsamettin Esen, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Mekke ve Kudüs bağlantıları çok önemli. Zaten ilçede bir gezinti yaparsanız Arapça tabelalardan dolayı kendinizi bir Ortadoğu şehrinde zannedersiniz. İlçenin mevcut demografik yapısı da belli, Suriyeli doldu hep buralar…”

Meclis toplantısı sonunda ilçe isminin “Esedyurt” olarak değiştirilmesi kararı oy birliği ile alındı.


NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .

Suriyeli Mülteciler


Suriyeli Mülteciler

Tunus’ta başlayan ve bazı Arap ülkelerinde iç savaş, bölünme ya da yönetim değişikliğine sebep olan Arap Baharı süreci, Suriye için başladıktan sonra ülkede meydana gelen karışıklıklar sonucunda halkın önemli bir kısmı ülkeden kaçmak zorunda kaldı. 

Suriye yönetiminin haftalar, bilemedin bir kaç ay seviyesinde bir süre zarfında devrileceğini uman, Şam’da Cuma namazı kılma hayali kuran ve Ortadoğu’da kendisinden habersiz yaprak kımıldamayacağına inanan Türkiye,  artık Suriye’deki olaylarda dahli vardı da vicdan mı yaptı yoksa misafirliklerinin kısa süreceğini mi hesapladı bilinmez, Suriyeli mültecilere sınırlarını neredeyse ardına kadar açtı. Sayıları milyonları bulan Suriyeli Türkiye’ye geldi. Dini, vicdani ve insani vecibelerle karşıladık mültecileri...

AB ülkeleri, mültecileri sınırları altında tutma sözü karşılığında Türkiye’ye para yardımı teklif etti. AB ile ilişkilerimiz iç politika malzemesi olarak kullanılınca zikzaklı yürüdüğü için, söz verdikleri paranın tamamını henüz yollamadılar. Yöneticilerimiz, zaman zaman mültecileri otobüslere bindirip gönderme ihtimalimizi kendilerine hatırlatmadı değil. 

4 milyonu aşkın olduğu sanılan mülteciler için bir entegrasyon planımız göründüğü kadarıyla yok.  Vatandaşlık alabilenlerin sayısı 80 bin civarında. Çalışma izni alabilenlerin sayısı ise 30 binlerde. Yaklaşık bir milyonu kaçak olarak çalışıyor. Yerleştikleri muhitlerde kendilerinden yüksek tutarlarda kiralar alınıyor, çocuklarının düzenli eğitime ne kadar devam edebildiği meçhul. Suriyelilerle ilgili öyle paylaşımlar yapılıyor ki, sanırsın hepsi sırtını devlete dayamış ve sahillerde nargile içerek dolaşıyor. Devletimizin resmi açıklamasında 37 milyar dolar harcadığını ifade etmesi ise yangına körükle gitmek gibi. Bu 37 milyar dolar nasıl harcanmış, hangi ihtiyaç kalemi ne kadar tutmuş bilmiyoruz. Fert başına senelik 2500 dolara tekabül ediyor ki, akla Nasrettin Hoca’nın kedi-ciğer denklemi geliyor. Dış dünyaya kendimizi acındırmak için rakamlar abartılmış olabilir mi acaba?

Muhacir-ensar modeli içinde başlayan mülteci meselesi, konu ile ilgili plan ve program olmayışı,  zaten kırılgan yapıda olan ekonomimizin sarsılmaya başlaması gibi nedenlerle kendi vatandaşımızı da rahatsız etmeye başladı. Bu rahatsızlık etkisinin seçimlerdeki sonuçlara da yansıdığını düşünmüş olmalı ki hükümetimiz bir anda tutum değiştirdi. İçişleri bakanı şunu dedi: "Türkiye bu işi kararlılıkla yürütmezse Avrupa'daki hiçbir hükümet 6 ay dayanamaz. İsterlerse deneyelim. Sadece sabrımızı taşırmamalarını tavsiye ediyoruz. Biz sağanağı görüyoruz, onlara söylüyoruz, kollarınızı sıvayın Türkiye'nin yaptığı mücadeleye destek olun. ‘Mış gibi’ davranmayın” Ardından, kayıtları İstanbul’da olmadığı halde İstanbul’da yaşayan mültecilerin tespit edilip gönderilecekleri bildirildi. Şöyle düşünelim, yaklaşık beş yıldır İstanbul’da yaşayan, iyi-kötü bir iş bulabilmiş, kira kontratı imzalamış ve teminat vermiş bir kimseden bir ay içerisinde kendisini toplayıp şehri terketmesi isteniyor. Üstelik, gideceği yerde neyle karşılaşacağı meçhul. Ne diyelim, Allah, başta mülteciler olmak üzere hepimizin yardımcısı olsun...

“Dam başında saksağan, gel füze bazı bazı…”

S-400 füze sistemi parti parti gelmeye başladı, Fransa füze sistemlerini güney sınırımızda konuşlandıracakmış, ABD ile Patriot sistemiyle ilgili görüşmeler devam ediyor… Lokantada bile her şeyin tadını merak ettiği için ortaya karışık sipariş veren bir millet olarak hepsini denemek istiyoruz zannedersem. Geçtiğimiz haftalarda “dam başında saksağan...” sözü ile başlayan bir cümleyi ne için kurduğunu anlamadığımız  Bahçeli, “..gel füze bazı bazı” diye devam ettirir herhalde...

“Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem...”

Bursa büyükşehir belediye başkanı, belediyeye ait 10’a yakın işletmede yönetim kurulu başkanlıklarına kendisini, başkan vekilliklerine da AKP il yönetimindeki kişileriınıına da  kendisini atamış.  10ermiş bir kimseye bir ay içerisinde kendisini toplayıp şehri n muaf kalabili atamış. “Huzur hakkı” isimli ödeme alıp almadıkları da belli değil. Aylık 50 bin lira huzur hakkı alındığı rivayetleri dolaşıyor ki günahı söyleyenlerin boynuna... Doğruysa, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” ve “Huzur” romanlarını birleştirip bir “Huzur Haklarını Ayarlama Enstitüsü” romanı çıkar gibi buradan. Huzur hakkı konusunda net bir açıklama yapsalar da hepimiz huzura ersek...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/suriyeli-multeciler_499444

Öne Çıkan Yayın

Ego-Nomi

  Ego-nomi Değerli kardeşlerim, Malumunuz olduğu üzere, benim alanım Ego-nomi'dir. İd’kokul, Ego’okul ve SüperEgo Anadolu Lisesi d...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: