Bu Blogda Ara

Arşiv

pazarola etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pazarola etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Techno Orucu

 

Techno Orucu


Seçime yaklaştığımız şu günlerde, seçim atmosferinin en yoğun yaşandığı mecralar sosyal medya ve internet araçları oluyor. İşleri sadece kitleleri saflarına çekmek için propaganda üretmek olan binlerce troll, maalesef bu atmosfere oldukça zararlı gazlar salıyor.

Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve karşı olduğu tarafı düşman gibi gösterme dilini geçtim, o dil hep vardı. Solunan nefretle dozajı artan bu dille, apaçık iftiralar atılıyor ve yalan haberler üretiliyor.

Rakip siyasetçilerin eski zamanlarda söyledikleri sözler, bağlamından koparılarak yeniden servis edilebiliyor. Sözlerin geçtiği konuşmadan cımbızla çekilen kısımlar sergilenerek taraftarlar linçe davet ediliyor. Gün geçmiyor ki #FalancaKişiHaddiniBil, #FilancaKişiTutuklansın gibi etiketler sosyal medyada en çok konuşulan başlıklar içine girmesin.

Arşivlerde tamamı bulunan konuşmaların orijinal halini yayınlayıp ilgili konuşmanın tarihini ve hangi konjojktürde kullanıldığını anlatmak mümkün ama bu düzeltmeler, iftira edenlerin gazına gelerek işin aslını hakikatini sorgulamadan hakaret etme furyasına kapılanların ne kadarına ulaşabilir, o meçhul.

Üzerinde oynama yapılmış düzmece resimler, başka zaman ve coğrafyalara ait görüntüler kullanılarak yapılan karalamalar da eksik değil. Kişilerin söylemedikleri sözler veya yapmadıkları işleri itiva eden paylaşımlar gırla gidiyor. Sosyal medyanın, kullanıcıların arkadaş çevresi, beğeni ve paylaşımlarından hareketle oluşturdukları profile uygun içerikleri öne çektiğini göz önünde bulundurduğumuzda, doğru haber ve içeriklere ulaşmak için fazladan gayret sarf etmek gerektiği açıktır.

Polisiye tedbirlerle yalan haberin önünü kesmek mümkün değildir. Rağbet görmezse bu tarz manipülasyon denemeleri başarılı olamaz. Seçime yaklaştıkça daha çok artacak olan bu yalan haber ve propaganda etkisinden korunmak için “Techno Orucu” tutmak iyi olur. Gündelik hayatımızın içerisine iyice yerleşmiş olan bilgisayar ve cep telefonunu tamamen terk etmek, sosyal medyayı hiç takip etmemek mümkün değilse bile, en azından provokatif olma ihtimali yüksek olan haber ve paylaşımları gördüğümüzde, doğruluğunu teyit etmek için araştırmak çok meşakkatli olmasa gerek. Beğeni ve paylaşımdan önce bu tahkikat çok önemli.

Ramazan aynda, oruç tutmaya heveslenen ve bütün gün boyunca oruç tutamayan çocukları teşvik ve oruca alıştırmak için geliştirilmiş, yazımızın başlığına da ilham kaynağı olan tekne orucu gibi, techno orucunun da çocuklara bakan yönü çok mühimdir. Karakterlerinin şekillendiği yaşlarda çocuklarımızın telefon, tablet, bilgisayar ve oyun konsolları bağımlılığı eğitimciler, psikologlar ve konuyla ilgili çeşitli uzmanlar tarafından incelenip çözüm yolları araştırılmalıdır.

Oynadıkları çevrimiçi video oyunlarında, seyrettikleri videolarda ve filmlerde maalesef yaşlarına uygun olmayan ve gelişimlerini menfi manada etkileyebilecek pek çok unsur var.

Bir kere, sanal dünyada sınır yok. Oyunlar hiç bitmiyor, sürekli bir üst seviye var. Yoksa bile sonsuza kadar oyun döngüsünün içerisinde kalmak mümkün. Oyun hakkı hiç bitmiyor veya bitse bile yeniden başlama imkanı var. Kendilerini kontrol ederek oyunu sonlandırmaları çok zor.

“Hile” denilen şey çok yaygın, hile yapmak çok normal karşılanıyor. Kendi aralarında hile kodlarını ve şifrelerini paylaşıyorlar. Hırsızlık, talan, gasp, ateşli silah kullanımı, öldürme ve yaralama, şiddete ve korkuya dayalı oyunlarda başarılı olmak için yapılması elzem şeyler. Sanal-gerçek ayırımını yapmakta zorlanan çocuk bünyeleri için kötülük maalesef sıradanlaşıyor, insani değerlerden uzak fiiller birer davranış kalıbı olarak hayatlarında yer etmeye başlıyor. Aralarda çıkan reklamlar da cabası, neredeyse kontrolsüz olan bu reklamlarda nasıl içeriklerle karşılaşacakları meçhul. Dolandırıcılık linkleri veya zararlı içerikler sebebiyle ebeveynler maddi zarara da uğrayabiliyor.

Videolara gelince, meşhur olmak ve bu vesileyle para kazanmak isteyen kişilerin gündeme gelmek/orada kalmak için çektikleri saçma videolar alabildiğine var, tamamen vakit kaybı... Biri bitmeden bir sonraki video beliriyor ekranda. Çocukların beğenileri, mizah anlayışları, kısaca hayata bakış açıları trend videolara göre şekilleniyor. Görünür/görünmez bir sürü reklamla durmadan tüketim arzusu kamçılanıyor. Durmadan değişen görsel uyaranlara maruz kalan zihinler odaklanma problemi yaşamaya başlıyor. Ekran karşısında hareketsiz kalmanın getireceği gelişim bozukluklarını da doktorlar incelemeli.  

Sonuç olarak, değer ve ilke gibi mefhumları tanımayan, kazanmak için gayr-ı meşru da olsa bütün yolları denemekten kaçınmayan, tamamen tüketime odaklı ve tatmin olması çok mümkün olmayan çocuklar büyütmek istemiyorsak, onları gerçek dünyadaki faydalı bilgi ve uğraşlara yönlendirecek bir techno orucu tutturmak şart. Tabii ki, öncelikle büyükler techno orucu tutup çocuklara doğru örnek olmalı...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/techno-orucu_581448

İlgili diğer yazılar:

Terk-i Dünya Terk-i Tech

Çevrim Teorisi

 

Siyasete Endeksli Hayat

 

Siyasete Endeksli Hayat
İbrahim Özdabak Karikatürü

Seçime yaklaştığımız şu günlerde, siyasetin hayatın her alanına nasıl nüfuz ettiğini daha iyi hissediyoruz. Gündelik hayatımızın en küçük meselelerinde dahi, siyasi tarafgirlikler tezahür ediyor. Yakın akrabası, kırk yıllık dostu olsa bile siyaseten hasmı olan kişi ile kanlı bıçaklı olan, irtibatı kesenler oluyor.

Partizanlık her devirde vardı ancak bu kadar keskin ayrışmayı hayatımda görmedim. Eskiden, insanların temayülleri farklı olsa da medenice tartışılır, çoğunlukla tartışmaların sonunda birlikte gülünür ve geçilirdi. Rakip siyasiler çeşitli ortamlarda bir araya gelir, birbirlerine eğlenceli ve zekice sataşmalarda bulunurlardı. Öyle, kağıttan-prompterden yararlanarak konuşmazlardı. Hazırcevap adamların nüktedan çıkışları karikatürlere konu olurdu.

Şimdi, havadan sudan bahsederken biri “bu sene de hiç kış gelmedi, hep kurak geçti” dese, beriki cevap yetiştirir “falanca zihniyeti yüzünden bereket kesildi” diye. Pazar fiyatlarından şikayet edilmeyegörsün, hemen fiyat artışlarının sun’i olduğunu, gözü doymaz aracıların milleti kazıkladığını ve asıl dertlerinin de hükümeti zor durumda bırakmak olduğunu başka biri çıkar söyler.

O güne kadar adı sanı duyulmamış bir futbol takımı, hükümetten zevatın açık desteklerine mazhar olunca bir bakıyorsunuz şampiyon oluyor veya zirveye yakın bir yerde ligi bitiriyor. FalancaSpor iktidarın takımı, FilancaSpor taraftarları muhalif diye spor müsabakaları bile siyasi çekişme gölgesinde yorumlanır oldu. Bazı futbolcuların siyasi taraftarlıklarını açıktan sergiledikleri videolar da tuz biber ekiyor bu yaraya.

Şarkıcı, oyuncu, müzisyen gibi meşhur insanların gazetelere verdikleri demeçler, sosyal medya paylaşımlarında siyasi polemik aranıyor. Ağaçlar kesilmesin diye tweet atsa bir meşhur, anında yakasına yapışıyorlar “Asıl meselenin ağaç olmadığını bilmediğimizi mi sanıyorsun?”, “Büyük projelere karşı çıkan hain, terörist!” diyerek linçe başlıyorlar. Aynı kişi, bir devlet kurumuna teşekkür ettiğini söylediği anda öteki mahalle bu sefer başlıyor: “Vay dönek, kaç para verdiler sana?”, “Sarayda konserlere seni mi çağıracaklar, hayırdır ne bu güzelleme?”

Bu raddeye nasıl geldik?

En başta mukaddes değerler, bir zümrenin tekelindeymiş gibi davranıp istismara başladılar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi din düşmanı, hain, terörist ilan ederlerse ne olur? Birileri çıkıp onlara oy vermenin farz olduğunu, verilen oyların sırat köprüsünde berat olacağını söyler, öteki karşı tarafa oy verenlerin cehennemde yanacağını...

Devlet kurumları günlük siyasetin neferi gibi davrandı. Camilerde yapılan mitingler, hükümet politikaları ile uyumlu siyasi hutbeler insanları camiden soğuttu. Depremde ilk yardıma koşan insanlar durduruldu, yapılacak bir iş varsa devlet yapar denildi. Kurtarma şovları esnasında şikayet edenleri nankörlük ve hıyanetle suçladılar. Asıl görevi yardım dağıtmak olan kurumlar parasıyla malzeme ve hizmet sattı.

Ölü sayısı, işsiz sayısı, enflasyon gibi açıklanan resmi rakamlara insanlar artık hiç inanmaz oldu. Muhalefet tarafının miting yapacağı şehir için AFAD, bir gün öncesinde şiddetli yağış ve fırtına uyarısı yaptı. YSK, daha önce hiçbir seçimde uygulamadığı ve kanunda olmayan bir konuyu seçim günü öğleden sonra duyurdu, mühürsüz pusulalar da geçerli sayıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminde bir zarftan çıkan dört pusuladan sadece biri iptal edildi, seçim tekrar edildi.

İyi ve güzel olan ne varsa, öyle sahiplendiler ve bu sahiplenmeyi öyle abarttılar ki, kendilerini eleştiren herkes o güzel şeylere de karşıymış gibi davrandılar. TOGG mesela... Başarılı ve güzel bir proje olabilir. Ancak eksik ve gediklerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Dünyaya meydan okuyoruz, bütün otomotiv devleri kıskanıyor diye şişirmek başta o projeye zarar verir. Bu atılım ne kadar iktisadidir diye tartışmayalım mı? Bu projede kullanılıyor olup başka hiçbir marka ve modelin sahip olmadığı bir özelliği yoksa nasıl dünyayı titretebilir? Yaygın kullanılabilmesi için gerekli altyapı, servis ağı, şarj istasyonları hazır mı? İnsanımızın alım gücüne ne kadar yakın? Bunlar konuşulmasın mı?

Velhasıl, büyük sevinçler ve güzel projeler kadar emsali görülmemiş musibetler dahi milletimizi bir araya getiremez olduysa, bu tablonun oluşmasına sebep olanlar oturup düşünmelidir.

Otobüs hizmeti veren, çöpleri toplayan belediye seçimlerinde devletin bekası tehlikeye girmez. Bir partiye oy vermek veya vermemek sizi dinden çıkarmaz. Seçilecek olan insanlar Allah’ın veya İslam’ın temsilcisi değildir. Dünveyi bir kurum olan devlet mekanizmasını çalıştıracak fanilerdir. Bu işi yaparken rüşvetler, yolsuzluklar, adam kayırmalar, talanlar gibi pek çok haksız kazançlara bulaşacakları gibi, iş bilmezlik veya kötü niyetle türlü türlü hak gaspları ve adaletsizlikere de sebep olabilirler. Devlet yönetirken sorumlu davranabilecek, şeffaf ve hesap verebilir olacak, insan hak hürriyetlerine saygılı kişileri seçmek istiyoruz.

Bu meseleler yüzünden kalp kırmaya değmez, önümüz bayram... Mümkünse dost ortamlarında bu konulara girmemek en iyisi...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/siyasete-endeksli-hayat_580852

No-Bel Ödülleri



Cumhurbaşkanlığı seçimi ve adayları, partiler arası ittifakların bozulması ve ittifakların genişlemesi, milletvekili listeleri, deprem, sel, pahalılık, parasızlık, EYT, hak-hukuk arayışları ve işsizlik gibi sıkı gündem maddelerinin arasında kendine yer bulabilen güzel bir haber dikatimizi çekti: Diyarbakır’da Gül Karen Aça isimli gencimiz, aralarında Harvard ve Stanford’un da bulunduğu, ABD ve Kanada’daki dokuz üniversiteden tam burslu olarak kabul aldı.

Son beş yıl içerisinde pek çok uluslararası yarışmaya katılan genç kardeşimiz, NASA’nın desteklediği Conrad Challenge’da ilk beşe kalmış ve The Earth Prize yarışmasında ilk 10 takım arasına girmiş. Ayrıca, geçen yıl Uluslararası Eğitim İnisiyatifi’nin, 170 ülkeden 50 bin öğrenci arasından seçtikleri dünyanın en parlak 100 öğrencisi içerisinde yer almayı başarmış. Kendisinin projelerinden biri, çamaşır makinelerinde su ve elektrik sarfiyatını %90 oranında azaltacak bir filtre geliştirmek üzerineymiş.

Kendisini ve ailesini tebrik eder, başarılarının devamını dileriz. İnşallah, vatanına ve milletine faydalı işler yapar ve ülkemizi en güzel şekilde temsil eder. Gönül ister ki, bu tarz haberler artsın, memleketimizin evlatları dünya çapında ses getirecek başarılara daha çok imza atsınlar ve ödüller kazansınlar.

Memleketimizde, fırsat ve imkan verilirse çok güzel işler yapacak gençlerimiz var, çok şükür. Ancak, havayı, suyu ve çevreyi kirletmeyecek teknolojiler geliştirme, verimli ve az enerji kullanımı, hayatı kolaylaştıracak ekipmanların geliştirilmesi gibi konularda adımızı duyuracak projelerimiz yok. Olsa ne olacak? Elektrik kullanımını düşüren bir icat yapılsa elektrik dağıtım şirketleri ayaklanır. İnsanların hiç hasta olmayacakları formüller bulunsa şehir hastaneleri işletenleri isyan eder.

“Kim uğraşacak abi araştırma ve geliştirme ile... Veririz parasını, dışarıdan alırız” zihniyeti ile yol almak çok mümkün değil. Başkalarının tasarladıkları teknolojilerin -izin verdikleri ölçüde- uygulayıcısı olma rolü çok sürdürülebilir değil. Elin oğlu, parasını peşin verdiğiniz teknolojiyi bile canı isterse size vermeyebiliyor. Bakınız, F-35 savaş uçakları...

Ülkemizde ödüllük işler olmuyor mu? Oluyor tabi; iğneden ipliğe her şeye  üç-beş kat zam gelirken, insani şartlarda oturulabilecek evlerin kira fiyatı asgari ücret seviyesini geçmişken (İstanbul’da iki asgari ücret civarında) enflasyon oranını oldukça düşük gösteren, işyerleri kapanıp işsizler ordusu gün geçtikçe büyürken işsizlik oranlarının düştüğünü açıklayan, fakirleşen halka bakmadan ekonomimizin büyüdüğünü iddia eden istatistik çalışmaları bir ödülü hak etmiyor mu? Nobel verilir bu çalışmalara, Nobel! Yalnız, milletimiz bu rakamlara pek bel bağlamadığı için bizim yerli ve milli ödülümüz olan “No-bel” ödülünü verebiliriz.

Alacakları kişileri belirledikten sonra, sadece o kişileri tarif eden akademik personel alım ilanı yayınlayan akademi dünyasına bir liyakat No-bel’i verilmesin mi? Benim favorim, gerçek Nobel ödülü kazanan Aziz Sancar'ın, ödül aldığı bölüm için başvursa, şartları karşılayamayacağı ilanı veren üniversite.

Yapıldığı seneden beri, garanti edilen yolcu sayısına ulaşma hedefinden %98 sapma gösteren ve buna rağmen 2044 yılına kadar garanti ödemeleri yapılacak olan havalimanı matematik No-bel’inin sahibi olur.

Temel fıkraları mefhumuna yeni bir anlam kazandıran, herhangi bir boş sahada, beş on metrelik demir iskeletinin üzerine boca edilmiş çimentosu ile, istenilen her yere taşınabilen hastane temeli fizik alanındaki No-bel ödülünü zorluyor.

Yapım maliyetlerinin onlarca katı kadar parayı, onyıllar boyu sürecek işletme dönemi boyunca tahsil edecek olan garantili projeler, iktisat, mühendislik ve matematik dahil tüm alanlarda “ömür boyu No-bel” adayı.

İnsanların belini büken No-bel’cilerden 14 Mayıs’ta kurtulma ümidiyle...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/no-bel-odulleri_580495

Fay Club (Fay Kulübü)

Fay Club(Fay Kulübü)

 

Fay Club’a hoş geldiniz. Fay Club’ın ilk kuralı, Fay Club’dan hiç söz etmemektir. Farkındayım, size kulübü anlatmakla ilk kuralı ben bozuyorum ama ben anlatmasam, başkaları anlatmasa nasıl büyüyecek bu kulüp? Siz yine de kimseye bu kulüpten bahsetmeyin, aramızda kalsın.

Merak edenler için söyleyeyim: Meşhur yönetmen David Fincher’in Fight Club/Dövüş Kulübü isimli filminden ilham aldık.

Söylediklerimizin tersini yaptığımızı görürseniz şaşırmayın. Baştan söyleyelim, bizim birden fazla kişiliğimiz var. Mukteza-yı hale göre farklı kişiliklerimizi bürünüyorum veya bürünüyoruz mu demeliydim, bilemiyoruz.

Fay Kulübü bir dövüş kulübüdür. Her daim kavga halindeyiz. Dışarıdan bize bakan, kendi kendimize yumruklar salladığımızı görebilir. Önemli olan benim büyük resmi ve o resimdeki düşmanları görmemiz. Önceliğimiz ve en kullanışlı olanlar dış düşmanlar. Tam olarak kim olduklarını ve ne yaptıklarını söylememize gerek yok. Gizemli bir düşman daima ilgi çekicidir. Müphem bıraktığımız her noktayı, sizler zihninizde tamamlarsınız. Sahip oldukları güçleri ve nereden saldıracakları her hikayemizde değişkenlik gösterebilir. Zafer hikayesi anlatacaksak düşmanın heybet katsayısını yükseltiriz ki ne kadar büyük bir düşmanı alt ettiğimiz anlaşılsın. Bazen de kiminle dövüştüğümüz değil, salladığımız yumruklardır sadece önemli olan.

Fayda gördüğümüz sürece, her türlü fayda meydana gelen hareketlenmeleri destekleriz. Din, dil, mezhep gibi her türlü ayrılıklar makbuldür. Toplumsal faylar derinleştikçe, seyircilerimizin kenetlenmesi artıyor. Hiçbir şey bulamazsak, kendi aramızdaki görüş ayrılıklarını birer kavga sebebi ilan ederiz. Ne demişler, insan sevdiğini öldürürmüş. Bizi öldüren de hep sevdiklerimiz oldu. Asıl büyük savaşımız kendi ruhlarımızla. Bizi bizden başka kimse durduramaz, kendi kendimize uyguladığımız fren mekanizmasına “bizofreni” diyoruz.

Hiç uyumuyoruz ve aslında hiçbir zaman da uyanık kalamıyoruz. Uykusuzken gerçekler ve hayaller birbirine karışır. Kafamızın içindeki sesler yankı yapa yapa kendini tekrar eder ve daha güçlü bir şekilde zihnimize kazınır. Kendi sesimizden başka bir şeyi duymaz oluruz.

Bir kişiliğimiz saftır; dava der, yaptığımız her şeyde bir hikmet arar. Olan bitenin büyüsüne kaptırır kendini. Kanmaya teşnedir, bizim onu kandırmamıza gerek yoktur. Bizim bile aklımıza gelmeyen teviller uydurur.

Diğer bir kişiliğimiz adeta bir kimyagerdir. Durmadan yağ toplar, o yağları sabun yapmakta kullanır. İşleri köpürtmek için sabundan iyisi yoktur. Yağcılarımız boldur, hammadde sıkıntısı çekmeyiz. Etrafındaki her şeyi dönüştürmek için yakıp yıkması gerekiyor. Ona göre dövüşmek, dönüşmek için gereklidir. O sabunlar sadece köpükleri için yapılmıyor tabi, patlayıcı yapımında da kullanılabiliyor. Barış mahallesi, Sevgi Sokağı, Huzur apartmanı... “Yaparsa bunlar yapar” dedirten sosyal patlamalar hep bu yağcıların sabunları ile oldu. 

Fay Kulübünde kimsenin adı yoktur. Üyeler, kapıdan girerken kimlikleri ile birlikte isimlerini de teslim ederler. Büyük bir üye ordumuz vardır. Şu sıralar Kıyamet Projesi adını verdikleri bir işle uğraşıyorlar. Bütün kurumlara sızdılar ve ele geçirdiler. Liyakate bakmaksızın adamlarımız her yerde çoğalıyor. “İş ehline verilmeyince kıyameti bekle” manasındaki hadis-i şerife uyduğu için adını Kıyamet Projesi koymuşlar.

Kıyamet demişken, küçük bir kıyamete benzeyen depremlerde, günah keçisi arayışlarında ilk olarak insanların aklına müteahhitler gelir. Müteahhitler hem para kaynağımızdır, hem de konuşursa bizi de yakabilir. Mahalli idareler de, düşman addedilmek için bir süre idare eder. Onların çoğu bizim adamımız. Onlar da merkezi idareye ve mahkemelere topu atabilir. Merkezi idare, deprem gibi hadiselerin kaçınılmaz olduğuna hükmedebilir. Velhasıl, işin kolayı, kestirmeden giderek fay hattını suçlamaktır. Fay Kulübü olmak bunu gerektirir...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/fay-club-fay-kulubu_579799

 

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: