Bu Blogda Ara

Arşiv

kur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İnsider Tradingonun Ahırı

 


Merkez Bankası’nın politika faizi indirimi sonrası döviz kurları hızla yükselmeye başladı. Ekonomimizi yöneten zevatın açıklamalarından anladığımız, bunu iyi bir şey olduğuydu. Çin modeli bir ekonomiye geçmiştik, yüksek kur ve düşük faiz ekonomik büyümemizin lokomotifi olacaktı. 19 senedir bu programa hazırlanıyorlardı ve her şey kontrol altındaydı. İhracatçı bayram edecekti.

Dolar 10 lira seviyelerini geçtikten sonra iyice hızlanarak rekorlar kırmıştı. İğneden ipliğe her gün her şeye usul usul zamlar yağıyordu ama 6 ay dişimizi sıkmamız gerekiyordu, meyvelerini o zaman toplayacaktık. Çinliler mi arayıp “Allah aşkına bizi bulaştırmayın” dedi bilmiyoruz ama Çin modeli isminin ömrü bir hafta kadar oldu. Yeni Ekonomi Modeli (YEM) telaffuza başlandı ve Merkez Bankamız yükselen dolara müdahalelerde bulundu.

Birileri doların iyice yükselmesini istiyordu ki, “Katar’la swap anlaşmasında dolar 22 TL alındı”, “dolar 20 liraya koşuyor” gibi söylentiler yayıldı. Cumhurbaşkanı, her bulduğu sınırsız konuşma fırsatlarında durmadan nass’dan bahsetti, faize karşı olduğunu dile getirdi. Bu arada, bankaların vatandaşlara verdiği kredilerin faizleri ve hazinenin bankalardan aldığı borçların faizi düşmek bir yana yükselmeye devam etti.

Doların 18 lirayı gördüğü günün gecesinde açıklanan bir mevduat sistemi ile birlikte ciddi bir düşüş başladı. Parasını TL faizli hesaplarda tutanlara vade sonunda, faiz kur getirisinin altında kalırsa kur getirisi kadar kazanç garantisi vaat ediliyordu. Gece vakti, piyasalar ve döviz büroları kapalıyken vatandaş, nasıl olduysa, dolar satıyordu (öyle dediler, benim ifadem değil). Hem de ayrıntılarını bilmediği bir faiz paketinin büyüsüne kapılarak! Üstelik, müteakip 4 günde de her gün farklı bir açıklama yapılacak, MB ile Hazine ve Maliye Bakanlığı açıklamaları birbiri ile çelişecek, durmadan güncelleme gelecekti.

Faize karşı olmasını dini sebeplere bağlayanlar ve ilgili ilgisiz her konuda yerli milli nutukları atanlar, insanları faizli hesaplarda para tutmaya çağırıyor ve nemalarını dolar kuruna endeksliyor, fakir edebiyatı yapanlar, parası olup bankaya yatırabilenlere kazanç garantisini hazineden yani halkın parasından ödemeyi taahhüt ediyor, ne ironi ama... Bu fark ödemeleri fakr artıracak. Ne diyorlarsa tam tersini yapıyorlar! Aklıma hemen bir ayet geldi: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”(Saff Suresi, 2. Ayet) Nass’ı dilinden düşürmeyenlerin kulakları çınlasın...

18 liraya çıkmış olan dolar kurunu adeta “Kur deşen Jack” edasıyla, şak diye bir gecede indirenler kahraman ilan edildi, yurdun çeşitli yerlerinde halay çekilerek ve kasap satırıyla dolar kıyması çekilerek kutlandı. 7 gün önce, rekabetçi görülen kur da alkışlanmıştı. Kur deşme kabiliyeti, acaba neden dolar 12 lira seviyelerinde iken kullanılıp da 5 liraya düşürülmedi, hiç bilmiyorum.

Sosyal medyada dolaşan ve kim tarafından yazıldığını bilemediğim, bir Bulgar’a dair ve “gara gara” düşündüren bir soru var: “20 Aralık günü, cebindeki 1000 dolarla Edirne’den giriş yapan Bulgar, parasını 18 TL üzerinden çevirmiş, gün boyu 6000 lira ile yiyip içmiş ve gece vakti 12 liraya inen kur üzerinden yine 1000 dolar satın alıp evine gitmiştir. Bulgar’ın yiyip içtiğinin parasını kim ödemiştir?”

Sorunun Bulgar için hazırlandığına bakmayın, dolar 6-7 lira seviyelerinde iken dolarları toplayıp, 18’e çıkınca satan kişiler de aynı şekilde kazanç elde etmişlerdir. Bakan Nebati şöyle dedi: “15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar büyük finansörler değil. Büyük finansörler, bu işin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan kim oldu? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar”

Demek ki kim ödemiş, küçük yatırımcılar! Çoğunluğu faizden uzak duran ve parasının değerini korumak için altın/dolar alan yurdum vatandaşları. Büyük finansörler nereden biliyormuş acaba “bu işin bir şekilde döneceğini”, kim söylemiş, merak ettik.

Vikipedi’de “Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri şahsa veya üçüncü şahıslara menfaat sağlamak amacıyla kullanarak sermaye piyasasında işlem yapanlar arasında fırsat eşitliğini bozacak şekilde haksız yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek” diye tarif edilen “insider trading” denen bir kavram var. İnsider trading’in hedefine ulaşabilmesi için küçük ve acemi yatırımcıların çarpılması gerekir.

Doları 6-7 lira aralığında tutmak için yakıldığı söylenen 128 milyar dolar tam olarak kimlere ve nasıl satılmış acaba? 18 liradan yüklü dolar bozduranlar, içerden bilgi alarak mı yaptılar? Böyle bir durum varsa, insider trading kavramı hafif gelir, memleket insider tradingo’nun ahırına dönmüş demektir!

Bu arada, faizlere destek paketinin açıklandığının ertesi günü ve bir gün sonrasında Merkez Bankası rezervlerinin 7 milyar dolar eridiği söyleniyor. Doları baskılamak için halka açık yollardan değil, arka kapı tabir edilen kamu bankaları vasıtasıyla satışlar yapmışlar.

Merkez Bankası ile ilgili sorulara Bakan Nebati “Farklı enstrümanları kullanmamızın sebebi, insanları gıdıklamak. Alışkanlık var, paramı kasada tutayım. Ya da dövize çevireyim” şeklinde cevap vermiş. Gıdıklanan küçük yatırımcılar panik halinde, dolar daha da düşmeden, zararına da olsa satayım derdine düşmüş. Büyük finansörler için alım fırsatının doğması anlamına gelir bir de...

Mevduatta yeni sistemle ilgili rakamların kendisine sorulduğu bakan, “gözlerime bakın, ne görüyorsunuz?” sorusuyla karşılık verdi. Ben olsam, şöyle cevap verirdim:

“Dolarlı gözler hülyalı
Bakışların çok manalı
Rezerv yakıcı o kurlar
Meğer ezelden ayarlı”

Ekonomi güven işi dedi, gözlerdeki ışıltıya bakın dedi... Vatandaşın cevabı yine sanat müziğinden geliyor: “Ne gözlerin yeşili, ne saçların sarısı, gitti rezervlerin yarısı, çekilmez oldu ömür!”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/insider-tradingonun-ahiri_555583



TÜİKiye Cumhuriyeti

 

TÜİKiye Cumhuriyeti
Umut Sarıkaya Karikatürü

Paramızın değerinin mum gibi eridiği, zamların sağanak sağanak yağdığı şu günlerde, para ile ilgili bütün işler bakanlığına getirilen Nureddin Nebati’nin ekonomik gidişat ile ilgili beyanları dikkat çekiyor.

“Bitersek hep beraber biteceğiz. Kazanırsak hep beraber” dedi meselâ... Modeli tutmazsa üzülecekmiş. Akabinde, “Sen maaş alıyorsun. En fazla neyini kaybedersin? Enflasyonun altında ezilirsin. Ama ben bütün varlığımı kaybederim bu iş düzelmezse eğer. 1000 çalışanımız var. 1000 kişiyle beraber bütün varlığımı kaybederim” şeklinde devam etti. 

Topladığı iş adamlarından yüzer milyon dolar bozdurmalarını istediği söyleniyor. En çok ihtiyaç duyulan şeyin güven olduğunu kendisi söylemişti. “Merkez Bankasının 128 milyar doları yakmasına rağmen düşüremediği dövizde iş, bizim 100 milyonlarımıza kaldıysa yanmışız” diye düşünmez mi bu iş adamları?

Uçma, şahlanma edebiyatları yapılıyordu, ne ara sıra batmaya geldi, anlayamadık. Milyonlarca insanın elinde bugünlerde kuşa dönmüş bir maaştan fazla bir şey olmadığını da ikrar etmiş oldu. O maaş da maazallah elden giderse, maamafih, maaile sefalet çekilecek maalesef. 

Yeni açıklanan asgarî ücretin alım gücü ile ilgili konuşurken de Avrupa’daki bazı ülkelerin asgarî ücreti ve o ülkelerdeki kiralardan bahsetmiş. Avrupa’nın bazı yerlerinde kiralar asgarî ücretten fazlaymış. Bu verinin kaynağını bilmiyoruz, doğru kabul etsek bile, o ülkelerde kaç kişi acaba asgarî ücret alıyor, bir de onu söyleseydi. Ülkemizde şehir merkezlerinde ortalama kira 1261 lira imiş. 1200 değil, 1300 hiç değil!

Herkes, o şehirlerin nerede olduğunu merak etti haliyle. Ben size söyleyeyim: TÜİKİye Cumhuriyetinde. Tüikiye’de yıllık enflasyon % 21’dir. İşsizlik durmadan azalmakta, büyüme de son sür’at devam etmektedir. 

Ekonominin başına bebe tekstili işi yapan biri getirilmiş, yardımclığını yapmak üzere çorapçı biri tahsis edilmiştir. Adı Cafer olan bir bez üreticisinin de kadroya dahil edilmesi an meselesidir. Bir kaç esnaf daha gelirse adı “Hazin AVM-i Aliye Bakanlığı” olan bir AVM kurabileceklerdir. 

“Nas var” diyerek politika faizini % 14’e çeken Tüikiye’de “Hazin AVM” % 22 faiz ile borçlanmaktadır. Vatandaşların kullandığı kredilerin faizinin yükselmesinde aynı nassın neden kullanılmadığı ayrı bir muamma. Faize karşı olan tamamen kaldırır, bunlar faizi düşürüp herkesi faiz kullanmaya dâvet eder. 

Asgarî ücretin döviz alım gücü ile kıyaslanması yöneticilerin gücüne gitmektedir. Yandaşlarına, ülkenin gelecek 25-30 yılını ipotek ederek verdiği ihalelerde hesaplamalar hep dövizledir halbuki. Ülke risk primi yükseldiği için dışarıdan kimse borç para vermez, içeridekiler de dövizle ve yüksek faizle borç verir. Tüikiye Lirası (TüL) Afganistan afganisinden tutun, Azerbaycan Manat’ına, Mısır lirasından Papua Yeni Gine kinasına kadar bütün para birimleri karşısında hızla değer kaybetmektedir. TüL ve kina dedik, akla kına gecesi geldi. Kına gecesinde şu türkü okunur : 

“Kina’yı getir aney,

Paranı yatır aney

Cüzdanda TüL misafirdir

Yastık altında yatırma aney”

Tüikiye’de hiçbir şeyin sorumlusu resmî sorumlular değildir. İşsizlik yoktur, iş beğenmeyen gençler vardır. Var olan işsizlik de iş adamlarının suçudur, yatırım yapmayıp istihdamı azalttıkları için. Zamları esnaf yapar, stokçular yüzünden piyasada mal bulunmaz, doları dış güçler yükseltir. Ekonomik sıkıntı olduğu kabul edilir, fakat bu sıkıntı ekonomi yönetimiyle ilgili değildir. Sokakta, geçinemediğini söyleyen biri olursa, “çıkar telefonunu” diyen dayılar Tüiktidarın imdadına yetişir. 

1989 yapımlı Uçurtmayı Vurmasınlar adlı filmde, sabah kalktığında altını ıslatan minik Barış’a annesi “yine mi altına yaptın?” diye kızınca, iç çamaşırının üstündeki mickey fareyi göstererek “ben yapmadım, mickey yaptı” der. Tüikiye ekonomisinde de suç varsa, “ekonomickey fare”nindir. Yalnız dikkat etmek gerekir, hiçbir sorumluluğu üzerine almayan iktidara gençler, her an “çıkar teflonunu Tüiktidar, üzerine hiçbir şey yapışmıyor!” diyebilir. 

***

Son olarak, ekonomik modeli tutmazsa ne olacağını soran gazeteciye bakan Nebati şöyle demiş: “Üzülürüm. Çünkü ya kahramanı olacağım çocuklarımın. Ya da boynu bükük bir şekilde eve döneceğim ve onların da boynunu bükmüş olacağım.”

Herkesten rica ediyorum; uçurtmayı vurmasınlar, bakan beyi üzmesinler...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/tuikiye-cumhuriyeti_555170

Kur’ona Virüsü

 

Kur’ona Virüsü
Kur’ona Virüsü

Aşağı “tüikürse” millet, yukarı “tüikürse” ekonominin reisi ile başını derde sokacak olan kurum, Kasım ayı enflasyonunu %3.5 olarak açıklamış. Yıllık enflasyon da %21.31 çıkmış.

İğneden ipliğe, altından çöplüğe kadar her şeye her gün zam gelmesine rağmen açıklanan 3.5 rakamı insanlara inandırıcı gelmedi tabi. Araba fiyatlarındaki artış ortalama %6.4, kiralarda ise %1.5 olmuş derseniz, millet çarşı pazarda karşılaştığı fiyatları bildiği için kendi enflasyonunu hesaplar. Çeyrek altın 1200 liranın üzerine çıkmış. Vatandaş parasını dolara koysa dolmuyor, parası avroyu almıyor. Dev-kur’a yatırım yapmak, Bağ-kur’a ödenen primlerin ileride getireceği maaşlardan daha çok kazanç getirir olmuş. Ha, şu da var, simit de 3.5 lira olmuş, enflasyon ile kardeş kardeş takılıyorlar diyebilirsiniz. Ne de olsa faiz sebep, enflasyon son’üç buçuk...

Ülkenin, ekonomi gibi matemat(ü)ik kitabını da yazan AKP’ye bakılırsa, “67-20=30” ve “0+(7x0)=7” gibi hükümleri ihtiva eden bir kanun her an çıkabilir. (Eski başbakanlarımızdan Binali Yıldırım “Amerika’da sıfırdan yüzde 7’ye çıkmış enflasyon. Bu ne demektir, 7 kat artış. Bizde 10'lardan 20’ye çıkmış 2 kat artış” diyerek ortadoğuda “kat”ların yeniden dağıtıldığını ifade etmişti)

Hissedilen Enflasyon Kaç?

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), Türkiye enflasyonunu yıllık %58 civarlarında ölçtüğünü açıkladı. Acaba neden bu kadar yüksek? Üretim için gerekli enerji, hammadde ve aramal konusunda dışarıya bağımlı, ithal etmeden üretemeyen ülkemizde paramızın değerini kim “yiyi”, dolar yiyi... Dolar “yidikçe” enflasyon “artiy”. Buna “yiyi-dolar” etkisi diyebiliriz. Yiğidolar memleketi olan Sivas plaka numarası olan 58 ile ENAG’ın bulduğu oran arasındaki uyum dikkatinizi çekti, değil mi? Bir büyük resmi daha gördük, hamdolsun!

Plaka demişken aklıma geldi: Liramız araba olsa muhtemelen “liraba” adını alırdı. Dolar karşısında liraba, Aydın(09) civarlarını çok hızlı geçti (“kısa kes, Aydın havası olsun” sözünden etkilenmiş olabilir). Balıkesir (10) dolaylarında kısa bir mola verdikten sonra hızla Bilecik (11) yolunu tuttu. Adamlar yol yaptı tabi, duble haneli yollarda seyrediyor artık. Çift hanelerde ne kadar kalacağını nerden “bileciik”? Bitlis(13) sınırlarını da geçen liraba, bugünlerde “bizden selam olsun Bolu(14) beyine” diye türkü tutturmuş.

Hal böyleyken, ekonomide yeni bir şey denediğini, TL’nin değer kaybını bilerek yaptığını ve yüksek kur ile ihracat atağına kalkacağını söyleyenler yerli ve milli oluyormuş. “Paramız neden değer kaybediyor ve durmadan fakirleşiyoruz? Ölçüsüzce artan kur hepimizi yakacak” diyenler de, nasıl oluyorsa “mandacı ekonomistler” olarak kabul ediliyormuş. Manda ve ekonomist deyince aklıma, saçlarını manda yalamış gibi duran bir ekonomist geliyor ama onun kastedildiğini sanmıyorum.

Kur yangınının ateşini söndürmek için, net rezervleri ekside olan Merkez Bankası, bir kaç defa piyasaya müdahale etti. E, hani yüksek kur rekabetçi olacaktı, ihracatımız için daha iyiydi, nerden çıktı bu müdahale? Dövizi nereden buldu diye sormayın, Karar gazetesi ekonomi yazarı İbrahim Kahveci “piyasada dövizleri Merkez Bankası topluyor, ihtiyacı karşılayacak döviz bırakmıyor” diyerek kuru yükseltenin dış güçler olmadığını defalarca yazdı.

Ne yapsak acaba?

Kur problemini çözmek için içler-dış güçler çarpımı yapıp eşitlesek mi? Neticede kur dediğimiz mesele, Gencebay olan bir Orhan-Orhantı konusudur ve oran-orantı problemleri, içler-dışlar çarpımı yapmak suretiyle çözülür.

TL’nin Kur’ona virüsüne yakalandığını düşünmek de mümkün. Mesela, para dolaşım sistemimizdeki anti’Kur oranını yükseltmek için 128 milyar “dövz” a$ımız olsa fena mı olurdu? Tabii, faiz-3, faiz-2 ve faiz-0 aşamalarından başarı ile geçmiş ve kullanım onayı almış bir a$ıdan bahsediyoruz. Ne bileyim, stoklarımızın tamamını temizlesek, depolarla aramıza mesafe koysak... Enfilyasyon çalışmalarına önem versek, iş alemini ucuz kredilerle paraya boğmaya çalışırken, faize karşıymışız gibi bir maske taksak...

Neyse, aklıma çok daha ucuz bir çözüm geldi: Konuşanın, dolar yükseltecek sözlerini anlayıp  sansürleyebilen bir prompter... Ne dersiniz, daha kullanışlı olmaz mı?

İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kur-ona-virusu_554355

Kur-telaş Savaşı

 

Kur-telaş Savaşı
Kur-telaş Savaşı İbrahim Özdabak Karikatürü

Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu toplantısıyla aldığı politika faizi kararı sonrası, TL’deki değer kaybı rekor kırdı. 2021 yılı başından beri, dünyanın en çok değer kaybeden para birimi olarak zirveye yerleşti. Arjantin, Şili ve Kolombiya pesolarına bile pes dedirttik, onlar bizden daha az değer kaybetti.

Bütün para birimleri karşısında değer kaybetsek de en çok adından söz ettiren dolar. İthalatın büyük kısmı dolar ile gerçekleştiriliyor. Devlet, yap-işlet-devret modeli ile verdiği ihalelerde fiyatlamayı dolar cinsinden yapıyor. 15-20 yıl sürecek geçiş-kullanım garantisi verirken dolar üzerinden ödeme yapmayı taahhüt ediyor. Yurt-içi borçlanmalarda bile dolar kuru kullanılıyor. Mazotu, gübreyi, tohumu, ilacı dolar ile alınca, kur artarsa ülkede ekmek dahil her şeyin fiyatı otomatik olarak fırlıyor. Kur, kısa sürede bir yukarı, bir aşağı gidip geldiğinde ise kimse önünü göremez, fiyat biçemez. Pek çok şeyin satışı durur.

Ülkede yaşayan herkesi doğrudan ilgilendiren kur dalgalanmasını iktidar nasıl açıklıyor? Önce, acı reçeteden bahsettiler. Almanların kıskandığı ekonomimiz şahlanadururken, nereden çıkmıştı ki acı reçete ihtiyacı?

Sonra, ekonomide bir şey denediklerini ifade ettiler. Yahu, bütün dünyanın bildiği, denenmiş bütün yolları bitirdiler de sıra yeni şeyler denemeye mi geldi? Bu deneme ihtiyacı nereden hasıl oldu? Küçük bir yazılım bile geliştirilirken farklı aşamalarda farklı testleri (fonksiyonalite, güvenlik, performans gibi) yapılır. Küçük bir kullanıcı grubu tarafından denenir. Bütün testleri başarıyla geçen geliştirme canlı ortama alınır. Bunlar, doğrudan canlı ortama müdahale ediyorlar. Küçük bir ülke, ne bileyim derebeylik falan bulup önce orada deneselerdi keşke.

Çok geçmedi, birileri çıkıp dolardaki dalgalanmaların sebebini dış güçlere bağladı. Ezanlar susmayacak ve biz boyun eğmeyecektik. Gerekirse soğan yiyecektik, etleri iki kilo değil de yarım kilo alacaktık hatta gramla alacaktık. Domatesleri iki üç tane alsak bile yeterdi ki, mevsiminde değilsek neden domates alalımdı? Hem, zaten çok yemek sağlığa zararlı olduğu gibi sünnete de uygun değildi. Ekonomik kurtuluş savaşı veriyorduk.

Allah Allah, her günümüz bir öncekinden daha iyi giderken nasıl ekonomik savaşa girdik, saldıran kim, ne yapıyor ve neden karşı koyamıyoruz? Dış güçler bütün ihale ve borçlanmaları dolarla mı yapın diyor? Büyük ve kan emici ihalelerde tahkim olarak Londra Mahkemelerini mi gösteriyor? Söz dinlemiyor diye Merkez Bankası başkanını ve ekonomi bakanlarını dış güçler mi keyfi olarak değiştirip piyasalardaki güveni yok ediyor? Suçları bile tam söylenmeden iş adamlarını, siyasetçileri ve gazetecileri dış mihraklar mı hapislerde tutuyor? Limanlara, otellere, köfteci ve kebapçılara mafyaların çökmesi, insanların mal ve can güvenlikleri olmadan korku içinde yaşaması hangi ülkenin suçu acaba?

Acı reçete ve deneme ifadelerinden anlıyoruz ki, iktidar bir kur dalgasının geleceğini bilerek hareket ediyordu. Zira ekonomi bakan yardımcısı, “yüksek kur ve düşük faiz bizim hep istediğimiz şeydi” dedi. 

Kısaca diyorlar ki, bizim birbiriyle alakasız cevaplarımız var, herbiri farklı bir kesime hitap ediyor. Hepsini aynı anda söylüyoruz, siz istediğiniz cevabı alın:

1.       1. İyileşmek için acı reçete alıyoruz. Takdir-i ilahi, biraz zorluk çekeceğiz

2.       2. Bizim hiç suçumuz yok, hep dış güçlerin saldırısı

3.       3. Merak etmeyin, ne yapıyorsak kontrollü yapıyoruz, ne yaptığımızı biliyoruz

O zaman soralım:

  • Kuru sabitlemek için 128 milyar dolar neden satıldı?
  • Kuru yükseltmek iyi ve programlı bir şeyse, bunca yıl bizi bundan neden mahrum bıraktınız?
  • 20 yılda, faizin çok düşük olduğu yıllarda neden onu sıfırlamak için uğraşmadınız, o zaman daha kolay olmaz mıydı?
  • Kuru yükseltmek dış güçlerin oyunu ise düşük seyrettiği yıllar boyunca dış güçlerin yapmanızı istediği şeyleri mi yaptınız?
  • Kur gevşemesi dış güçlere boyun eğdiğimiz anlamına mı gelecek?

Görünen şu: israf, işbilmezlik ve suistimal ile kötü yönetilen bir ekonomi var. Satılabilecek şeyler satıldı, rezervler tükendi. Güven vermediğimiz yabancı sermayeyi kaçırdık ve bize borç verecek ülke bulmakta zorlanıyoruz. Kur, enflasyon, işsizlik ve borç yangınlarını seyrediyoruz ve müdahale edebileceğimiz bir araç kalmadı. Kurtuluş savaşı yok, piyasalarda “kur-telaş savaşı” var.

Fiyakamızdan da taviz vermek istemiyoruz, o yüzden “düştük ama biz zaten inecektik...”

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kur-telas-savasi_553922

Mini mini zamlar gelmişti...

Mini mini zamlar gelmişti
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Nazara mı geldik, bizi kıskananlar mı var, birileri düğmeye mi bastı bilmiyorum, hiçbir şey olmadıysa bile, kesin bir şey oldu! İşsizlik, enflasyon, büyüme ve faiz olmak üzere, bütün göstergelerimiz “on numara” dolaylarında seyrederken, Soylu bakanımızın önden müjdesini verdiği ekonomik şahlanma devam ediyorken, dolar başta olmak üzere bütün yabancı para birimleri karşısında liramızın değer kaybı yaşaması anlaşılacak gibi değil!

Tamam, iğneden ipliğe, fiyatı zam görmeyen eşya kalmadı ama bir sorun; nasıl zamlandı? İki dönem AKP’den milletvekili olan bir isim açıkladı: “Zam gelmiştir ama mini mini gelmiştir.” Akabinde şöyle dedi: “Zam yapılmıyor değil, yapılmak zorunda. Girdi neyse, bir miktar yansıması olacak. Kaleciye top gelince biraz yumuşatır ya göğsüyle, hükümet şu an aynen öyle yapıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın ben biliyorum, onun şefkatini, merhametini, milletimize olan sevgisini, bağlılığını, sevdasını… O, topu alıp, biraz göğsünde yumuşatıyor. Taşıyamayacak hale gelince de yükü mecburen yansıtıyor”

Merak etmedik değil tabi; bir kaleci topu göğsünde yumuşattıktan sonra tutamayacak hale nasıl gelir? Kalecinin önceliği, topu elleriyle tutmaktır. Yumuşamış bir top, nasıl ağırlaşır da elde tutulamaz olur? Örnekteki kaleci davranışı şefkat ve merhametle açıklanmaya çalışılmış. İyi de, şefkat gösterilen şey, yumuşatılarak karşılandığına göre top olmalı, değil mi? Zamları topa benzetti yanlış anlamadıysam. Bu durumda zamlara merhamet ediyor mu demek istedi acaba?

“Yahu, merhametinden kendini topun önüne attı, o top başkalarına çarpıp onlara zarar vermesin diye” diyenleriniz oldu zannedersem. O vakit, bir kalecinin görev mevkii itibarıyla, takımının en gerisinde bulunduğunu hatırlatmak isterim. Hatta bütün oyuncular, top kaleye ve kaleciye yaklaşmasın diye kendilerini topun önüne atarlar. Eğer bu kaleci mevkiini boş bırakıp tek başına hem savunma yapıp, hem atak geliştirmeye çalışıp, hem de gol atma hevesiyle sahanın her yerinde her topa koşuyorsa boş yere kendini yoruyor ve takıma da zarar veriyordur. 

Diyelim, vekile hanım uzmanı olmadığı bir konudan ve üzerinde fazla düşünmeden bir örnek verdi. Örneğe takılmadan fikre bakalım: zamlar yağmur gibi gelip vatandaşa zarar verecekken Erdoğan ve iktidar partisi, vatandaş daha az zarar görsün diye adeta bir “Sipermen” gibi kendini siper ediyor. Peki bunu nasıl yapıyor? Kendi cebinden mi karşılıyor? Hiç sanmıyorum, kimsenin gücü böyle bir hizmete yetmez. Hazineden karşılıyorsa, bu vatandaşın vergilerini kullanıyor demektir. Şefkat ve merhamet bunun neresinde o zaman, gel de çık işin içinden! Sayın eski vekilemize katkı babından, şöyle bir çocuk şarkısı takdim ediyorum, daha net anlaşılır zannedersem:

“Mini mini zamlar gelmişti
Etiketlere yerleşti
Salmadılar haberi içeriye
Vatandaş bik bik etmesin diye
Fiyatlar birden canlandı
Ceplerim bak boş kaldı”

Sakın pahalılıktan şikayet edip koyvermeyin kendinizi, havuz medyası diyor ki ABD, İngiltere ve Fransa çok kötü durumdaymış. İnsanlar, benzin ve gaz kuyruklarında perişan halde bekliyorlarmış. Yakında yağ da karaborsaya düşecekmiş. “..düşünün ki şu anda ingiltere'de kaç lira verirseniz verin hiç alamayacağınız mallar var. Stoklar tükenmiş, dükkân vitrinleri boş" diyor bir tanesi. Ha, Avrupa yakında tamamen yıkılacakmış diyorlar bir de...

Size bir şey diyeyim mi? Sözü edilen ülkelerdeki insanlar içinde en şanslı olanları yine bizim gurbetçilerimizdir. Gittikleri ülkeler sapır sapır dökülüyor olsa da, onların vatanları var. İcabında Türkiye’ye gelip buradan alış-verişlerini yapıp tekrar gidenleri var. Bize de çok şanslı olduğumuzu söylüyorlar geldiklerinde. Yaşadıkları ülkede bir Erdoğan olmadığı hayıflananları var. “Çok seviyorsan sen de buraya gel” diyenlere kurulu düzenlerini bozmak istemediklerini, yoksa gelmeye can attıklarını söylüyorlar. Tabii, Euro’lu ve kur’ulu düzenleri var. Parayı euro cinsinden ve oranın hayat standardına uygun olarak kazanıp burada harcamak avantajlı olmalı, bizde bu kadar “kur ulu” iken...

Eskiden, “ah kur yükseldi, vah kur yükseldi” diye feryat ederken, bugün vakur bir kur duruşu sergiliyoruz gibi, dolar kuru aldı başını, çift hanelere yaklaştı. Geçmişte ala-yı vala ile OVP toplantıları tertip edilirken bu sene sessiz sedasız bir kur’u açıklama yapıldı sadece. Kuru sıkı tutmak için atacak fazla mermisi kalmayan Merkez Bankası da kuru sıkı atışlara başladı, iki başkan yardımcısı ve bir Para Politikaları Kurulu üyesi işten atıldı. Muhalefet, yükselen kur sonrası Merkez Bankasını ziyaret etmiş. Ben olsam, şu şarkıyı söyleyerek gideceğimi duyururdum:

“Merkez'e gideceğim, Merkez'e gideceğim
128 milyar dolar nerede?
a-Rezervleri bağlamışam, Swap'larla nakit akışı sağlamışam
b-Kasa anahtarları pencerede, rezerv kaynar tencerede
c-Rezervi eksiye döndürmüşem, hazineyi tefecilere göndermişem...”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/mini-mini-zamlar-gelmisti_551427

Öne Çıkan Yayın

İthalya Cumhuriyeti

  İthalya Cumhuriyeti Bundan çok çok zaman önce, buradan uzak mı uzak bir ülke varmış. İyi-kötü, kendi ihtiyaçlarını üretebiliyor ve kimse...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: