İthalya Cumhuriyeti |
İyi-kötü, kendi ihtiyaçlarını üretebiliyor ve kimseye muhtaç olmadan durumları idare edebiliyorlarmış. Komşularıyla araları çok iyi değilse de, hiçbiriyle kavgalı değillermiş. Kimsenin tavuğuna kışt demiyor, kendi hallerinde yaşayıp gidiyorlarmış.
Bu bir peri masalı olsaydı, ülkenin güllük gülistanlık olduğunu söyleyebilirdik ama her ülke gibi inişleri çıkışları olurmuş ve zaman zaman çeşitli krizler yaşarlamış. Her halükârda, aksayan yönleri işaret eden birileri olur, bir şekilde işleri toparlayacak topluluklar çıkarmış.
Günün birinde, ülkede işlerin çok da yolunda olmamasını fırsat bilerek, toz pembe hayaller satan birileri yönetime talip olmuş. Ülkedeki her kesime selam yollayarak, özgürlük, adalet ve kalkınma vaatleri vererek yönetime gelmişler.
İlk elden, “Devlet işletmecilik yapar mı hiç?” diyerek kurumları satmaya başlamışlar. Elhak, hakkıyla işletilmeyen bu kurumlarda verimsizlik ve hantallık diz boyuymuş. Satışlara tepki gelince kurumların zararlarını gösteriyorlarmış. Düzeltme ve iyileştirme imkanı olup olmadığı ile hiç ilgilenmemişler. Zamanla ahali de benimsemeye başlamış satışları. Yok pahasına satılan işletmeleri madenler, limanlar, arsalar takip etmiş. 10 milyona fabrikayı arsası ile satın alan adam, kısa bir süre sonra fabrikanın sadece arsasını bile 80 milyona bir başkasına satabilmiş.
Ülkenin yüzölçümünden bahsetmek isterdik ama yüzölçümü alan anlamına geldiği için, alan oldukça satmışlar ve ülke küçülmüş. Çamaşır makinesinde yıkanıp da küçülmüş gibi değil tabi, topraklar yerinde duruyormuş ama artık pek çok yerin ve işletmenin sahibi yabancılarmış.
Yerel halktan tarımla uğraşanlar, yurt dışından getirilen tohumları kullanmaya zorlanmışlar. Bu tohumlardan elde edilen ürünler daha büyük duruyormuş ve renkleri daha canlı görünüyormuş. Gel gelelim, bu tohumlarla üretilen mahsüllerin tatları kötüymüş, milleti hasta da ediyormuş. İkinci sene aynısından üreteyim diyenler hayal kırıklığına uğramışlar çünkü bunlar tek kullanımlıkmış. Her sene dışarıdan aynı tohumları ithal etmek gerekiyormuş. Pişman olup ne olursa olsun eski tohumlara dönmek isteyenleri başka bir sürpriz beklliyormuş; toprağı bozduğu için eskisini ekseler de çıkmıyormuş. Ya beş sene hiç ekim yapmadan bekleyecek veya yeni ithal tohumlara devam edeceklermiş.
Tohum ile bitse iyi, gübre, hormon, saman... Zamanla akla gelebilecek her şey ithal edilmeye başlanmış. Böyle olunca maliyetler katlanmış, pahalı ürünleri kimseye satamaz olmuşlar. Yönetenler de “Amaaan, dert ettiğiniz şeye bakın, üretmekle uğraşıp neden kendinizi yoruyorsunuz, ithal etmek çok daha ucuz ve zahmetsiz. Dışarıdan alıp içeride satın” diyorlarmış. İthali mümkün olan her şeyi ithal etme politikasını tek cümle ile özetlemişler: Neye ihtyiacınız varsa “ithalledebiliriz”! Ülkedeki deyimler bile değişime ayak uydurmuş: “işleri ithaline yoluna koymak”, “ithali vakti yerinde olmak”, “endişeye ithal yok” gibi...
İthalat ile uğraşanlara “müteahhil” deniyormuş. Müteahhil olmak öyle her babayiğidin harcı değilmiş. İşinin ehli olmaya gerek yokmuş, birilerinin ehli olmak yetiyormuş müteahhil olmaya. Haliyle, bir müteahhil çetesi oluşmuş, aralarına yabancı kimse almıyorlarmış.
Bütün işletmeleri sattıkları için, kendi ülkelerindeki işletmelerde çalışıyor olsalar bile o işletmeden satın alınan mal ve hizmetler ithalat mahiyetinde kabul ediliyormuş. Hatta bu işletmelerde çalışanlar bile yurt dışından ithal edilen, kaçak çalıştırılan ucuz işçilermiş. Mesela otelde konaklamak isteyen vatandaşlar, yurtdışından gelen turistlerden daha fazla para ödemek zorundaymış. Otel faturalarına “vatandaşlık farkı” diye bir kalem ekleniyormuş.
Döviz kuru düşük iken tehlikenin farkına varmayan vatandaşlar, sular çekilip kurlar yükselmeye başlayınca ithalatın acımasız yüzü ile karşılaşmış. Kendi ülkesinde çalışamıyor, üretemiyor ve artık pahalılıktan dolayı satın da alamıyormuş.
Tam da bu sırada yönetici Baş Yüce, yeni bir anayasa müjdesi vermiş. Anayasanın ilk maddesinde ülkenin adının İthalya Cumhuriyeti olarak değiştiği yazıyormuş...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/ithalya-cumhuriyeti_596597