Bu Blogda Ara

Arşiv

Video İmam Uygulaması


Seçim zamanları ilginç tartışmalar hep olur, rakipleri kızdıracak, zora sokacak konular gündeme getirilir. Geçen hafta bu şekilde gündeme gelen konulardan biri siyasilerin camide namaz kılarken resimlerinin olup olmadığı idi. “Namaz gibi sübjektif olan ve öyle kalması gereken bir ibadetin objektiflere yansıtılması ne kadar doğru, ne kadar objektif değerlendirilebilir?” dediniz galiba… Ben öyle demiştim çünkü.

Video Hakem Uygulaması 

Konuyu biraz şöyle düşünelim; bu seneki dünya kupası maçlarında video hakem uygulamasına geçildi. Bu uygulama ile tartışmalı olan pozisyonlarda hakemler görüntülere bakarak daha doğru kararlar vermeye başladı. Ceza alanı içerisinde yere düşen bir rakip oyuncu oldu mu gözler hakeme dönüyor hemen. Hakem karar vermeden önce veya yanlış karar vermesi durumunda kulağına üflüyorlar. Bir güzel dinleyen hakem, “böyle konuşarak olmaz en iyisi gidip gözlerimle göreyim” diyerek kenarda duran ekrana bakıp kararını veriyor veya verdiyse değiştirebiliyor.

VİM’ler Ne İşe Yarayacak?

Fani bir dünya ve kupası için böyle teknolojiler kullanılabiliyorsa, ahiret kupasını kazandırabilecek cami ve namazları bu imkanlardan neden mahrum edelim? Camilerimizde de pekâlâ video imam (kısaca VİM) uygulaması kullanılabilir. Ne işe yarayacak bu uygulama? Dikkatinizi çekmiştir, camide cemaatle namaz kılarken kendi rahatından taviz vermeden sağındaki solundaki insanları sıkıştıranlar olur. Secdeye kimin ilk gideceği konusunda yarış yapılır bunlarla. Böyle biri secdeye ilk giderse kollarını neredeyse gövdesi ile 90 derece açı yapacak şekilde açıp etrafına secde imkanı tanımazlar. Ha, secde yarışını kaybeden yanındaki, kıyama kalkarken dirseğini hafiften dışarı doğru sarkıtır ki, yanındaki adam kalktığında omzunu çarpsın veya alanının daralması suretiyle cezasını çeksin. Bazen de bulunduğu saftan bir ayak geride namaza duran insanlar olabiliyor. Arkasındaki safta namaza duranlara Allah sabır versin. Eskiden kırk halılı camiler vardı saffı düzgün tutmak nispeten daha zordu. Şimdi tek parça ve üzerinde saf çizgileri çizili olan halılar var, mübarek neden dikkat etmeden duruyorsun namaza? Peki, cami girişinde ayakkabılığın hemen önünde sünnet namazlarını uzun uzun kılan arkadaşlara ne demeli? İşte bunlar ve benzeri hususların tespit edilmesi için video imam sistemi kullanılabilir. Cemaatten insanların birbirini uyarması hoş olmaz, kamera sistemiyle uyarılması gereken kişileri tespit eden imam, usulünce uyarabilir.

Siyasilerin namazlarını takip etse video imam neler yakalayabilir? Sadece seçim zamanında camilere uğrayanları tespit etmeye yarayabilir. Bir namaz vakti içerisinde her gittiği camide farz namazlarını kılan siyasileri yakalayabilir. Gideceği yere geciken siyasiler için ertelenen ezanları kaydedebilir. Camide protokol uygulaması yapan siyasetçi yardakçılarını yakalayabilir.

Patates ve Soğan

Fakirinden zenginine herkesin mutfağından eksik etmediği patates ve soğan fiyatları rekor kırdı, haliyle ülke gündemine oturdu. Bir kilosu bir doları geçince pazar filesi nasıl nasıl dolar diye kara kara düşünmeye başladık. Sebebi hakkında çok farklı şeyler konuşuluyor tabi. En yaygın kanaat dış güçlerin fiyatlarla oynayarak ülke ekonomisini felç etmek istemesi. Havuz kanallarından birinde yayınlanan bir tartışma programında Ankara ve çevresine aşırı yağan yağmurda “dış güçler”in parmağının olduğu konuşuldu. Patates ve soğan en çok nerede yetişir diye baktığımızda Niğde, Nevşehir gibi Ankara dolaylarını görüyoruz. “Büyük resim” üstatlarının teorisiyle uyumlu değil mi? Yağmurların etkisiyle tarlada çürüyen mahsüller ve ürün arzındaki azalışa bağlı fiyat artışı… Dış güçlerin en çok müstafi belediye başkanı Melih Gökçek’i hedef aldığını biliyoruz. Muhtemelen onun istifa ettiğini bilmiyorlardır, yoksa bu kadar uğraşmazlardı. Hükümetin konu ile ilgili çözümü ithalatın önünü açarak fiyatları indirmeye çalışmak. Hükümet başka işlerinde olduğu gibi hemen bir patates ve soğan ihalesi açacaktır muhtemelen. Kazanan firmaya hazinenin kefil olduğu ve soyulma garantili soğanların vatandaşın önüne konulmasından korkuyorum.
Yerli üreticimizi zora sokan ithal ithal soğanları ülkeye sokanlara ve vatandaşların cebini soyan soğanlara fırsat vermeyelim, büyük oyunu bozalım…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/video-imam-uygulamasi_465550

Tayy-ı Mekan ve Tayy-ı Zaman


Tayy-ı mekan ve tayy-ı zaman

Harikalar asrındayız… Geçmişte “olmaz, yapılamaz” denilen pek çok şeyin bugün artık rahatlıkla yapılabildiğini görüyoruz. Örnek mi istersiniz, “2019 yılında normal zamanında yapılıncaya kadar kesinlikle erken seçim olmayacak” denildiği zamanlarda, hiçbir bakanın ve milletvekilinin de haberi yokken 24 saat içerisinde erken seçim kararı alındı.

Seçim kampanyaları süresince de pek çok harikalarla müşerref olduk. Gerçi bunların bir kısmı, seçim kararının alem-i şehadette bize görünmesinden önce oldu ama seçime müteallik oldukları için aynı kategoride sayılabilirler. AKP Genel Başkanı ve dahi Cumhur’un Reisi, miting için gittiği yerlerde, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi zamanın ne büsbütün içinde ne de büsbütün dışında, yekpâre, geniş bir anın parçalanmaz AKışında olduğunu gösterdi. 1987’de açılan İzmir Adnan Menderes Havaalanı’nı kendilerinin açtığını, 1992 yılında açılmış olan Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’ni kendilerinin kurduğunu söyledi. Söylemesi çok zor olan Zongoogledak, Zognunla(niye böyle oldu anlamadım, tamam söylemesi gerçekten çok zor da, yazması neden bu kadar zorladı bilmiyorum) Karaelmas Üniversitesi kuruluşunu da kendilerinin yaptığını söylemişti. Muhtelif zamanlarda, muhtelif yerlerde bunlara benzer şekilde bazı tesisleri kendisinin kurduğuna dair açıklamalar yaptı ve insanlar bunları anlamakta zorlandı. Bingöl’de toplanan insanlara hitaben “Diyarbakır, neden ses vermiyorsun” diye seslendi. Denizli mitinginde seslenme biçimi doğruydu, ancak cevabın Ödemiş’ten gelmesi şaşırttı. Tek parti döneminde doğduğunu ve okula da bu dönemde gittiğini söyledi hâlbuki doğduğu tarih olan 1954’te Demokrat Parti iktidardaydı. 1983 doğumlu kızının 12 Eylül 1980 öncesinde yazdığı mektupların sırrı hala çözülebilmiş değil.

AKP: Asıl Kuantum Partisi

Bütün bunlar, ancak tayy-ı zaman ve tayy-ı mekân gibi kavramlar ile açıklanabilir. Klasik Newton fiziği ile izah edilemeyen bu harika durumlar, muhtemelen madde-enerji dönüşümleri, ışınlanmalar, uzay-zaman bükülmeleri ve karadelikler gibi kuantum fiziği alanına giren konularla ilgilidir. Seçim yarışına dahil olan fizikçi adayın ne bir uzay-zaman büktüğünü, ne ışınlandığını, ne aynı anda holografik görünümlerde farklı yerlerde tezahür ettiğini gördük! Bu manada,  AKP: “Asıl Kuantum Partisi” olduğunu ispat etmiştir. İşte AKP’nin yararlandığı temel fizik ve kuantum teorileri/yapıları:

Sicim teorisi: AKP kitlesini oluşturan en temel seçmen grubunun bir nokta değil, sicim denilen (tel gibi) saflardan meydana geldiğini öne sürer. Seçim dönemlerinde bu sicimler çok işe yarar. Safları sıklaştırdın mı tamamdır. Burada aslolan, “seçi-mikro” seviyede gerçekleşen titreşimlerdir. Dinamizm, bu teorinin temelidir.

İzafiyet Teorisi: Klasik fiziğin her yerde geçerli olduğu fikrine vurulan darbeyi “Eniştayn” haber vermiştir. En temel formülü enerji ile ilgilidir: E=mc2. AKP’nin enerjisi de “emce beraber, kanca beraber” düşüncesi ile artmıştır.

REİSenberg’in Belirsizlik İlkesi: Reis’in dönüş hızı bilinirken konumu, konumu bilinirken ümmetin dönüş hızının bilinemeyeceğini anlatan ilkedir. Dönüş hızlarına ayak uyduramayan seçmenin, herhangi bir sorgulama yapmasına fırsat tanımayacak şekilde karşısına bu belirsizlik çıkarılır ve tarafını seçmesi istenir. Kararsız seçmen adeta elektronlarını teslim ederek kararlı bileşikler içerisinde yer alır. Partinin kendi seçmenleri veya diğer partilerle ironik bağlar kurduğu görülmemiştir. Geçmişte bir “Apolar kovalent bağ” kurma teşebbüsü, masanın devrilmesiyle sonuçsuz kalmıştır.

Pauli’nin Dışarılama İlkesi: Kendilerinden olmayan, “oybitallerdeki” spinleri zıt yöndeki herkesi terörist, hain, münafık olarak tanımlayıp dışlarlar. Gerektiğinde 155’i ararlar, hâînleri tutuklatırlar.

Atomaltı Partiküller: Parti küllere ve kül rengi olan betona ayrı bir önem vermiştir. “Kül feye’kül” kanununun kendisine verdiği imar izni ile her yeri tek emirle kül rengi betona dönüştürür. “Kül feye’kül” işleri o kadar çoğaldı ki meşhur “yiyor ama çalışıyor” cümlesini netice verdi.

Fizik ve ötesi kanunları siyasi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek için fizik hocası veya profesörü olmak gerekmiyormuş demek ki…

Biz Tek, Sen Hepiniz!

Biz tek sen hepiniz
Çocukluğunda sokakta oyun oynama şansı bulmuş olan insanlar hemen hatırlayacaklardır: bir takım oyunu oynanacağı zaman, takımlar arasında güçler dengesi oluşturmak önemlidir. Yaşça veya beden itibarıyla daha büyük olanların, bir özgüven patlaması ile “ben tek, siz hepiniz!” dediği zamanlar olurdu.
Ülkemizde mevcut iktidar da, iç-dış her türlü düşmanlara(!) karşı tek başına mücadele edebileceğini iddia edip “ben tek, siz hepiniz” diyerek puan toplamaya çalıştı. Askeri vesayetin, bürokrasinin, basının, sivil toplum kuruluşlarının ve bilcümle yedi düvelin tekmili karşısında durduğunu söyleyip mağduriyet üretiyordu.

iktidar Taş Yemedi, Yarımşardan Beş Yedi!

Derler ki, vaktiyle kocasını kaybetmiş, 10 çocuk annesi fakir bir kadın varmış. Günün birinde on tane yumurta bulmuş, haşlayıp kahvaltıda çocukların önüne koymuş. Her bir çocuk bir yumurta alınca anneye yiyecek bir şey kalmamış. Ne yiyeceğini soran çocuklara “ananız taş yesin” demiş. Onun bu durumuna üzülen çocuklardan biri yumurtasının yarısını annesine vermiş. Onu diğer çocuklar da takip edince, yarımşar on yumurtadan, toplam beş yumurta yemiş kadın! “Ananız taş yesin, yarımşardan beş yesin” sözü böylece deyim olarak gelmiş. Türlü mağduriyetleri bahane eden AKP, dini cemaatlerden, AB destekçisi gruplardan, liberallerden, “yetmez ama evet” bloğundan ve pek çok kişi ve gruptan destek aldı.

“Güç Bozar, Mutlak Güç Mutlaka Bozar!”

Seçimlere az bir zaman kalan bugünlerde, iktidar partisi devletin resmi televizyonunu parsellemiş durumda. “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile devam edelim” cümlesi TRT Haber kanalında sunucu tarafından sarf edilmiş. Özel televizyon ve gazetelerin kahir ekseriyeti hükümet kanalı gibi aynı manşetle ve ortak yayınlarla çıkıyor. Doğu ve Güney Doğu’da Vali, Kolordu ve İl Jandarma komutanları ile Emniyet müdürü AKP için oy istiyor. Bazı camilerde mitinglere katılım için çağrı yapılıyor. Muhalefet partilerinin afişleri kesiliyor, seçim standlarına saldırılıyor, yaralanan insanları taşıyacak ambulansa yol vermek için talimat gelmesi bekleniyor. Allah var, miting alanlarına giden yolların güvenliği çöp kamyonları ile sağlanıyor! Farklı dünya görüşleri de olsa, ortak dertlerden muzdarip olan ve evrensel değerleri savunma noktasında birleşen muhalefet adeta “biz tek, sen hepiniz!” diyor.

Bütün Diplomalara Hükmeden Tek Diploma

Hükümet propagandası yapması ile meşhur bir kanalda, varlığı tartışma konusu olan meşhur diploma ile ilgili enteresan bir iddia ortaya atıldı. Efendim, dendi ki, o diploma Cumhurbaşkanı’nın düşmanı olan bir grup tarafından yok edilmiş olabilirmiş. Çok makul gelmedi bana, neden derseniz tek bir kişi veya grubun yapabileceği iş değil. Bütün diplomalara hükmeden tek diplomayı ortadan kaldırmak için “Yüzüklerin Efendisi” adlı, filmi de çekilen meşhur kitap setindeki gibi bütün muhaliflerin “diploma kardeşliği” adı altında bir konsorsiyum oluşturmuş olması daha muhtemel. Şöyle düşünün; Öfkesini Savuran, Mormora diyarında dövdürdüğü diplomayı kaybetmiş, ona bağlı çalışan AK Karuman önderliğinde yetiştirilen kindar nesil ve “Hüloğrk” ordusu hummalı bir biçimde diplomayı aramaktadır. Bir şekilde diplomayı ele geçirmiş olan “beş benzemezler” ittifakı, diplomayı üretildiği üniversitenin öğrenci işlerine götürüp orada yok etmeyi başarır ve Kartal minibüsüne atlayıp oradan uzaklaşır. Çok mu fantastik geldi, neticede öyle iddiaya böyle senaryo!
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/biz-tek-sen-hepiniz_464262

Davullar Kimin İçin Çalıyor?


Davullar kimin için çalıyor

Sual: Ramazan vaktinde müslümanları sahura kaldırmak için sokaklarda davul çalınmasına karşı olanlar var. Davul çalma yolu kapandı mı?

Cevap: Davul çalma kapısı kapanmamıştır fakat şu zamanda oraya girmeye altı mani vardır:
  1. Mani: Nasıl ki kışta, fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir(kapatılır). Yeni kapıları açmak, hiçbir cihetle kâr-ı akıl değil. Artan nüfus, çoğalan araçların ve şehirlerin gürültüleri yeteri kadar çok çıkıyorken, davulla yeni bir ses eklemek ne kadar mantıklı?

  1. Mani: Davul çalmak, sünnet olan sahur kısmının tamamlayıcı bir unsuru olabilir, oruç ibadetinin zaruriyyat kısmından değildir. Zaruriyyat kısmını terk edenlerin çok olduğu bu zamanda, davulun aksülamel yapması yapması muhtemeldir. Dini bir vecibe değildir, kültürel bir uygulamadır.

  1. Mani: Nasıl ki çarşıda, mevsimlere göre birer meta mergub oluyor. Vakit be-vakit birer mal revaç buluyor. Değişen teknolojilere göre yeni ürün ve teknikler ön plana çıkıyor. Bu zamanda kişilerin kendi kalkmak istedikleri saate ayarlayabildikleri, Davul’un vazifesini görecek daha teknolojik ve insan dostu cihazlar/uygulamalar bir hayli gelişmiş durumda. Hele ki robotik ve nesnelerin interneti konularının ileri uygulamaları ile entegre sistemler geliştirilse, neler yapılabilir, neler… Mesela, metabolizmanızı inceleyerek uyku durumunuzu ve açlık hissinizi ölçen yatak, en uygun saatte mutfağa haber verip, vücudunuzun ihtiyacı olan besinleri uygun miktarda kullanarak sahur yemeği hazırlanmasını sağlayabilir. Size sadece kalkıp yemek düşer.

  1. Mani: Mani yoktur! Davul çalmanın muktezalarından biri, günün ve zamanın ruhuna uygun maniler eşliğinde davul çalmaktır. Bugün mani söyleyerek davul çalanı ben hiç görmedim.

  1. Mani: Davul, yatay mimarideki evlerin olduğu bölgelerde daha etkili olabilir. Yüksek katlı apartmanların olduğu şehirlerde davulun sesini en üst katlara duyurmak zor. Daha yüksek sesle çalınmayı gerektirir. Bu sefer de alt kattakiler fazla rahatsız olur. Bir zamanlar izolasyon malzemesi reklamında olduğu gibi, kapıcı kaloriferleri normal yaktığında alt kattakiler ısınırken üst kattakiler üşüyordu. Kapıcıyı çağırıp daha fazla yakmasını istiyorlardı. Daha fazla yanınca da alt kattakiler sıcaktan pişiyordu. Klasik bir şekilde çalınan davul çok arzî kalır. Yere yakın çalınan davuldan korkacaksın. Drone davul kullanmak çözüm olabilir bunun için ama şimdi davulcuların gözünü de açmayalım, aman ha, sakın söylemeyin davulculara!

  1. Mani: Herkes Davuloğlu değil ki stratejik uzaklıktan davul çalsın! Malumdur ki, davulun sesi uzaktan hoş gelir. Davul sesinin hoş geleceği uzaklığa “stratejik uzaklık” denir. Stratejik uzaklıktan çalan davulların sesi, sahura kalkmış insanlara Şam’da sabah namazı kılma isteği bile uyandırabilir. Pelikan kuşlarının gürültüsü ile Davuloğlu’nun sesi öyle kısıldı ki, bu stratejik uzaklık meselesi sahipsiz kaldı. Davul birinin boynunda, tokmağı başkasının elinde olunca “AKordu” bozulmuş bir enstrüman gibi çalınmaya ve kulak tırmalamaya başladı. Kimse kulak zarlarımızı test etmeye kalkmasın!

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu da, bir sahur vaktinde yazdığı belli olan tweette şunu dedi: “Davulcu geçiyor. Sokakları yıka yıka geçiyor… Davulun sesi cümle canlıları, melekleri bile incitecek kadar hoyrat bir ses, gecenin bu vaktinde. Davul sesi şehrin ruhuna uygun değil. Bu ilkelliğe bir son verelim artık.”
Eski zamanlarda ihtiyaçtan doğan ancak artık anlamı ve gereği kalmamış olan bu davul işine son verilmesi taraftarıyım. İftar saatlerinde evde olunduğunu bildiği için kapıları çalan ve bahşiş toplayan kişilere kimse para vermese, bu müessese kendi kendini söndürüp zamanla yok olacaktır. “Çalıyor ama çalışıyor” düşüncesi artık hiçbir alanda işlemesin ve kimse çalmasın…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/davullar-kimin-icin-caliyor_463602

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: