Bu Blogda Ara

Arşiv

müteahhit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müteahhit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İstifay

İstifay
Sefer Selvi Karikatürü

 

Dışlanan, hor görülen, fişlenen ve devlet kurumlarına alınmayan, varlıkları bile muktedirler için bir tehdit sebebi kabul edilen dünün mazlumlarından bazıları bugün iktidarda. İktidarlar değişse de, sahip olunan gücün büyüklüğü ve verdiği sarhoşluk aynı refleksleri verdiriyor. Kendinden olmayanlar üzerinde tahakküm kurmak için aynı metot ve araçlar kullanılıyor.

1999 depremi zamanında yardım dağıtması engellenmeye çalışılan dindar STK’ların eleştirdiği bütün konular 2023 yılı depreminde de geçerli maalesef. Hatta fazlası var, o gün eleştiri ve şikayetler serbestçe yayınlanabiliyordu. Bugün televizyon kanallarının neredeyse tamamı iktidarın kontrolü altında. Sosyal medya ve alternatif internet imkanlarını kullanmak isteyenler polis ve mahkeme eliyle susturuluyor.

Resmi kanallar haricinde yardım etmek mi istiyorsunuz, devlet varken size ne oluyor? Haşa, devlete eş koşarak ne yapmak, nereye varmak istemektesiniz? Yanan canınızın verdiği acıyla, yardım gelmediğinden şikayet etmeye kalkmayın, devleti acz içinde gösterme cürmünü işlemek istemezsiniz...

İlk 48 saat hiçbir şekilde yardımın gitmediği çok yer var diyorsunuz, “e deprem çok büyüktü, asrın felaketi oldu” diyorlar. Gelişmiş elektronik ve haberleşme teknolojilerine rağmen onbinlerce insan neden kurtarılamadı diye soruyorsunuz, “e deprem 500 atom bombası kuvvetindeydi” diye cevap veriyorlar. İnsan gücü, malzeme ve ekipman akışı neden aksadı? E deprem...  Edep yahu! Tamam,  felaket asrın felaketi olabilir de, görev ve sorumlulukları belli olan kurumların en gerekli olduğu zamanda bile talimat almadan iş yapmaması, sevk ve idare konusunda bir “kasrın” felaketi yaşandığını göstermez mi?

Asrın felaketinden, camları bile kırılmadan çıkan binalar da oldu. Hatta, altında bir züccaciye mağazası bulunan bir binada tek bir tabak bile kırılmamış diyorlar. Aynı sokakta bulunan bazı binalar yerle yeksan olurken, bazılarının sapasağlam kalabilmesi, uygun tedbirler alındığında depremden hiç etkilenilmeyebileceğini ispat ediyor.

Uzmanların deprem riski ikazları bilinmesine rağmen, bir kararla riskli bölge olmaktan çıkarılan bölgeler oldu. İmar için seçilen arsanın uygunluğunu gözetmeden izin verenler, inşaatın zemini ve binanın sağlamlığını gerçek manada denetlemeden ruhsat verenler, şeklen de olsa hibir denetime maruz kalmadan kaçak olarak inşa edilmiş binalar için bile imar affı getirenler... Mahalli idareciler, mülki idareciler veya iktidardan herhangi biri, bu süreçte kendi sorumluluğunu hatırlayıp istifa etmedi. Talimat olmadan nefes bile almıyorlarsa, sorumluluğu talimatı verene mi yüklemek istiyorlar, anlamadık. Özür dilerim, eski bir alışkanlıkla istifa dedim, artık o müessese çalışmıyor, af talebi geçerli. İstifa af talebi oldu, o da “affet” şeklinde söylenir bir adım daha geliştirirsek:

İstifaàAf talebiàAffetàAfet

Bakınız, olay yine geldi, afete bağlandı. Demek ki kimsenin bir şey yapmasına gerek yok. Çok gerekli olursa birkaç müteahhit kurban edilerek milletin gazı alınabilir. Ülkede müteahhitten bol ne var, Avrupa’da bulunan toplam müteahhit sayısının 15 katı kadar bizde müteahhit varmış. Sayısı bir hayli fazla olan bu meslek grubu müntesiplerine “Hayl müteah-hitler” desek yeridir. Müteah-hitlere sorsanız “Ben ekolojistim, fay sebep, deprem ise sonuçtur” deyip çıkabıilirler işin içinden.

Bu durumda en iyisi fayların istifa etmesi. Olursa, ona da istifay diyelim bari....

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/istifay_578095

Beton Kültürü ve Emlak Bilgisi Dersi

 

Beton Kültürü ve Emlak Bilgisi

(Bugün, İmar-Ahit okullarında zorunlu olarak okutulan beton kültürü ve emlak bilgisi derslerinden birine misafir oluyoruz.)

Müderreis: Arkadaşlar, bugün sözlü sınavı yapacağım. 

Sınıf: Oooo.. (derin bir uğultu ve arkasından fısır fısır konuşmalar...)

Öğrencilerden biri: Hocam, keşke haberimiz olsaydı, çalışıp gelirdik...

Müderreis: İnşaat işi, sizin hazır olmanızı beklemez. Her zaman hazırlıklı olacaksınız, fırsat çıktı mı hemen başlayacaksınız. İlk dersimizin konusuydu, hatırlayın... O dersi anlayıp hazır olanlar bugün hiç sıkıntı yaşamayacak. Listeden seçiyorum, Salih... Kalk bakalım ayağa...

Salih: Buyrun hocam... 

Müderreis: İmar’ın şartı kaçtır?

Salih: Ihm... şey, beş diye hatırlıyorum. Beşli reçete diye de bilinir...

Müderreis: Say bakalım şartları o zaman...

Salih: Ehm, kem küm... Hatırlayamadım hocam.

Müderreis: Otur yerine, sıfır. Cengiz, sen say bakalım imarın şartlarını...

Cengiz: Hocam tuzaklı soru bu, imarın şartı olmaz. İmkân bulunan her yerde imara başlanır. 

Müderreis: Aferin, Cengiz sana bir vergi indirimi daha veriyorum.

Cengiz: Sağolun hocam...

Müderreis: Kim söyleyecek bakalım, emsâl değeri nasıl artırılır?

Hasan: Öncelikle “Tövbelediye” istiğfar edilir. İstiğfar işe yaramazsa istihsanda bulunulur. İstihsanını peşin alan belediye emsali arttırır. 

Müderreis: Aferin Hasan, yüz... Veli, oğlum sen de konut duasını oku...

Veli: “Allah’ım, hastalıkta-sağlıkta, depremde-yangında, varlıkta-darlıkta, müteahhitlerimizi parasız, projelerimizi kampanyasız bırakmayacak kadar toplu konut bahşeyle. Topraklarımıza beton, yollarımıza asfalt ihsan eyle! Projeleri daim, ihaleleri kaim eyle! Tarlalarımızı arsaya dönüştür, arsalarımızı parsa toplamaya vesile kıl yarabbi....”

Müderreis: Aferin, Veli... Babası ağa olan Ali de bize söylesin bakalım: Bir müteahhit nasıl imar eder?

Ali: Ruhsatla hocam. Ruhsat varsa onunla imar edilir, azimete hiç bakılmaz. 

Müderreis: Doğru. Peki, ze-kat mülkiyeti (zemin kat mülkiyeti) kimlere verilir?

Ali: Zemin katlar için ayrı bir mülkiyet kanunu yoktur. Diğer bütün katlarla aynı şekilde kat mülkiyeti alınır. 

Müderreis: Bravo, dersi iyi takip etmişsin. Ferit sen söyle; diyelim ki, Samanyolu Galaksisinde bir karadelik ortaya çıktı ve güneş sistemimiz de oraya doğru gidiyor. Ne yaparsın?

Ferit: Hocam, bütün malı mülkü satıp, parasını fakir fukaraya dağıtırım, tövbe istiğfar ederim.

Müderreis: Çabuk pes ettin Ferit... Bakalım, başka bir fikri olan var mı... Nihat, sen söyle, ne yaparsın?

Nihat: Hocam, öncelikle bir alçı yönetimi çalışması yürütür ve karadeliği ak delik haline getiririm. Renginin değişmesi büyük anlam taşır. Işık dahil her şeyin oradan geçeceğinin garantisini aldıktan sonra Andromeda Galaksisine geçiş için, “Kanal Samanyolu Çılgın Projesi” diye satarım. Kanun çıkarttırır, bütün uzay gemileri için mecburi güzergah olarak kullanılmasını sağlarım. Uzay ahalisinin önceden kullandığı solucan deliklerini Feza Hastanesi yapacağım diye bozar, ardından “Uzay Bahçesi”ne dönüştürürüm.

Müderreis: Mükemmel, sen aç kalmazsın. Arkadaşınızı örnek alın. Teşviiiik!

Sınıf: Allahuekber!!...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/beton-kulturu-ve-emlak-bilgisi-dersi_563817

Liyakademi

 


Muhalefet etmesi, bugünlerde muhal görünen muhalefet partilerinden birinin genel başkanı olan Devlet Bahçeli, “gelin, üniversite sınavını kaldıralım” teklifinde bulunmuş.

Erken seçimden mahkum affına, pek çok konuda iktidara istediği kararı aldırabilmiş olan Bahçeli’nin, bu teklifini bu yılki üniversite sınavları yapıldıktan sonra dile getirmesi isabetli olmuş. İki buçuk milyonu aşkın kişinin başvurduğu sınav yapılmadan önce teklif kabul edilse, büyük kaos olabilirdi.

Eleştirilecek çok fazla yönü olsa da, üniversite sınav sistemi, ülkemiz şartlarında adil olmaya en yakın olabilecek yöntemlerden biri. Ortaöğretimdeki okul ders notları, üniversiteye kabul noktasında öğrencinin bilgi ve becerisini ölçme konusunda iyi bir referans sayılmaz. Kötü adam olmak istemeyip herkese bedavadan not dağıtan öğretmenler, kötü de olsa bir şöhret elde etmek iseyip kimseye puan vermeyen öğretmenler, okulun başarı seviyesi yükselsin diye mavi boncuk dağıtan okullar yok mu hiç? Ebeveynlerinin, amcasının veya dayısının nüfuzunu kullanarak notlarını yükselten öğrenciler de mi yok?

Diyelim, sınavı kaldırdık ve yüksekokul için ders notları ile öğretmenlerin öğrenci hakkında yazdığı referans mektupları başvuruda kullanılır oldu. Üniversiteler de mülakat yapıp başvuranları elesin. Adliyedeki çay ocağından, bütün personelin aynı haklarla yararlanmasını isteyen mübaşiri sürgüne yollayıp hakkında dava açan savcının çocuğu hiçbir üniversiteye giremedi diye bir haber okuyabilir miyiz? Halı saha maçı tartışması yüzünden öğretmenleri göz altına aldıran savcı veya nişanlısının kaldığı öğrenci yurdunu polisle birlikte basan savcı gibi nice yetki sahibi memur, bürokrat, idarecinin yakınları olan öğrenciler üniversiteye giremeyebilecekler mi bakalım?

Herkesin aynı sorularla imtihan edildiği ve liyakate dayalı bir sistem olmazsa, yükseköğretimdeki kurumlar ve işleyiş bence biraz değişir. Anabilim dalı başkanlığının yanına “kaynanabilim dalı başkanlığı” eklenir, enstitüler, başındaki kişiye göre “kuzenstitü” ve “eltitü” gibi isimler alır. Sadakate mi yoksa liyakate mi bakacağı ikileminde tercihini kestirmenin hiç de zor olmadığı akademi, fakülteleri “dekanka”lara veya “dekayın”lara yönettirir, or”dünür”yüs profesörlere görev verir. Ortalık “doçenişte”lerle dolar, “araştırma görümcesi”nden geçilmez.

“Accık Öğretim Fakültesi”, adı üstünde, azıcık bilgi vereceği için okuması en kolay fakülte olur. Online sınavlar sayesinde, öğrencilerin çalıştığı yerden soru gelmesi için dua etmesine gerek kalmaz, çıkan sorulara sınav anında çalışıp cevap verme imkanı olur. Askerliğini tecil etmek için yüksek lisans programlarına kaydolanlara “mastertip” denir.

Diploma aldıktan sonra, ki diploma şart da değil, sadece birilerinin şoförü olduğu için yıllarca milletvekilliği yapanlar çıkar, hayvanat bahçesi müdürü iken bilim-teknik kurumunun başına atanan olur. Kendilerine ne zaman, nasıl ve ne danışıldığı bilinmeyen, nefer sayısına kimsenin muttali olamadığı bir danışmanlar ordusu kurulur. Banka yönetim kuruluna güreşçi atanır, eş-dostun çocukları büyükelçi yapılır. Bir bakmışsın, posta müdürü danıştaya üye olmuş, Merkez Bankası’na yönetici arkeologtan, limana ise stilistten seçilmiş, belli mi olur?

Neyse ki, şimdilik bizde üniversite sınav sistemi devam ediyor. Sınav için alternatif sorularımı takdim edeyim:

Soru 1: Bir Aşık Veysel, bir dağın 3/5'ini bir günde Ferhadsizce delebiliyorsa, sadece İngilizce bilen turistler, aşıya toplam kaç sterlin verir?

a-100 Sterlin
b-Beşer-Şaşar Çetesi: “ister delin, ister delmeyin. O paralar biz gelecek!”
c-Gönül, sterlin aradığını hep mi bekler, hiç mi bulamaz!
d-En az 400 sterlin verin, bu iş huzur içinde çözülsün!
e-Aydın-Söke, Söke-Tahkim yolu ihalesi Cengizli Makalyon'a kalıp geçiş garantili olursa... Çok milyar sterlin!

Soru 2: Kimleeer, tahkimlerle beraber?

a- Müteahhitler
b- Muhalefete muhalefet edenler
c-“Beraber yürüdük, biz bu geçiş garantili yollarda” diyenler
d-Yürütme erki
e-“Londra’da hakimler var” diyenler

Not: Soruları cevaplarken, dört yanlışın bir doğruyu tahkime götüreceğini ve haklarını söke söke alacaklarını lütfen unutmayın, iki soruda dört yanlış yapamayacağınızı düşünmeyin. Hazine garantili dört yanlış bedeli, her halükârda tahakkuk ettirilecektir. Aşık Veysel’lik yapıp kuralları delmeye çalışmayınız. Bir ülkenin dış aşıları toplamının 100 sterlin ettiği bilgisini bonus olarak kullanabilirsiniz. Sınavda başarılar dilerim...

 Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/liyakademi_545743

Sözün Bittiği Yerler...

 


Siyaset alanında ve habercilikte sıkça kullanılan bazı deyimler ve atasözleri vardır, en çok kullanılanlardan biri “sözün bittiği yer”dir.

Gün geçmiyor ki, bu sözü söyletecek bir olayla karşılaşmış olmayalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın zamanlarda yaptığı konuşma metninin aynısını dört yıl önce dönemin başbakanı Binali Yıldırım’ın kullandığı ortaya çıkınca, iktidar cenahında söylenecek söz kalmadığı için kelimenin tam anlamıyla sözün bittiği yere varıldığı şakaları yapıldı.

İstanbul Havalimanı işletmecileri, verdikleri kira sözünü tutamayacaklarını anlayıp erteleme isteyince Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı “DHMİ Genel Müdürlüğü tarafından işletilen havalimanlarında; havayolu, yer hizmet kuruluşları ve ticarî hacim işleten kiracılar için pandemi nedeniyle 2020 yılı içerisinde düzenlenen ve vadesi 31.01.2021 tarihine ötelenen kira bedeli faturalarına ait tutarlar iptal edilecek ve 2021-2022 dönemine ait kira bedelleri 2 yıl boyunca yüzde 50 indirimli uygulanacak” şeklinde açıklama yaptı.

İptal edilen miktar, bir milyar 45 milyon euro’ya tekabül ediyor, Mars’a yumuşak iniş yapan Perseverance projesinin bütçesinin 2.7 milyar dolar olduğunu hatırlatalım. Yumuşak iniş deyince aklıma geldi, Türkiye Kömür İşletmeleri’nin kozmetik ürünleri ürettiğini biliyor muydunuz? Ben yeni duydum. Yaklaşık 7 milyon lira harcarayarak imal ettikleri, tüy dökücü, cilt kırışıklığı önleyici krem ile şampuan gibi 11 farklı kalemdeki kozmetik ürünlerinin satışını yapamadıkları için kamu kurumlarına hediye ettiklerini açıkladılar. Kurumlar ihtiyaçlarına göre hediye aldılarsa en çok “gözaltı” kremini Emniyet Genel Müdürlüğü almıştır diye düşünüyorum.

Devletin alımını iptal ettiği kiralara, yapımına 750 milyon dolar harcandığı söylenen dinozorlu park maliyetini eklersek neredeyse Mars projesinin parası çıkıyor. Eee, arayan gökyüzünde Merih bulur, (Mars’ın bir diğer adı Merih’tir) biz de Boğaziçi’nde Melih Bulu ile iktifa edelim. “Esnafla birlikte Boğaziçi’yi yükselteceğiz” demişti, ama esnaf şu sıralar kan ağlıyor. Lokantalar, kafeler ve pek çok işyeri kısıtlamalar sebebiyle zor anlar yaşarken kiralarını iptal eden olmuyor maalesef.

Bütün esnaf kan ağlamıyor tabiî ki; devletin, müteahhitlerine kullanım garantisi verdiği projelerin garanti ödemelerine pandemi işlemiyor meselâ. 2020 yılının neredeyse üçte birinde sokağa çıkma yasağı uygulandı, ama o günler için de garanti işlemeye devam etti. Şahane, değil mi?

Lebaleb kongreler

Sözün bittiği bir başka yerse AKP kongreleri. Pandemi yasakları sebebiyle kapalı olan veya kısıtlı bir şekilde hizmet verebilen işletmeler varken, düğün, nişan ve cenaze gibi organizasyonlarda kişi sınırlaması uygulanıyorken, maçlar seyircisiz oynanıyorken, toplantı ve yürüyüşlere izin verilmiyorken maşallah bu kongrelerde iğne atsan yere düşmüyor. 7/24 maske mesafe uyarısı yapan merciler buraları uyarmak şöyle dursun, kalabalıkla övünüyor. Salonları “lebaleb” doldurdukları için kendilerini tebrik ediyor. Sanırsın pek çok aday kıyasıya bir mücadele veriyor, demokratik bir atmosferde seçim heyecanı yaşanıyor, adayını desteklemek suretiyle heyecana ortak olmak isteyenler salonu dolduruyor! Aday belli, liste belli, kazanacak olanlar belli. Bu belli olanların dışında aday olmak isteyenlerden bazılarının salona alınmadığı ve hatta gözaltına alınanların olduğu haberleri var.

Bu kadar özgüven neyden kaynaklanıyor olabilir ki? Acaba diyorum, o salonları dolduran herkes aşılandı da bizim haberimiz mi yok? Parmakları ile dört işareti yapmaları, dördüncü fazına geldikleri bir aşı kullandıklarını gösteriyor olabilir mi? “Tek enjektör, tek aşı, tek doz, tek biz” formülasyonuyla ifade edebilecekleri bir “fazia” yoksa, o kalabalıklar virüs faciasına sebep olur Allah muhafaza...

“Kapansın lokantalar, restoranlar, kafeler 

Lebaleb dolsun kongreler

Yaparsa kongreyi Ak Parti yapar

Virüsü sade vatandaş kapar

Benden duymuş olmayın

Bu hamle esnaftan ters teper”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sozun-bittigi-yerler_537399

Usta'r Wars


Usta'r Wars

Tam da milli uzay ajansımızı yeni kurmuş ve uzay konusunda dünyanın gelişmiş ülkeleri ile aynı seviyeye gelmiştik ki, şöyle bir haber duyuldu: “ABD Başkanı Donald Trump, Uzay Kuvvetleri Komutanlığının kurulmasına ilişkin Başkanlık Talimatnamesi’ni imzaladı”
 
Uzay Kuvvetleri’ni kurma kararında, Rusya’nın geliştirdiği “katil uydu” ve Çin’in yaptığını açıkladığı, uyduları vurabilecek füzelerin denemelerinin etkili olduğu söyleniyor. Uzayda kim kiminle kapışır, kim yener şimdilik belli değil. Uzayda kullanılacak silah ve araçları tanımıyoruz daha. Uzay Yolu dizisindeki gibi mi olur yoksa Star Wars/Yıldız Savaşları’ındaki gibi mi, lazerler ve ışınlar havada-boşlukta uçuşur mu? Daha da önemlisi, biz bu savaşta nasıl yer alacağız acaba?

Nihai olarak geldiğimiz noktada, Konyalı bilim adamlarımız/insanlarımız/insansı robotlarımızın (evet, Konya’da yerli ve millî insansı robot yaptılar!) “anyonik katyon süblimleştiricisi” ya da buna benzer kimsenin anlamadığı ama kesinlikle mühim bir şey olduğunu idrak edeceği bir şeyi icad ettiklerini duymadık. “Sen de çok safmışsın, böyle bir şey icad etseler gizli tutmazlar mı? Böyle şey açıklanır mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Gizli harekât ve operasyonlarını bir hafta öncesinden yapacağını açıklayan iktidarımız var sonuçta, bilemedim. Yeter ki seçimlerde oy getireceğini bilsinler, bırakın bitmişini, başlamadıkları projeleri bile “yerli ve millî falanca şey!” diye radyo ve televizyonlarından yayınlayabiliyorlar. 

Kamer İmar Projesi

Neyse canım, bilimsel konularda çok ileri seviyelerde değilsek ve rakiplerimizle o konuda aşık atamıyorsak, pîri olduğumuz ve tahrip gücü yüksek bir yöntem kullanalım derim. Uzaya müteahhitlerimizi yollayalım mesela! Bildiğimiz manada inşaatı yapabileceğimiz en yakın gök cismi Ay. Ülkede emlak balonu da şişti diyorlardı kaç zamandır... Tam fırsatıdır, bırakalım şişmiş olan emlak balonumuz havalansın ve Ay’a gitsin! “Kamer İmar Projesi” kapsamında müteahhitlerimiz “Ayoğlu My Moon Evleri”, “Hilal Konutları”, “Kameriye Alışveriş ve Yaşam Alanları” gibi rezidanslar dikmeye başlasınlar. Müteahhitleri gönderdikten sonra şöyle diyenlerimiz çıkabilir: “Ne evlerini satabildiler rahat, ne de düzgün yapabildiler imar / Uzaklaşıp gittiler cihandan, dayansın ehl-i kamer”

“Ayın görünmeyen yüzünde, perde çekmenize bile gerek kalmayacak”, “Dünyanın doğuşunu en iyi siz seyredin”, “Dünya Ay’ağınızın altında”, “Dünyadakiler! gündüz güneşin işi, gecenizi de biz Ay’dınlatıyoruz: Ay akşamda ışıktır! Kraterler, kraterler...” gibi çarpıcı(!) sloganlarla dünyaya reklam yaparlar. Bu projenin Ay’da kaç lira kira getireceğini varın, siz hesaplayın.

“Yerçekiminden Altı Sıfır Attık!”

Kraterlerin altından geçecek tüneller (“KameRay Projesi”  olur adı), üstünden, ihale kriterleri arasında kraterden geçme garantisi olan köprülerle alt-üst yapı projeleri de tamamlanır. Merak etmeyin, bir kaç tane Millet Krateri de olur, hepten şimşekleri üzerimize çekmeye gerek yok. Millet Kraterleri’nde gönül rahatlığı ile yuvarlanılabilir, yerçekimi dünyadakinin altıda biri kadar. Hatta “yerçekiminden altı sıfırı attık!” diye ne kadar övünsek az olur.

Diyelim, Ay projesini yapamadık. Hiç problem değil. Kaybettikleri savaşları bile filmlerde kazanmış gibi gösterenler varmış ya, biz de uzaydaki savaşlarımızı anlatan filmler çekeriz. Kültür ve sanat alanında muktedir olamadık diyenler, alın size fırsat! İlk filmimizin adı “Usta’r Wars” olur. Bir de baktık ki tutuyor, Kurtlar Vadisi gibi serisi de gelir; “Usta’r Warisi-Diriliş” ve “Payitaht-Usta’r Warisi”…

Yerli ve Milli Karakterler

Star Wars filmlerindeki karakterler ve temalar örfümüze, ananemize uygun olarak yerli ve milli bir şekilde yeniden tasarlanmalı. “Jedi” yerine ceddimizi hatırlatan “Jeddi” diyebiliriz (yurdışında gösterime çıkacağımız için, oradakilere de tanıdık gelsin diye ‘J’ harfi ile yazacağız ama ceddi diye okuyacağız). İleriki bölümlerde Kılıçdart Vader’e dönüşecek olan Anamuhalefetkin Okaywalker olur mesela. Görenlerin “O bi’ Jeddi!” diyeceği İbo Van Kalınobi, Harrison Ford’un canlandırdığı karizmatik tip Han Solo yerine “ÇobHan Sülü” karakteri olabilir. Fatih’in fedaisi Kara Murat’ın torunlarından biri olan Kara Delikçi Murat, yeni fezaî fedaimiz olarak kara deliklerden geçerek paralelKenar Evren’ler arasında atlamalar yapar, sürekli boyut değiştirir ve düşman galaksilerinin surlarında solucan delikleri açar. Arkaplandaki film müziği tabii ki, “ceddin deden...” diye başlayan Mehter Marşı... Ver Mehter’i, ver!... 
 

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: