Bu Blogda Ara
Arşiv
Yok Böyle Bir Şey!
Hükümetimiz problemleri çözmek için harikulade bir yol buldu. Bir konuda rahatızlık veren bir husus varsa o konuyu reddediyor, üstünü kapatıyor, yok hükmünde sayıyor veya hiç tanımıyor. Anayasa Mahkemesi işine gelmeyen bir karar mı aldı? Yapıştırıveriyor cevabı: “Tanımıyoruz, saygı da duymuyoruz!” Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği, AİHM ve benzeri bir kurum Türkiye’yi eleştiren bir şey mi yayınladı? Tepkiler hazır:“Yok hükmündedir, bizi bağlamaz” Doların ateşi mi çıktı, hemen hükmü veriyor: “Dolar aslında o kadar yüksek değil” Dolar biraz daha yükseliyor: “Gerçek dolar kuru bu değil”, dolar rekorlara doymamaya başlıyor: “Bu dolar kurunu kabul etmiyorum!”
Et Fiyatlarını İndirme Bakanı Fakıbaba, bir kilo etin 70 TL’ye alındığını söyleyenlere “bizim hanım 29 liraya alıyor, sen 70 liraya alıyorsan senin problemin” diyor. Tavuk üreticileri ile yaşanan bir problemden dolayı üretimin %80 dolayında azaldığı, yirmi gün yetecek kadar tavuk kaldığı ve yakın zamanda tavuk fiyatlarının ikiye katlanacağını söylüyorlar. Sayın Bakan aynı mantıkla hareket edip “bizim hanım hep 29 günlük tavuk olduğunu söylüyor, 20 günlük kalmış gibi hissediyorsanız sizin probleminiz” diyebilir. Yakında tavuk ithalatına da başlayabiliriz anlayacağınız. O zaman, et ithalatı için sıradaki parça vatandaştan geliyor: “Karkası gelmez etlerinin, bıktık illallah! Biri biterken öbürü de başlar, vermesin Allah…”
Yok Edilecek Bakanlıklar
Haberlere aksettiği kadarıyla mevcut iktidar, 24 Haziran sonrası hayata geçirmeyi planladığı hükümet sisteminde bazı bakanlıkları kaldırmayı ve onların görevlerini başka bakanlıklara devretmeyi düşünüyormuş. İşte o bakanlıkların listesi:
Ekonomi Bakanlığı: Ekonomi çok iyiydi, hep iyi, daha da iyi olacak. Ahit var sonuçta… Zaten iyi giden bir iş için ayrı bir bakanlığa gerek var mı?
Kültür ve Turizm Bakanlığı: Kültürel alanda iktidar olunamadığının itirafı gelmişti. Zayıf olunan konuda ayrı bir bakanlık da gereksiz olur, güçlenene kadar kapansın.
Avrupa Birliği Bakanlığı: Bu haçlı ittifakının bizi alacağı yok, oyalayıp duruyorlar. Durmadan insan hakları, demokrasi diyerek yeni kriterler çıkarıyorlar. Bakanlığı komple kaldıralım, boşuna masraf çıkarmasın, AB düşleri suya düşse de bakanlık suyla çalışmıyor sonuçta…
Gençlik ve Spor Bakanlığı: Dindarlığı meçhul fakat kindar bir gençlik yetişiyor kendi kendine. Gençler de sporun kendisiyle değil, bahisleriyle ilgileniyorlar. İyisi mi kendi hallerine bırakalım gençleri…
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı: Buğdaydan samana, pirinçten nohuta, mısırdan kesilmiş ete kadar her şeyi ithal eder olduk. Gümrük işlemiydi, vergisiydi derken, mallar bize ulaşana kadar türlü türlü eziyet ve sıkıntı… Bakanlığı kaldırmak yetmez, bence komple gümrük müessesesini kaldıralım ki vatandaş rahat etsin, ucuz ucuz ihtiyaçlarını karşılayabilsin.
Kalkınma Bakanlığı: Devlet partisine dönüşmüş olan iktidarın ismindeki K harfinin kalkınma olduğunu biliyor muydunuz? Son dönem büyüme oranlarında rekorlar da kırıyoruz, alışkanlık yaptı. Büyüme tekerleği dönmeye başladı mı kendi kendine devam eder. Bakanlık falan karıştırmaya gerek yok.
Kısaca hükümet, iyi yapabildiğini düşündüğü şeyleri gözü kapalı da yapabileceğini düşünüyor. İyi yapamadığı şeylerle ne kadar uğraşırsa uğraşsın düzeltemeyecekse gözlerini kapatıp onları görmezden geldiğinde, problemin çözülmüş olabileceğine inanıyor.
Sakın Dışarıda Denemeyin!
Ben dahi bir parça tecrübe edeyim dedim, yumdum gözlerimi… Gerçekten de problemlerimin çoğunu görmemeye başladığımı fark ettim, fırsattan istifade “İstanbul’u dinledim gözlerim kapalı” ve fakat “Bu şehir o eski İstanbul mudur?” mısrasıyla kendime geldim. Dışarıda, hele metrobüs istasyonlarında kimse gözlerini kapamasın, tavsiye etmiyorum. Allah muhafaza, gözleri fazla kapalı tutarsanız düş görmeye başlayabilirsiniz. “Düş güçler” saldırır hemen, ona göre…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yok-boyle-bir-sey_462970
Milletvekili Seçimleri
İktidar tarafı için her seçim erken sayılır ama 24 Haziran seçimleri biraz fazla mı erken oldu ne… Yedi gün, yirmidört saat genel başkanlarını öven, memleketin her açıdan ne kadar gelişmiş, insanların ne kadar mesut ve bahtiyar olduğunu ilan eden kişi ve kuruluşlar, milletvekilleri, bakanlar ve kısaca heyet-i mecmuasıyla bütün iktidar biraz hazırlıksız yakalanmış gibi görünüyor.
Evet, yakın zamanda bir seçim var fakat önceki seçimlerden alışageldiğimiz heyecan ve coşku sokaklara yansımış değil. Her tarafta bitiveren seçim çadırları ve büroları, cadde ve sokaklarda fink atan, yüksek sesle seçim şarkıları çalan parti araçları ve konvoylar, ozon tabakasına rakip bir şekilde bizi güneş ışıklarından korumak isteyen naylon bayrak ve flamalar, gözlerimizi kanatırcasına her köşebaşına asılan afiş ve pankartlar şimdilik nispeten az. Paralar suyunu çekti de ondan mı, Ramazan vakti bu çalışmalar herkesi yoracağından mı bilmiyoruz…
Adayların Cebi Yanar!
Belki de daha milletvekili listeleri kesinleşmediği içindir. Malum, kesinleşen listelerde isimleri yer alanlar, kendilerinin ve partilerinin tanıtımı için kesenin ağzını açarlar. Halen suyla çalışanları trafiğe çıkmadığı için benzin ve mazot kullananları ile idare ettiğimiz seçim arabalarını dolaştırmak, açılış ve mitinglerde coşkulu katılım sağlamak ve gövde gösterisi yapmak için mümkün olduğunca çok taraftarı taşımak, kumanyalarını temin etmek, gün boyu kendisi için çalışan kişilere cep harçlığı vermek gibi daha bir çok kalem var ve her biri ayrı masraf.
Listeler Nasıl Belirleniyor?
Sahi, biz milletvekilleri de seçiyoruz değil mi? Bir çok parti, milletvekili listelerini genel merkezden hazırlıyor. Genel merkez deyince az-çok istişareli bir şey geliyorsa aklınıza hemen unutun, lafın gelişi öyle söylüyoruz da genel başkanlar genelde seçiyor bu isimleri. İstisnaları da yok değil tabi… Biz seçimde partisine oy veriyoruz, tek tek oylamıyoruz ki adayları. Diyeceksiniz ki İstanbul 3. Bölge 35 milletvekili çıkarıyor. Seçimlere 10 parti katılsa, toplamda 350 aday yapar. Her bir adayı tek tek incelemek ve seçmek sandık başında yapılacak iş değil. O zaman da partiler, güçlü oldukları yerde ceket bile koysa seçtirebiliyor. Adam o memleketten değilmiş, hayatında oraya hiç uğramamış hiç önemli değil. İnsanlar onu tanımıyormuş, kıymeti yok… Öyle vekiller milletin vekili olabilir mi? Vatan menfaati uğruna kanun yapabilir mi? Anca, genel başkanlarının tercihi doğrultusunda el kaldırıp indirmeye yarar.
16 Nisan referandumuyla Meclis’in denetim yetkilerinin azaltılması yetmiyormuş ki, son zamanlarda sessiz sedasız bir şekilde geçirilen bir kanunla Anayasa Değişikliği uyum çalışmalarında kullanılmak üzere bakanlıklara KHK çıkarma yetkisi verildi. Kullanımı sınırlı diye buna uyulacak mı sanıyorsunuz, evlilik programlarından kış lastiklerine, işçilerin grev hakkına kadar envai çeşit konuda KHK çıkarılan OHAL uygulamalarına bakmak kafi.
Madem fonksiyonları iyice daraltıldı, milletvekili müessesesini de lağv edelim diyorum. 340 bin TL gibi komik(!) bir parayla bile olsa “dört silindir, turbo dizel motor, tam otomatik klima, renkli ekranlı türkçe dil seçenekli yol bilgisayarı, ön ve arka park sensorü, sürücü yorgunluğu tespit sistemi, işitsel ve görsel uyarı ikazı, deri döşeme, ısıtmalı ön ve arka koltuklar” gibi özelliklere sahip ve (Cumhurbaşkanına göre) lüks olmayan arabalara da para vermemiş oluruz. Bir arabanın maliyeti 20 milletvekili maaşına tekabül ediyor, nereden bakarsanız…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/milletvekili-secimleri_462399
Vaatleri Ayarlama Enstitüsü
Seçim dönemlerinde iktidara talip olanlar, seçmenlerin ilgisini ve oylarını çekmek için birtakım vaatlerde bulunurlar. Bazısı ayakları yere basan, elle tutulur şeyler vaat ederken bazısı da ya hesap kitap yapmadığından ya da kazanamayacağını bildiğinden uçuk kaçık, ipe sapa gelmez şeyler yapmak için söz verirler. Tabi, bu vaatlerle seçmen beklentisi piyasasını yükseltirler ve böylece kazanan taraf olabildiğince yüksek elden başlamak zorunda kalır, maksat kızıştırmak olsun… Çoğu kez de akılda kalıcı, söylemesi kolay ve kısa sloganlar seçilir; mazot bir TL olacak, asgari ücret 2500 TL olacak, emekli maaşlarına bin lira zam, gençlere 500 lira harçlık verilecek, herkesin evi ve arabası olacak gibi…
Seçimden önce bol keseden dağıtılan sözler derli toplu bir biçimde kayıt altına alınmadığından, kazananın insafına kalıyor bunları gerçekleştirmek. Keşke, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eserinde anlattığı gibi bir “Vaatleri Ayarlama Enstitüsü” olsaydı. Bir parti vaatte mi bulundu, hemen onu gerçekleştirmek için ne kadar süre gerektiği, ne kadar kaynak kullanılacağı, kimin ne zaman bu vaatte bulunduğu gibi tafsilatlı bir kayıt tutulsa fena mı olurdu? Kazananlara da vaat listesini hatırlatıp dönemi geldiğinde gerçekleştirilme oranlarını da takip edebilseydik… Şüpheli seçim paketlerini ihbar ettiğimizde, enstitü hemen olay mahalline bir fünyeli Abdullah gönderip patlatsaydı…
MANİFES”TURA”
Seçim manifestosunu ilk açıklayan iktidar partisi oldu. Hemen akabinde, vergi affından imar barışına, emeklilere ikramiyeden varlık barışına kadar pek çok konuda paketler birbirini kovaladı. Vaatleri Ayarlama Enstitüsü halen kurulmadığı için vatandaş olarak şüpheli gördüğümüz paketleri kime şikayet edeceğimizi bilmiyoruz. Konut sektörü için getirilen ve KDV + tapu harcı indirimi yanında kamu bankalarının para toplama maliyetinin altında oranlarda kredi kullandırılmasını ön gören paket ne kadarlık bir zarar doğuracak ve bu zarar nasıl karşılanacak?
İktidar, kendisine seçimi her türlü kazandıracağını beklediği “yazı”lı manifes”tura”sında vaadettiği daha çok demokrasi, özgürlük ve daha çok adalet gibi husuları şimdiye kadar neden tesis edemediğini açıklamıyor. Vaad ettiğine göre, bu alanlarda bir eksiklik bulunduğu kabul ediliyor yani. İşsizlik, enflasyon, faizler gibi ekonomik değerlerin düşürüleceğine dair “ahdim var” denilerek ahit veriliyor. Bu haliyle Uruguay’da çekildiği öne sürülen bir ses kaydında kendisinin de kandırıldığını ancak kimsenin korkmaması gerektiğini ve kimseyi mağdur etmeden herkesin parası geri vereceğini söyleyen çiftlikçi çocuk manifesTOSUN’a benziyor diyebiliriz.
Acizane, kendileri için Zafer Dilek’e ait Kürdilihicazkar makamındaki “Yaşadım mı, öldüm mü” isimli şarkıyı bir seçim şarkısı olarak uyarladım, artık kullanırlar mı kullanmazlar mı kendilerinin bileceği iş:
“Hiçbir parti ile arkadaş dost olamadım
Beni candan sevecek müttefik bulamadım
Ah ile, aht ile geçti bu ömrüm
Kandım mı, kandırdım mı anlayamadım
Sandıklar doldu taştı da bağlayamadım
Nasıl seçti bu halk beni anlayamadım
Ah ile, aht ile geçti bu ömrüm
Kandım mı, kandırdım mı anlayamadım
Tövbe ettim aldanmaya, söz tutamadım
Dış mihraklar peşimde hep adım adım
Ah ile, aht ile geçti bu ömrüm
Kandım mı, kandırdım mı anlayamadım”
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/vaatleri-ayarlama-enstitusu_461753
Seçim ve Geçim
Normal süresine uyulsa 2019 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin 24 Haziran 2018 tarihine çekilmesinin muhtemelen pek çok sebebi var. İlik nakli yapılmış cübbelerle işlenen hukuk cinayetleri, keyfi işletilen ve muhalif fikirli insanları sindirmek için kullanılan OHAL rejimi, içeride ve dışarıda günü birlik değişen politikalar ve dost/düşman tanımı, liyakat değil yakınlık ve sadakat gözetilerek doldurulmuş kadrolar, bir türlü dikiş tutturulamayan eğitim sistemi, tıkanma noktasına gelen sağlık sistemi gibi devlet işleyişini olumsuz etkileyen durumlar, bütün vatandaşları ilgilendirdiği halde herkesi aynı anda ve aynı şekilde rahatsız etmiyor olabilir. Kimi “bana dokunmayan OHAL bin yaşasın” diyebilir, parası olan özel okul ve hastaneleri kullanarak kaçabilir, memuriyetle ilgisi olmayanlar liyakat ihlallerini umursamayabilir mesela… Ancak dövizler fırlar, faizler yükselir, işsizlik ve enflasyon oranları patlar ve borsa çakılırsa, işte bunları hissetmeyecek kimse kalmaz.
Seçimi Öne Çeken Ekonomik Durum
2018 itibarıyla 60 milyar dolar civarlarına dayanan cari açık, 500 milyar dolara yaklaşan dış borçlar, düşen kredi notlarımız, kısa zamanda tek haneye inmesi zor görünen enflasyon, türlü oyunlarla maskelenmeye çalışılsa bile tüm zamanların en yüksek değerine ulaşan işsizlik oranı, 20-25 yıl sürelerle kullanım-geçiş garantisi verilmiş, köprü, otoyol, tünel, havalimanı ve hastane gibi altyapı projeleri, değil sadece bugünü, önümüzdeki belki 20 yılı kapsayan dönemde kolayca tamir edilemeyecek ekonomik arızalardır. Hele de satılacak herhangi bir kamu işletmesi de kalmamışsa… Erken seçimi dillendirip karar alınmasını sağlayanlar, ülkenin 2019 Kasım’ına kadar dayanacak gücü olmadığını ifade etmişlerdir. Seçimi kim kazanacak olursa olsun, işi kesinlikle kolay olmayacak ve faturasını millet olarak hepimiz üstleniyor olacağız.
Kısa vadede iktisadi çözümler bulmak için yerin altında bulacağımız ve değeri yüksek bir maden işe yarayabilir. Ya da, uzay madenciliği işine girebiliriz ama onun için de yüksek teknoloji gerekiyor ve oldukça yüksek masrafları var. Değerli madenler barındıran gök cisimlerinin ülkemiz semalarından düşmesini bekleyebiliriz ki, bugüne kadar Sarıçiçek köyü haricinde fazla bir örneğine rastlamadık. “Göklü ve milli” servetin gelip gelmeyeceği ya da ne zaman geleceği belli değil. Bir diğer çıkış yolu da katma değeri yüksek ürün/hizmetler bulup ihraç etmek. Bugün piyasa değeri Türkiye’nin ve pek çok ülkenin toplam milli gelirine eşit ve hatta daha yüksek olan yazılım/mobil uygulama şirketleri dünyada mevcuttur. Bunu başarabilmenin yolu da bilimsel ve teknik kapasitesi yüksek kadrolar yetiştirmek ve bu insanlara gerekli kolaylığı sağlamaktır.
Üniversiteler…
Kalifiye insanlar tarlada karpuz gibi yetişmiyor tabi, en yaygın yöntem kampüs içerisinde üniversitelerde yetiştirmektir. Orta öğrenimden başlayarak kabiliyetlere göre yönlendirmeler yapmak, yüksek öğrenimde liyakat esasına göre oluşturulmuş kadrolarla bağımsız ve özgür bilimsel çalışmalar yürütmek gerekir. Kardeş katli fetvasına benzer şekilde rakiplerinin ayağını kaydıran ve siyasi/ideolojik kaygılarla görevlendirilen rektör/öğretim üyeleriyle olmaz. Popülist yaklaşımlarla, ihtiyaç olup olmadığı araştırılmadan, mezunlarının yaşayabileceği istihdam problemleri hesaplanmadan açılan yeni üniversiteler, ancak siyasilerin işine gelir. İşsiz genç sayısını asgariye indirir, iyi bir istikbal tahayyül eden gençlere umut kapısı olur ve kendine yakın kişileri öğretim kadrosunda istihdam eder, daha ne olsun? Son zamanlarda, öğrenci ve akademisyenlerin görüşü alınmadan, üzerinde yeterli şekilde düşünülmeden büyük çaplı ve köklü üniversiteleri bölmek suretiyle yeni üniversitelerin ihdas edilebilmesini öngören bir kanun taslağı Meclis’e gönderildi. Bu kanun geçerse uluslararası bilinirliği ve marka değeri olan üniversite ve fakülteler zor durumda kalabilir. Korkarım ki, hızlarını alamayıp galata düşerek Galata ve Saray, Boğa ve Ziçi, Hacet ve Tepe, Od ve Tü üniversitesi gibi yeni üniversiteler oluşturabilirler. Ne demişti bir iktidar milletvekili: “yasama bizde, yürütme bizde yargı bizde… kim neyi denetleyecek? Oğlan da bizim, kız da bizim!”
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/secim-ve-gecim_461137
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Şair Tüikî
Bu haftaki misafirimiz, şiirlerindeki serbest ölçüsü ile meşhur olmuş Şair Tüikî... Her ayın 3. günü yayınladığı şiirler toplumun bütün ke...