Bu Blogda Ara

Arşiv

at etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
at etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Altılı Masa ve Atlı Hikâye

 

Altılı Masa ve Atlı Hikaye
İbrahim Özdabak Karikatürü

Aday belirleme çalışmaları sırasında Millet İttifakı içerisinde çıkan bir ihtilafı, kimileri ellerini oğuşturarak sevinçle karşıladı, kimi olduça üzüldü ve kızdı. Kısa bir süre içerisinde süslü ve edebi beylik lafları edildi, “Ben biliyordum böyle olacağını” tavırlarıyla konuşanlar oldu. Küsmeler, afralar-tafralar, müzakereler derken, barışma ve bütünleşme tekrar sağlandı. Ülkedeki bütün kesimlere türlü türlü duygular yaşattı bu olanlar.

Altılı masa da denilen Kıratlı masanın yaşadığı gelişmeler, yaklaşık 2600 yıl önce yaşamış olan Çinli filozof Lao Tzu’ya atfedilen atlı güzel bir hikâyeyi hatırlattı:

Köyün birinde yaşlı ve fakir bir adam yaşarmış. Bu adamın, kralların bile kıskandığı güzellikte bir beyaz atı varmış. Birçok defa kral, bu at için ihtiyara çok yüklü paralar teklif etmesine rağmen adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim dostum. İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep.

Derken köyde bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü, ihtiyarın başına toplanmış. “Seni ihtiyar bunak! Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Bu fakirlikte böyle değerli bir şeyi nasıl koruyabilirsin? Krala satsaydın, istediğin kadar paran olurdu ve ömrünün sonuna kadar rahat yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

İhtiyar “Bir karara varmak için acele etmeyin” demiş. Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

Köylüler ihtiyar adama kahkahalarla gülmüşler.

Aradan çok geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, kendi başına dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki bir düzine yabani atı peşine takıp getirmiş.

Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değilmiş, şimdi bir sürü atın oldu; adeta başına devlet kuşu kondu” demişler.

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin ama yargılamayın! Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Hayat bir kitap gibidir. Bir kitabın ilk cümlesinin ilk kelimesini okur okumaz o kitabı nasıl anlayabilir, tamamı hakkında yargıya varıp fikir yürütebilirsiniz?”

Köylüler bu defa ihtiyarla açıktan dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden gerzek!” diye geçirmişler.

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatağa hapsolmuş.

“Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın”

İhtiyar “Siz yargılama hastalığına tutulmuşsunuz, hep erken karar veriyorsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin yargınız ve yorumunuz. Ama acaba ne kadar doğru! Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez. Fakat siz her şey yaşanmış gibi sonuç çıkarıyorsunuz!”

Derken birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile ülkeye saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.

Köylüler ihtiyara gelmişler “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.”

“Siz erken karar vermekten kurtulamıyorsunuz. Daima yargılıyor ve sonuç çıkarıyorsunuz” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu Allah bilir.”

 Link:

Kripthosuncuk

 


Ülke olarak “Banker Bilo” filmi içerisinde yaşıyormuşuz gibi bir hisse kapıldığınız oluyor mu? 1980 yapımı olan bu filmde, Maho (Şener Şen) çevresindekileri sürekli kandırıp dolandırmaktadır. Dolandırılanlar kendisine hesap sorduğunda önce olayı inkar eden Maho, yakayı sıyıramayacağını anlayınca “evet, yaptım ama sor bakalım, niye yaptım?” gibi itirafımsı bir ifade ve hemen akabinde uydurduğu başka bir yalanla durumu lehine döndürmeye çalışmaktadır. Tabi, Almanya’ya götürmek vaadi ile kandırdığı insanları kamyon kasasında dolaştırıp İstanbul’a getirmesi en unutulmaz bölümlerindendir.

Evveli ve ahiri merak edilen 128 milyar dolar ile ilgili sular durulmamışken, ülkede üst üste başka kayıp haberleri de geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sahiplendirmek maksadıyla hibe ettiği atlardan 100 tanesi kaybolmuş diyorlar. İktidar cenahının 128 milyar dolar meselesindeki davranışı ile açıklanacak olursa:

-Bütün atlar çiftlikte, hiçbirinin tek bir nalına bile zarar gelmedi.

-Evet, o güzel atlar, güzel nallara basarak gittiler ki, piyasa şartları içerisinde legal bir gidişti.

-Atların kıymaya dönüşmesi kaybolduğu anlamına gelmez.

-Ne atı, at diye bir şey hiç yoktu ki!

-At kadar taş düşsün başınıza!

Bazı belediyelerle resmi devlet kurumlarının ortak çalışmasıya, gri hizmet pasaportu verilen bazı kişiler, iş/eğitim gezisi bahnesiyle yurtdışına çıktıktan sonra kaybolmuş ve bir daha geri dönmemişler. Bu iş için belediyesine kamyon hibe edilen başkan, çevrede iş imkanı olmadığı için gençlere yardım ettiğini düşünüyormuş. İşsizlikten kıvranan gençlerin yurtdışına gitmekten başka bir çarelerinin olmadığını söylemek “evet, yaptım ama sor bakalım, niye yaptım?” itirafı için anlamlı olabilir ama dikkat etsin de Reis’inin kulağına gitmesin, ekmek için Avrupa’ya göçlerin tersine döndüğünü söyledi çünkü. (Göçler nasıl tersine döndüyse artık, Türkiye’den AB ülkelerine iltica başvuruları beş yılda yüzde 500 artmış. Sadece 2020’de 18 bin 145 insanımız AB ülkelerine iltica başvurusu yapmış.)

Thodex isimli, kripto para alım satımı yapılan bir site, piyasa değerinin %30 aşağısında kripto para satışı yaptıktan kısa bir süre sonra dükkanı kapatmış, sahibi yurtdışına kaçmış ve binlerce kişi hesaplarına erişememiş. Söylentiye göre 2 milyar dolar tutarında bir para buharlaşmış. Çiftlikbank vurgunu yapan çocuğa Tosuncuk lakabı takılmıştı, buna da Kripthosuncuk desek yeridir. Ünlü kişileri reklamlarında oynatmak, İçişleri ve Dışişleri bakanları ile çektirdiği resimlere bakılırsa, detaylı iç-dış yıkama-yağlama yaparak belli kesimlerin güvenini kazanmak gibi her nabza uygun şerbetler vererek işlerini büyüttüğü anlaşılıyor.

Şimdi, iki milyar dolar para ile sırra kadem bastığı söylenen kripthosuncuk, sorumluluğu üzerinden atmak için sizce ne demeli?

a.       “Bütün para kasada, tek bir kuruşuna bile dokunulmadı”

b.      “Para harcandı ama serbest piyasa şartları çerçevesinde yasal bir satıştı”

c.       “O para aslında sizin yastıkların altında! Köftehorlar sizi, yastıklarınızın altına bakmadan saldırıyorsunuz bana... Altına dönüştü o para altına, haydi koşun yastık altına!”

d.      “O para hiç olmadı ki... Ne paralar sevdim, zaten yoktular... Böyle bir kriptografi görülmemiştir”

e.      “Bu bayrak inmez, ezanlar susmaz...”

f.        Hepsi. Hatta, Pazartesi gününden başlayarak sırayla her gün bir cümleyi söylemelidir.

Özel okul sahibinin Milli Eğitim Bakanı, otel sahibinin Turizm Bakanı olduğu ülkemizde tüccar kişi olan (eski)Ticaret Bakanı, kendi bakanlığına kendi şirketi vasıtasıyla dezenfektan satışı yapmış. Sessiz kalınarak meselenin geçiştirilemeyeceği anlaşılınca, bakanlık tarafından uygun fiyattan alım yapıldığı açıklaması yapılmış. Kar-zarar meselesinden önce bakanlığın, yapılan bu satışın kanun ve ahlaka uygun olup olmadığını araştırması gerekmiyor muydu? Sonra, piyasa değeri 100 lira olan şeyin 175 liraya satılmış olduğu bilgisi geldi ki, skandalı ikiye katladı.

Hal böyleyken...

Ülkenin memuru, belediye başkanı, bakanı türlü skandallara imza atarken, milleti, kısa yoldan, kolay ve kârlı kazançlar vaat ederek tokatlayan dünya çapında hırsızlarımız varken, Kültür ve Turizm Bakanlığı kasap Nusret ile ülkenin temsili konusunda anlaşmış. Nusret ki, tokatlarıyla meşhurdur. Korkarım, Milli Uzay Programı’mız açıklandığı sırada Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım’ın “Programımız açıklandı, 'Biz de girmek isteriz' diyen diyene. 100 milyon dolar atın desem atacak ülke çok” sözlerini yanlış anlayacak ülkeler çıkabilir. “Maho gibi, doldurup bizi rokete döndürüp dolaştırdıktan sonra İstanbul’a atmayacağınız ne malum?” derlerse, bunun olmayacağına nasıl ikna ederiz, bilmem...

Link: 

Atı Alan Üsküdar'ı Geçti

Filmlerden aşina olduğumuz bir sahne vardır; yolun çetin tabiat şartlarına sahip kısmına gelince, rehber yolculara dönerek şöyle bir cümle kurar: “Yolun bundan sonraki kısmına katırlarla devam edeceğiz!”
 
Bu cümle, yolcular için çok anlam ifade eder. Öncelikle o zamana kadar tramvay, belediye otobüsü ve hususî minibüs gibi katırlara nispeten çok daha konforlu sayılabilecek ulaşım çeşitleri ile seyahat imkânı sona ermiştir.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Meselâ yolun bundan sonrasında, yolda karşılaşabilecekleri diğer canlıların uymak zorunda olduğu trafik kuralları olmayacaktır. Tabiî yaban hayatının görünen kuralları uygulanacaktır. Güçlü olan, hızlı olan, direnci yüksek yolcular yola devam edebilecektir. Fizikî kondisyon gerektiren aktivitelerle bolca karşılaşabileceklerdir çünkü…

Kilometre ve yön belirten tabelâlar ya da uyarıcı levhalar bulunmayacaktır. Rehberin insafı ve irfanı, tek yol gösterici ve uyarıcı olacaktır. Nerede konaklanır, nerede en iyi barınılır, hangi örümcek ve güvercin ikilisi dosttur, hangisi ispiyoncudur gibi soruların cevaplarını sadece rehber bilmektedir. Yolcu kafilesi ünsiyet edebileceği başka insanları çevresinde bulamayacaktır. Arada sırada karşılaşacakları küçük dağ köyleri haricinde kendilerine dost olacak insanlar bulamayacaklardır ki muhtemelen katırları da terk etmek zorunda kalacakları bir noktadan sonra yalnızlık içlerine kadar işleyecektir.

Meskûn mahal olan şehirlerden çıkılmıştır. Şehirde ihtiyaç duyulan her türlü yiyecek ve giyeceği parası mukabilinde satın alabilen yolcular artık ekmeği taştan çıkarmak zorunda kalacaklardır. Gerektiğinde zararlı mı zararsız mı olduğu konusunda fikirleri olmadığı bir otu yiyecek, gerektiğinde benim çok hassas bir bünyem olduğu ve çabukça midem bulandığı için şimdi burada zikredemeyeceğim hayvanları yakalayıp pişirecek veya pişirmeden… (tövbe estağfurullah, yazarken bile iğrendim. Sizlerden de özür diliyorum, mecbur kalmasam bahsetmezdim.)
Yol büyük bir ihtimalle gittikçe sarplaşacak, yüksek tepelere doğru tırmanılacaktır. Böyle yollara alışık olmayan yolcularda, yükseklikle birlikte düşen hava basıncını dengelemek için altta kalmayan iç basınç da durumu dengeleme isteği duyacak, vücut kandaki oksijen miktarını hemen yükseltmek isteyecek ve fakat bu denli hızlı değişimlere ayak uydurmakta zorlanınca tansiyon problemleri baş gösterecektir. Kimi tansiyonlar düşecek, kimi tansiyonlar yükselecektir. Yol esnasında düşmeler ve çarpmalar çokça yaşanacağından kırık-çıkık da bolca görülecektir. En hekim kişinin rehber olacağı varsayılacaktır.

Temizlik ve ısınma için bir şeyler yakmaları gerekecek, tezek de toplayıp yakabileceklerdir icab ederse…
***
YSK, yaklaşık olarak iki ay önce referandum duyurusu yaptı.
Takvimler 16 Nisan 2017’yi gösterdiğinde de, kendisine “at oyunu” denen vatandaş üzerine düşeni yaptı. Sonuç ne mi oldu, atı alan Üsküdar’ı geçti. Anlaşılan, tramvaylıktan ata dönüşen demokrasi Üsküdar’ı geçti, hızla şehirden uzaklaşıyor… Yolun bundan sonraki kısmına katırlarla mı devam edeceğiz, şimdilik bilemiyoruz!
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/ati-alan-uskudar-i-gecti_429591

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: