Bu Blogda Ara

Arşiv

fiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fiyat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Marketten Mehmed’e Mektup

 

Marketten Mehmed’e Mektup
Can Baytak Karikatürü

Ulaştırma Bakanımız, Erdoğan için “Türkiye'ye yetmiyor, bütün dünyayı yönetiyor” dedi. Doğrudur, bunu anlamak için "earth" kelimesine bakmak yeterlidir. Neden Türkçe bir kelime seçmediğimi merak etmiş olabilirsiniz, dünya yönetiminde söz sahibi birinden bahsederken başka milletlerden insanların anlaması için İngilizce olması gerekir.

İngilizce dünya, yeryüzü manalarına gelen earth kelimesi içinde gizlenmiş “RTE” harfleri olduğu dikkatinizi çekti mi? Ayrıca, kelimenin sonundaki h harfini başa alın, ne oldu? Heart, yani kalp! Bir tek kelimeden sudur eden manalara bakın; dünya, kalp, RTE! Emoji olarak düşünün ama, o zaman daha güzel oluyor.

Bütün dünyayı yönetme görevinin sorumluluğu ve iş yükü fazlalığını söylemeye gerek yok herhalde. Kendi vatandaşları olan bizlerle ilgilendiği zaman mutlu oluyoruz haliyle. Tarım Kredi Kooperatif marketlerinde indirim olduğu müjdesi bizzat kendisi tarafından verildi. Müjdeyi duyan vatandaş o marketlere koştu ama genelde umduğunu bulamadı. Bazı ürünlerin fiyatı değişmediği halde yükseltilip indirilerek aynı fiyat korunmuş. Bazılarının fiyatı yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferi doğrulamak istercesine indirimli indirimli yükselmiş. Kimi ürünlerde de indirim olmuş ama rafta ürün bulunamamış. Necip Fazıl’vâri, marketten Mehmed’e mektup yazanlar da olmuştur belki:

“İndirim üç hece, Mehmed'im lafta
Dar gelirliler toplandık hep bir safta
Pek de fiyatı değişmeyen ürünler rafta
Zamları düşünüp yanma Mehmed' im!
Alışveriş mi... Belki... Daha marketten çıkmadım!

Bir market ki, çocuk mamaları kilit içinde
Cep, almazların zoru içinde
Üst üste bindirim, indirim içinde
Neyle ödesem, kredi kartı mı
Cüzdandan nakit mi çıkar, bakiye artı mı?

İndirimli bir ürün vardı, ilanı asıldı
Düştüler stoktan, fişi basıldı
Tükendi bitti, bir kaç dakikalık fasıldı
Reyonda kalan bir kaç eli boş sefile
Acıyarak baktı alanlar, ellerinde file

Marketçi, getir şu indirimli çaydan
Bir satırın üstünü çizelim, sayfalık paydan
Listedeki her şey pahalı önceki aydan
Doldur rafları, stoklar erisin
Koli koli, paket paket erisin

Mehmed'im, üzülmeyin fiyatlar yüksekte
Alsak da sevinin, eve boş dönsek de
Sanma market arabası kalır tümsekte
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”

İndirim olacak diye duyurup yapmadıklarına üzülmeyin. Ülkede toplam 1000 civarı var bu marketten, kime ne kadar yetecekti, bir de böyle düşünün. İnsanlar alışveriş için birbirini ezse daha mı iyiydi? Zannedersem, ekonomide yeni bir yöntem deniyorlar. Şaşırtmacalı ekonomi! Misal;  indirim var diyorlar, millet umutlanıp seviniyor. Marketçiler, doluluktan memnun oluyor. İndirim konusunda hayal kırıklığı yaşasa da, alma fikriyle geldiği için önümüzdeki hafta zam gelmeden alayım bari deyip alışverişini yapıyor.

Akaryakıt fiyatlarında da zam yapılacağı duyuruldu ama o gece zam iptal edildi ve herkes memnun kaldı. Nasıl mı? Akaryakıt fiyatlarına zam yapılacakmış gibi bir söylenti yayıp o zammı yapmadılar. Zam söylentisi anında sosyal medyada yayıldı, memlekette duymayan kalmadı. Gece zam geleceğini duyan vatandaş, zamsız fiyattan almak için petrol istasyonlarına hücum etti. Akaryakıt istasyonları bu işten memnun oldu, durmadan satış yaptılar. Kuyruğa giren vatandaş da zamsız fiyattan aldığını düşünüp sevindi ve kuyrukta beklemek zoruna gitmedi.

Gelgelelim, vakti gelip de zammın olmadığını gören evindeki vatandaş da rahat bir nefes aldı, iyi ki zam gelmedi diye sevindi. Haberciler ve sosyal medya mecralarına gün doğdu, iki ayrı son dakika flaş gelişmesi imkanı tanındığı için onlar da mutlu oldu. Sonuç itibarıyla iktidar cephesi, söylentisi çıkan zammı yapmamış olmanın gururunu yaşadı, daha ne olsun...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/marketten-mehmed-e-mektup_568754

Cemreler ve Ekonomi

 

Cemreler ve Ekonomi
İbrahim Özdabak Karikatürü

Bu sene, kağıt üstünde bahar aylarına girmiş olmamııza rağmen hâlâ kıştan kalma günler yaşıyoruz. Aklımızda deli sorular: Cemreler bu sene düşmedi mi, düştüyse nereye düştü... İşsizlik oranlarında yaptığı gibi cemrelerde düşüş oranlarını da TÜİK mi ölçtü acaba?

Belki de, bütün cemreler bir merkeze düştü, merkez de bu cemreleri toplayıp arka kapıdan, kamu banklarının olduğu park ve bahçelere gizlice sattı, olamaz mı? 128 milyar cemre’zerv nerede?

Neyse moralinizi bozmayın, “U’lu” emirlerimiz bu seneyi bolluk ve bereket yılı ilan etti. Soğuk ve yağışlı bu geçen zamanlar, zamlardan bunalan halkımızı yazın ferahlatacak inşallah diye bekliyorlar ki “yaz gelip mahsuller ortaya çıktıkça gıda ürünlerinin fiyatı düşer; bu yıl bolluk, bereket yılı” dediler.  

Maliyetleri üçe-beşe katlanmış çiftçiler nasıl ekecek bilemiyoruz. Zenginlerin parasını fakirlerin vergisinden alınan paralarla kur koruması altında nemalandırma işleminin bir aylık maliyeti bile bütün çiftçilere verilecek bir yıllık teşvikleri geride bırakmış.

Dövizi düşürecek bir rezerv kalmayıp, paramızın pul olacağı ve dövizlerin arşa yükseleceği belli olmuşken, biz dediler, kurun yükselmesini istiyoruz. İhracat çoğalacak, döviz girdisi yükselecek ve kur kendiliğinden düşmüş olacak. Fiyatları Avrupalılar için küçük, çiftçimiz için büyük olan sebze meyveyi dışarı gönderttiler. Batılıların 9-10 lira vererek aldığı sebzeyi 3-4 liradan sattılar. Sonuç ne oldu, arz azaldığı için, ülke içinde fiyatlar fırladı. Talebi karşılamak için sattığımız ürünlerin 9-10 liradan ithalatı yapılınca kârda mı oluruz, artık siz karar verin.

Bir de, ekonomide yeni bir safhaya geçmişiz. Eskiden durmadan paket açıklarlardı, paketlerin içinden de hep esnafı çiftçiyi faize boğacak tedbirler yer alırdı. Hangi derde nasıl derman oldu, kimler bankaların eline düştü, Allah bilir. Tulumba suyunu iyice çekti galiba, epeydir yeni bir paket duyurusu yapmadılar. Yeni model denediler, klasik ve ortodoks politikaları reddediyoruz, yeni bir paradigmaya geçiyoruz dediler... Eskiden krizi inkâr ederler, herkesin rahatı yerinde, fitneciler yalan söylüyor derlerdi. Şimdilerde artık mızrak çuvala sığmaz olunca “tamam, sıkıntı var ama bizden kaynaklı değil, hem dünyada her ülke aynı sıkıntıları çekiyor” demeye başladılar. 

Her gün zam, her şeye zam haberlerini gördükçe toplum olarak ekonomik kriz virüsü hakkında sürü bağışıklığı mı kazanıyoruz, nedir... Yöneticilerimiz de sabredin, şükredin deyip duruyor. Düz yolda giderken, uçurumun kenarına getirmişler bizi, yuvarlanmamıza ramak kalmış, neden buradayız diye sorduğumuzda “sen şükret, ya düşseydin” diyorlar. Biz Allah’a her durum için şükrederiz de, siz kötü yönetiminizin hesabını verin önce...

Hani fiyat istikrar timleri kurmuşlardı, fırsatçılara göz açtırmayacaklardı, bin market açıp vatandaşa ucuz gıda sağlayacaklardı diye soranlar var. Bugünlerde, 30’a yakın üründe fiyat sabitlemesine gidilebileceği konuşuluyor. Böyle polisiye tedbirler, kriz yangınına körükle gitmekten başka anlama gelmez. Satışlar kayıtdışı yapılır, karaborsa patlar, yiyecek ekmek bulmakta bile zorlanırız Allah korusun...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/cemreler-ve-ekonomi_561939

Yeterodoks Ekonomi

 

Yeterodoks Ekonomi
Sefer Selvi karikatürü

Büyüleyen gözleriyle, ı$ıl ı$ıl, ye$il ye$il bakan ve partisine sevdalanmış yüreklere damla damla akan Nebati bakan, karanfiller gibi renkli, bülbüller gibi ahenkli, neş’eli, sevinçli, zevkli bir şekilde nağme nağme şakıyorken, bir anda söylem değiştirdi.

Önceleri, kahvehanede konuşan dayıların kullandığı dilden çok farklı olmayan sözler sarf ediyordu, kendisine rakam ve veri sorulunca gözlerindeki ışıltıyla cevap vermeye çalışıyordu. Doları nasıl indirdiklerini anlatırken kıpır kıpır olduğundan bahsediyordu.

İş dünyası ve para çevrelerini etkilemek, “bu işten anlıyorum” demek için olsa gerek, tam olarak şöyle dedi: “Biz, ortodoks politikaları bir tarafa koyduk. Artık heterodoks politikalar var. Bunu yaparken de eklektik olmayı, ülkenin gerçeklerine, iç dinamiklerine uygun bir şekilde maliye ve para politikalarını da birlikte yürüterek, bütçe disiplininden taviz vermemek koşuluyla yolumuza devam edeceğiz.”

Politikaları ne kadar heterodoks olur bilmiyorum ama ekonomi yönetiminde bazı paradokslara imza attıkları kesin. Faize karşı olduklarını söyleyip Merkez Bankası’nın politika faizlerini düşürdüler ama hazinenin borçlanma faizi, bankaların mevduat faizleri, konut-taşıt-ihtiyaç kredilerinin faizleri, kısaca diğer bütün faizler yükseldi.

Halk, millet, fakir edebiyatı yaptılar, milletten topladıkları parayla doldurdukları kesenin ağzını bankalara, bankada parasını faize yatıranlara açtılar. Faizlerin kur farkını hazine ödeyecekmiş, eli bol, nasıl olsa buna fetva verecek cübbeli bol...

“Yüksek kur iyidir, ihracatımız artar, döviz girişi olur” dediler, “biz bilerek yükseltiyoruz, bundan sonra böyle, Çin gibi olacağız” dediler. Afrika paraları dahil bütün para birimleri karşısında TL değer kaybetti. Dengesiz ve öngörülemez şekilde seyreden kurlar, fiyatların da anlık değişimine sebep olur. Böyle durumlarda insanlar, fiyatı daha da yükselmeden, alabiliyorsa ihtiyaçtan fazlasını almaya çalışır. Satıcılar da maliyetlerin ani yükselmesi ile baş edebilmek için satmakta acele etmez. Bu da mal ve hizmet piyasası için kaos demektir.

Market-pazar fiyatları alıp başını gidince, kerameti kendinden menkul bir mevduat (faiz deyince kızıyorlar) sistemi getirerek ateşi söndürmeye çalıştılar. Bankaların, piyasaların ve döviz bürolarının kapalı olduğu saatlerde “biz bir şey yapmadık, vatandaş rekor seviyede döviz bozdu” dediler. Halbuki, o günlerde, vatandaşların döviz hesaplarındaki varlıkların arttığı ve merkez rezervlerinin mum gibi eridiği, Merkez Bankası ve BDDK verileriyle ortaya çıktı.

“Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” dediler, aylar önce faizi düşürdükleri halde kendilerinin ölçtükleri enflasyon bile günden güne artıyor. Üretici fiyat endeksi %90 artarken, bu artış tüketici fiyatlarına %36 yansıyormuş. Yıllardır açıklanan rakamlar bu minvalde. ÜFE, TÜFE’nin en az iki katı! Hadi, bir ay için doğru olduğunu farz edelim. Normalde üretici, ayakta kalabilmek için maliyet farkını fiyata tatbik eder ve muhakkak bir sonraki ay tüketici fiyatları katmerlenerek artar.

Don Kişot gibi zincir marketlere savaş açtılar, fırsatçılıkla ve fahiş fiyat uygulamakla suçladılar. Marketlerin hepsi birden fahiş fiyatlarla satış yapıyorsa, resmi enflasyon nasıl böyle güdük kalmayı başarıyor? Enflasyon böyle düşükse fiyatların fahiş olduğuna nasıl kanaat getirildi?

Dolar, 9’dan 18’e fırladığında sade vatandaşın dolarla ne işi olur diyenler, 18’den 13’e inmesinin zaferini kutluyor. Benzin, mazot, doğalgaz, elektrik gibi bütün üretim taşıma depolama maliyetlerini logaritmik olarak artıran maliyetler zamlandı ama “dolar indi, bütün market fiyatları da inmeli” diyorlar. “Son zamlarla yaptıklarıma bakma ne olursun, benim AKlım başımda değil” şarkısını söylüyorlar adeta. Sadece akaryakıta, 2021 yılı içerisinde 46 defa zam gelmiş. Biliyorsunuz, ülkemizde ham petrol var ama şimdilik “çıkarttırtmıyorlar”. Güzel ülkemiz ham petrolden kazanamıyorsa “zam petrol”den kazanır, evvelallah...

Esnafı stokçulukla suçlayanlara sormak lazım; otoban, köprü, yol, hastane ve bilumum KÖİ projesinde 20-25 yıllık geçiş-kullanım garantisi stoklayanlar ceza alacak mı? Beş yıllık kullanım hakkı olduğu halde, kıyıların bedava devredildiği, limanları 49 yıllığına işletme hakkı verilen yabancılar stok yapmış olmuyor mu?

“Her evin önünde 2-3 araba var, kapıcılar bile araba sahibi oldu” dediler. Bugün ise "benzin, motorlu taşıtlar vergisi, köprü, otoyol, emlak vergisi, pasaport harcına yapılan zamların, dar gelirli vatandaşın değil, bir avuç zenginin sorunu olduğunu" söylüyorlar. Dar gelirlinin arabası yok ki vergisini versin diyorlar. Haliyle, köprüden ve otoyol parasından da etkilenmiyormuş. Yurtdışına çıkabiliyor mu ki pasaport harcı zamlarına muhatap olsunmuş. O zaman “zamlar kimin için çalıyor?” Zamların muhatabı olan kişi sayısı çok az ise milletin büyük kısmı fakir demek istiyorsunuz. Yok, zengin sayısı fazla ise ve bu zamlar o zenginleri etkiliyorsa halkın büyük kısmı etkileniyor.

Sabit gelirlilerin yarısından fazlası asgari ücretle maaş alabiliyor, işsizlik had safhada, arabası olmasa bile aldığı ekmeğin bile fiyatı MTV’den, otoyol ücretinden etkileniyor. Vatandaş, geçmediği köprünün, kullanmadığı otoyolun, gitmediği hastanenin ve uçmadığı havalimanının kullanım ücretlerini ödüyor. Bırak yurt dışına çıkmayı, yaz tatillerinde memleketine gitmeye parayı zor bulanlar var.

Heterodoks falan dinlemez, millet bu paradoksları gördükçe “yeterodoks” kartını çıkarıp gösterir... 

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yeterodoks-ekonomi_556450 

Zamm-ı Azam

 

Zamm-ı Azam
İbrahim Özdabak Karikatürü

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “..bu kararlı gidişimiz karşısında Avrupa şaşkın, dünya şaşkın. Çünkü onlar böyle bir şeyi bizden beklemiyorlardı. Ama şu anda bu gidişi görünce şok oldular” sözünü okuyunca konunun iklim zirvesi olduğunu sandım. Son zamanlarda, Avrupa’nın şaşıracağı başka bir “kararlı gidişimiz” olmadı hatırladığım kadarıyla.

Pek çok ülkenin yöneticilerinin katılımıyla, iklim değişikliklerinin konuşulacağı Glasgow İklim Zirvesi’ne Cumhurbaşkanı seviyesinde katılımdan son anda vazgeçmiş ve ortamdan zengin kalkışı yapmışız. Sebebi olarak protokol kuralları ile ilgili anlaşmazlık olduğu söylendi. Yani, “Vücud ikliminin sultanı sensin, efendim, derdimizin sultanı sensin, istediğin kadar araç ve koruma ile geçiş yapabilirsin” diyeceklerine, başka ülkelere tanınan protokol şartlarını bize de dayatmaya çalışmışlar! Yüzlerce arabalık koruma konvoyu ile geçemedikten, kornalarla havamızı atamadıktan sonra yemişim zirvesini! Hamdolsun, itibarımızı zedelettirmedik ve kararlıca çıkıp gittik oradan.

Bakmayın, dünya için de iyi oldu gidişimiz, o kadar arabanın itibarlı yürüyüş için çıkaracağı egzoz gazı cepte kaldı. Çevreciliğin daniskası olduğumuz gibi iklimciliğin de kralıyız, evelallah... Karbon ayak izi falan diyorlar ya, o işe de en hazırlıklı biziz. Beş on sene kullanabilmek için bir kaç numara büyük aldık karbon ayak izimizi. İstikrarlı ülkeyiz sonuçta, her sene değişen ayak izi istemeyiz. Neydi o eski koalisyon günleri, millet karbon kuyruğuna giriyordu...

Yazının başındaki söz alıntısının ekonomi ile alakalı olduğunu, başka bir kaynakta sözün tamamını okuyunca gördüm. Meğer, sözün başı aslında şöyleymiş: “İç ve dış şoklara karşı dayanıklı ekonomik yapımız sayesinde hala yatırım, üretim, ihracat ve istihdam hedefiyle yolumuza devam ediyoruz. Bu kararlı gidişimiz karşısında Avrupa şaşkın...”

Ekonomik gidişimizi anlamak için açıklanan enflasyon oranlarına bakmak yeterli. Çok şükür, yine yüzde yirmi seviyelerini görmedi ve 19.89’da kaldı. Resmi rakamlara göre ev kiraları, senelik olarak ortalama %12 artmış, araç fiyatlarında ise artış olmadığı gibi düşüş de yaşanmış. Sarı rengiyle bilinen emlak sitesinde araştırma yapan kuruluşlara göreyse, sadece İstanbul’da, kira artış ortalaması %50’lerin üzerinde. Tüik’in araştırmasına konu olan evlerin ve arabaların nerede olduğu herkesin merakını cezbetmiştir muhakkak:

“Kirası denizin dibinde Hatçam, TÜİK'ten evler
AK hesap üstünden anam, dört kattır zamlar!
Dalga dalga, dalga dalga herşey zamlanıyor
Gerçek enflasyonu gören, zammı yapıştırıyor...”

Elektrik ve Doğalgaz Zammı

Euronews haberine göre, 2019 ile 2021 ilk yarılarını kapsayan 2 yıllık dönemde Türkiye'de elektrik fiyatları yüzde 47.4 artarken doğalgaz fiyatları da yüzde 42.3 yükseldi ve zam konusunda bizi Avrupa’nın şampiyonu yaptı. Zamm-ı Azam bizde, anlayacağınız... Ama Enerji bakanımız, faturaları düşürmenin yolunu gösterdi: Yakmazsak, fatura yüksek gelmiyormuş. “Az doğalgaz yakın, bir derece daha düşük olursa üşümezsiniz, aslansınız siz” diyor mealen. Dua edelim de, bu kış fazla soğuk gelmesin. Sadece kavli dualarla ve vatandaşa verilen gazlarla yapılan doğalgaz yönetimi işine “Dual Gaz” diyoruz. Gaz zammımız mübarek olsun inşallah...

Zamlara o kadar alıştık ki, adeta Zamm-ı Azam gibi “zamlardan babam da çıksa yerim” diyoruz. Ayçiçek yağı mesela, iki yıl içerisinde fiyatı 3 katına çıkmış neredeyse. 2019 yılında fiyatı 42 lira civrında olan 5 litrelik ayçiçek yağının bugün 120 liraya dayanan fiyat etiketi internette dolaşıyor. Sıradaki türkümüz, bütün yağlar ve pazar-market fiyatları için geliyor:

“A.yağında kundura,
Zam gelir dura dura
Ölürem ben ölürem vay
Ben maaşı bitirdim
Borç-harca vere vere

Alamam ben alamam
Her fiyata ben gelemem
Ben bir fakir çocuğam
Arar, indirim bulamam vay

Çıktım alışverişe pazara
El ettim bütün raflara
Ölürem ben ölürem vay
Yeni fiyat şöyle dursun
Can kurban eski fiyata”

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/zamm-i-azam_552691

Mini mini zamlar gelmişti...

Mini mini zamlar gelmişti
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Nazara mı geldik, bizi kıskananlar mı var, birileri düğmeye mi bastı bilmiyorum, hiçbir şey olmadıysa bile, kesin bir şey oldu! İşsizlik, enflasyon, büyüme ve faiz olmak üzere, bütün göstergelerimiz “on numara” dolaylarında seyrederken, Soylu bakanımızın önden müjdesini verdiği ekonomik şahlanma devam ediyorken, dolar başta olmak üzere bütün yabancı para birimleri karşısında liramızın değer kaybı yaşaması anlaşılacak gibi değil!

Tamam, iğneden ipliğe, fiyatı zam görmeyen eşya kalmadı ama bir sorun; nasıl zamlandı? İki dönem AKP’den milletvekili olan bir isim açıkladı: “Zam gelmiştir ama mini mini gelmiştir.” Akabinde şöyle dedi: “Zam yapılmıyor değil, yapılmak zorunda. Girdi neyse, bir miktar yansıması olacak. Kaleciye top gelince biraz yumuşatır ya göğsüyle, hükümet şu an aynen öyle yapıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın ben biliyorum, onun şefkatini, merhametini, milletimize olan sevgisini, bağlılığını, sevdasını… O, topu alıp, biraz göğsünde yumuşatıyor. Taşıyamayacak hale gelince de yükü mecburen yansıtıyor”

Merak etmedik değil tabi; bir kaleci topu göğsünde yumuşattıktan sonra tutamayacak hale nasıl gelir? Kalecinin önceliği, topu elleriyle tutmaktır. Yumuşamış bir top, nasıl ağırlaşır da elde tutulamaz olur? Örnekteki kaleci davranışı şefkat ve merhametle açıklanmaya çalışılmış. İyi de, şefkat gösterilen şey, yumuşatılarak karşılandığına göre top olmalı, değil mi? Zamları topa benzetti yanlış anlamadıysam. Bu durumda zamlara merhamet ediyor mu demek istedi acaba?

“Yahu, merhametinden kendini topun önüne attı, o top başkalarına çarpıp onlara zarar vermesin diye” diyenleriniz oldu zannedersem. O vakit, bir kalecinin görev mevkii itibarıyla, takımının en gerisinde bulunduğunu hatırlatmak isterim. Hatta bütün oyuncular, top kaleye ve kaleciye yaklaşmasın diye kendilerini topun önüne atarlar. Eğer bu kaleci mevkiini boş bırakıp tek başına hem savunma yapıp, hem atak geliştirmeye çalışıp, hem de gol atma hevesiyle sahanın her yerinde her topa koşuyorsa boş yere kendini yoruyor ve takıma da zarar veriyordur. 

Diyelim, vekile hanım uzmanı olmadığı bir konudan ve üzerinde fazla düşünmeden bir örnek verdi. Örneğe takılmadan fikre bakalım: zamlar yağmur gibi gelip vatandaşa zarar verecekken Erdoğan ve iktidar partisi, vatandaş daha az zarar görsün diye adeta bir “Sipermen” gibi kendini siper ediyor. Peki bunu nasıl yapıyor? Kendi cebinden mi karşılıyor? Hiç sanmıyorum, kimsenin gücü böyle bir hizmete yetmez. Hazineden karşılıyorsa, bu vatandaşın vergilerini kullanıyor demektir. Şefkat ve merhamet bunun neresinde o zaman, gel de çık işin içinden! Sayın eski vekilemize katkı babından, şöyle bir çocuk şarkısı takdim ediyorum, daha net anlaşılır zannedersem:

“Mini mini zamlar gelmişti
Etiketlere yerleşti
Salmadılar haberi içeriye
Vatandaş bik bik etmesin diye
Fiyatlar birden canlandı
Ceplerim bak boş kaldı”

Sakın pahalılıktan şikayet edip koyvermeyin kendinizi, havuz medyası diyor ki ABD, İngiltere ve Fransa çok kötü durumdaymış. İnsanlar, benzin ve gaz kuyruklarında perişan halde bekliyorlarmış. Yakında yağ da karaborsaya düşecekmiş. “..düşünün ki şu anda ingiltere'de kaç lira verirseniz verin hiç alamayacağınız mallar var. Stoklar tükenmiş, dükkân vitrinleri boş" diyor bir tanesi. Ha, Avrupa yakında tamamen yıkılacakmış diyorlar bir de...

Size bir şey diyeyim mi? Sözü edilen ülkelerdeki insanlar içinde en şanslı olanları yine bizim gurbetçilerimizdir. Gittikleri ülkeler sapır sapır dökülüyor olsa da, onların vatanları var. İcabında Türkiye’ye gelip buradan alış-verişlerini yapıp tekrar gidenleri var. Bize de çok şanslı olduğumuzu söylüyorlar geldiklerinde. Yaşadıkları ülkede bir Erdoğan olmadığı hayıflananları var. “Çok seviyorsan sen de buraya gel” diyenlere kurulu düzenlerini bozmak istemediklerini, yoksa gelmeye can attıklarını söylüyorlar. Tabii, Euro’lu ve kur’ulu düzenleri var. Parayı euro cinsinden ve oranın hayat standardına uygun olarak kazanıp burada harcamak avantajlı olmalı, bizde bu kadar “kur ulu” iken...

Eskiden, “ah kur yükseldi, vah kur yükseldi” diye feryat ederken, bugün vakur bir kur duruşu sergiliyoruz gibi, dolar kuru aldı başını, çift hanelere yaklaştı. Geçmişte ala-yı vala ile OVP toplantıları tertip edilirken bu sene sessiz sedasız bir kur’u açıklama yapıldı sadece. Kuru sıkı tutmak için atacak fazla mermisi kalmayan Merkez Bankası da kuru sıkı atışlara başladı, iki başkan yardımcısı ve bir Para Politikaları Kurulu üyesi işten atıldı. Muhalefet, yükselen kur sonrası Merkez Bankasını ziyaret etmiş. Ben olsam, şu şarkıyı söyleyerek gideceğimi duyururdum:

“Merkez'e gideceğim, Merkez'e gideceğim
128 milyar dolar nerede?
a-Rezervleri bağlamışam, Swap'larla nakit akışı sağlamışam
b-Kasa anahtarları pencerede, rezerv kaynar tencerede
c-Rezervi eksiye döndürmüşem, hazineyi tefecilere göndermişem...”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/mini-mini-zamlar-gelmisti_551427

"Rafları sıkı ve düzgün tutalım..."

 

Rafları sıkı ve düzgün tutalım
Bülent Çelik Karikatürü

Türkiye’yi Üzmeyen İstatistikler Kurumu’nun düşük enflasyon ve işsizlik verileri ve büyük büyüme oranları ile çizdiği pembe tablolar maalesef aç karınların gurultusunu dindirmeye yetmiyor.

Her gün, farklı bir temel ihtiyaç maddesinin fiyatlarının ani yükselişine şahit oluyoruz. Bir bakıyorsunuz sıvıyağ fiyatları uçuşa geçmiş, evine beş kiloluk yağ alabilene, beşi bir yerde altın almış gibi gıpta ile bakılıyor. Başka bir gün tuvalet kâğıdı zıvanadan çıkıyor. Tavuk, normalde uçamayan kuşlardan, ama yumurta fiyatları bir anda kanatlanabiliyor. Kanat demişken, yaz dönemi başında uçuşa geçmiş olan tavuk kanat fiyatları, tavuk fiyatı normallerine yeni dönüyor. Tavan yapmış olan yumurta fiyatlarına “yumurta, van minüt!” çıkışını bekleyen vatandaşlar var. 

Araba ve ev fiyatları içinde milyonlu rakamlarla ifade edilenler var ve gün geçtikçe sayısı artıyor. Hem de altı sıfırı atılmış, yepisyeni Türk Lirası cinsinden bu fiyatlar. Arsa masrafı hesaba katılmadan, bina inşa etmenin metrekare birim maliyeti 1600 liranın üzerine çıkmış durumda. Evlerin satınalma değerleri yükseldikçe kiralar da bundan nasibini alıyor. 

Ağustos ve Eylül aylarında memur tayinleri sebebiyle yer değiştirme çok oluyor, üstüne, yüz yüze eğitime geçmiş üniversitelerde okumak için şehir değiştiren öğrencileri ve girişlere açık, fakat çıkışlara kapalı sınırlarımızdan geçen mültecileri de ekleyince İstanbul başta olmak üzere pek çok yerde kiralar çıldırdı. İnsanî şartlarda oturulabilecek bir daire kirası, bir asgarî ücrete denk duruma geldi. Evinin balkonunu 1+0 diye 2500 liraya kiraya vermek isteyen var, penceresi havalandırması olmayan 20 metrekare odaya 900 lira isteyen var...

Paramız da eski para değil ki, 2005 yılında, bir stajiyer, asgarî ücretle 10’dan fazla çeyrek altın alabiliyorken, bugün pek çok mühendisin maaşı 10 tane çeyrek altın alabilecek durumda değil. 

İş o hale geldi ki, havuz medyası bile pahalılıktan şikâyet etmeye başladı. Yanlış anlamayın, ekonomik gidişattan değil, sadece fiyatlardan. Bütün suçu market ve pazarcılara atıp ekonomi yömetimini aklama çabası yani. Yılın gazetecisi, yılın kitabı gibi ödülleri almanın şartlarından biri mi, bilmiyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “İnşallah enflasyonu en kısa sürede kontrol altına alarak raflardaki, tezgâhlardaki, etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçeceğiz” dedi. Bir de, Türkiye, 2001 yılındaki krizin etkilerini hâlâ yaşıyormuş. Fesübhanallah, 20 sene boyunca tek başına yöneten ve ülkeyi uçurduğunu, ekonomiyi şahlandırdığını iddia eden iktidar, bu izleri silememiş. 

Bu haftaki Cuma hutbeleri yine iktidarın imdadına yetişti. Ticarette fahiş fiyatlardan dem vuruldu “Mü’min, karaborsacılık yapmaz, fırsatçı davranmaz. Fahiş fiyatlarla insanları mağdur etmez. Alış verişte fiyatları kızıştırmaz, başkasının pazarlığını bozmaz” dendi. Kamet sonrası ve tekbir öncesi imamın “rafları sıkı ve düzgün tutalım, Allah’ın rahmeti üzerinize olsun” diyeceğini sandım. 

İyi de, etiket ve raf fiyatı bir sonuçtur, o fiyatlara sebebiyet veren durumlar için Diyanet ve diğer devlet kurumlarının, yandaş basının bir diyeceği yok mu? Yanlış ekonomik politikalar sonucu paramızın değer kaybetmesi, her şeyi dışarıdan ithal ediyor olmamız, borç içerisinde yüzüyor olmamız bahse değmez mi? Bütün kabahat, en son etiketi vuran kişilerde mi? 

Tohumu, gübreyi ithal yoluyla alan çiftçi ne yapsın? Durmadan mazota, elektriğe ve suya zam geliyorken zararına mı satsın? Bir fiyatın fahişliği neye göre belirlenir? Üretici fiyat endeksi % 50’lere dayanmışken, artış oranının tüketiciye % 10-15 civarında yansıdığını iddia etmek makul mü? Aldığımız ürünlerin fiyatı 5 birim artarken, ücret ve maaşlarımız ise 1 birim artıyorsa fakirleşiyoruz demektir. Fakirleşmemize sebep olan verileri açıklayanların, hürriyet, hak ve adalet sistemini felç ederek yabancı yatırımcıları kaçıran ve paramızın değerini düşürenlerin raf fiyatlarında hiç payı yok, öyle mi? 

Ekonomik meselelerden bahsedeceklerse, Cuma hutbelerinde; kamu ihalelerini almak için rüşvet vermenin, bir birim maliyeti olan işi 10 birim fiyata ve milletin vergileri ile doldurduğu hazineyi 15-20 yıl boyunca astronomik kullanım garantileri sebebiyle ödemeye mahkûm etmenin, kamu kurumlarını çiftlik gibi kullanıp 8-10 farklı yerden ve çalışmadan maaş almanın, akraba ve taallükatını sorumlu olduğu kurum kadrolarına sınavsız şartsız doldurmanın, yetkili olduğu kuruma şahsî şirketleri veya akrabaları vasıtasıyla 15 liralık ürünü 1000 liraya satmanın, kısaca, torpilin, yalanın ve talanın hükmü hakkında bilgi verebilirler. Verirler mi dersiniz?

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/raflari-siki-ve-duzgun-tutalim_549791

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: