Bu Blogda Ara

Arşiv

dersane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dersane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

"AK"la Zarar Çözümler


Akla Zarar Çözümler

Bir tehlike ile karşılaşıldığında veya ortada bir risk varsa kaçınmak için şu yöntemlerden biri tercih edilir: 

Azaltma/yok etme: Riski oluşturan faktör ortadan kaldırılabiliyorsa kaldırılır hiç olmazsa mümkün mertebe küçültülerek etkisi azaltılmaya çalışılır.
 
Yansıtma: Riski azaltmak hiç mümkün değilse, o riski üstlenebilecek birilerine ücreti mukabilinde devredilebilir. Dış hizmet alınır yani. 

Kaçınma: Yok edilemeyen, azaltılamayan ve kimsenin üzerine almak istemediği risklerden de kaçınılır. Tehlike olduğu bilinen yoldan değil de mümkünse başka bir yoldan gidilir mesela. 

Türkiye’de epey bir zamandır problemlerin çözümü için değişik metodolojiler uygulanıyor. Bataklığı kurutmak dururken sineklerle uğraşılıyor veya sineklerden yağ çıkarılmaya çalışılıyor. Bir kaç örneğe bakalım: 

Market Poşetleri

Önceden ücretsiz verilen market poşetleri yılbaşından beridir 25 kuruşa satılıyor ve 15 kuruşu devlete gidiyor. Şimdi bu uygulama ile;
Poşetlerin çevreye olan zararları yok edilmiş veya azaltılmış oldu mu? Hayır.
Poşet kullanımı sona eriyor mu? Hayır.
Çevreye zararı olmayan başka bir alternatife geçildi mi? Hayır.
Poşetlerin paralı satılmasıyla devlete giden paralar sadece çevreyi korumayı hedefleyen projelerde mi kullanılıyor? Hayır.
Desene, çevrecilik yapmak adı altında kasa doluyor...

Dersane-Temel Liselerin Kapanması

Okullarda alınan eğitimin neden yetmediği ve insanların tonla para ödeyerek dersanelere gittiği araştırıldı mı?
Dersanelere ihtiyaç duyulmayacak şekilde düzeltmeler yapıldı mı?
Dersane kurumu tasfiye edilirken, oradaki çalışanların istihdamı için alternatifler oluşturuldu mu?
Kapatıldıktan sonra farklı isimler altında açılan yerler yanında kayıt dışı çalışmaya başlayanlar için çözüm düşünüldü mü?
Vatandaşa söylenen ne? “Sizleri dersane yükünden kurtarıyoruz” Yerse...

Sebze Meyve Fiyatları

Zirai üretimlerimizi artırmak için çaba var mı? Hayır canım, uğraşmaya bile değmez, veririz parasını ithal ederiz. Paramız var ki alıyoruz. Arpa-buğday, nohut-pirinç, soğan-patates ve hatta saman bile ithal ediyoruz ihtiyaç olursa.
Yerli üretimimizin maliyetleri nasıl? Tohum ithal, gübre ithal, yem ithal, aşı-ilaç ithal, traktörün mazotu ithal. Patlıcanın dolara endeksli olmasına neden şaşırıyoruz o zaman?
Fiyatların pahalı olduğunu vatandaş görmesin diye marketler satış yapmama kararı bile aldı.
Gözleri kapatınca güneşi yok etmeyi deniyoruz, hadi hayırlısı...

Trafik Cezaları

Son zamanlarda bazı trafik cezaları neredeyse ikiye katlanacak şekilde zamlandı ve cezalar yağmur gibi yağmaya başladı.
Trafik ihlalleri azaldı mı? Kaldırımlara park etmeler, yollarda sağlı sollu hatalı parklar devam ediyor. Bırakın düzyolu, yaya geçidi olan yerlerde bile araçlar yayalara çok zor yol veriyor. Halbuki bu konuda kanuni düzenleme de yapılmıştı ama kim, nasıl denetleyecek?
Vatandaşın hayatını kolaylaştırmak için mi yoksa kasayı doldurmak için mi cezalar kesiliyor?

Kısacası, dostlar alışverişte görsün diye yapılan ve alayiş nümayiş ile duyurulan problem çözümlerine temkinli yaklaşmak gerekiyor. Hele de geçiş garantisi verdikleri köprüyü bile sahipleri şu an satmak istiyorsa, ahirette karşılaşmamızın garanti olduğu sırat köprüsü için dağıttıkları beratlara itibar etmeyiniz...

Yüksek Yüksek Tahsillere Ömür Vermesinler!


Yüksek Yüksek Tahsiller

 
Türkiye’de, iyi bir gelecek kurmanın yolunun iyi bir üniversiteyi bitirmek olduğuna ilişkin yaygın bir inanış hâkimdir. Doğru ya da yanlış olduğu tartışılabilir, ama ülke gerçeklerine uygun olduğu kesin. İyi firmalar, iş ilanlarında hep iyi üniversitelerden mezun olma şartını koyuyorlar. Gerçi, ayrımcılığa neden oluyor diye bu konuda yasal bir düzenleme getirildi, ama anlayış değişmediği sürece, o firmaların insan kaynakları muhtemelen, başvuruları ilk turda üniversitelere göre ayırır, ikinci turda belirli üniversitelerden mezun olanları değerlendirir. Bir arkadaşım anlatmıştı; Kadının biri dolmuşta giderken, yanında oturan ve yolda tanıştığı diğer bir kadına oğlunun ODTÜ’yü kazandığını anlatıyor ve bütün dünyanın duymasını istercesine bağıra bağıra bunu yapıyormuş. “Zaten şekerim, Türkiye’de ODTÜ, İTTÜ ve BOĞAZİTTÜ haricinde okunacak okul mu var?” dediğinde dolmuş kopmuş haliyle…

İlkokuldan itibaren hayat bu istikamette şekillendirilmeye çalışılır. İyi bir ilkokulda, iyi bir ortaokula, iyi bir ortaokulda iyi bir liseye ve iyi bir lisede de tabiî ki iyi bir üniversiteye gidecek bir yol vardır. Doksanlı yılların başında lise bittikten sonra, üniversite kazanılmadıysa dersaneye gidilirdi. İkinci el bir araba fiyatı ölçüsü hiç değişmediği hâlde, dersaneler gittikçe hayatımızın parçası oldu. Okumaya niyeti ve yeteneği olsun olmasın, herkes, diğer herkes dersaneye gittiği için gitmeye başladı. İmkânı olanlar tabii bunun yanında özel ders de alıyor. İlkokulun sonundan başlayıp üniversiteye kadar gelen ve hayatlara ipotek koyan bu sınavlar silsilesi, çoktan seçmeli sorulardan oluşunca, çocuk ve gençlerimiz beyinlerini “test food” denebilecek bilgi gıdasıyla dolduruyorlar.
Mevcut sınav sistemi, her ne kadar bizi memnun etmese bile, ehven-i şer kabilinden uygulanabilir en adil çözümlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Açık uçlu soru yöntemiyle lise sonu sınavların yapıldığı ve bu sınavların sonuçlarının doğrudan üniversiteye yerleşimde kullanılmadığı ülkeler yok değil. Lise notlarına ve öğretmenlerin öğrencileri hakkındaki referans mektubuna bakarak üniversiteye yerleştirmek gibi yöntemler kullanan ülkeler bile var. Adam kayırma, hemşericilik ve rüşvet gibi suistimal tekniklerine, hayat tarzı ve sosyal ilişkiler bakımından çok müsait bir toplumumuz olduğu için, maalesef bu tarz yöntemler şimdilik bize göre değil.

Öğrencimiz en kısa zamanda, en çok sayıda sorularda istenen şıkları bulmak zorunda olunca, buna yönelik teknikler öğretiliyor. Bu da kişiyi kolaycı ve ezberci yöntemlere itiyor. Şöyle bir teknik geliştiren adamları gördüm; “Bir soruda şıklardan biri “0” (sıfır) ise, o şıkkın doğru olması ihtimali yüksektir ve hiç çözüm için bir denklem kurmadan veya formül hatırlayıp iteratif (tekrarlamalı) bir şekilde çözüme gitmek gibi yükü fazla olan yöntemlere başvurmadan, sıfır değerini doğru değer kabul edip sağlama yapmaya çalışın.” Ya da: “Çözüm yolu olarak aklınıza hiçbir şey gelmediyse ve zamanınız da varsa, bütün şıkları teker teker deneyin ve değerini yerine koyun”. Gördünüz mü? Nerede kritik bilgi? Bu yazıyı okuyan ve sınavlara girecek olan genç kardeşlerime tavsiye etmiyorum bu yöntemleri, ama aklınızın bir kenarında kalsın, olur ya sınavda unutursunuz falan… Zor durumda kalmadan kullanmak yok böyle şeyleri! Sözelci arkadaşlar kusura bakmasın, ben sayısalcı olduğum için, bu kadar yardımcı olabiliyorum. Böylesi “çakallıklarla” bazı sınavlar kazanılabilir veya en azından küçük de olsa bir fark sağlanıp onun avantajı ile iyi bir bölüm kazanılabilir. Ancak bu, öğrencimizin iyi bir mühendis olmasına yardımcı olmayabilir.

Mühendislik fakültesinde okuyan böyle birini düşünün, size ne kadarlık iş yaptığınızı sorsa ve sizden “5 joule” şeklinde bir cevap alsa, bunun çok mu, yoksa az mı olduğu konusunda bir fikri olmayabilir. Hesap-kitap işlerine girmeden sezgisel olarak herhangi bir yargıda bulunamayabilir demek istiyorum. Kabaca 5 joule büyüklüğündeki iş, bir kilo ağırlığındaki bir kütleyi yarım metre kadar havaya kaldırmaya yarar. Bir kilo ve yarım metre birimlerini duyduğumuzda nasıl bize azlık ve çokluk konusunda bir fikir veriyorsa, bana göre iyi bir mühendislik öğrencisi de fiziksel birimler ve büyüklüklerini sezgisel boyutta anlamlandırabilmelidir. (Ben de aynı sistemle okuduğum için kondansatörlerde kullanılan birimler olan Farad ve Henry’yi sadece sınavlarda çözebilecek kadar öğrendim ve bu birimleri duyduğumda bende hiçbir duygusal tepki oluşmuyor ne yazık ki…)
70

Hafta içi okul, hafta sonu dersane/özel ders, akşamları test çözme derken, maalesef gençlerimiz hayatlarının o döneminde yapılmazsa, ileride yapılamayacak veya yapılsa bile aynı etkiyi oluşturamayacak aktivitelerden mahrum kalıyorlar. Bir hobi edinemiyorlar, yabancı dil öğrenemiyorlar, bir müzik enstrümanı kullanmayı deneyemiyorlar ve en tehlikelisi, dinî vecibelerini öğrenmeyi bile erteleyebiliyorlar. Teessüf ederek söylüyorum, buna daha çok anne baba ön ayak olabiliyor. Her dünya görüşünden insanda aynı şeyi gözlemleyebilirsiniz.

Oysa asıl içerisinde olduğumuz ve ebedî saadet veya ebedî azap ile sonuçlanabilecek sınavımızı ihmal etmeyelim ve unutmayalım ki, “LeYSe lil insani illa ma se’a”, yani “Muhakkak ki insana çalıştığından başkası yoktur.” (Necm suresi 39. Ayet)

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: