Bu Blogda Ara

Arşiv

sayısal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sayısal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sayısal İslam

Belli zamanlarda bazı şeyler moda olur ve bakarsınız ki herkes o şeylerden bahseder ve yine herkes hemen o konunun uzmanı oluverir.
Öyle ki, bazen çok yeni bir mefhum da gündeme düşüp popüler hale gelebiliyor, “Hayır, konu zaten yeni, uzmanları nerede ve ne zaman yetişti?” diye sormadan edemiyor insan. Sosyal medya kavramı ilk duyulduğu anda, “bismillah” deyip konuya eğilemeden, sosyal medya uzmanlarının ortalıkta cirit attığını öğrendik meselâ.

Seminerler, paneller, forumlar ve daha bir çok faaliyetler düzenlenir “uzmanlar” tarafından… Akıllıları da hemen konunun danışmanlık ve eğitim hizmetini vermeye başlar.
Özellikle iki konu vardır ki, ülkemizde pek çok dinî cemaat ve grupta çok rağbet gördü:

1. Toplam Kalite Yönetimi
2. Kişisel Gelişim

Kâr amaçlı kurulan ve tamamen dünyevî hedefleri olan şirketlerde başarı seviyesini yükselttiklerine inanılan bu iki mefhum, pekâlâ dinî cemaatlerimizi kurumsallaştırmaya yardımcı olabilirdi. Din hizmetleri bu sayede daha profesyonel yönetilebilirdi. “Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun?” diyerek terakki etmek istemiş olabilirler. Yani niyet halistir muhakkak.

Kalite yönetimi yapabilmek için ölçme yapmak şarttır. Üretim yapan bir firma için, üretilecek ürüne olan talep, firmanın o ürünün pazarı içerisindeki payı, üretimin hatasız gerçekleşmesi, ürün ve hizmetlerin zamanında ilgili yere eksiksiz ulaşması ve müşteri memnuniyeti gibi konular için durmadan ölçümler yapılır, hedefler tanımlanarak belli metriklere bağlanır, raporlar üretilir, karşılaştırmalar yapılır, sonuçlar notlandırılır ve olgunluk seviyeleri belirlenir. Kısaca her süreçte bir ölçüm ve “sayısallama” vardır. Sayısallama yapmanın mümkün olmadığı zamanlar, bir sayı sallamakla problem halledilir. Sallanan sayı ne kadar küsuratlı ise inandırıcılığı o nispette artar.

Dinî hizmetlerin iki türlü sonucu vardır: Ahirete müteallik sevapları ve Allah’ın rızası. Amellerin, niyetlere göre değerlendirildiğini biliyoruz. Aynı eylemi yaptığını gördüğümüz iki ayrı kişiden biri Cenneti kazandıracak sevap alırken diğeri Cehennemdeki yerini perçinlemiş olabilir, bu tamamen o kişilerin niyetlerine ve ihlâslarına bağlıdır.Bu şuna benzer: Kanser hastası bir insanın, bir hükümet bakanından yardım isterken bakanın o hastayı hiç dinlemeden cebine 200 TL sıkıştırıp göndermesi hakaret sayılırken, o hastaya elindeki bütün malvarlığının yarısı olan 20 TL’yi veren yoksul çocuk, kalbinin büyüklüğünü göstermiş olur.

Peki, dinî hizmet süreçlerini profesyonel ve dünyevî kalite anlayışıyla yönetmek için nasıl hedefler konuluyor ve bu hedeflere ulaşılıp ulaşılamadığı nasıl ölçülüyor? Hizmete kazandırılan insan sayısı, açılan dersane ve yurt sayısı, “o gün Allah için kaç gazete abonesi bulunduğu”, kaç dergi ve kitap satıldığı gibi ölçüler, ulaşılan Allah rızası seviyesinin göstergesi olabilir mi? İçtimaî hayatın özel ve kamusal her alanında kendi müntesiplerinin sayıca fazla olmasına çalışmak, başlıbaşına kötü bir şey olmayabilir. Sayıca çoğalmak bir sonuçtur ve kesinlikle dinî hizmetin makbuliyetinin işareti veya rıza-yı İlâhinin mutlak bir göstergesi değildir. O şekilde kabul etmek, bu sonuçlara ulaşmak için meşrû olmayan yöntem ve usûllere tevessül etmeyi makul ve mübah görmeye sebep olabilir.

Aylık periyotlarla basılan “Genç Yorum” dergisinin Mart 2016 sayısında “Sayısallaştırmak Siyasallaştırmaktır” başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Bu yazıda soyut ve özellikle ahirete müteallik hizmetlerde, hizmet sonuçlarını metriklere bağlama ve sayılarla ifade etme, yani kısaca sayısallaştırmanın, o hizmeti siyasallaştıracağı düşüncesi üzerinde durmuştum. Her dinî cemaat veya grup, meşrû olmak kaydıyla, kendi meşrebince irşad ve tebliğ vazifesini yapıp sonucu Allah’a havale etmelidir. “Her işimizi doğru yaptığımız ve çok çalıştığımız halde neden sayıca çok azız? Yoksa biz yanılıyor muyuz?” veya “Gazetemizin okur sayısı neden düşük?” şeklinde sorular sormak, ilâhî vazifeye karışmaktır. Bize düşen sadece çalışmaktır. Sonuçları veren Allah’tır. Nice peygamber gelmiştir ki kendilerine inanan insan sayısı çok az olmuştur. Dünya’da, sadece bir baharda yaratılan sineklerin sayısı, Hz. Adem’den (as) bugüne kadar yaratılan insan sayısından fazla diye, dünya yönetimine ilişkin işlerde karar mekanizmasını sineklere bırakma düşüncemiz yoksa, sayısal üstünlüğün çok da önemli bir şey olmadığını söyleyebiliriz.

Eskinin nefsini ve enesini sıfıra yakın addederek “enel Hakk” diyenlerine mukabil, verdiği gazlarla “ene”leri şişiren ve “enelpi” diyen şahsî gelişim hikâyelerinin ne kadar İslâmî karşılığı olduğu da ayrı bir tartışma konusudur.
Kısaca “Sayısal İslâm” ile “Siyasal İslâm” ikiz kardeşlerdir. Neredeyse aynı harflerden oluşuyor olmaları da ayrı bir ironiktir…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sayisal-islam_406933

Sayısallaştırmak Siyasallaştırmaktır

sayısallaştırmak siyasallaştırmaktır

Yönetim işleriyle uğraşan herkes duymuştur muhakkak: “Ölçemediğiniz şeyi yönetemezsiniz”. Yönetilmesi istenen şey kâr maksadıyla kurulmuş ticarî bir şirketse, problem yok. Ölçmeli, biçmeli ve öyle yönetmeli şirketi. İş planları yapılırken ve çalışanlara perfomans hedefleri tayin edilirken hedeflerin; belirli (Spesific), ölçülebilir (Measurable), kabul edilen(Accepted), makul(Realistic) ve zamanlanabilir(Timely) olmasının yönetilebilirlik açısından sağlıklı olacağını salık veriyor uzmanlar. İngilizce karşılıklarının baş harflerini yanyana getirdiğimizde “SMART” kelimesi elde ediliyor ki, bu, dilimize “akıllı, zeki” diye çevirebileceğimiz İngilizce bir kelime oluyor.

Ölçülebilir olan hedeflerin değerlendirilmesi kolaylaşır. Janjanlı grafiklerin içerisinde bir renk ve yerli yersiz kullanılan yüzdeli ifadelerin yanında bir rakam olarak durup, dönem sonu raporlarını süslerler. Bu ölçülere göre kurumlara ve kişilere “başarılı” veya “başarısız” diyebiliyoruz. Başarılı olanlar bunun karşılığını terfî veya maddî bir ücret ile alırlar. Ulaşılabilecek makamlar bellidir ve o makamlara ulaşmak için yapılması gerekenler de bilinir. Yöneticileri, hedefleri SMART’an çalışanların nefislerini ŞIMART’ırlar. Aynı makama genelde birden fazla talip çıkar ve rekabet ortamı oluşur.

Ölçmek, bir etiket yapıştırmak, bir kalıba koymak, yani kısaca sayısallaştırmak, sayısallaştırılan şeyi yönetilebilir bir forma sokarak siyasetin nesnesi haline getirmektir ve onun için bir taraf belirtmektir. Sözleri Bülent Ortaçgil’e ait olan “Beni Kategorize Etme” şarkısını ben yazmış olsam, sonuna “sayısallaştırma beni, siyasallaştırma” dizesini de eklerdim. Özellikle şu kısmına:

“…
Matematikleştirme beni
Çarpma, bölme
Toplama, çıkartma
Beni hesaplaştırma
Sayısallaştırma beni, siyasallaştırma
Mekanikleştirme beni
Otomatikleştirme
Beni yarıştırma onla, bunla
Karşılaştırma
…”

Soyut kavramlar söz konusu olduğunda, sayısal büyüklüklerin ölçü olarak kullanılması yanlış olur. Sevginin veya nefretin büyüklüğü nasıl ölçülür mesela? Ancak bu duyguların kişilere yaptırdığı fiillerin ölçüsüyle bağdaştırarak aşağı yukarı bir fikir sahibi olabiliyoruz. İslam dininde manevî makamlar, sevaplar ve günahlar kesin bir ölçü ile ifade edilmemiştir. Hiçbir günahı küçümsememek gerekir, çünkü “her bir günah içerisinde küfre gidecek bir yol vardır”. Hiçbir iyiliği de aynı şekilde küçümsememek gerekir, Allah’ın rızasını kazandıran amelin tam olarak hangisi olduğunu bilemeyiz.İnsanlar içinde “veli”ler gizlenmiştir. Kadir Gecesi mübarek Ramazan Ayı içerisindedir, ancak günü kesin olarak belirtilmemiştir. Cuma gününde duaların kabul edildiği bir saat vardır, gün içerisinde tam olarak hangi saatte olduğu belirtilmemiştir. Hangi ibadetin sevabının tam olarak ne kadar olduğu konusunda kesin bir ölçü verilmemiş, ancak akla yaklaştırmak, az mı, çok mu olduğunu belirtmek veya teşvik etmek için bazı ifadeler kullanılmıştır. Kesin ve nesnel bir metrik kullanılmadığı için mü’minler sürekli olarak “havf ve reca” ortasında olurlar. Bir yandan yaptıkları ibadetlerin kabulü noktasında ümitli olup bu ümit ile şevkleri artmakta, bir yandan da “ya kabul olmadıysa!” endişesi ile gurura ve fahre düşmeden, Allah’a sığınarak ibadet etmektedirler. Aynı şekilde rahmet hazinesinden geldiği fark edilen bir bereket olduğunda “saymayın ve ölçmeyin” derler. Sayıldığı anda o bereketin kesildiğine dair pek çok hikâye vardır. Buradaki sır, gelen nimetin doğrudan Mün’im-i Hakikî’den geldiğini hissetmektir. Kur’ân’ın ifadesiyle o rızıklar “min haysu la yehtasib”, yani hesap edilmediği yerden gelirler. Ne vakit o bereket, matematiksel alana çekilip hesap edilebilir hale gelse, sırları kaybolur.

Bilinmeyenin gizemi ve heyecanı bambaşkadır. Dinimiz, zihinlerin sürekli olarak uyanık kalıp gaflete dalmaması, ihlâsın devam etmesi ve artan bir şevk ve merakla ibadetlerin yerine getirilmesi için bazı şeyleri müphem bırakmıştır. Bir illüzyon gösterisinden önce illüzyonist, yapacağı gösterinin sırrını anlatsa herhalde seyircileri de kalmayacaktır. Yani insanlara düşen vazifesini yapıp tevekkül etmek ve vazife-i İlahî’ye karışmayarak neticeyi Allah’tan beklemektir. Nur mesleğinde ilerleyenlerin uyması gereken ihlâs düsturlarından biri de budur.

Hizmet, maddî imkânlarla daha geniş alana yayılabiliyorsa da, maddî imkânların bulunması şart değildir. Maddî imkânlar arttıkça hesap kitap artar velâkin, “hesap” işleri, kitap işlerinin önüne geçmeye başlar. Yapılan hizmetler ölçülmeye başlayınca ihlâs sırrı zedelenir, “Kutub” yetiştiren bir cemaat iken kutuplaşan bir cemaate dönüşüm gerçekleşir, ki son derece tehlikelidir! Allah isterse en geniş imkânları, hiç hesapta olmadığı halde hizmette kullanılmak üzere gönderebilir veya var olan imkânları imtihan sırrıyla bir anda kaybettirebilir. Risale-i Nur hizmetinde kitap basım işini hesap-kitap mihengiyle değerlendirip, “bu güzel hakikatleri sadece benim gibi düşünenler bassın” denilmez ve bu konuda yasal düzenlemelerin çıkması için katkıda bulunulmaz. Aslolan hakikatlerin intişarı ise, intişar hizmetine ne kadar yardımcı çıkarsa sevinilir. Nitekim neşriyat hizmetini belli bir zümreye hasretmek düşüncesi, dayatılmış bir metinle karşılaşmak gibi bir netice verdi ve haklı bir hukuk mücadelesi sonucunda aslına uygun basmak kaydıyla isteyen herkesin basım için bandrol alabildiği şekle getirildi. Allah, bu konuda emeği geçen herkesten razı olsun, devletin kurumlarının da Risale-i Nur eserlerini aslına sadık kalarak basmasını nasip etsin.

Link: http://www.gencyorum.com.tr/sayisallastirmak-siyasallastirmaktir

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: