Konu ile ilgili Can Baytak karikatürü |
Program, piyasalara telkin etmesi gereken güveni tam sağlayamamış olmalı ki açıklandığı basın toplantısı sırasında bile döviz fiyatları yükselmeye devam etti. Hükümeti övmekle memur basında bile YEP haberi cılız bir şekilde karşılandı, hatta, Akit TV sunucusu Bakan Albayrak’ın “Kur benim için hiç önemli değil, hiç oraya bakmıyorum. Sanayimiz güçlü. Oraya hiç bakmıyorum. Kur artık bizim elimizde” şeklindeki sözlerini eleştirdi.
Sahi, sayın bakanla dolar arasında ne oldu da, oraya bakmamaya karar verdi? Albayrak “rezervlerin kimseye ümit vermesin, yalnız benim için bak yeşil yeşil” deyince dolar da karşılık olarak Saadettin Kaynak’ın Uşşak makamındaki “Niçin baktın bana öyle, derdin nedir durma söyle...” şarkısını mı söyledi? (“Uşşaaaak” diye 10 milyar doları piyasaya sürerek doları düşürme çalışmaları bakımından uşşak makamı önemli) Belki de dolar, Ferdi TayKUR’un “bakışların bana biraz cesaret versin” şarkısını mırıldanmış ve bakan o beklenen cesareti vermemek için bakmamaya karar vermiştir, olamaz mı? Derecelendirme kuruluşlarının verdiği nota muhtaç olduğumuz şu günlerde, “do”lar gibi notalar, akla hep şarkılı türkülü diyaloglar getiriyor.
Bakın, bir Avni Anıl şarkısı daha geldi:
“Öyle dudak büküp, kur gözle bakma
Bırak bütün dolarlar, yerinde dursun
Çoktan düşürürdüm, ben seni çoktan
Ah, dış borçlarımın gözü kör olsun!
Yükseksen yükseksin yok mu benzerin
Bir liradır ilk hali bütün dövizlerin
Aklımda kalmazdı o yeşillerin
Ah bu borçlarımın gözü kör olsun
En sıcak paralarımı havada kapar gibi
Hiç bağlanır mıydım çocuklar gibi
Ah, dış borçlarımın gözü kör olsun!
Sonunda faiz bastım yerli parama
Nice laflar yedim, ekonomik programa
Seni terk edip de gitmek var ama,
Ah, dış borçlarımın gözü kör olsun!”
Yeni Ekonomik Programımızı ne kadar etkiler bilinmez, ama Suudîler Türk mallarını boykot edeceklermiş. Bizim de yapmayı sevdiğimiz gibi, sokak ortasında Türk Malları’nı balyozla parçalama, yakma veya ezme eylemi yapacaklar mı? Aranızda, “korkarım ki isteseler de yapamayacaklar, samanı, buğdayı, nohutu fasulyeyi ithal eden ülkemizde yerli ürünümüz ne kaldı acaba?” diyenler varsa sıkı dursunlar: Sadece Gaziantep’te ve sadece geçen hafta 300 yeni fabrika açılışı yapıldı. Hele o fabrikalar bir üretime başlasın, Suudi Arabistan ve ürünlerimizi boykot etmek isteyen bütün ülkelere “sokakta yakmak üzere” kaydıyla ihracatlarımızı yapar ve onları kandırırız. 300 Spartalı gibi, 300 Fabrikalı da işsizler ordusunu dağıtacak Allah’ın izniyle... Listedeki 300 fabrikadan bazıları 45 yıl önce açılmış, bazıları iflâs etmiş, bazıları market imiş ve bazıları da sehven listeye girmiş diyorlar. Olsun, biz hepsine bakarız evelallah!
Vak’a-Hasta Sayısı
Covid 19 sürecinde açıklanan rakamlarla ilgili kafamız karıştı. Meğer, tablolarda belirtilen sayı, hastalık belirtisi gösterenlerin sayısıymış. Tıpçıların söyleyişiyle “asemptomatik” kişilerin test sonucu pozitif olsa bile sayılara dahil edilmiyormuş. Bu arada hangi belirtilerin makbul olup hangilerinin olmadığı da belli değil. Belirti gösterdiği halde test imkânı bulamayanlar varken, belirti göstermeyip test yaptırabilmişlere helâl olsun demek lâzım. Nasıl bulup yaptırdıklarını anlatırlarsa memnun oluruz. 30 bine yakın pozitif sonucun laboratuvarlarda tesbit edildiği bir günde bakanlık, hasta olarak kabul ettiği 1500 kişinin sayısını ilân etmiş. Asemptom kelimesinin asimptot’a benzerliğinden yola çıkmış olabilirler mi? Asimptot basit olarak, bir eğriye giderek yaklaşan, ama sonsuza kadar uzatılsa bile o eğriyi kesmeyen doğru demektir. Şöyle düşünün, asemptom kişilerin sayısı sonsuza gitse bile semptom gösteren kişilerin sayısı sabit bir değere doğru yaklaşıyor!
Koca Bakan ertesi gün dedi ki, rakamların o şekilde ilân edilmesinde ulusal çıkar söz konusuymuş. Bir “ulus”un hayatta kalmasından daha büyük bir çıkar mı var ki? Bir günde 30 bine yakın fark varsa bir ayda bir milyona yakın fark olur. Virüsün bulaşmış olduğu kişilerin toplam sayısından bir ulus al çıkar, bakanın açıkladığı sayıyı bulursun. Yoğun bakımdakileri nasıl sayıyorlar acaba? Öldü ölecek gibi duran hastaları “kendilerine sorduk, ‘yoğum bakın’ diye cevap verdi” diyerek saymıyorlarsa, eyvah...
Sonuçta, neye bakıyor ve neye bakmıyoruz? Fabrikalar 45 sene önce kurulsa bile bakıyoruz, kurlar çok yükselirse bakmıyoruz, vak’a sayısı yükselmişse yine bakmıyoruz. Vak’a + kur = Vakur formülü gereği vakur duruşumuzu bozmuyoruz...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/vak-a-ve-kur-karsisindaki-vakur-durus_529223