Bu Blogda Ara

Arşiv

rektör etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rektör etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

“Rektörüm, BOÜN canlı tutuklama var mı?”

 

İbrahim Özdabak Karikatürü

Tam üç yıl önce, Boğaziçi Üniversitesi’nin “bizim gönlümüzden geçen konuma ulaşamadığı” ifade edilmişti. O zamanlar aklıma, şehirden uzak bir yerde, muhtemelen pek çok ağaç kesilerek inşa edilecek, estetikten uzak ve uzaktan da olsa estetik durmayan devasa bir beton yığınına üniversitenin taşınabileceği ve mevcut yerleşkesinin otel, AVM, iş merkezi veya onlara benzer, rantı yüksek bir proje ile değerlendirilebileceği gelmişti.

O günlerde konu ile ilgili yazımızda, üniversite kelimesine önerilen ve pek fazla rağbet görmediği için dolaşımda olmayan “evrenkent” kelimesinden yola çıkarak Kenan Evren’vari yöntemlerle, şehir içindeki konumları değerli olan bütün üniversitelerde, “gönülden geçen konuma ulaştırma” misyonu ile, “evrenkentsel dönüşüm” uygulayabilecek emirerleri çıkarsa artık şaşırmayacağımızı ifade etmiştik.

Çok şükür, henüz böyle bir şey olmadı. Ancak, ünversitede yerleşik teamüller gözardı edilerek, üniversite içerisinde görev yapmayan birinin rektör olarak atanması, hocalar ve öğrenciler tarafından tepkiyle karşılandı. Protesto gösterilerine polis müdahale etti, öğrenciler tutuklandı. Üniversite kapısına takılan kelepçe, dönemin ruhunu yansıtan bir resim olarak yıllarca hafızalarımızdan silinmeyecek gibi.

Boğaziçi Üniversitesi, ülkemizin en prestijli üniversitelerinden biri olma özelliğini binasının güzelliğine veya boğaza nazır ve muhteşem manzaralı mevkiine borçlu olmasa gerek. Onu büyük yapan, sahip olduğu değerler ve o değerleri yaşatan sistemi işleten kadrosu ve öğrencileridir. Galatasaray’ın bütün fubolcularını atıp, yerine, “domatesin kırmızısı ve yumurtanın sarısı bunlarda da var” diye Menemenspor futbol takımının oyuncularını koymakla aynı Galatasaray’ı elde etmezsiniz.

Blutooth, büluğtooth, sinn-i büluğ

Atanan yeni rektör Melih Bulu’yu tutanlar, sadece kendine mesafece yakın cihazlarla eşleşmeyi mümkün kılan Bluetooth teknolojisinden mi ilham aldı bilmiyoruz ama kendisinin “bizden biri olsun” düşüncesiyle atandığı, iktidar partisi ile olan ilişkisinden belli. Blutooth kelimesindeki blue, ergenlik manasındaki büluğ kelimesini çağrıştırmıyor mu? Tooth da ingilizce diş demek. Arapça’da diş için kullanılan “sinn” kelimesi aynı zamanda yaş anlamına geliyor. Bluetooth, büluğ tooth derken sinn-i büluğ tabirine ulaştık mı? “Etrafını ve efradını camî, ağyarını mani” Bulu tutucularının, “zorunuza mı gitti, kanunla atandı hacı, kimse itiraz edemez!” şeklindeki ergen atarlanmasının altyapısı bu olabilir mi? Atamanın kanun çerçevesinde olduğu aşikâr ama o kanun, akademi çevreleri, STK, kısaca kamuoyuna danışılmadan ve Meclis’te tartışılmadan çıkarılan bir KHK’ya dayanıyor.

Önceden isim yapmış, prestijli liselerde de aynı şey yapıldı, kadroları ve dolayısıyla sistemi değiştirilen okullarda öğrenciler ve veliler tepki göstermişti. Akıl vermek gibi olmasın ama hazır sistemli bir şekilde böyle bir yöntem izleniyorken Robert Koleji’ne de el atılsın derim. Robert nedir Allah aşkına? Okulun ismi “Robe’RTE” olarak değişse fena mı olur? Hatta, tamamen yerli ve milli bir isim kullanalım, Rabia Okulu diyelim. Gelsin tek dil, tek tip, tek üniforma, gerisine kafa yorma...

Rektör ve Özel Sektör

Devlet yönetimini dahil her şeyi özel şirket gibi yönetmek isteyen anlayışla uyumlu düşüncelere sahip olan rektörün, özel sektörle işbirliği ve girişimcilik ekosistemi oluşturma gibi son derce pragmatik hedeflerinin üniversitenin bilimsel hedefleri ve değerleriyle ne kadar örtüştüğü tartışılır. Açıkçası, bu hedefler kötü hedefler değil ama akademik başarısı belli bir seviyedeki bir okulda, özgür bilimsel ilerleme vizyonuyla pek uyumlu olmayan bu hedefleri denemek ne kadar akıllıca olacaktır? Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgur stoklarını kaybetme riski yok mu? Yeni kurulmuş bir üniversitede denemek daha iyi olmaz mıydı?

Bulu, öğrencilere sempatik yönünü göstermek için metal müzik sevgisinden bahsetmiş. Bugünlerde okulda “kol gezen” metal sevgisinin tezahürünü, kapıya ve öğrencilerin kollarına takılan metal kelepçeler vasıtasıyla görebiliyoruz. Öğrencilerin kafasında şu soru dolaşıyordur: “Rektörüm, BOÜN canlı tutuklama var mı?”

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/rektorum-boun-canli-tutuklama-var-mi_534958

Rektörel Hız


Rektörel Hız

Ülkemizde üniversitelere ve ilimle uğraşan kişilere yeterli önemin verilmemesinden yakınırdık yakın zamanlara kadar... Hamdolsun, özellikle üniversitelerdeki seçimler kaldırılıp atama yöntemiyle görevlendirilen rektörlerle birlikte çok yol kat edildi. Zaman zaman gazete haberlerine konu olacak kadar da gündeme geldiler. 

İlk olarak çekişmelere ve kutuplaşmalara sebep olan seçimler kaldırıldı, mis gibi oldu. Ne kavga artık, ne gürültü... Hemencecik atanıyor, hızlı bir şekilde de yönetmeye başlıyor rektörlerimiz. Sonra, üniversitelerin olmazsa olmaz özelliklerinden biri de bağımsızlıktır. Kurumları bünyesinde açtıkları akademik kadrolara eşini, çocuklarını, kardeşlerini ve hiç bulamasalar arkadaşlarını yerleştiren,  neredeyse aşirete bağlayıp bağımsızlıklarını ilan edecek seviyeye yaklaşmış bazı hamiyetperver(!) rektörler var mesela. O kadar ki, üniversite ve yükseköğretimde “Üni’ler ağlamasın!” temalı  “çözüm süreci” ilan edilse yeridir. 

“Canım, her kadroya bir akrabasını/yakınını yerleştirmek, her ihaleyi istediğine vermek bu kadar kolay mı?” diyeceksiniz. Şöyle oluyor; açılacak kadrolara yerleştirilecek kişiler bulunduktan sonra sadece o kişileri tarif eden şartlarla alım duyurusu yapılıyor mesela. Efradını cami ve ağyarını mani bir ilan olup ilgisiz kişilerin başvurması engellenebiliyor. Hiç ayırt edici özelliği olmasa bile mülakat ve benzeri yöntemlerle istenmeyen kişiler eleniyor. Koskoca Ulaştırma Bakanlığı bile, Mardin-Diyarbakır arası demiryolu ihalesini değerlendirirken “fiyat dışı unsurlar” sebebiyle en düşük fiyatla katılan firmaya ihale vermeyebiliyor.

Almak-vermek ve böylece ekonomiye can vermek isteyen bir rektörümüzün üniversitesi lojman olarak kullanacağı evinin eşyaları için ihaleye çıkmış ve tam olarak 145 bin liralık mobilya almış. Tabii ki tasarruf tedbirleri gözetilerek yapılan bu alışverişteki eşyalar demirbaşa kaydedilmiş. Ekonomik hareketlilik sağlarken enflasyonla da mücadele eden rektör ve üniversitesini kutluyoruz.
Bir üniversite rektörü de kiralamak istediği makam aracı sebebiyle gündeme geldi. Gazetelere “uzay mekiği” gibi ifadelerle haber konusu olan makam aracı için verilen şartlardan bazıları şöyle: “Yabancı menşeli, türkçe navigasyonlu, siyah renkli, ısıtmalı koltuklu, uzunluğu 4 bin 932 mm., genişliği bin 874 mm, yüksekliği bin 455 mm, ağırlığı bin 660 kg, 4×4 dizel motor, 2000 cc, en az 190 beygir güç, start stop, ısıtmalı koltuklu, uydu telefonlu, saatte 232 kilometre yapabilecek nitelikte ve 0-100 kilometreye 8.2 saniyede çıkabilen...” Bu adrese teslim tarifi duyan insanlar ister istemez hemen “au” diyor... Şu anki satış fiyatı 600 bin lira üzerinde olan bu araç 28 aylığına kiralanacakmış. Rektőr kendini “Sanki Ferrari istedik, ne var bunda herkeste var!” diyerek savunmus.

Bir rektör saatte 232 km yapacak bir makam aracını neden ister ve nerede kullanacaktır ki... Sonuçta karayollarımızda yapılabilecek azami hız sınırlarının üzerinde. Hemen aklınıza yasak işleyeceği gelmesin, belki de trafiğe kapalı bir alanda kullanacaktır, değil mi ama? Ya da, motorsiklet yarışlarında dünya şampiyonluğu olan, kartvizitine “senatör” yazdırmış, ayaklarını masaya uzatarak “emirerlerim” dediği insanlarla fotoğraf çektirip sosyal medyada paylaşmak suretiyle şaka yapan bir milletvekili ile kapışmak istiyordur, kimbilir... Her türlü kapışırlar bence. Hızın vektörel bir büyüklük olduğunu biliyorduk da rektörel olduğunu yeni duyduk. 

Hız demişken, internet kullanımında operatörlerin uyguladığı Adil Kullanım Kotası denilen ve belli bir kullanım sonrası düşük hızlarda internet kullandırtan uygulama sona eriyor. Yani şöyleydi, diyelim sınırsız bir internet bağlattınız, operatörler sizin iyi niyetinize güvenmeyip, sağda solda konu komşu ile paylaşmanızdan korktuğu için o kadar da sınırsız bir paket vermiyordu. Belli bir miktar kullanımdan sonra bağlantınızı yerlerde süründürecek bir hızla devam ediyordunuz. Artık bu uygulama kalktı ve sınırsız olan tarifelerde kota uygulanmayacak. İyi, güzel de... Yeni fiyatları gören vatandaşlar da operatörlerin motorcu vekil gibi şaka yaptığını söylemesini bekliyor, zira bazı tarifelerde fiyat neredeyse iki buçuk katına çıkıyor! Bir GSM operatörü de, cep telefonlarında bulunan ve kablosuz anten gibi internet paylaşımı yapabilme özelliğini kullanacak kişilerden para alacağını duyurdu. Kapsamı ve sınırları belli olan bir hizmet satın alıyorsunuz ama bunun kullanmını satıcı size bırakmıyor. Bakkalın, aldığınız ekmeği kaç kişinin yiyeceğini sorduğunu ve başkasına da yedirirseniz sizden fazladan para alacağını söylemesi gibi... Neyse ki, gelen tepkiler üzerine operatör geri adım attı. 

Adil kullanım kotasının olmadığı makul fiyatlı internet ve devlet imkanlarının şahıslar hesabına ve horca kullanılmasının adiyattan sayılmayacağı seneler dilerim...

"Evrenkentsel" Dönüşüm

Evrenkentsel Dönüşüm

Gün geçmiyor ki, eğitime ya da akademik dünyaya dair bir yeniden düzenleme haberi gelmesin.
Sistemler, sınavlar ve müfredatlar borsa gibi oldu. Bakanlık sitesinde başarılarından dolayı övülen bir sınav, bir bakıyorsun,  ertesi gün kendisi hakkında verilen cumhurbaşkanı beyanı sonrası tepetaklak olmuş ve kaldırılmış olabiliyor. Skandal ifadeler barındırdığı anlaşılan ve haberleri ayyuka çıkan ders kitapları toplatılıyor. Kimsenin ve hiçbir şeyin yeri garanti değil.

Üniversitelerle ilgili olarak geçen hafta önce Boğaziçi Üniversitesi’nin yerli ve milli değerlere yaslanamadığı eleştirisi geldi. Tam olarak söylenen şu: “Boğaziçi Üniversitesi halen ülkemizin en prestijli okullarından biridir. Ancak gönlümüzden geçen konuma da ulaşamamıştır”Ardından yardımcı doçentlik ünvanının kaldılrılacağı ifade edildi. Konu ile ilgili bir düzenlemenin Meclis’e getirileceği söylendi. KHK ile çözmek dururken neden Meclis’e getirmek gibi gereksiz bir uygulama takip edilecek anlaşılır gibi değil.

12 Eylül askeri darbesinin uygulayıcıları ile benzer metodları takip eden hükümetimiz Türkçe karşılığı “evrenkent”  olarak da verilmiş üniversitelerde “evrenkentsel dönüşüm” kararı çıkarabilir bu konuşmadan. Olmaz demeyin, cumhur reisi sportif bir başarı hedefi olarak “bu sene kupayı kaldıracağız” dese bile “ne olur ne olmaz, başımıza bir şey gelmesin, kaldıracağız diyorsa hemen kaldıralım” diyerek ilgili kupayı yürürlükten kaldıracak bürokrat ve siyasetçilerimiz varken…

Üniversitenin konumunun beğenilmediğini duyunca belediyeler de hemen şehirlerde bulunan bütün üniversiteleri barındıran dev bir kampüste toplayıp adına “şehir üniversiteleri” diyebilir. Devlet üniversitelerin hem sahibi, hem de kiracısı olacak şekilde bu şehir üniversiteleri 35 yıllığına özel şirketlere devredilebilir. Hazine destekli öğrenci garantisi de verilirse çok iyi olur. Gönlümüzde olmayan eski konumları, gerekli imar düzenlemeleri yapılarak alışveriş merkezleri ve rezidans gibi kârlı projelerle değerlendirilebilir.

Hamdolsun, üniversitelerimizin tamamı Boğaziçi gibi değil. En yerli ve en milli değerimiz olan aileye yaslanan üniversitelerimiz her geçen gün daha da artıyor. Ailesini ve yakınlarını üniversite kadrolarına yerleştiren rektörlerimiz epeydir haberlere konu oluyor. Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağ eşini İslami İlimler Enstitüsü’ne sekreter olarak atadı mesela…
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi rektörü Prof. Alim Yıldız’ın da yeğenlerini sekreter, müdür olarak işe aldığı öne sürüldü.

Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Türk’ün üniversitede önemli bölüm ve birimlerin başına akrabalarının gelmesini sağlayarak senatoda 7 oy hakkına sahip olduğu haberleri çıktı. Rektör Türk’ün akrabası Prof. Dr. Sabri Ulukanlı’yı Rektör Yardımcısı, Ulukanlı’nın biyolog eşi Prof. Dr. Zeynep Ulukanlı’yı Mimarlık ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Vekili, yine akrabası Doç. Dr. Bülent Öz’ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü, Öz’ün eşi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. A. Ayşe Tülin Öz’ü  ‘Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Müdürü’ olarak atadığı ileri sürüldü.

Son örneğimiz Şanlıurfa’dan: Prof. Dr. Ali Sarıışık’ın, Harran Üniversitesi Rektör Yardımcısı olduktan sonra neredeyse tüm ailesini üniversiteye yerleştirdiği ortaya çıktı. Sarıışık, kardeşinin yüksekokul müdürlüğüne getirilmesine yardımcı olurken, kızını Almanca okutmanı yaptı. Oğul Sarıışık ise üniversitenin “yabancı öğrenci sınavı”nı “kazanarak” tıp fakültesine girdi. Yerli değerlere yaslanan rektörün Yabancı Öğrenci Sınavı’nı kullandırması hoş olmamış tabii…

Gazetelere ve sosyal medyaya haber konusu olduktan ve çokça tepki aldıktan sonra yukarıda sayılan bazı keyfi atamalar iptal edildi, kimi kendi istifa etti. Liyakatin önemsenmediği, akademik kadroların siyasi mülahazalar çerçevesinde oluşturulduğu üniversitelerde bilimsel çalışmalardan uzaklaşılır. Hz. Nuh zamanında geçekleşen “tufan” meselesini bugünün teknolojisi ile açıklamaya çalışanlar çıkar. Utanmasa, adına “tuphone” diyeceği bir tufan cep telefonu kullanıldığını iddia eder. O güne kadar yapılmış ilk geminin kullandığı bağlantı hızının 3G mi yoksa 4.5G mi olduğunu tartışır. Hz. Nuh’un oğlu Kanan ile “Nokia’ynan”, diğer oğlu Sam ile “Samsung” telefonla konuştuğunu söyler. Halbuki adı mucize olan olaylar, nübüvvet delili olarak kullanılıp insanları Allah’ın dinine davet etmek, insanlara vizyon çizmek gibi pek çok hikmetleri barındıran, insanların yapmakta ve açıklamakta aciz olduğu harikalardır ve içinde bulunulan günün teknolojik imkanlarıyla açıklamaya kalkmak yanlış olur.

Evrenkentsel dönüşüm çalışmaları esnasında “liya”kat izni yükseklere çekilmezse, çekeceğimiz var demektir.
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/evrenkentsel-donusum_451246

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: