Masal masal içinde, mesel masal içinde. Zamanların eskisinde, muhitlerin güzelinde, sayısı çok, görkemli masalar varmış bir retoranın içinde...
Alışveriş yapma, yemek hazırlama, bulaşık yıkama, temizlik yapma ve yemek servis hizmetlerini yerine getirme gibi görevleri ifa etmek üzere seçilen zümre, işe restoranın duvarlarındaki yağlıboya tabloları ve vazolar gibi sanat eserlerini satmakla başlamış. Restoranın orta yerinde bulunan süs havuzu ve büyük mutfak tezgahı gibi demirbaşlar da satışlardan nasibini almış.
Satış işlemleri için kafilelerin biri giderken öteki geliyor, pazarlık atışmaları ve kahkahalar restoranı çınlatıyormuş. Bu arada, Şefgiller Zümresi’nin elinden yemekler düşmüyormuş. Adamlar durmadan yiyorlar ve etraflarında dolaşan yardakçılarını da bu imkanlardan mahrum etmiyorlarmış. Olan biteni gıpta ile seyreyleyen ahali “adamlar yiyor ama çalışıyor” diyormuş.
Ortaya daha çok masa atabilmek için restoranda buldukları bütün boşlukları değerlendiriyorlarmış. İyice daralan koridorlarda yürümek zorlaşmış. Taşıyıcı kolon olup olmadığına bakmaksızın, gözlerine kestirdikleri kolonları fiilen de kestirip yeni alanlar açmışlar. Restoranda rantiye alanlarını artırmak işin her köşeye adeta bir şantiye kurmuşlar. Restoranın adı oluvermiş Restorantiye...
Şef için, yanarlı dönerli ışıkları olan, kristallerle ve altın varaklarla donatılmış bir köşe yapmışlar. Bu köşe için yapılan masrafı çok bulanlarla dalga geçiyorlar “Bu köşe şefin değil ki, hepimizin” diyorlarmış. Yaz köşesi yetmemiş, benzer ihtişama sahip bir kış köşesi ve ortaya dev bir su şişesi de yaptırmışlar. Kendilerinin köşesi olduğunu zanneden halk, bu köşelere güvenlik tedbiri gerekçesiyle yaklaştırılmasa da uzaktan bakıp bakıp mutlu olurmuş.
En havadar ve manzarası güzel olan köşelerde özel localar yaptırmışlar. Masaların etrafında süslü kemerleri, yukarıdan aşağıya inen ışıl ışıl avizeleri ile göz kamaştıran bu localar için kasadan para çıkmadığını, girişimcilerin bu masrafları üstlendiğini iddia ediyorlarmış. Gelgelelim, o localarda oturma ücreti çok yüksekmiş, bu yüzden genellikle boş kalırmış masaları. Kimse gidip oturmasa bile, loca sahiplerine yüklü miktarlarda kira ödeniyormuş ve yıllarca bu ödeme katlanarak devam edecekmiş.
Şefgiller, ne yapsa tersini söylüyor ve ne söylese tersini yapıyormuş. İnsanlara, denize nazır batı tarafında terasta oturup boyoz yeme vaadi vermişler ama Restorantiye halkını beyaz torosları geri getirmekle tehdit ediyorlarmış. Herkes oturduğu yerde otursun ve haddini bilsinmiş. Yemeği ucuzlatma parolasıyla yola çıkmışlar ama garsonlara yemek fiyatının kat kat fazlasını bahşiş olarak vermeden yemek mümkün olmuyormuş.
Restorantiye’nin bakımı, yangın ve sel gibi afetlerden korunmak için kasada ayrılan parayı koridorlara yolluk döşemek için kullanmışlar. Bu yolluklar yere yapıştırıldığı için, yangın zamanında onları söndürmek için kullanmak imkansızmış. Üstelik bu yolluklarda naylon dokuma kullanıldığından, yangın zamanında kolay tutuşup söndürme faaliyetlerini sekteye uğratma riskleri de varmış.
Günün birinde, elektrik hatlarının yerde, açıktan geçtiği bir bölümde, kabloların birbiriyle teması sonucu kısa devre olmuş ve büyük bir yangın çıkmış. Masalar tutuşmuş, insanlar dumanlar altında kalmış. Yangın söndürmek için eline geçirdiği bardak-sürahiyi kapan, arabasında kullandığı yangın tüpünü kucaklayıp yangına müdahale etmeye çalışanları Şefgiller durdurmuş. Şefin talimatı olmadan kimseyi olay yerine sokmuyorlarmış. Dediklerine göre, yangın söndürme bahanesi ile koşturan insanlar, Restorantiye yönetimini aciz göstermek için bunu yapan hainlermiş.
Başka restoranlardan gelen tüplerin üzerine Restorantiye’nin amblemindeki R harfini basmak için tüpleri hemen devreye sokmamışlar. Acil durumlara müdahale ekibi, ellerinde bulunan yangın tüplerini, söndürmek için kullanmak yerine, yardıma gitmek isteyen gönüllülere fahiş fiyattan satmış ve bu işle övünüyormuş.
Kasada para bittiğinden, yemek yapmak için malzeme alamıyorlarmış. Dış restoranlardan yüklü paralarla sipariş geçip, durmadan borç hesabına yazdırıyorlarmış. Siparişi getiren garsonların giydiği “eSWAP”, yemeklerin başka bir restorandan taşındığının göstergesiymiş. Tatlı tatlı yemenin acı acı faturası ileride çıkacakmış ama o güne Allah Kerim’miş.
İşlerin böyle yürümemesi gerektiğini anlayan insanlar, altın masa etrafında birleşmişler. Kendi aralarındaki husumet ve anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp Restorantiye’yi kurtarmak için beraber çalışmışlar. Aynı anda, farklı kurumlardan 14 “mayış” birden alıp ona güvenen zümreye 14 mayış tokadı vurup “Yeter, söz milletindir!” demişler. Onlar ermiş muradına...
Link: