Bu Blogda Ara

Arşiv

file etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
file etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sultanların Filesi

Sultanların Filesi
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Dilimizde, yanlış kullanımları yaygınlaşmış olan bazı ifadeler vardır. Meşhur olmaları meşruiyetlerine mesnet teşkil ediyormuş gibi kabul görürler.

Bazen doğru kullanımlarının telaffuzu zor gelmiştir, bazen üzerinde fazla düşünülmeden ifadeyi kısaltma ihtiyacı duyulmuştur. Kerli ferli adamların bile (evet, kelli felli değil) bu değirmenlere su taşıdığı görülür.

En yaygın olanlarından örnekler vermek gerekirse:

İnfaz etmek/edilmek: Öldürmek, katledilmek manasında yanlış bir kullanımı vardır. Haber bültenleri ve gazete metinlerinde bile sıklıkla yanlış ifade edilir. Herhangi bir hüküm veya cezanın uygulanması infazdır. İnfaz edilen şey para cezası, hapis cezası veya idam da olabilir. Ancak sadece ölüm vakalarında kullanılabildiği gibi bir yanılgı ile maalesef şöyle cümlelere bol bol rastlamaktayız: “Adamı sokak ortasında infaz ettiler!”

“Kredi kartı geçerlidir”: Çoğu işletmenin duvarında veya vitrininde bu cümleye rastlanabilir. Bu tabelanın asılı olduğu dükkan/işyeri sahibine her zaman sorasım gelmiştir: “Benim kredi kartım geçerli midir?” Hemen akabinde de devam ederdim: “Kartımı henüz görmeden geçerli olduğuna nasıl kanaat getirdiniz? Siz kredi kartları hususunda bilirkişi misiniz, otorite misiniz ki geçerliliğni teyit ediyorsunuz? Kartlarla ilgili vukufiyet ve salahiyetinizin kaynağı nedir?” Büyük ihtimalle işyeri sahibi şaşırır ve “Abi meseleyi neden büyüttün ki şimdi, kartla ödeme yapabilirsin manasında yazdık. Limitin yoksa nakit ver ya da IBAN vereyim EFT yap” der. Ödeme aracı olarak kredi kartının kullanılabilirliğini ifade etme noktasında ciddi başarısızlıkları olmasına rağmen, maşallah herkes bu cümlede kast edilen manayı anlamakta ve kimse bu duruma itiraz etmemektedir.

İndi-bindi ücreti: Dolmuşlarda ve minibüslerde rastladığımız bu cümledeki anakronizm bariz bir şekilde göze çarpar. Bir kişinin indi-bindi yapabilmesi için araçta hazır bulunması gerekir. Araçtan inen kişi tekrar neden binsin ki? (Olay, Christopher Nolan’ın “Tenet” isimli filmindeki gibi zamanda tersine yolculuk yapanların yaşadığı bir alemde geçiyorsa bilemem...) Çok kısa bir mesafeyi kat etmiş yolcuların indiğinde ödemeleri gereken asgari ücreti ifade ederken yanlışa düşmemek adına “bindi-indi ücreti” demek doğru olacaktır.

Benzer yanlışlık, düzgün çalışmayan bilgisayar, televizyon ve telefon gibi elektronik cihazlar için kullanılan “aç-kapa düzelecektir” cümlesinde de yer almaktadır. Zaten açık bir cihaz nasıl açılsın? Diyelim ki tavsiyeye uyarak, ne yapıp edip açık cihazı açtık ve hemen kapattık. Kapalı cihazdan fayda elde edemeyeceğimiz açıktır. 

“Filenin Sultanları” tabir edilen voleybol milli takımımızın filede nasıl bir saltanat sürdüğü bir yana, sultan kelimesi arapça müzekker (gramerde eril) bir kelime olup Fatih Sultan Mehmet ve Sultan Süleyman örneklerinden de anlaşılacağı gibi erkek varlıklar için kullanılmaktadır.

Alışveriş ve pazar filelerini doldurabilmek bu zamanda her babayiğidin harcı değil. Etin kilosu 350 liralara ulaşmış, peynir 250 lira, zeytin de 150-200 lira civarlarında dolaşıyor. Bu fiyatlarla fileyi ancak sultan mesabesindeki kişiler doldurabiliyorken, filenin sultanları üzerinden çıkan tartışmalar sıradan vatandaş için anlamlı değil.

Kısaca, her sultan sultan değil, her file vatandaşı ilgilendiren file değil, her Abdülhamid han değil, sultan değil, her sultan da Abdülhamid değil. Boş yapma vatandaş! Kendi boş fileni ve sultanların dolu filesini tartışalım...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sultanlarin-filesi_587330

Bir Acayip File


pazar filesi bir acaip file
pazar filesi, benim kenevir filem

kimse bilmez nereli olduğunu
pazara çıkar akşam oldu mu
bir cebinde bozukluklar
bir cebinde kenevir filesi

ekonomik krizde eriyekalmış bir maaşla, tevekkül içinde
herkesten gizlediği filesiyle
bir acayip adam yaşardı
nerden geldiğini bilmezdim,
kimsesizdi, market arabası da kullanmıyordu
onun sepeti onu ilgilendirirdi
kimseye ilişmezdi
kasa sırasına küfrederdi hep
tedirgin bir balık gibi beklerdi
bazen kaybolurdu
arardım, manav reyonunda dururdu
bir uzun alışveriş listesi, cebinde dururdu, her gün okurdu
ben bir şey anlamazdım
sordum bir gün Suphi'ye listedeki her şeyi niye alamıyorsun
diye
evdeki listeni dedi, yüzleştir market fiyatlarıyla ve karşılaştırmaktan korkma
ucuz ile pahalıyı o zaman ayırt edebilirsin
ve sadece zaruri şeyleri  alırsın
sonra gülerdi
günlerim yüzlerce fiyatı merak etmekle geçerdi

BİM sürgün marketiydi, bir eski zamandı, hazirandı
çocuktum, evden kaçmıştım, gelip ona sığınmıştım
bir gün aksilik oldu
annem beni buldu
Suphi kaçıp kayboldu
market çalkalandı, olay oldu
ben sustum, kanım dondu
kasiyerler onu yakaladığında tekti
felaketti
herkes reyonlarda birikti
marketten dışarı çıkarken sanki mağrur bir tüfekti
ansızın dönüp bana baktı
"anladın mı?" dedi.
anladım dedim anladım
ve o günden sonra hiç bir zaman hiç bir markette
poşet parası vermedim…

NOT: Yusuf Hayaloğlu'nun "Bir acayip adam" adlı şiirinin modifiyesidir.

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: