Bu Blogda Ara

Arşiv

çay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çayerlok Makinesi

 

Çayerlok Makinesi
 
 
Değerli kardeşlerim, bir haftayı aşkın bir süredir gündemimizi meşgul eden orman yangınlarından bahsetmek istiyorum. Birileri, her konuda olduğu gibi, bizi suçlamaya, sorumluluğu bize yıkmaya başladı.

Öncelikle, bu yangınların ortaya çıkmasında en büyük sorumluluk sahibi olan kurum Meteoroloji Genel Müdürlüğü’dür! Henüz ortada yangın falan yokken ne dediler, kuru ve sıcak hava gelecek dediler, yangın tehlikesinden bahsettiler. Nereden biliyorlardı acaba? Bunların işi hep havayla ya, Hans ile George mu üfledi bunların kulağına? 

Ülkemiz, artık önüne gelenin hava atacağı bir yer değildir, böyle biline... 

Hadi, bir şekilde çıktı diyelim. Söndürme sorumluluğu kimde, belediyelerde! Belediye deyip geçmeyin, her işe koşardı bizim zamanımızda. Kendi aranızda şakalaşırken “bana bak” diyen arkadaşınıza “sana belediye baksın” diyorsunuz ya meselâ, o şaka değil ve onu biz yaptık! ABD’de yüksek lisans yapan bir hanım kızımızın uçak masrafı dahil, her şeyini biz karşıladık, İBB bursu ile 155 bin dolar ve 59 bin lira para verdik. Paraları su gibi saçan belediyeden, yangın için su bile serpemeyen belediyelere... Nerdeeen nereye!

Yangınların çıkışında da söndürülmesinde de sorumluluğumuz olmadığı halde, kulağımızın üstüne yatmadık, hamdolsun. Canla başla çalıştık. Bizim alanımız ekonomi, biliyorsunuz. Bu yangın işleri de ekonomi yönetimine benzer zaten. Ya da, bizim ekonomimiz yangına benziyordur, her neyse... Kuru sıcak, döviz kuru gibidir. Aniden yükseldi mi, tehlike çanları çalıyor demektir. Nem, adı üstünde, nemaya benzer. Enflasyon dediğimiz şey de enflamasyon, yani alev-yangı... Nem sebeptir, enflamasyon sonuç. Suyun eski adı neydi, ab, yani kriz alevlerini söndürmekte kullandığımız AB likit fonları gibi. Beyaz et, kırmızı et, etler arasından gelir. Yarım porsiyon kanat az ya, geri kalanı Cuma namazından sonra gelir. Kimin ne geliri gideri varsa, hepsinin zararını karşılayacağız. Yangınları da ekonomiyi yönetir gibi kontrol ettik, bütün dünya bizi konuşuyor şu anda. Duydum ki bazı ülkeler, “keşke biz de yansak da, Türkiye bize yardıma gelse” diyormuş.  

Bütün bu çabalarımızı görmeyenler, “#HelpTurkey” diye bir tag açmışlar. Yahu, el insaf! Bizim yardıma ihtiyacımız mı var? “Help ordaysa, arşın buradadır” diye bir atasözümüz var, biliyorsunuz. Onu diyen arkadaşların boyunun ölçüsünü almak için buradaki arşını kullandık, bakalım bir daha böyle bir şeye kalkışabilecekler mi?

Afet bölgelerini ziyaret ederken vatandaşa çay verdik, yine birilerinin zoruna gitti. Neymiş, yangın, sel deprem ve  bunlar gibi her afet sonrası çay dağıtılır mıymış! Yahu, çay sıcaklarda harareti alır, soğukta da adamın içini ısıtır. Bunu nasıl yapıyor derseniz, sadece ehliyet sınavlarında çıktığı için bildiğimiz ve motoru kışlık mod ve yazlık modda çalıştırmaya yarayan jikle vardır ya? Eskiden kolu vardı, elle çevrilirdi. Artık yeni motorlar, ortam sıcaklığına göre kendini otomatik ayarlıyor. Çayda da onun gibi bir şey var her halde. 

Çayın içinde bulunan etkin maddesi nedir, tein. Profesyonelce dağıtılan çay pro-tein desteği sağlar. Açlık şikâyeti ile gelen kişiye, şikâyetinde abartı olup olmadığına bakmaksızın, keyif çayı içmesini önermemizin sebebi budur. Hiç olmazsa protein alsın, fena mı olur...

Askerlik yaparken bir arkadaşımız elini yakmıştı, revire gittiğinde ona Fito krem verdiler. Başka bir arkadaş ayağındaki mantar için gittiğinde ona da Fito krem yazdılar. Kesik sebebiyle ayağı kanayan asker de Fito kremden nasibini aldı. Sonra, parmak kemiği kırılan arkadaşımıza bilin bakalım hangi ilâç verildi? Evet, Allah’ın bir lütfuna dönüşen Fito! Bir krem, bu kadar farklı derde deva olabiliyor da çay neden olmasın? 

İhtiyaç duyan bütün vatandaşlarımızın istifade edebilmesi için bir çayerlok makinesi yapılsa iyi olur. Bu makine otobüslerin üstüne monte edilecek ve dağıtım noktasına gelince otomatik olarak dağıtım yapacak. 

Tabiî ki, şu anons eşliğinde çalışacak: “Afetzedelerin dikkatine, çayerlok makinesi ayağınıza geldi... Deprem, sel, yangın, eve ekmek götürememe problemlerinizin kenarına çayerlok yapılır. Otobüs üstünden atılır, hemen adrese teslim edilir!”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/cayerlok-makinesi_547532

A"ÇAY"ip İşler...

 

Yiğit Özgür karikatürü

Gidişatının epey bir süreden beri kötü olduğunu anlamak için uzmanı olmamızın gerekmediği ekonomimiz için çalan alarm sesleri her yerden duyulmaya başladı.

Birbiri ardınca gelen konkordato ve iflâs haberleri, artan işsizlik ve pazar-market alış verişlerinin artan maliyetleri hepimizin gördüğü ve hissettiği şeyler. 

İşine gelen rakamlara bakan, diğerlerine bakmayan bakanımız ekonomimizin büyüme patikasının rotasına girdiğini söyledi. Dediğine bakılırsa, yeni yatırım dalgaları ufukta görünmüş ve tüketici güven endeksi de artmış. Büyüme rakamları bir önceki sene/dönem ile oranlanarak hesaplandığı için rakamın büyüklüğü hissettiğimiz değişimle uyumlu olmayabiliyor haliyle. “Bir önceki dönem ne kadar küçülmüşüz ki pek bir üretim artışı olmasa bile büyüme oranı yüksek çıkabiliyor” diye bir soru geliyor akla. Yönetici seçiminde aday olduğunuz apartmanda, lokanta sahibi ve 39 yaşında olan tek sakin sizseniz, kulis bilgisi için danıştığınız kapıcının, hizmet sektöründe bir özel teşebbüs sahibi olup, lokanta işleten ve 40 yaş altı apartman sakinleri grubunda size olan desteğin yüzde yüz olduğunu söylemesinin sizi ne kadar rahatlattığını bir düşünün. 

Bir de şu fıkra aklıma geldi: 

Adamın birine kaç gün oruç tuttuğunu sormuşlar, hastalığı sebebiyle sadece bir gün tutabildiğini söylemiş. Orada bulunan Bektaşî’ye de aynı soru sorulunca “bu arkadaş benden bir gün fazla oruç tutmuş” şeklinde cevap vermiş. 

Çayı “bartır”mak

İktidar destekçileri bile döviz, faiz ve enflasyonla mücadele için tek yetkiyi verdikleri “kardeş”lerine eve ekmek götürmekte zorlandıklarını, kendi deyimleriyle “şakalaşmak” suretiyle ifade etmeye başladılar. Ağızlarının payını aldılar tabiî, biraz abartıyor oldukları söylendi ve çay içmeleri tavsiye edildi. Çay ve abartı demişken aklıma geldi, mitinglere katılıp bedava dağıtılan çayları “bartır” usulü kullanarak eve ekmek götürmeyi de tavsiye edebilirler yakında. Olur mu demeyin, çayı demleyin, sizin de likiditesi yüksek bir ödeme aracınız olsun... 

Bir rakam karmaşası da, Cuma günü İzmir taraflarında gerçekleşen depremde görüldü. AFAD’ın 6.6 dediği depreme Kandilli 6.8 dedi, yabancı kaynaklar da 7.0 olarak geçti. Yahu, depremin büyüklüğü sizin kabahatiniz değil ki onu küçültmeye çalışasınız... Hissedilmeyen sarsıntıların vak’a sayılmaması durumu mu var? Enflasyon hesaplama timi bakmıyor değil mi, deprem şiddetini ölçmeye? Yoksa “fay izi sebep, sarsıntı sonuç” diyerek önce fay izlerini mi düşürdüler? Bir başka ihtimal, AFAD’ın “7.0 bana biraz abartı gibi geldi” demesi...

Fransız Mallarına boykot

Devletimizin tepesinden Fransız malları için boykot kararı çıktı. Çağrıya uymak için, hangi Fransız malları var ülkemizde diye baktım, araba, pahalı kozmetik ürünleri ve moda aksesuvarlarının ağırlıkta olduğunu görünce rahatladım. Ben zaten ekonomik durumum elvermediği için bu ürünleri hiç alamıyordum ki... Boykot tartışmalarında söz bir anda Emine Erdoğan’ın 50 bin dolar değerinde olduğu söylenen Hermes markalı çantasına geldi. Muhalefet, çantanın yakılması suretiyle protesto edilmesi gerektiğini söylerken, destekçi medyadan “çakma, kurban olayım çantası ey nazlı hilâl” mealinde bir ses geldi. Meğerse Emine Hanım, imitasyon çanta kullanıyormuş! Fikrî ve sınaî mülkiyet hakları açısından bir malın çakmasını üretmek ve satmak/satın almak suçtur. Emine Hanım’ı israftan kaçmış gibi göstermek isterken kendisine suç mu isnad ediliyor acaba? 

Karikatüristin Yaptığı

Fikrî ve sınaî haklar demişken, şahsî blog sayfamda yayınladığım yazıların yanında kullandığım bir karikatürden dolayı, karikatürist Erdil Yaşaroğlu’nun avukatları tarafından savcılığa şikâyet edildim, emniyete giderek ifade verdim. Bir insanın el emeği ve göz nuru kullanarak ürettiği bir ürünü bir başkasının kendi malı gibi kullanarak o üründen ticarî bir kâr etmesi haksız kazançtır. Ürün sahibinin haklarını araması tabiidir. Ancak, herhangi bir ticarî getirisi olmayan bir platformda ve sahibinin imzasını silmeden yayınlanması, ona zarar vermek bir yana kendisinin reklâmı anlamına bile gelir. Kendisi, karikatürlerinin sosyal medya platformlarında rahatça paylaşılabileceğini söylemiştir. Şahsî blog sayfaları da birer sosyal medya aracıdır. 

Yıllarca önce yayınlanmış ve karikatüristin teşvikiyle sosyal medya araçlarında defalarca paylaşılmış tek bir karikatür için site sahibi taraflara hiçbir uyarıda bulunmadan tazminat dâvâsı açmak hakkaniyetli bir davranış olmasa gerek. Aldığım bilgiye göre, binlerce blog ve forum sayfası için, o işten ticarî bir menfaat kazanılmış olup olmamasına bakılmaksızın sistematik bir dâvâ açma süreci işlemiş. Mahkemeye intikal ettikten sonra avukatların uzlaşma için belli bir miktar para karşılığında arabuluculuk teklif ettiğine dair haberler var. Bu da, “dâvâ işi bir kazanç kapısı haline mi dönüştürülüyor?” şüphesini akla getiriyor. Ünlü bir karikatüriste hiç yakışmayan bir durum, vesselâm...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/a-cay-ip-isler_530877

Çay-Simit Hesabı...


Çay-simit

AKP’nin grup başkanvekili ve aynı zamanda milletvekili olan Muhammet Emin Akbaşoğlu, Çankırı’da tertiplenen bir toplantıda yaptığı konuşmada günümüz asgari ücretinin alım gücünü göstermek için çarpıcı bir örnek verdi. Çay ve simit fiyatları üzerinden yapılan hesaplamlar ihtiva eden bu konuşmanın videosu kısa zamanda sosyal medyada çokça tartışıldı ve paylaşıldı.

Ana muhalefet olmasa bile, içinde bulunduğumuz ân’a bakanların onu muhalefet ederken görebildiği, içerisinden mevcut iktidarın doğduğu, eskinin Selamet-Refah ve şimdinin Saadet Partisi bu videoyu kullanarak yeni bir video kurgulamış. Bu videoda, yıllar yıllar önce partilerinde görev yapan şimdiki Reis-i Cumhur da var. Vakt-i zamanında, kendileri muhalefetteyken 5 kişilik bir ailenin asgari ücretle geçinemeyeceğini anlattığı videoda, bir çay ve bir simidin piyasa fiyatı üzerinden yaptığı hesapta, ailedeki her bir ferdin, her öğün sadece bir çay ve bir simit aldığı farz edilse bile, bir aylık masraflarının o günkü asgari ücretten daha fazla bir yekûna ulaştığını söylüyordu. Erdoğan o konuşmasında muhalefet olarak günün iktdarına laf çakıyordu. Akbaşoğlu da iktidar cenahını savunmak için aynı tarzda konuşup aynı hesapları yapıyor.

İşte Saadet’çiler, o görüntüler ile Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun görüntülerini harmanlamışlar. İkisi de, dinleyicilerin dikkatini canlı tutmak ve onlarla etkileşim içerisine girmek için konuşmaları içerisinde retorik sorular sorarak ilerlediğinden, montaj videoda biri soruyu sorarken, öteki de sanki o soruya cevap veriyor gibi görünmüş. Nihayetinde, ortaya komik ve başarılı bir çalışma çıkmış. Videoyu şuradan izleyebilirsiniz: 


Çay-Simit Kara Deliği!

Akbaşoğlu’nun konuşmasında çay 1 lira ve simit 1 lira gibi gerçekçi olmayan rakamlarla yer alıyor. Bu fiyatları nereden aldığı merak konusu. 1.75’den ucuz simit yok, çay da en kötü yerde 2-2,5 lira. Gerçek piyasa fiyatlarıyla, 5 kişilik bir aile için yapılan hesap, aylık yaklaşık 2000 lira civarında tutuyor. Asgari ücret ise malum 2020 lira. Çay ve simit ikilisi adeta bir kara delik gibi yutuyor asgari ücreti... 

Çay-simit hesabı
Karikatürist İbrahim Özdabak ağabeyimiz, ilk defa yayınlanan kara delik resminin simide benzerliğinden yola çıkarak çizdiği karikatürde, turuncu bir simit ile ortasında bir bardak çay resmedip üstüne “Kara Delik” yazdı. Kara delikler ışığın bile kaçamadığı yapılardır ki, ampül ne yapsın onun karşısında... 

“Hadi canım, çay-simit nasıl bir kara delik oluştursun?” mu dediniz, hemen işin matematiğine bakalım: Çayın karası + simidin deliği ne yapar? Cevap veriyorum; içler dışlar çarpımı yapıp çayı içer ve sadeleştirme yaparak sade simidi de çıkarırsak, geriye “kara” ve “delik” kalır...

Kara Delik Türküsü

Asgari ücretle çalışan vatandaş da ne yapsın, şu meşhur “Kara Tren” türküsünü kendine uyarlayarak şöyle söylüyor:

Simit bende, “sumuti” sende
Ya kendin gel, ya saraya gel de
Duyarım yapmışsın iki satır mahsup
Örnek diye verirsin, geçmişi unutup

“Kara delik”le geçinir(asgari ücretli), belki hiç gülmez
Saraylarda yaşayan derdini bilmez
Parayı savurur halini görmez
Çay dolar bardağım, gözyaşım dinmez...

İktidar partisi çayın etkisini gördüğünden midir bilmiyorum, en son seçimler öncesi millete çay paketleri dağıttı. Seçim sonuçlarına bakınca çok da işe yaramamış fuzuli bir çalışma gibi görünüyor. Fuzuli demişken, “çay söylesem tesiri yok, sadece simidin susamına da halk razı değil” diyorlar mıdır ki?

Kara Delik Türküsü



Kara delik türküsü

NOT: Bu sayfada yer alan şarkı sözleri ve kişiler temsilidir, hayal ürünüdür, uydurmadır ve bir de neydi, hah.. parodidir.
Kara delik türküsü

(Özhan Eren'e ait Kara Tren isimli türkü tahrif edilerek yazılmıştır)
Simit bende, sumuti sende
Ya kendin gel, ya saraya gel de
Duyarım yapmışsın iki satır hesap
Vermişsin internete geçmişi unutup

Kara delikle geçinir asgari ücretli, belki hiç gülmez
Sarayda yaşayan derdini bilmez
Havasın savurur halini görmez
Çay dolar bardağım, gözyaşım dinmez

ÇAYİP: Çay İçme Partisi


ÇAYİP: Çay İçme Partisi

Bir zamanlar, ormanın derinliklerinde, Fizan gibi, uzak mı uzak bir ülkede yaşayan, küçük, sevimli mavi yakalı çalışanlardık. Fizan’ın bugün çöl olduğuna bakmayın, imara açılmadan önce oralar hep dutluktu.

 Grubumuz üç kişiden oluşuyordu. Günün birinde, terlerimizin aka aka iyice laciverde boyadığı, renginden yaka silktiğimiz yakalarımızın mavisinden kurtulmak için gömlek değiştirmeye karar verdik ve bir parti kurduk. Mavi yakalı olarak çalışırken en sevdiğimiz şeyler, her gün saat üçte verdiğimiz mola ve o saatte yaptığımız çay partisi olduğu için kurduğumuz partiye Çay İçme Partisi (ÇAYiP) adını verdik. 

Partimizin adına uygun bir yönetim anlayışımız oldu, çizgimizi hiç bozmadık. 3Ç(çamur, çirkef, çukur) + 3A(adaletsizlik, aldatma, adam kayırma) + 3Y(yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar) şeklinde ifade ettiğimiz ve 3 parantezine alındığında 3(Ç+A+Y) olan sihirli formülümüz her zaman geçerli oldu. Bir demlik çayı tek şekerle (kıtlama yaparak) içtiğimizden sloganımız: tek bardak, tek şeker, tek demlik! (Buna salise diyor ve üç parmakla gösteriyoruz) Gördüğünüz gibi 3 sayısı partimizin sembolü oldu. Bir diğer sloganımız da “üç olsun güç olmasın” mesela...

Devasa büyüklükte çay kazanları yaptırdık. Bir trilyon maliyeti olan çay kazanının ihalesini 5 trilyona bizim yakın bir arkadaşa verdik. Sağolsun, iki trilyonu hediye olarak bize verdi. Kazan ihalemiz böylece kazan-kazan modeliyle hayata geçti. Ahali mest oldu dev kazanları görünce. Eee, o kadar büyük kazan yapılınca çayların da içilmesi lazımdı, içme garantisi verdik. Masalara devamlı çaylar bırakılıyor, “ister iç ister içme, parasını vereceksin!” dedik vatandaşa.

Bizim zamanımızda 3 şey arttı:

Cehalet: Eğitim sistemi ile o kadar oynadık ki çocukların kafası karıştı. Bir sene sınav koyduk, ertesi sene o sınavı 3 yıla yaydık, sonra komple kaldırdık. Müfredatı ve okul tiplerini değiştirdik. ÇAYİP’çi arkadaşlarımıza okullar yaptırdık bol bol. Velilere “okulları biz yaptırdık, onları koruyacak olan sizlersiniz” dedik. Onlar da elini taşın altına koysun biraz, değil mi ama? Memnun olmayan varsa da istediği özel okula gitsin. Tahsil seviyesi düştükçe oylarımızın arttığını gördük. Bizden habersiz, bir şekilde eğitim almış kişiler de yurt dışına çıkıp oraya yerleşti, biz de rahat ettik. Bir de bize ne üretip sattığımızı soranlar var, kardeşim adam ihraç ettik işte, maşallah hangi ülkeye gitsen bizden adam var artık...

Fakirlik: Eldeki malları tek ek sattık, parasını yakınlara dağıttık bu sefer de para bitti. Yükledik vergileri çalışan kesime, nasıl olsa kaçışları yok gariplerimin. Fakirlere iş vermedik ama yardımlar veriyoruz hamdolsun, ne ölüyorlar ne de ayağa kalkabiliyorlar. Bizden başkası gelirse o yardımları keseceklerini söyleyip bağlıyoruz işi. 

İhtilaf: Sevinçler bölündükçe çoğalır derler... Biz de halkımızı çok sevince durmadan böldük. Onlar bölündükçe bizim oylar çoğaldı. 

Japonlara atfedilen bir mantık var: “Bir işi herkes yapabiliyorsa ben de yapabilirim. Hiç kimse yapamıyorsa ben yapmalıyım”. Bizim üretimle ilgili düşüncemiz şudur: bir malı veya hizmeti üreten biri varsa üretsin, biz kendimizi yormayız, parasını verir alırız. Dikkat edin, paramız var ki alıyoruz. Kimsenin üretemediği şeyi de biz nasıl üretelim? 

Oylarımızı artırmak için dini, milli, maddi ve manevi her şeyi kullanıyoruz; bazen cehennemle korkutuyoruz, bazen cennetle müjdeliyoruz(dünyada ziraati beceremeyince ahirette beraat vaat etmek lazım tabii...) Düşmanları gösteriyoruz, aman ha bizi yemesinler diyerek milliyetçi duyguları harekete geçiriyoruz, her fırsatta milleti övüp egoları şişiriyoruz. Sayemizde kazanan adamlara, daha fazla kazanabileceklerini söyleyip  tamah etmelerini sağlıyoruz. Herkese çay dağıtıyoruz. Millete öyle gündemler veriyoruz ki, kendileriyle uğraşmaktan bize bakmaya fırsatları kalmıyor. 

Son olarak, sevgili Fizanlı kardeşlerimin 3(Ç+A+Y) partisi olarak üç aylarını tebrik ediyor, aşk ile bağlı olduğumuz çay işinde gönüllerine bir kez daha talip olduğumuzu hatırlatıyorum...

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: