16 Nisan tarihinde yapılacağı duyurulan anayasa değişikliği teklifinin oylanacağı referandum için kampanyalar başladı.
Değişikliği meclis gündemine getiren ve karşı çıkanların resmi
kampanyaları başlamazdan önce sanatçılar, sporcular, bürokratlar ve
kısaca kamuoyu kendi kampanyasını çoktan başlattı.
Herkesin kendine göre bir fikri olabilir tabii, kimse karışamaz. Ancak fikrini beyan etme konusunda, sahip oldukları görevleri dolayısıyla dikkat etmesi gerekenler var. Başbakan yardımcısı seviyesinde başlayan muhtemel bir “hayır” zaferinin terörü tırmandıracağı ifadesi, kendisi bunu tehdit maksatlı söylemediğini anlatsa da, partisinin tabanında ve partisine yakın olduğunu izhar etme ihtiyacı hissedenlerin elinde halkı korkutma aracına dönüştü. Manisa AKP il başkan yardımcısı, sandıktan hayır oyu çıkarsa iç savaşa hazırlanılması gerektiğini salık verdi. Antalya Cumhuriyet Başsavcıvekili verilecek hayır oylarının PKK’ya destek anlamına geleceğini, sonrasında “benim bundan haberim yoktu” demenin faydası olmayacağını anlattığı tweetler attı. Gelen tepkiler üzerine biri istifa etti, diğeri de paylaşımlarını sildi. “Hayır” diyenleri meydanlarda elinde silahlarla bekleyeceklerini ifade edenler oldu.
Sosyal medya paylaşımlarında ayet, hadis eşliğinde yapılan propagandalar gırla gidiyor. Kullanılmayan milli-manevi değer kalmadı gibi. Kutuplaşma ve gerilim had safhaya çıktı. Spor müsabakaları siyasi sloganların atıldığı zeminler oldu. Yahu, deprem oldu Çanakkale’de, bunda bile dış güçlerin parmağı arandı, hayır cephesinin bunlarla işbirliği yaptığı söylendi.
İşte böyle bir ortamda, İstanbul Beykoz taraflarında bir köpek yavrusu 70 metre derinliğinde bir kuyuya düştü. Belediye zabıtalarından itfaiyeye, AFAD’tan sivil kurtarma kuruluşlarına, okullardan Türkiye Taş Kömürü işletmelerine kadar, resmi ve gayr-ı resmi her kesimden vatandaş kurtarma çalışmalarında seferber oldu. 10 gün kadar süren hummalı çalışma sonucunda minik köpek kuyudan sağ çıkarıldı. Yediden yetmişe hepimiz bir yakınımız kurtulmuş gibi çok sevindik. Siyasi hiçbir mülahaza barındırmayan bir müşterekte buluşmak ne kadar da özlenen bir şeymiş meğerse. Aynı şekilde, yeni doğmuş kuzuyu sırtında taşıyan kız çocuğu, üşüyen sokak köpeğinin üzerine montunu örten belediye görevlisi iyilik mefhumunun kaybolmadığının timsali oldu.
Bir olayın siyasi hiçbir mülahaza bulundurmaması, o yöne doğru çekilemeyeceğinin garantisi değil elbet. O yüzden çok da erken sevinmemek lazım. Misal, müzmin muhalif basın, kuyunun fazla “derin” oluşunu sorgulayabilir, “#direnkuyu” etiketleriyle desteklenen minik köpeğin direnişin sembolü haline geldiğinden bahsedebilir. Yandaş basında bu memlekette kazılan bütün kuyuların “üst akıl” projesi olduğu, içine düşen köpekle Anadolu halkına “çomar” göndermesi yapıldığı, arazi sahibinin evinde bir dolarlık banknotlardan bir tomar bulunduğu haberleri çıkabilir…Ya da “kurtarılan köpeğin ilk mesajı ‘havet’ oldu” manşetlerini görebiliriz. Kimbilir, köpek saraya çağrılabilir, kendisine ve içine düştüğü kuyuya “demokrasi” ismi verilebilir. Kuyunun bulunduğu arazinin imar planında gerekli düzenlemeler yapılıp “HAVM” dikilebilir. Anıtlaşan kuyuyu görmek isteyenlere kolaylık sağlamak için altyapı projeleri geliştirilebilir. Hazine teminatı altında Yap İşlet Devret modeli ile günlük en az on bin kişinin ineceğinin garanti edildiği bir asansör yaptırılıp iniş fiyatı dolar üzerinden belirlenebilir. “Ne, dolar mı?” demeyin, kolay kolay dolmaz o kuyu, derin çünkü.
Her gün yeni bir ankete bakılıyor, “günde herkes 3 kişiyi ikna etse…” hesapları yapılıyor. Kararını kesinleştirmemiş çokça seçmen var çünkü. Başkanlık makamının gelip gelmeyeceğini AKP içindeki bu “muhayyer” ve “kürdîli” oylar belirleyecek gibi görünüyor, her ne kadar iktidar tarafı “hicazkâr” için çalışsa da.
Muhayyer Kürdî makamı, Türk Sanat Müziği’nde Lale Devri’nden kalma çok sevilen bir makamdır. Birleşik bir makam olup tiz duraktan başlar, peste doğru iner. Muhayyer kürdî makamındaki Sultan V. Murat Han’a ait “uyan ey gözlerim gafletten uyan” ilahisi çok meşhurdur. 16 Nisan sonrası bu ilahiyi dinlemeye en çok kimin ihtiyacı olacağını Allah bilir…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/muhayyer-kurdi-ve-baskanlik-makami_424306
Herkesin kendine göre bir fikri olabilir tabii, kimse karışamaz. Ancak fikrini beyan etme konusunda, sahip oldukları görevleri dolayısıyla dikkat etmesi gerekenler var. Başbakan yardımcısı seviyesinde başlayan muhtemel bir “hayır” zaferinin terörü tırmandıracağı ifadesi, kendisi bunu tehdit maksatlı söylemediğini anlatsa da, partisinin tabanında ve partisine yakın olduğunu izhar etme ihtiyacı hissedenlerin elinde halkı korkutma aracına dönüştü. Manisa AKP il başkan yardımcısı, sandıktan hayır oyu çıkarsa iç savaşa hazırlanılması gerektiğini salık verdi. Antalya Cumhuriyet Başsavcıvekili verilecek hayır oylarının PKK’ya destek anlamına geleceğini, sonrasında “benim bundan haberim yoktu” demenin faydası olmayacağını anlattığı tweetler attı. Gelen tepkiler üzerine biri istifa etti, diğeri de paylaşımlarını sildi. “Hayır” diyenleri meydanlarda elinde silahlarla bekleyeceklerini ifade edenler oldu.
Sosyal medya paylaşımlarında ayet, hadis eşliğinde yapılan propagandalar gırla gidiyor. Kullanılmayan milli-manevi değer kalmadı gibi. Kutuplaşma ve gerilim had safhaya çıktı. Spor müsabakaları siyasi sloganların atıldığı zeminler oldu. Yahu, deprem oldu Çanakkale’de, bunda bile dış güçlerin parmağı arandı, hayır cephesinin bunlarla işbirliği yaptığı söylendi.
İşte böyle bir ortamda, İstanbul Beykoz taraflarında bir köpek yavrusu 70 metre derinliğinde bir kuyuya düştü. Belediye zabıtalarından itfaiyeye, AFAD’tan sivil kurtarma kuruluşlarına, okullardan Türkiye Taş Kömürü işletmelerine kadar, resmi ve gayr-ı resmi her kesimden vatandaş kurtarma çalışmalarında seferber oldu. 10 gün kadar süren hummalı çalışma sonucunda minik köpek kuyudan sağ çıkarıldı. Yediden yetmişe hepimiz bir yakınımız kurtulmuş gibi çok sevindik. Siyasi hiçbir mülahaza barındırmayan bir müşterekte buluşmak ne kadar da özlenen bir şeymiş meğerse. Aynı şekilde, yeni doğmuş kuzuyu sırtında taşıyan kız çocuğu, üşüyen sokak köpeğinin üzerine montunu örten belediye görevlisi iyilik mefhumunun kaybolmadığının timsali oldu.
Bir olayın siyasi hiçbir mülahaza bulundurmaması, o yöne doğru çekilemeyeceğinin garantisi değil elbet. O yüzden çok da erken sevinmemek lazım. Misal, müzmin muhalif basın, kuyunun fazla “derin” oluşunu sorgulayabilir, “#direnkuyu” etiketleriyle desteklenen minik köpeğin direnişin sembolü haline geldiğinden bahsedebilir. Yandaş basında bu memlekette kazılan bütün kuyuların “üst akıl” projesi olduğu, içine düşen köpekle Anadolu halkına “çomar” göndermesi yapıldığı, arazi sahibinin evinde bir dolarlık banknotlardan bir tomar bulunduğu haberleri çıkabilir…Ya da “kurtarılan köpeğin ilk mesajı ‘havet’ oldu” manşetlerini görebiliriz. Kimbilir, köpek saraya çağrılabilir, kendisine ve içine düştüğü kuyuya “demokrasi” ismi verilebilir. Kuyunun bulunduğu arazinin imar planında gerekli düzenlemeler yapılıp “HAVM” dikilebilir. Anıtlaşan kuyuyu görmek isteyenlere kolaylık sağlamak için altyapı projeleri geliştirilebilir. Hazine teminatı altında Yap İşlet Devret modeli ile günlük en az on bin kişinin ineceğinin garanti edildiği bir asansör yaptırılıp iniş fiyatı dolar üzerinden belirlenebilir. “Ne, dolar mı?” demeyin, kolay kolay dolmaz o kuyu, derin çünkü.
***
Görüldüğü gibi en apolitik bir meselede bile başkanlığa gidecek veya
başkanlığı sabote edecek bir yol bulunabiliyor. Yeter ki o gözle
bakılsın…Her gün yeni bir ankete bakılıyor, “günde herkes 3 kişiyi ikna etse…” hesapları yapılıyor. Kararını kesinleştirmemiş çokça seçmen var çünkü. Başkanlık makamının gelip gelmeyeceğini AKP içindeki bu “muhayyer” ve “kürdîli” oylar belirleyecek gibi görünüyor, her ne kadar iktidar tarafı “hicazkâr” için çalışsa da.
Muhayyer Kürdî makamı, Türk Sanat Müziği’nde Lale Devri’nden kalma çok sevilen bir makamdır. Birleşik bir makam olup tiz duraktan başlar, peste doğru iner. Muhayyer kürdî makamındaki Sultan V. Murat Han’a ait “uyan ey gözlerim gafletten uyan” ilahisi çok meşhurdur. 16 Nisan sonrası bu ilahiyi dinlemeye en çok kimin ihtiyacı olacağını Allah bilir…