Bu Blogda Ara

Arşiv

banka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
banka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hayatın Olağan Akışı

Hayatın Olağan Akışı
İbrahim Özdabak Karikatürü

Gün geçmiyor ki bir hırsızlık, kaçakçılık, mafya çatışması, gasp veya dolandırıcılık haberi almayalım.

Telefonlarımıza nereden geldiğini bilmediğimiz bahis reklamları yağıyor. Engellemekten biz bıktık, gönderenler bıkmıyor. Bunca şikayete rağman nasıl hala serbestçe mesaj gönderiyorlar bilmiyoruz.

Kargonuzun takip numarası şudur diye SMS yollayanlar var. Vatandaş da “ben sipariş vermedim, kargo beklemiyorum, SMS yollayan platformu tanımıyorum o zaman sileyim” demeden, merakından veya yanlışlıkla gelmiş bedava bir gönderiyi almak hevesiyle linke tıklıyor ve banka hesaplarını boşaltacak uygulamaları farkında olmadan indiriyor.

Araba alım satım işlerinde dolandırıcılık alabildiğine. İnternette gördüğü bir ilanı kopyalayıp daha düşük fiyatla aynısını veren dolandırıcılar, hemen bir alıcı bulup parasını tahsil ediyorlar. Gerçek satıcı ile noterde karşılaşan alıcı parayı bir başkasına gönderdiğini anlayınca iş işten geçiyor.

Sosyal medya hesaplarında ve internet sitelerinde yorum ve beğeni bırakılması karşılığında para kazandırmayı vaat edenler var.

Tabii ki akıl almaz oranlarda kazanç sözü veren saadet zincirlerini unutmadık. En çok ses getireni de Deniz gibi bir bankada yüzdürecek kadar parası olup Büyükdere’de boğulan futbolcu ve işadamlarının hikayesi. Fonunu düşüren kahraman olamadı, Arda –düzeltiyorum arka fonda büyük ve güvenilir isimleri görüp kısa sürede 3 kat kazanmayı hayal edenler “dipteyim, fondayım, depresyondayım” şarkısını söylemeye başladı.

Banka, uzun bir açıklama yaptı ve tabii ki sorumluluğu almadı. Banka müşterisi kişilerin böyle oyunlara gelmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu söyledi.

İnsan merak ediyor haliyle, ülkemizde “hayatın olağan akışı” nedir diye...

Ne diyorsa tersini yapmak ve ne yapıyorsa tersini söylemek; hayat mıdır, olağan mı, yoksa akışına mı bırakalım? Birkaç AK’ışa bakalım:

  • ·         Kişi başı 25 bin dolar milli gelir vaat edip 10 bin doların altına düşmek.
  • ·         2023’te 500 milyar dolar ihracat hedefleyip yarısına bile ulaşamamak.
  • ·         Memuriyet sınavlarında mülakatı kaldıracağına söz verip tam gaz mülakata devam etmek.
  • ·         Vizesiz Avrupa seyahatleri vaat etmek (gerçi kısmen gerçekleşti gibi; “vizesiz” kısmı şimdilik tamam, Türk vatandaşları için AB vizesi almak neredeyse imkânsız...)
  • ·         1400 yıl önce dinen yasaklanmış faizi 20 yıl işlettikten sonra haram olduğunu hatırlayıp kontrolsüz bir şekilde indirirek dövizi ve enflasyonu arşa çıkarmak, işler sarpa sarınca din hükmünü unutup alabildiğine faizi yükseltmek ve bunu yaparken faziletli yolu seçtiğine kanaat getirmek.
  • ·         İhale kanununda yüzlerce defa değişiklik yapmak, ihalelerde mücbir sebep yokken, istisnai hallerde uygulanacak usullerle alım yapmak.
  • ·         Hürriyetleri artıracağını, vesayeti kaldıracağını iddia ederken en çok hapishane açan iktidar olmakla övünmek, en çok gazetecinin tutuklandığı dönem olarak tarihe geçmek.
  •  ·         Askeri vesayetten şikayet edip saray vesayeti inşa etmek.

Bu akışları gören vatandaş, parasını ve varlıklarını korumanın derdine düşüyor. Hangi ürüne ne çeşit ek vergi geleceğini kestiremiyor. MTV bu sene iki defa ödendi, seneye kaç kere alınır, Allah bilir. İhracatta KDV indirimi pat diye kaldırıldı, ticaret ehli şaşkın. Yeni geçen torba yasa ile vergileri %40 artırma yetksi Cumhurbaşkanı’na verildi. Devlet, alacağı kiraları istediği kadar artırabilirken ev sahipleri sadece %25 artırabiliyor. Vatandaşın 5 kuruşu bile affedilmezken büyük holdinglerin yüzlerce milyon vergi borcu siliniyor.

Hayat artık olağan bir biçimde akmıyor ve bu da vatandaşları olağandışı yöntemlere sürüklüyor. George Orwell’in 1984 romanındaki meşhur sözü hatırlayalım:

"Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu"

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/hayatin-olagan-akisi_590800

İnsider Tradingonun Ahırı

 


Merkez Bankası’nın politika faizi indirimi sonrası döviz kurları hızla yükselmeye başladı. Ekonomimizi yöneten zevatın açıklamalarından anladığımız, bunu iyi bir şey olduğuydu. Çin modeli bir ekonomiye geçmiştik, yüksek kur ve düşük faiz ekonomik büyümemizin lokomotifi olacaktı. 19 senedir bu programa hazırlanıyorlardı ve her şey kontrol altındaydı. İhracatçı bayram edecekti.

Dolar 10 lira seviyelerini geçtikten sonra iyice hızlanarak rekorlar kırmıştı. İğneden ipliğe her gün her şeye usul usul zamlar yağıyordu ama 6 ay dişimizi sıkmamız gerekiyordu, meyvelerini o zaman toplayacaktık. Çinliler mi arayıp “Allah aşkına bizi bulaştırmayın” dedi bilmiyoruz ama Çin modeli isminin ömrü bir hafta kadar oldu. Yeni Ekonomi Modeli (YEM) telaffuza başlandı ve Merkez Bankamız yükselen dolara müdahalelerde bulundu.

Birileri doların iyice yükselmesini istiyordu ki, “Katar’la swap anlaşmasında dolar 22 TL alındı”, “dolar 20 liraya koşuyor” gibi söylentiler yayıldı. Cumhurbaşkanı, her bulduğu sınırsız konuşma fırsatlarında durmadan nass’dan bahsetti, faize karşı olduğunu dile getirdi. Bu arada, bankaların vatandaşlara verdiği kredilerin faizleri ve hazinenin bankalardan aldığı borçların faizi düşmek bir yana yükselmeye devam etti.

Doların 18 lirayı gördüğü günün gecesinde açıklanan bir mevduat sistemi ile birlikte ciddi bir düşüş başladı. Parasını TL faizli hesaplarda tutanlara vade sonunda, faiz kur getirisinin altında kalırsa kur getirisi kadar kazanç garantisi vaat ediliyordu. Gece vakti, piyasalar ve döviz büroları kapalıyken vatandaş, nasıl olduysa, dolar satıyordu (öyle dediler, benim ifadem değil). Hem de ayrıntılarını bilmediği bir faiz paketinin büyüsüne kapılarak! Üstelik, müteakip 4 günde de her gün farklı bir açıklama yapılacak, MB ile Hazine ve Maliye Bakanlığı açıklamaları birbiri ile çelişecek, durmadan güncelleme gelecekti.

Faize karşı olmasını dini sebeplere bağlayanlar ve ilgili ilgisiz her konuda yerli milli nutukları atanlar, insanları faizli hesaplarda para tutmaya çağırıyor ve nemalarını dolar kuruna endeksliyor, fakir edebiyatı yapanlar, parası olup bankaya yatırabilenlere kazanç garantisini hazineden yani halkın parasından ödemeyi taahhüt ediyor, ne ironi ama... Bu fark ödemeleri fakr artıracak. Ne diyorlarsa tam tersini yapıyorlar! Aklıma hemen bir ayet geldi: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”(Saff Suresi, 2. Ayet) Nass’ı dilinden düşürmeyenlerin kulakları çınlasın...

18 liraya çıkmış olan dolar kurunu adeta “Kur deşen Jack” edasıyla, şak diye bir gecede indirenler kahraman ilan edildi, yurdun çeşitli yerlerinde halay çekilerek ve kasap satırıyla dolar kıyması çekilerek kutlandı. 7 gün önce, rekabetçi görülen kur da alkışlanmıştı. Kur deşme kabiliyeti, acaba neden dolar 12 lira seviyelerinde iken kullanılıp da 5 liraya düşürülmedi, hiç bilmiyorum.

Sosyal medyada dolaşan ve kim tarafından yazıldığını bilemediğim, bir Bulgar’a dair ve “gara gara” düşündüren bir soru var: “20 Aralık günü, cebindeki 1000 dolarla Edirne’den giriş yapan Bulgar, parasını 18 TL üzerinden çevirmiş, gün boyu 6000 lira ile yiyip içmiş ve gece vakti 12 liraya inen kur üzerinden yine 1000 dolar satın alıp evine gitmiştir. Bulgar’ın yiyip içtiğinin parasını kim ödemiştir?”

Sorunun Bulgar için hazırlandığına bakmayın, dolar 6-7 lira seviyelerinde iken dolarları toplayıp, 18’e çıkınca satan kişiler de aynı şekilde kazanç elde etmişlerdir. Bakan Nebati şöyle dedi: “15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar büyük finansörler değil. Büyük finansörler, bu işin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan kim oldu? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar”

Demek ki kim ödemiş, küçük yatırımcılar! Çoğunluğu faizden uzak duran ve parasının değerini korumak için altın/dolar alan yurdum vatandaşları. Büyük finansörler nereden biliyormuş acaba “bu işin bir şekilde döneceğini”, kim söylemiş, merak ettik.

Vikipedi’de “Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri şahsa veya üçüncü şahıslara menfaat sağlamak amacıyla kullanarak sermaye piyasasında işlem yapanlar arasında fırsat eşitliğini bozacak şekilde haksız yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek” diye tarif edilen “insider trading” denen bir kavram var. İnsider trading’in hedefine ulaşabilmesi için küçük ve acemi yatırımcıların çarpılması gerekir.

Doları 6-7 lira aralığında tutmak için yakıldığı söylenen 128 milyar dolar tam olarak kimlere ve nasıl satılmış acaba? 18 liradan yüklü dolar bozduranlar, içerden bilgi alarak mı yaptılar? Böyle bir durum varsa, insider trading kavramı hafif gelir, memleket insider tradingo’nun ahırına dönmüş demektir!

Bu arada, faizlere destek paketinin açıklandığının ertesi günü ve bir gün sonrasında Merkez Bankası rezervlerinin 7 milyar dolar eridiği söyleniyor. Doları baskılamak için halka açık yollardan değil, arka kapı tabir edilen kamu bankaları vasıtasıyla satışlar yapmışlar.

Merkez Bankası ile ilgili sorulara Bakan Nebati “Farklı enstrümanları kullanmamızın sebebi, insanları gıdıklamak. Alışkanlık var, paramı kasada tutayım. Ya da dövize çevireyim” şeklinde cevap vermiş. Gıdıklanan küçük yatırımcılar panik halinde, dolar daha da düşmeden, zararına da olsa satayım derdine düşmüş. Büyük finansörler için alım fırsatının doğması anlamına gelir bir de...

Mevduatta yeni sistemle ilgili rakamların kendisine sorulduğu bakan, “gözlerime bakın, ne görüyorsunuz?” sorusuyla karşılık verdi. Ben olsam, şöyle cevap verirdim:

“Dolarlı gözler hülyalı
Bakışların çok manalı
Rezerv yakıcı o kurlar
Meğer ezelden ayarlı”

Ekonomi güven işi dedi, gözlerdeki ışıltıya bakın dedi... Vatandaşın cevabı yine sanat müziğinden geliyor: “Ne gözlerin yeşili, ne saçların sarısı, gitti rezervlerin yarısı, çekilmez oldu ömür!”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/insider-tradingonun-ahiri_555583



ZiraAğa Bankası



Ziraağa Bankası
Her taşın altına elini atan bir banka düşünün... O kadar şefkatli ki, banka demezsiniz “babanka” resmen… Kamu Özel İşbirliği ya da Yap İşlet Devret denilen ve devletin cebinden bir kuruş çıkmayacağı iddia edilen projelere para mı lazım, ZiraAğa hemen yetişip finansman desteği sağlayabiliyor. Parası çıkışmazsa da sıkıntı değil, dışarıdan alınacak borçlar için kefil de olabilir evelallah...

Hükümete yakınlıkları ile bilinen belli “pool”lu kanallarda, dakikalarca süren reklam filmleri yayınlatıyor, maksat özgür basın kazansın. Sonra, seçimlere yakın zamanlarda ekonomik daralma yaşayan bir sektör olursa hemen yardımına koşuyor. Misal, inşaat sektörü. ZiraAğa tuttu, piyasa fiyatlarının çok altında konut kredisi verdi. Topladığı paranın maliyetinin altında bir kâr ile yaptı bunu.  Yani olmaz ya, konut alacağını beyan edip, uygun şartlarda olan krediyi alan biri, o parayı tutup ZiraAğa veya başka bankada vadeli mevduata yatırsa, basbayağı kâra geçiyordu. E, ağanın elinden tutulmaz derler. Son beş yılın sadece bir senesini seçimsiz geçirdik, neredeyse her sene bunun gibi ikişer üçer kolaylık zuhur etti ZiraAğa’da.

Yine bir seçim zamanı yaklaştı, ZiraAğa müjde üstüne müjdeler vermeye devam ediyor. Vatandaşların kredi kartı borçlarını yeniden yapılandırmasına imkan vermesi bunlardan biri. Bu imkandan, kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşmüş olanlar yararlanamıyor. Kimler peki yararlanabiliyor? Kredi notu kredi almaya yeterli olan kişiler. Mantıken, kredi veya kart borcunu kendi ödeyebilen biri neden ZiraAğa’ya başvurup mevcut borcunu faizlendirsin bilmiyorum. Ortamlarda vatandaşa hizmet ettik der, kim ne bilecek. Yakında market poşetleri için kredi veriyoruz derlerse şaşırmayacağız. 

“Satlık Stat: Haraptaraftar”

Bir diğer müjde de futbol kulüplerinin borçlarının yapılandırılması. Yayın ve stat gelirlerinden ülkenin en düşük vergisini veren hatta bazı gelir kalmlerinde vermeyen, oyuncu transferlerine milyon dolarlar mertebesinde rekor paralar harcayan, kötü yönetim nedeniyle borç batağına düşen kulüplere yardımcı olunacak. Tabi bunu yaparken takımların yayın gelirlerine de kısmi olarak el koyacakmış. Canı sıkılırsa futbol takımlarına Şener Şen'in ağa tiplemeleri gibi "vallaha sataram kulübü ha..." deyip parmak da sallayabilir mi bilmiyoruz. Züğürt Ağa filmindeki “satlık köy: Haraptar” tabelası gibi “satlık stat:Haraptaraftar” tabelası düşünsenize... Marabaları kaçtıktan sonra köyü ve bütün malı mülkünü satıp İstanbul’a gelen Züğürt Ağa, bir kaç iş yapmaya çalışır ama daha önce hiç bilmediği işler olduğundan sermayesi ellerinden akıp gider. Elinde megafonla arabada domates satmaya çalıştığı sahneler trajikomiktir. En sonunda iyi bildiği işi yapmaya karar verir ve çiğköfte yoğurup satarak hayatına devam eder. Ne diyelim, inşallah ZiraAğa da Züğürt Ağa gibi misyonu ve vizyonu ile bağdaşmayan işlere bulaşması yüzünden domates satmak zorunda kalmaz!

VARabia

Söz futboldan açılmışken, videolu yardımcı hakem (VAR) sisteminin uygulanmaya başladığı günlerde meşhur bir parodi haber sayfası şöyle bir haber yapmıştı: “Türk futbolunda yeni tartışmalara kapı açan VAR sistemi ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girmeye hazırlanıyor. VAR Odasını 6 kamera ile takip edecek olan Erdoğan, görüntüleri anlık olarak değerlendirerek intercom vasıtasıyla hakemlere son kararı bildirecek...” Bu parodi haberden Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Hamza Yerlikaya’nın haberi var mıydı bilmiyoruz, hakemlere hitaben yaptığı konuşmada aynen şöyle söyledi: "Eleştirmek kolay, ama biz doğruyu yapacağız. Siz maçı yönetiyorsunuz, bir de Cumhurbaşkanımız anbean elinde cep telefonu ile izliyor. Her anı, pozisyonu böyle tek tek inceliyor. Cumhurbaşkanımızın önderliğinde bu şikayetleri hep birlikte engelleyeceğiz. Birlikte Türk futbolunu daha iyi yerlere getireceğiz” Madem resmi olarak böyle bir sistem duyuruldu, bence buna yerli ve milli bir isim ve ona uygun bir formülasyon bulalım. Benim isim teklifim “VARabia”, formülü de hükümetimizin politikalarıyla uyumlu olacak, o da şöyle: “Tek görüntü, tek kamera, tek pozisyon, tek karar!”

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: