Başkanlık sistemini son iki haftada daha iyi idrak eden
sinemacılar için çıkarılan jet hızındaki kanunla birlikte yeni bir kurul oluşturulacak.
Sekiz kişiden oluşan bu kurul, ülke içinde çekilen veya yurt dışından ithal
edilen filmlerin gösterime girmesinden önce değerlendirilmesi ve
sınıflandırılması işlerini yürütecek. Değerlendirme sonucunda olumlu not
alamayan filmler gösterime giremeyecek.
Kimilerine göre bu bir sansür kurulu olacak, kimilerine göre
ise zaten öteden beri uygulanmakta olan bir şeydi ve bu manada kanun yeni bir
şey getirmedi. Zaten, ülkemizde kanunların bazıları bilerek müphem bırakılır ki
gerektiği zamanda ihtiyaç kadar esnetilebilsin, adamına göre muamele
edilebilsin, dosta güven telkin ederken düşmana korku salsın.
Şimdi, muhtemelen hepinizin bildiği ve sevdiği bir filmin
bugünkü hükümet aklına hakim olan korku, vehim ve endişeler ışığında nasıl
değerlendirilebileceğine bir bakalım. 1977 yapımı olan bu filmin adı “Gülen
Gözler”. Başrollerinde Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen ve daha bir çok
meşhur oyuncu yer almış.
Evvela film, isminden dolayı radara takıldı! Hemen örgüt
bağlantıları sorgulansın! “Adile Naşit” ismindeki adalet mefhumuna yapılan
vurgu Adalet ve Kalkınmaya bir gönderme olmasın? Neyse, son anda yönetmen ismi
sayesinde seyredilmeden yasak yemekten kurtulur gibi, yönetmen Ertem
Eğilmez’dir zira. Bunu “RTE’m Eğilmez!” şeklinde okumak da mümkündür. Şimdi de filmde gizlenen mesajlara(!) tek tek
bakalım:
İç-Dış Bütün
Mihrakların Hedefi: Yaşar Usta!
Bütün katakulliler Yaşar Usta'ya yapılıyor; sürekli arkasından
iş çevriliyor, dış mihraklardan (müteahhit Yunus) yardım alınarak finansal
açıdan diz çökmesi hedefleniyor. Kız babası olduğu halde bütün düğün mesarifi
üzerine yükleniyor. Bir punduna getirip herkes bir şekilde kandırıyor Usta’yı.
En son elde avuçta bulunan bütün dükkan malzemelerini satmak zorunda kalıyor.
İnşaat ve Müteahhit
Düşmanlığı!
Müteahhitlere filmde sataşılıyor, inşaat gibi ülkemizin
gelişmesinin lokomotifi olan güzelim inşaat sektörüne olumsuz atıflar
yapılıyor. Müteahhit adam malzemeden çalan, kaçak göçek işler çeviren, en
yakınlarını bile menfaatleri için kırmaktan çekinmeyen kural tanımaz bir portre
olarak çiziliyor.
İnşaatlarda temel atmaya alışık olan müteahhit baba, sözünü
dinlemeyip Yaşar Usta’nın kızını almak isteyen oğlu Temel’i de atıyor mu evden?
Bu da Yaşar Usta’nın evine iç güveysi olarak geliyor mu? Al sana, iç işlerine
karıştığı ülkeden kaçan ve almak zorunda olduğu mültecileri barındıran ülkeye
gönderme!
Ekonomi Yönetimi
AKP'nin yaptığı gibi dış borçlar alarak, borcu başka bir
borçla kapatarak ve ipotekler yaptırarak ekonomiyi sonsuza kadar çevirmenin
mümkün olmayacağı mesajı veriliyor. Çok güvenilen yerli ve milli üretimin ise
bir sabun köpüğü olduğu ve bir karşılığı olmadığı vurgulanıyor (evin ipotek
edildiği borcu kapatmak için tavan arasında üretilmeye çalışılan sabun tozunun,
şiddetli bir yağmur sonrası köpürmeye başladığı, hele de reji ekibinden
birilerinin köpükleri elle sürüklediğinin bariz belli olduğu, ev halkının bütün
geri püskürtme çabalarına rağmen merdivenlerin hepsini geçerek aşağıdaki
atölyeye kadar ulaşan köpüklerin olduğu meşhur sahne!)
Şener Şen’in canlandırdığı ve Yaşar Usta’nın büyük kızına
talip olan Vecihi'nin her fırsatta yapageldiği kız isteme seremonilerinden
birinde söylediği "istiyorum, veriyor musun?" şarkısı, "ne
istediler de vermedik" sözü ile birlikte düşünülsün derim.
Son olarak, final sahnesinde Yaşar Usta'nın evine uçak
kullanılarak saldırılması da manidar değil midir?
Ne dersiniz, bu film yayınlanır mı?