Bu Blogda Ara

Arşiv

inek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tekerleme şekerleme...

İ. Bülent Çelik'in Gazete Pencere'de yayınlanan karükatürü


Komşu komşu!

Hu hu!

 

Damat geldi mi?

Bilmem, geldiği söylentileri dolaşıyor ortada ama daha bir iz yok. Gittiğini de çok sonra duymuştuk zaten, geldiğini ne zaman görürüz, Allah bilir!

 

Ne getirdi?

Vallahi, zamanında durmadan mavi boncuk dağıtırdı. Müjdeler verdi, çokomeller vaat etti. Bir sürü paketler dizdi.

 

Kime kime?

 

Sana bana değil. Sıcak para için yabancılara. Şöyle iyiyiz, böyle uçuyoruz dedi, rakamları ayarlamaya çalıştı. Baktı ki, ne yapsa olmuyor, “dünya” dedi, “dolar boşalır bir handır” dedi. “Dolara bakmayın” dedi. Rekabetçi kur’uyoruz oyunu dedi. Ama olan rezervlere oldu, onlar da düştü kura-kara deliğe, kayboldu.

Kara delik nerede?

Ekonomide... Telekom, Petkim, liman işletmeleri, demir çelik fabrikaları, şeker fabrikaları, madenler... Adı ve türü hatıra gelmeyen daha bir sürü işletme, bina, ne varsa satıldı. Yabancı yatırımcıların dikkatineydi, Over-kur makinesi ayaklarına gelmişti. Rezervler beş dakikada teslim edildi. Parasını kurtaran kaçtı. Sonuç? 500 milyar dolara dayanan dış borç, ihtiyat akçesine kadar harcanmış hazine ve bomboş döviz rezervi... Kara delik ekonomide ama biz uzay hedefine kitlendik. Önce yerli araba dediler, sonra uzay dediler, şimdi de uçan taksileri 10 sene içinde görürüz diyorlar. Uçan taksiyi ne zaman görebiliriz bilmem ama o taksilerin masrafı da semaya bakar, çünkü uçan taksi çok benzin yakar. Uçmayan şey kaldı mı, faizler fırladı, fiyatlar astronomik, işsizlik zirvede. Tencere kaynamıyor, esnaf koltuk yakıyor. Ekmek bulamadığı hususunu abarttığı düşünülenlere şimdilik pasta değilse bile, çay tavsiye ediliyor. Dostlarının da yavaş yavaş tepkisini çekiyor ve gün geçtikç eski dostları ile arasına kara kedi giriyor.

Kara kedi nerede?

Ağaca çıktı.

Ağaç nerede?

Balta kesti. Eskiden hep dutluk olan yerler imara açıldı. Gidişli gelişli yollar yapıldı. Maden arayan şirketlere verildi. Taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamasıyla meşhur Cengiz Han’dan ilham alan şirketler, baltalarını çıkarıp yeşil üstünde yaş bırakmadılar.

Balta nerede?

Balta her zaman elde, kafasını kaldıranın kellesi uçmakta. Bakmayın, adalet reformu ve insan hakları eylem planı açıklandığına. İnsan hakları dile gelse “..eyletmen beni, söyletmen beni...”, “eylem planı eğlen eğlen, AİHM’e gidelim...” ve “..bu AYM bana, ölümden beter, geçti AB kervanı, eylem’e beni, eylem’e beni...” gibi türküler söyleyecek. Elinde baltası ve takmaya hazır kelepçesi olanların türküsü de şöyle: “akşam oldu yanıyor da modemin ışıkları, adamı tutuklatıyor da twitter’da konuşukları / Oy kelepçe kelepçe de nerde idin dün gece? Alır seni takarım da eylem’cesin eylem’ce”.  Adeta, “gel, ne olursan gel” diyen Mevlana’ya nispet yapar gibi “ger, ne olursa olsun ger” felsefesiyle ortamı geriyorlar, Gergerlioğlu’nu attığı tweet sebebiyle Meclis’ten atıyorlar, açtıkları insanlı-haklı eylem paketinin dumanı tütmeye devam ederken. Lisan-ı hal ile terennüm edilen şey “eyyy lem planı, sen kimsin ya?” oluyor. Dış ülkelerle anlaşmak falan da yok, gerekiyorsa çekiyorlar baltaları ama bir bakmışsın baltalar birden kaybolmuş, suya düşmüş. Akdeniz’de sondaj, gemiler falan, esip gürledikten sonra sessizce limana çekildi.

Su nerede?

İnek içti.

İnek nerede?

İneğe bakmak meşakkatli bir iş. Hastalığı ayrı dert, samanı ayrı dert. Kokusu da fena. Paramız var çok şükür, dışarıdan almak daha kolay. Var olan inekler de burada durmadı, dağa kaçtı.

Dağ nerede?

Hazıra dağ mı dayanır? Sen bir şey üretme, her şeyi dışarıdan ithal et, döviz kurları fırlayınca da otur ağla, ciğerini dağla. Maalesef, dağ yanıyor, bitip kül olmasına az kaldı, Allah sonumuzu hayreylesin...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/tekerleme-sekerleme_539173

Büyükbaşın Büyük Derdi...

 
Büyük başın büyük derdi
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Bekir Pakdemirli Türkiye’de hayvanların takibini daha iyi yapabilmek için yeni bir kulak küpesi üzerinde çalışmalar yaptıklarını söyledi ve ekledi:
 
“Kulak küpesi şu; her hayvanın kulağına bir tane cep telefonu asacağız. Yurtdışı toplantılarında anlatıyorum, çok hoşlarına gidiyor: ‘Bu inekten ineğe konuşmak için değil, insanların bilgi sahibi olması için’. İçinde komple cep telefonu altyapısı olan bir küpe. Bu bir cep telefonu, ama sürekli çalışan bir cep telefonu değil. Pili 5 sene dayanıyor. 2-3 günde bir uyanacak. Ondan sonra başlayacak; ‘Merhaba, benim adım şu, ben buradayım, hayattayım, vücut ısım çok iyi, hasta değilim’ veterinere SMS atacak. Belli bir coğrafi bölgeyi geçmemesi gerekiyorsa, ‘bana belirlediğiniz alandayım’ diyecek. Trakya ari bir bölge meselâ.

Ama Trakya’ya Van’dan bir hayvan giriyorsa haberimiz olacak. Şap veya diğer hastalıklar. Türk mühendislerince yapılan, orijinal fikri bana ait bir proje. Mezbahanede hayvan kesilince haberimiz olsun diyoruz. Hayvanın kafası gidiyor, kafayla birlikte küpe duruyor. Halbuki burada vücut ısısı düşünce, sizlere ömür diyeceksiniz.” Bir hayvanın SMS’i kesilirse, artık eSaMeSinin de okunmadığını anlayacağız her halde...

Bakan bey, bunun kendi orijinal fikri olduğunu söylüyor, ama kısaca “IOT” denilen nesnelerin interneti kavramı tam da böyle bir şeylere imkân tanıyor ve yeni değil. İneklerin IOT’ları çok sevdiği bilinen bir şey. Hollanda’da çok gelişmiş uygulamalarının olduğunu söylüyorlar.

Vatsağıp Grupları 

Kulaklarında cep telefonu ve internet teknolojisi taşıyan inekler, sadece veterinere SMS atmakla yetinirler mi acaba? Ya bize haber vermeden kendi aralarında haberleşmeye başlarlarsa? Misal, “vatsağıp” grupları kurabilirler. Bir inek, mavi renkli çitlere bir çift tok atarsa “sağıldı” bilgisi paylaşmış olur. Grupta herkes birbirine “çayırlı Cumalar” diler. Çayırların fethi, hacetlerin def’i için “Allah çayırlara vesile kılsın” gibi güzel duâlar paylaşırlar. Devletin cebinden bir kuruş çıkmayacak şekilde SSBS (Sen Sağ Ben Selâmet) yöntemiyle Şehir Mezbahaları’nda sağılacak inekler için hazine günlük asgarî 500 bin SMS garantisi verir, onun altında SMS gelirse öküz altında buzağı aranır.

SÜTÖ

Vatsağıp falan neyse de, ya George Orwell’in Hayvan Çiftliği kitabındaki gibi isyan çıkarmaya niyetlenen hayvanlar olursa? Hafazanallah, SÜTÖ isimli bir örgüt kurarlarsa? Kulaktan kulağa şifreli haberleşme için “sütlock” yazılımı kullanabilirler. Böyle bir şey vuku bulursa, derhal S serisi saman çöpü bulunduran inekler derdest edilir, Sütüntü dergisi ve Saman gazetesi aboneliği ile Samandolu kanalını favori listesinde bulundurmak, örgüt üyeliğine delil kabul edilir. Bankasaman’ın önünden geçenin gözünün yaşına bakılmaz. Kulaklarındaki küpelerden günde 20 saat kaset dinleyip ağlarken, sütlerine gözyaşlarını katan tezcanlı inekler de çıkacaktır. Ne diyelim, büyükbaşın büyük derdi olur...

Diyanet’in mesajları

Diyanet, sağolsun, zaman zaman vatandaşlara bazı dinî konularda hatırlatmalar yapıyor. Meselâ, TOKİ marifetiyle satın alınacak konutlar için kullanılacak kredilerde enflasyon miktarına eşit veya onun da altında bir faiz uygulamasına cevaz verdi. Sübhanallah, bu hatırlatma tam da konut satışlarının düştüğü ve inşaat piyasasının kriz yaşadığı bir zamana denk geldi. Halbuki TOKİ yıllardır satış yapmaktaydı ve satış usûlünde bir değişiklik yapmamıştı. Fetvayı temellendirdikleri enflasyon oranının, 15-20 yıl içerisinde alacağı değerleri hesaplamış ve büyük ihtimalle faiz oranlarının altına düşmeyeceğini tahmin etmiş olabilirler mi? Öyleyse,  ekonomiden epey iyi anlıyor olmalılar. Pazar alış verişlerini akşam saatlerinde yapmaya vatandaşı davet etmelerine de şaşırmamalı o zaman... Akşam saatlerinde elde kalan ve belki de ertesi gün/lere kalırsa bozulabilecek malları pazarcıların belli bir zararı göze alarak daha ucuza sattığı söylenebilir. Bu durumda akşam pazarı tavsiyesi, pazarcı esnafının açıkça zarar etmesini teşvik anlamına gelmez mi? Satın alanlar vatandaş da pazarcı değil mi? Sonra, diyelim ki, herkes alış verişini akşama bıraktı, akşam saatinde yükselen taleple birlikte arz sabitken fiyatlar nasıl düşebilir? 

Geçtiğimiz haftalarda Kur’ân kursu inşaatı ile ilgili açıklamaları tartışma konusu olmuştu. Kur’ân denince akla kurs inşaatı ve tuğla gelmese,  Cennet de köşk-saraya indirgenmese daha iyi olmaz mı? İmar yerine iman öncelense, siyasî gücün en çok ihtiyaç duyduğu konularda o ihtiyaca dair bir dinî hükmü siyasinin işine gelecek şekilde anlatmaktan vazgeçilse, kuruma duyulan güven artmaz mı?

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/buyukbasin-buyuk-derdi_513168

Bill Eyyy Geyyyts!



Bill Eyyy Geyyyts
Bilişim sektörünün öncü isimlerinden Bill Gates, geçenlerde şöyle bir açıklama yaptı:"Bir gün ineklerin bağırsak hareketleri hakkında konuşacağım hiç aklıma gelmezdi. İnekler, bakterilerin metan gazı biriktirmesine neden oluyor ve sıra dışı mideleri var. Bilim insanları, ineklerin 100 ile 200 litre kadar metan gazı çıkardığını söylüyor. Bu da bir arabanın bir günde yaydığı metana neredeyse eşit." 

Açıklamanın manidarlığı zamanlamasında; hemen öncesinde Tarım bakanımız AB ülkeleri içinde sığır varlığı en yüksek ülke olduğumuzu söyledi. Adeta bir dış “Mihraksoft” edasıyla hayvancılığımızı hedef alarak söylenen bu sözlere cevabı tabii ki ben veremem. Şöyle bir cevap verecek birini tanıyorum:

Eyyy Geyyyts! Sen kimsin ya? Bu kadar senedir inekler vardı dünyada, herhangi bir zararları olmadı da durup dururken şimdi mi zararlı olmaya başladılar? Etinden-sütünden, derisinden-tırnağından, kısaca ölüsünden-dirisinden sayısız fayda elde ettiğimiz hayvanlardan ne istiyorsun? Yoksa zahiren hayvanlara yapıldığı görünen bu saldırıda esas hedef ülkemizin yöneticileri mi? Açık konuş!

Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Yahu dünyanın en zengin adamısın işte! Milyonlarca kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsız köylüyü, çiftçiyi, ineği karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmasın! Sen değil misin dışkıdan elde edilen suyu içen, insanlara bir damlacık saadeti çok gören… Anlamıyor musun beyim, bu insanlar inek eti seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi, açık kaynak kodlu yazılımları, paylaşmayı tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. Hıh! Sen, büyük patron, milyarder Bill Gates! Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm! Ben, Büyük Usta! Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! Gözümde bir GNU lisans kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi Bill, ne ineklerimize, ne de suyumuza hiçbir şey yapamayacaksın. (Son cümlede anlatım bozukluğu var ama Usta’lara saygı babından düzeltilmedi, editoryal bir sıkıntı değil yani…) 

Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi! Çünkü biz birbirimize parayla pulla, sabanla pullukla, lisansla-sözleşme ile değil, sevgiyle bağlıyız! Biz öyle bir memleketiz ki, refahımız arttığı için et fiyatlarımız yükseliyor. Çöpleri karıştırıp artık yemekleri toplayan insanlarımızın 4 dairesi olabiliyor. Ucuza sebze alabilmek için insanlarımız bir buçuk kilometrelik varlık kuyruklarına giriyor. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık çiftçilerime! Dokunma ineklerime! Dokunma damadıma! 

Eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir hesap makinesini bile düzgün kullanmamış olan ben, Büyük Usta, hiç düşünmeden hackler dururum seni! Anlıyor musun, Hacklerim ve dönüp loglara bakmam bile!

Tanket Çadırları

Anketlerde manipülasyon var denilerek, anketçilere güvenilmediği dile getirildi. Anketlerin ilk sonuçları tarlada-özür dilerim-sokakta başka, televizyonlardan basından insanlara ulaştığında başka ise, aracı kurumlar burada rakamları şişiriyor, kimse kusura bakmasın. Bence hemen devlet bu işe el atmalı ve Tanzim-Anket işine girilmelidir. Buna kısaca Tanket de diyebiliriz, tanzimin tan’ı ile anketin ket’ini birleştirdim. An itibariyle “an” hecesi de ortak olunca böyle kısa ve güzel bir isim ortaya çıktı. Nasıl işleyecek? Belediye açacak bir çadır, vatandaş gelip kime oy vereceğini söyleyip kendini kaydettirecek. “Tuhaf işler bunlar, adamı fişler bunlar” demeyin, en doğru anket böyle yapılır işte… İnsanlar tabii ki kuyruğa girecek Tanket çadırlarının önünde. Anket firmaları da artık sinek avlarken şu şarkıyı nedamet eşliğinde söyler: “Anket firması anket firması kuyruğun nerede? Kuyruğum yok kuyruğum yok boğuldum derede”

Yurtta Sulh Ceza, Halı Sahada Sulh Ceza!

Telefonlarına cevap vermiyor diye kız arkadaşının kaldığı yurdu polisle basan savcıdan daha gelişmiş seviyede olan, halı saha maçında oyun saati konusunda tartıştığı öğretmenleri gözaltına aldıran savcı gündeme geldi. “Yurtta sulh ceza, halı sahada sulh ceza” prensibiyle hareket eden savcılar bunlar demek ki... Halı sahanın kenarına overlok yapmış olmalılar ki “hemen kavga çıkarılır, beş dakikada polise teslim edilir” kaidesi uygulanmış. Bu adamla aynı maçta oynamak bile tehlikeli olabilir, ya “bana bir çalım atanı 40 yıl içeri atarım” deyip oyun arkadaşlarını da içeri atarsa? Futbol topu bile dile gelse illallah der, türküye başlar:

“Aman savcı, vurma bana
Ben bu sahanın aybalam, mazlumuyam”

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: