Bu Blogda Ara

Arşiv

Yapay Beka ve Sebzelerin İnterneti...


Yapay Beka ve Sebzelerin İnterneti

Kamuoyunda Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, başkanlık, Türk tipi başkanlık gibi farklı isim ve tamlamalarla anılan sistem, denge-denetim mekanizmalarının eksikliği, meclis fonksiyonlarının azalacağı gibi endişeler eşliğinde, hazırlayıcı ve savunucularının yeni sıfatıyla andığı Türkiye’de, kendi deyimleriyle atı alanın Üsküdar’ı geçtiği gibi hayata geçti. 

Bu sistemi getirirken şikayet ettikleri konulardan biri, eskiden devlet işlerinde bürokratik işlemlerin çokluğuydu. Yeni sistemle bütün güçler tek elde toplanacak, en tepeden verilen direktifler anında işleme konacaktı. İstikrarın muhafaza edileceği ve koalisyonların bir daha gelmemek üzere devrinin kapanacağı vaat ediliyordu. Ekonomimiz şahlanacak ve hepimiz refaha erecektik. Gücünü katlayan devletin güvenlik derdi de kalmayacaktı. 

2019 mahalli idareler seçiminden önce aynı vaatleri tekrarladıklarına bakılırsa hala onları gerçekleştiremediler gibi görünüyor. Daha önce gayrıresmi ortakları olduğu herkesin malumu iken tek parti görünümleri vardı. Yeni koalisyon ortakları ile genel seçimlerin öncesinde ittifak kurdukları gibi belediye başkanlıklarını ve belediye meclis üyeliklerini bile paylaşıyorlar. Nerdeeen nereye, kimleeer, kimlerle beraber...

Elin ecnebileri, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak kitleleri yönlendiriyor. Büyük veriler üzerinde analitik çalışmalar yapıyor ve seçmenleri nasıl manipüle edeceğine karar veriyor. Pekiyi, bizde her seçim aynı vaatleri yapıp, sonrasında gereğini yerine getirmemek nasıl kazandırıyor derseniz, Endüstrabia (4.0) kullanılıyor olduğunu söyleyebiliriz. Endüstrabia (4.0)’ın bazı başlıklarını şöyle sıralamak mümkündür:

Yapay Beka: Seçimden seçime ortaya çıkan bir konudur. Nasıl oluyorsa, ülkeyi yok etmek isteyen güçler ve onların işbirlikçileri seçim öncesini ve hemen sonrasını hedeflemektedir. Bir seçimde faiz lobisi, birinde bir parti, birinde bir başka grup insan... Bu seçim marketler, kabzımallar ve toptancılar terörist ilan edildi. Eczacılar da terörist listesine adını yazdırmak üzere, ona göre... Seçimler öncesi bombalar patlarsa kendilerine saldırıldığını söyleyip oylarını artırıyorlar. Patlamazsa, kendileri sayesinde huzur geldiğini iddia ederek, oy alamazlarsa huzurun bozulacağını öne sürüyorlar. Beka meselesine niçin ve nasıl maruz kalındığını ne hikmetse anlatmıyorlar, muhalefet milletvekilleri beka meselesinin Meclis’te araştırılmasını istedği teklifi reddettiler.

Sebzelerin İnterneti: Kısacası IoT. “Beleş İngilizce” hocamız Mr. Arnıld daha iyi bilir, onun alanına girmek gibi olmasın ama IoT’un ot kısmı sebze demek, i de internet. İnternet mecralarında sebze fiyatlarının pahalılığı ile ilgili paylaşımlar artınca tanzim satışlar ve internet üzerinden ucuz sebze alımının başlaması, sebzelerin internetinin bir yönüdür. Tabii, sebzelerin interneti deyince “biber güvenlik” meselesi de önem kazanıyor. Biliyorsunuz, Tarım Bakanımız açıkladılar; sığır varlığı olarak AB ülkeleri arasında birinciymişiz. Bu kadar sığırın ot yemek istemesi o otlar için güvenlik problemidir. Buna azami dikkat elzemdir. 

Ab-artırılmış Gerçeklik: Artırılmış, hatta artırılma hızı abartılmış gerçeklğe ab-artırılmış gerçeklik denir. Her seçim döneminde icat edilen iç-dış düşmanlar ve bunlarla ilgili abartılı anlatımlar bu kapsama girer. Et fiyatları yükselir, refahımızın artmış olduğuna hükmedilir. Ucuz sebze almak için girilen kuyruklara varlık kuyruğu denir. Zamların adı, “güncelleme” ve “ayarlama” gibi kelimelerle değişmiştir.

“Sensor”lu Dünya: Basın toplantısı yapılacaksa kesinlikle hangi soruların sorulacağı ve daha önemlisi soruları kimin soracağı şansa bırakılmaz. Önceden belirlenmiş kişilere “sen sor” denilir. Kurala uymayacak gazete ve gazeteciler bu toplantılara çağrılmaz.

Üç Boyutlu Baskı: Seçmen her yönden baskı altında tutulur. Tekrar seçilmezlerse devletten eskisi gibi yardım alınamayacağı, İş-Kur üzerinden kadrolar tahsis edilemeyeceği söylenir. Yöneticilere itaatin farz olduğu, ayrıca ahirette berat belgesi almanın yolunun kendilerine oy vermek olduğu hatırlatılır.

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yapay-beka-ve-sebzelerin-interneti_486920

Venezuela ve Neuzubillah!


Venezuella ve Neuzubillah

Ekonomimizin içinde bulunduğu durumu düşününce, aklıma şöyle bir tablo geldi: Çölde yürümekte olan ekonomimiz, birden karşısına çıkan enflasyon aslanını görür. Can havliyle kaçmaya çalışırken etrafta saklanacak bir yer bulamaz, ilk gördüğü kuyunun içine kendini atar. Daralma ile başlayan bu kuyu kriz kuyusudur. Ekonomi düşerken, eli hasbelkader zayıf bir dala tutunur. Aşağısı karanlıktır, dev dış borçlar ve belirsizlik ejderhaları ile doludur. Tutunduğu dal küçük bir ağaca aittir ve köklerini faiz ve işsizlik fareleri kemirmektedir, koptu kopacaktır. Bu ağaçta, ilahi  ihsan eseri, enva-i çeşit sebze ve meyve bulunmaktadır. Sureten çok süslü duran bu ağacın meyveleri aslında zehirlidir. Yerken vatandaşa tatlı gelen bu meyve ve sebzeler kısa bir süre sonra sancılara sebep olacaktır.

Bediüzzaman’ın Sözler adlı eserinin Sekizinci Söz’ünde anlatılan hikayeden alınan bu tabloya, muhtemelen iktisat ilmine muttali olanlar, kavramları ve benzetmeleri daha iyi tatbik edebilirler. Yükselen maliyetler, artan fiyatlar, enflasyon ve borçlar arasında sıkışan ekonomimizi rahatlatmak için hükümet, tanzim satışlara yöneldi. Piyasaya müdahale anlamına gelen ve zararına da olsa yapılan satışların faturasını bütün vatandaşlar ödeyecek. Nitekim, petrol ihracatına çokça güvenen Venezuela da ekonomisini bugünkü haline getirmeden önce benzer yollardan geçmiş: Devlet eliyle belirlenen ve indirilen fiyatlar üretimin durma noktasına gelmesine sebep olmuş, karaborsa patlamış, enflasyon ise astronomik rakamlara doğru yükselmiş. Halka ucuz mal temin etmek için devlet ithalata yüklenince eldeki bütün kaynaklar dışarıya gitmiş. 

Ve Neuzubillah!
 
Fıkraya göre, Nasreddin Hoca’ya bir gün Timur sormuş: “Yahu, Hoca merak ettim, geçmişte Abbasi Halifelerine halk, 'Muhteşembillah, Mutasımbillah, Muvaffakbillah' diye adlar koyarlarmış. Ben o zaman hükümdar olsaydım, acaba halk beni hangi sıfatla çağırırdı?” Hoca da hemen yapıştırmış cevabı: “Neuzubillah!”
Sizin de aklınızda olsun, hangi ülkeye benzediğimizi soran olursa cevabınız “Ve neuzubillah!” olsun...

 “Alem Tanzim’den Razi”

Vatandaş canibinden bakılırsa, piyasaya göre daha ucuza satış yaptığı için tanzim satış makbul görünüyor. Şöyle bir türkü söylediğini de duyabilirsiniz: 

“Poşet aldım çıktım alışverişe
Ta Tuzla’dan geldim Ümraniye'ye
Vatandaşlar bir marketi meth eder
Tanzim satış derler onun namına, vay vay
Vay Tanzim...
Alem Tanzim’den razi (x2)
Sordum, devletin dediler
Zararına satış dediler
Satış sınırsız değil
Kotalıdır dediler”

Üretim ve Montaj Hatlı Lojistik

Tabii, vatandaşın hoşuna gittiğini görünce devletlülerimiz, markette satılan her ürünü tanzimde satacaklarını ifade etti. Seçime kadar ülkenin her yerinde ve söyledikleri gibi her şeyi satacak market organizasyonu biraz zor olabilir. Elektronik ortamda PTT alışveriş sitesi ve kargo hizmetleri bu manada kullanıma açıldı. Kargoda meyve sebze nasıl gidecek demeyin. Bunu fırsata dönüştürmek mümkün. Mesela Mardin’de bir vatandaş salça mı almak istedi, hemen PTT elektronik sitesinden domates siparişi verecek. Siparişi ulaşıncaya kadar geçen sürede ve taşıma sırasındaki ezilmelerle salçaya dönüşebilir. Hem taze olur, hem de zamandan tasarruf edilmiş olur. Al sana katma değerli hizmet: Üretim ve montaj hattının içinde olduğu lojistik hizmeti! Meyve suları için de geçerli ama patlıcan ve biber için nasıl olur bilmiyorum. 

Tanzim  Marketlere İsim Alternatifleri

Tanzim satış genel bir ifade olduğu için bence yeni ve özel bir isim bulmak daha iyi olur. Aklıma ilk gelen isim REM(Zİ), uzun okunuşu da şöyle: Rakipsiz Emniyet Marketi(Zorunlu İhtiyaçlar).  Öncelikle vatandaşın tanzim için söylediği türkü ile bu isim çok uyumlu olacaktır. “Alem REM(Zİ)’den razi...” Markette gün boyu bu türkünün çaldığını düşünsenize... Neyse bu isim ve türküsü sizi sarmadıysa SAR-MAR da diyebiliriz, Saray Marketleri manasında. Bunun da sloganı hazır: “Zararına İşler, Ucuzluk SAR-MAR’ı”...
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/venezuela-ve-neuzubillah_486361

Film Değerlendirme Kurulu


Film Değerlendirme Kurulu

Başkanlık sistemini son iki haftada daha iyi idrak eden sinemacılar için çıkarılan jet hızındaki kanunla birlikte yeni bir kurul oluşturulacak. Sekiz kişiden oluşan bu kurul, ülke içinde çekilen veya yurt dışından ithal edilen filmlerin gösterime girmesinden önce değerlendirilmesi ve sınıflandırılması işlerini yürütecek. Değerlendirme sonucunda olumlu not alamayan filmler gösterime giremeyecek.

Kimilerine göre bu bir sansür kurulu olacak, kimilerine göre ise zaten öteden beri uygulanmakta olan bir şeydi ve bu manada kanun yeni bir şey getirmedi. Zaten, ülkemizde kanunların bazıları bilerek müphem bırakılır ki gerektiği zamanda ihtiyaç kadar esnetilebilsin, adamına göre muamele edilebilsin, dosta güven telkin ederken düşmana korku salsın. 

Şimdi, muhtemelen hepinizin bildiği ve sevdiği bir filmin bugünkü hükümet aklına hakim olan korku, vehim ve endişeler ışığında nasıl değerlendirilebileceğine bir bakalım. 1977 yapımı olan bu filmin adı “Gülen Gözler”. Başrollerinde Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen ve daha bir çok meşhur oyuncu yer almış. 

Evvela film, isminden dolayı radara takıldı! Hemen örgüt bağlantıları sorgulansın! “Adile Naşit” ismindeki adalet mefhumuna yapılan vurgu Adalet ve Kalkınmaya bir gönderme olmasın? Neyse, son anda yönetmen ismi sayesinde seyredilmeden yasak yemekten kurtulur gibi, yönetmen Ertem Eğilmez’dir zira. Bunu “RTE’m Eğilmez!” şeklinde okumak da mümkündür.  Şimdi de filmde gizlenen mesajlara(!) tek tek bakalım:

İç-Dış Bütün Mihrakların Hedefi: Yaşar Usta!

Bütün katakulliler Yaşar Usta'ya yapılıyor; sürekli arkasından iş çevriliyor, dış mihraklardan (müteahhit Yunus) yardım alınarak finansal açıdan diz çökmesi hedefleniyor. Kız babası olduğu halde bütün düğün mesarifi üzerine yükleniyor. Bir punduna getirip herkes bir şekilde kandırıyor Usta’yı. En son elde avuçta bulunan bütün dükkan malzemelerini satmak zorunda kalıyor. 

İnşaat ve Müteahhit Düşmanlığı!

Müteahhitlere filmde sataşılıyor, inşaat gibi ülkemizin gelişmesinin lokomotifi olan güzelim inşaat sektörüne olumsuz atıflar yapılıyor. Müteahhit adam malzemeden çalan, kaçak göçek işler çeviren, en yakınlarını bile menfaatleri için kırmaktan çekinmeyen kural tanımaz bir portre olarak çiziliyor.
İnşaatlarda temel atmaya alışık olan müteahhit baba, sözünü dinlemeyip Yaşar Usta’nın kızını almak isteyen oğlu Temel’i de atıyor mu evden? Bu da Yaşar Usta’nın evine iç güveysi olarak geliyor mu? Al sana, iç işlerine karıştığı ülkeden kaçan ve almak zorunda olduğu mültecileri barındıran ülkeye gönderme!

Ekonomi Yönetimi

AKP'nin yaptığı gibi dış borçlar alarak, borcu başka bir borçla kapatarak ve ipotekler yaptırarak ekonomiyi sonsuza kadar çevirmenin mümkün olmayacağı mesajı veriliyor. Çok güvenilen yerli ve milli üretimin ise bir sabun köpüğü olduğu ve bir karşılığı olmadığı vurgulanıyor (evin ipotek edildiği borcu kapatmak için tavan arasında üretilmeye çalışılan sabun tozunun, şiddetli bir yağmur sonrası köpürmeye başladığı, hele de reji ekibinden birilerinin köpükleri elle sürüklediğinin bariz belli olduğu, ev halkının bütün geri püskürtme çabalarına rağmen merdivenlerin hepsini geçerek aşağıdaki atölyeye kadar ulaşan köpüklerin olduğu meşhur sahne!)

Şener Şen’in canlandırdığı ve Yaşar Usta’nın büyük kızına talip olan Vecihi'nin her fırsatta yapageldiği kız isteme seremonilerinden birinde söylediği "istiyorum, veriyor musun?" şarkısı, "ne istediler de vermedik" sözü ile birlikte düşünülsün derim.

Son olarak, final sahnesinde Yaşar Usta'nın evine uçak kullanılarak saldırılması da manidar değil midir?

Ne dersiniz, bu film yayınlanır mı?

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: