Bu Blogda Ara

Arşiv

yalan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yalan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Oy Alanlar ve O Yalanlarla Oyalananlar

 

Oy alanlar ve o yalanlarla oyalananlar
İbrahim Özdabak Karikatürü

Mahalli idareler için bir seçim günü daha geldi çattı. Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de iki taraf var: Oy alanlar ve oy verenler.

Önemli bir hatırlatma ve kamu spotu: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayıp meydanlarda ve ekranlarda kendisini aday ve taraf gibi tanıtarak sizden oy almaya çalışan Sisi, Netanyahu, İngiltere Kralı, Rahmetli Başkan Kennedy, Taçsız Kral Pele, Backenbauer, Kaleci Mayer, Nadya Komanaçi ve Biricik Bardo gibi kişilere itibar etmeyiniz! Bu kişiler seçimlerimizde aday değildir. 

Oy almak isteyenler, kendilerini ve projelerini anlatmak için propaganda yaparlar. Makul bir seçim yarışında olması gereken budur. Gel gelelim, ülkemizde işler biraz farklı yürür. Propaganda metinlerini daha çok rakiplere hakaret ve onları karalama cümleleri oluşturur. Yalanın bini bir paradır. Sözle de sınırlı kalmayıp, grafiklerle ve montajlarla süslenen videolar, miting meydanlarında ve hatta siyasete alet edilen camilerin avlularında halka gösterilip rakipler yuhalatılabilir. 

İçinde bulunulan gün merğub meta ne ise onlar kullanılır tabii; bazen muhalefet teröristlikle suçlanır, bazen vatan hainliğiyle. Olmadı, bütün tuşlara aynı anda basıp ahlaksız, din düşmanı, dış güçlerin işbirlikçisi, vatan haini ve alçak teröristler denebilir. Hangisi tutarsa artık... Taraftarları da demez ki “Madem bunlar böyle ahlaksız, suçlu ve tehlikeliler, neden serbestçe dolaşabiliyorlar? Suçluları tutuklamayıp, üstüne, onlara serbestçe siyaset yaptırmakla sen de suç ortağı olmuyor musun?” 

Oy alan, o yalanlar büyüdükçe taraftarlarının sadakatinin pekiştiğini görür. Rakipleri de suçlamaları düşürmek için oyalanır durur, sesini duyuracak mecra bulamayacağı için çabaları sonuç vermez.

Teknik olarak seçim sonunda sevinecek olanlar seçilenler ve onlara isteyerek oy vermiş olanlar olacaktır ama Gazze, Kudüs ve Mekke düşmesin, oradaki çocuklar sevinsin diye oy isteyenler çıkabilir. Gazze’deki çocuklar, Doğu Türkistan’daki mazlumlar ve dünyanın başka bölgelerindeki gadre uğrayan insanları sevindirmenin yolu onlara zulmedenleri durduracak/zora sokacak işler yapmaktır ki bu da muhtarlık, belediye başkanlığı veya il genel meclisi üyeliklerine seçilenlerin doğrudan yapabileceği bir şey değildir. 

Merkezi hükümeti idare edenler, diplomatik, siyasi ve ekonomik kanalları çalıştırarak zulümleri önleyemiyor veya azaltamıyorsa mahalli idareler bu konuda neler yapabilecek acaba? Esenyurt’ta çöplerin düzgün toplandığını görüp alkışlayacak Gazzeli çocuk var mı? Ya da Bağcılar kanalizasyon sisteminin düzgün çalışması, Uygur Türklerine nasıl bir moral-motivasyon kazandırabilir? Myanmar’daki Müslümanların da Beylikdüzü imar planlarını gündeme almaları pek muhtemel gözükmüyor.

İsrail mezalimini iç politika malzemesi yapıp tel’in edenler, Tel Aviv’e giden dikenli telin ülkemizden yollanmasına neden ses çıkarmıyor acaba? Dikenli tel ile kalsak bari; İsrail’e ihraç ettiğimiz ürünler arasında barut, patlayıcı maddeler, ateş alıcı maddeler, mühimmat, silah ve parçaları var. 

Vaktiyle, Güneydoğu’da bir köyün bütün besi hayvanları bir gecede çalınır. Köylüler soluğu Ağa’nın yanında alır ve çalınan hayvanlarının bulunması konusunda yardım isterler. Ağa köylüleri kırmaz ve geniş çaplı(!) bir operasyon düzenleyerek hırsızların peşine düşer. Aramaların sonunda hayvanların ancak yarısını bulabilmiştir ve köylülere geri verilmesini sağlar. Buna da şükür diyen köylüler hayvanların bir kısmını ağaya hediye ederler. Sonradan ortaya çıkar ki hırsızlarla iş birliği yapan ağa, onlardan da bir komisyon almıştır. Meşhur bir sözde dendiği gibi: “Kurtla oturup kuzuyu yer, kuzuyla oturup ağlar!”

Kısaca, oy alanların o yalanları ile oyalanmayalım...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/oy-alanlar-ve-o-yalanlarla-oyalananlar_595346


Filmelyakin

 

Filmelyakin
İbrahim Özdabak Karikatürü

Bu hafta köşemizin misafiri meşhur film ve dizi yapımcısı Hakkı Örter. Kendisi, tarihi olayların anlatıldığı yapımlarıyla bilinen Alternatifilm şirketinin sahibidir..

-Hakkı Bey, projelerinizden bahseder misiniz?

Halka gaz vermek veya bir konuda halkın gazı birikmişse onu almaya matuf projeler yürütüyoruz. Bu sebeple çalışmalarımız geniş bir kitle tarafından ilgiyle takip edilmektedir.

-Hikayelerinizin bir kısmının uydurma olduğu yönünde eleştiriler var...

Tarihi hikayeler anlatıyoruz ve açıkçası hikayelerimizin tarihi gerçeklere uygun olup olmadığı ile çok ilgilenmiyoruz. Tamamen kurmaca değil tabi, dramatize ederken bir kurgu giriyor işin içine. Küçük dokunuşlar bizimkisi. İnsanların çok hoşuna gidiyor bunlar. Milletimiz neyi duymaktan memnun olacaksa onu sunuyoruz. Her şey halkımız için.

-Tarih anlatıyormuş gibi yapıp günümüze dair mesajlar veriyorsunuz, bazı olay ve kişiler sanki bugünün dünyasına aitmiş gibi duruyor.

Efendim, tarih tekerrürden ibarettir. Aynısı değilse bile çok benzeri muhakkak yaşanmıştır. Her ne kadar filmlerimizde anlattığımız hikayelerin yaşandığının delili yoksa bile, yaşanmadığını da kimse ispat edemez. Sonuçta hiçbirimiz orada değiliz, öyle değil mi?

-Yapımlarınızda gerçek olmayabilecek unsurlar kullandığınıza dair bir uyarı ifadesi geçmiyor. İnsanlar gerçek tarihi anlattığınızı zannedebilirler.

Çekimler sırasında hiçbir canlıya zarar vermediğimizi söylüyoruz, o yeterli bence... Ayrıca, sadece tarihi film çekmiyoruz, çeşit çeşit kahramanlık hikayemiz var.

-Yeni projeleriniz var mı?

Var, bomba gibi filmler ve diziler çekiyoruz şu anda. Bomba dediysem hem mecazi olarak hem de gerçekten patlamalı ve bol aksiyonlu yapımlar.

-Heyecan doruğa çıkacak diyorsunuz. Biraz ayrıntı verebilir misiniz, hangi konularda olacak?

Fazla bilgi verip heyecanı bozmak istemem. Şöyle bir müjde vereyim: Bu dönem, ilk kez yabancı seyirciye yönelik çalışmalar da olacak. O yüzden film ve dizi isimlerinde İngilizce kelimeler var. Sizin için birkaç tanesini sayalım:

Fear'iliş İsrail: İsrail'in içinde yaşadığı korkuyu anlatan bir film olacak. Fear, İngilizce korku anlamına geliyor. Tek başına kalan İsrail, sağdan soldan tokatlar yiyor. En çok da Türkiye’den korkuyor. “One minute!” şokundan sonra tir tir titreyen İsrail, Türkiye ile ortak enerji projelerine giriyor, ticaret hacmini on katına çıkarıyor. Film müziği de şöyle:

“Ticarette hız kesme yok, o ne minüttür

Her işte mantık arama, gerçekler biraz absürttür

Çalan flüttür, hacim brüttür

Kimse sormuyor bu nasıl iştir?”

Pay to Taht Netanyahu: Tahta geçmek için akıl almaz oyunlar sergileyen Netanyahu’nun maceralarını anlatan bir dizi. Tahtı ele geçirmek kolay değildir, türlü türlü entrikalar çevirmiş ve birtakım bedeller ödemek zorunda kalmıştır. “Pay to” ile onu kastediyoruz. Dış piyasaya yönelik bir dizi ama bizim seyircimizin de çok hoşuna gideceğinden eminim. Türk büyük elçisi, Netanyahu’ya “Neden yahu, bu kadar zulüm?” diyerek okkalı bir tokat yapıştırıyor. İçimizin yağları eriyecek seyrederken.

Kurtar Kudüs'ü Pusu: Esenyurt’un düşmesiyle birlikte sallantıya giren Kudüs’ü, seyircilerimizin yerli yapımlarımızdan çok iyi tanıdığı ve sevdiği bir özel harekât ekibi kurtarıyor. Alemi dar ediyorlar, Polat Kubbe kullanan devlete. Uçaklar, füzeler, bombalar, özel operasyonlar... Aksiyona doyacak seyirciler.

Son olarak, insanımız okumayı ve araştırmayı çok sevmiyor. Biz de mesajlarımızı film ve dizi hikayleriyle aktarıyoruz.

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/filmelyakin_589666

Techno Orucu

 

Techno Orucu


Seçime yaklaştığımız şu günlerde, seçim atmosferinin en yoğun yaşandığı mecralar sosyal medya ve internet araçları oluyor. İşleri sadece kitleleri saflarına çekmek için propaganda üretmek olan binlerce troll, maalesef bu atmosfere oldukça zararlı gazlar salıyor.

Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve karşı olduğu tarafı düşman gibi gösterme dilini geçtim, o dil hep vardı. Solunan nefretle dozajı artan bu dille, apaçık iftiralar atılıyor ve yalan haberler üretiliyor.

Rakip siyasetçilerin eski zamanlarda söyledikleri sözler, bağlamından koparılarak yeniden servis edilebiliyor. Sözlerin geçtiği konuşmadan cımbızla çekilen kısımlar sergilenerek taraftarlar linçe davet ediliyor. Gün geçmiyor ki #FalancaKişiHaddiniBil, #FilancaKişiTutuklansın gibi etiketler sosyal medyada en çok konuşulan başlıklar içine girmesin.

Arşivlerde tamamı bulunan konuşmaların orijinal halini yayınlayıp ilgili konuşmanın tarihini ve hangi konjojktürde kullanıldığını anlatmak mümkün ama bu düzeltmeler, iftira edenlerin gazına gelerek işin aslını hakikatini sorgulamadan hakaret etme furyasına kapılanların ne kadarına ulaşabilir, o meçhul.

Üzerinde oynama yapılmış düzmece resimler, başka zaman ve coğrafyalara ait görüntüler kullanılarak yapılan karalamalar da eksik değil. Kişilerin söylemedikleri sözler veya yapmadıkları işleri itiva eden paylaşımlar gırla gidiyor. Sosyal medyanın, kullanıcıların arkadaş çevresi, beğeni ve paylaşımlarından hareketle oluşturdukları profile uygun içerikleri öne çektiğini göz önünde bulundurduğumuzda, doğru haber ve içeriklere ulaşmak için fazladan gayret sarf etmek gerektiği açıktır.

Polisiye tedbirlerle yalan haberin önünü kesmek mümkün değildir. Rağbet görmezse bu tarz manipülasyon denemeleri başarılı olamaz. Seçime yaklaştıkça daha çok artacak olan bu yalan haber ve propaganda etkisinden korunmak için “Techno Orucu” tutmak iyi olur. Gündelik hayatımızın içerisine iyice yerleşmiş olan bilgisayar ve cep telefonunu tamamen terk etmek, sosyal medyayı hiç takip etmemek mümkün değilse bile, en azından provokatif olma ihtimali yüksek olan haber ve paylaşımları gördüğümüzde, doğruluğunu teyit etmek için araştırmak çok meşakkatli olmasa gerek. Beğeni ve paylaşımdan önce bu tahkikat çok önemli.

Ramazan aynda, oruç tutmaya heveslenen ve bütün gün boyunca oruç tutamayan çocukları teşvik ve oruca alıştırmak için geliştirilmiş, yazımızın başlığına da ilham kaynağı olan tekne orucu gibi, techno orucunun da çocuklara bakan yönü çok mühimdir. Karakterlerinin şekillendiği yaşlarda çocuklarımızın telefon, tablet, bilgisayar ve oyun konsolları bağımlılığı eğitimciler, psikologlar ve konuyla ilgili çeşitli uzmanlar tarafından incelenip çözüm yolları araştırılmalıdır.

Oynadıkları çevrimiçi video oyunlarında, seyrettikleri videolarda ve filmlerde maalesef yaşlarına uygun olmayan ve gelişimlerini menfi manada etkileyebilecek pek çok unsur var.

Bir kere, sanal dünyada sınır yok. Oyunlar hiç bitmiyor, sürekli bir üst seviye var. Yoksa bile sonsuza kadar oyun döngüsünün içerisinde kalmak mümkün. Oyun hakkı hiç bitmiyor veya bitse bile yeniden başlama imkanı var. Kendilerini kontrol ederek oyunu sonlandırmaları çok zor.

“Hile” denilen şey çok yaygın, hile yapmak çok normal karşılanıyor. Kendi aralarında hile kodlarını ve şifrelerini paylaşıyorlar. Hırsızlık, talan, gasp, ateşli silah kullanımı, öldürme ve yaralama, şiddete ve korkuya dayalı oyunlarda başarılı olmak için yapılması elzem şeyler. Sanal-gerçek ayırımını yapmakta zorlanan çocuk bünyeleri için kötülük maalesef sıradanlaşıyor, insani değerlerden uzak fiiller birer davranış kalıbı olarak hayatlarında yer etmeye başlıyor. Aralarda çıkan reklamlar da cabası, neredeyse kontrolsüz olan bu reklamlarda nasıl içeriklerle karşılaşacakları meçhul. Dolandırıcılık linkleri veya zararlı içerikler sebebiyle ebeveynler maddi zarara da uğrayabiliyor.

Videolara gelince, meşhur olmak ve bu vesileyle para kazanmak isteyen kişilerin gündeme gelmek/orada kalmak için çektikleri saçma videolar alabildiğine var, tamamen vakit kaybı... Biri bitmeden bir sonraki video beliriyor ekranda. Çocukların beğenileri, mizah anlayışları, kısaca hayata bakış açıları trend videolara göre şekilleniyor. Görünür/görünmez bir sürü reklamla durmadan tüketim arzusu kamçılanıyor. Durmadan değişen görsel uyaranlara maruz kalan zihinler odaklanma problemi yaşamaya başlıyor. Ekran karşısında hareketsiz kalmanın getireceği gelişim bozukluklarını da doktorlar incelemeli.  

Sonuç olarak, değer ve ilke gibi mefhumları tanımayan, kazanmak için gayr-ı meşru da olsa bütün yolları denemekten kaçınmayan, tamamen tüketime odaklı ve tatmin olması çok mümkün olmayan çocuklar büyütmek istemiyorsak, onları gerçek dünyadaki faydalı bilgi ve uğraşlara yönlendirecek bir techno orucu tutturmak şart. Tabii ki, öncelikle büyükler techno orucu tutup çocuklara doğru örnek olmalı...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/techno-orucu_581448

İlgili diğer yazılar:

Terk-i Dünya Terk-i Tech

Çevrim Teorisi

 

Kuyruklu Şeyler

 

Kuyruklu Şeyler

Ekmek kuyruğu, mevye-sebze tanzim satış kuyruğu, yağ kuyruğu, et kuyruğu, mazot kuyruğu...

Memlekette her şeyin kuyruklusunu görmeye alıştık, yalanlar da artık daha bir kuyruklu.  “Nass var” diyerek, enflasyonun sebebi olarak gördükleri faizi indirmek için politika faizini düşürdüler. Kuyruklarına basılmış gibi diğer bütün faizler fırladı, enflasyon başını aldı gidiyor. Ters yönde giden trene yanlışlıkla binen yolcunun, hatayı telafi etmek için trenin arkasına doğru yürümesi gibi.

Sonra, "faiz konusunda dayatmaları etkisiz hâle getirdik, faizi düşürdük, enflasyonu da düşüreceğiz" diyerek faizi sabit tuttular. Yüksek ve düşük faiz için ayrı nasslar mı var? Yüksek faiz haram da, düşük olanı helâl mi?

Türk Lirası’na değer kazandırdık dediler, milli paramızı kullanalım dediler... Açtıkları ihalelerde bedeller dolarla-euro’yla hesaplanıyor, kullanım bedelleri yine dövizle belirleniyor, geçiş garantileri dolar ve euro üzerinden ödeniyor. Yurtiçi borçlar bile dövizle alınıyor, TL mevduatlarına dolar kuru üzerinden kazanç getirisi garanti ediliyor, vatandaş da “liralaşmaya” davet ediliyor.

Sene başında eksi enflasyon göreceğimizi söylediler, sonuç; resmi rakamla yüzde 54 enflasyon çıktı. TL’ye, bir Feridun Düzağaç şarkısında geçtiği gibi "dipteyim, sondayım, enflasyondayım, yalvarırım Nebati, beni kurtar” dedirttiler. TL’nin görebileceği en dip noktaya ulaştığını söyledikten sonra, bakan Nebati’nin bir gece ansızın “af talebi”nin kabul edilebileceği konuşuluyor (AKP dili ve edebiyatında kovulmanın da, istifa etmenin de tek bir karşılığı vardır: “af talebi kabul edildi”)

Af talebi kabulü henüz açıklanmamış olmakla beraber, laf talebinin de kabul görmediği ve konuşmasına izin verilmediği söyleniyor. Doğruysa, bu durum kendisine nasıl tebliğ edildi acaba, “sen sus, hiçbir şey söyleme, sen sus da gözlerin konuşsun” mu dediler?

Oscar törenlerindeki tokat, Tokat Havalimanı açılışı, yap-işlet-devret modeli projelerde işletmeci şirketlere verilen akıl almaz garantiler ve kullanım ücretlerinin, vatandaşın cebinden verdiği vergileri tokatlaması aynı günlerde cereyan ederken, bir havuz medyası mensubunda şöyle bir kuyruklu haber çıktı: “Zillet ittifakının hedef aldığı devasa eserler adeta para basıyor: Dev projeler devlete gelir, millete konfor”

Bir başka havuzcu ise NATO’nun en önemli kuruluş gerekçesinin Türkiye’yi durdurmak olduğunu iddia etti. Ne kadar kuyruklu olursa o kadar inandırıcı olacağına inanmışlarsa demek...

Alacaklıları kendisini sıkıştırınca, bitmek bilmeyen bir namaza duran dolandırıcı gibi, verecek cevap bulamadıkları noktada din, ezan, minare, bayrak üzerinden hamasete başlıyorlar:

- Yiyecek ekmek bulamıyoruz...

- Bayraklar inmez!
- Abi, zamlar ne olacak, inecek mi?
- Ezanlar dinmez!
- E, zamlar?
- Yapamayacaksınız!
- Bakanım/vekilim/yetkili-etkilim, biz bir şey yapmıyoruz...
- Boyun eğdiremeyeceksiniz!

- Haydaa...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlere bazı tavsiyeler vermiş, "ülkemizi, imkânınız olursa dünyayı gezip görmek için şartlarınızı zorlayın" demiş. Başka ülkeleri gezmek gençlerimizin kahir ekseriyeti için gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal, ülkemizi dolaşmak bile artık çok zor. Art arda gelen benzin-mazot zamlarından sonra otobüs biletleri neredeyse uçak bileti fiyatına çıkmış durumda. Kalacak yer bulamayan, üniversite tahsili için gerekli masrafı edemeyen öğrenciler okulu bırakıyor. Esnaf, öğrencilerin alış-veriş yapamadığını görünce içi boş dürüm satmaya başlamış; boş dürüm + ayran 10 TL! Bir Nisan şakası gibi doğalgaz ve elektrik zamları ile uyandık. İnternete de % 67 zam yapılacaktı, alicenaplık örneği olarak iki ay sonrasına ertelenmiş. Havuz personeline bir iyilikte bulunayım, internet zamları için kuyruklu ifade bulmalarına yardımcı olayım, şöyle yazabilirler:

"Dünyanın en ucuz internetini kullanıyoruz"
"Aracıların fırsatçılığı: Çiplikten çıkışta fiyatı 1 lira çıkan internet, bilgisayarımıza gelince 70 lira!"
"İnternet stokçuluğu yaptığı tespit edilen operatörlere ceza yağacak!"

Daha manda yoğurdu, kestane balı, Medine hurması hesabı yapamadan gezme tavsiyesi çıktı, Allah gençlerin yardımcısı olsun. Tavsiyeler  sadece gençlere yapılmıyor. Çiftçilerimize de bol bol ekin diyorlar, slogandan başka bir şey vermiyorlar. Tohum, elektrik, mazot, gübre masrafı ne olacak? Bu gidişle çiftçimiz “sloğan” ekip, “platates” eşliğinde pazarda satacak! 

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kuyruklu-seyler_561494

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: