Bu Blogda Ara

Arşiv

duygu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
duygu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BARO'OK Dönemi


BARO'OK Dönemi
 
Yıllardır, para ve inşaat işleri ile anılan partimizin sanat-kültür işlerinden uzak olduğu zannedildi.
Haddizatında, bizim dönemimizde çizilen büyük resim sayısında bir dünya rekor kırıldı, ama görmek istemeyen görmüyor tabiî... Başkaları mutluluğun resmini çizmek isterken, biz mutluluğun resmî sponsoru olduk, daha ne yapalım!

Sanatseverlere, parlamenter-önesans döneminin bittiği ve “BARO’OK” döneminin başladığı müjdesini vermek isterim. Bulmacalarda “eğreti yapı” diye sorulan, inşaat işçilerinin kaldığı baraka değil, onunla karıştırmayın. Yerli ve millî BARO’OK dönemimizin özellikleri şunlardır:

Hareket

Parlamenter-önesans dönemindeki durağanlığın aksine bizde hareket var. Hızlı kararlar alıp hemen harekete geçiyoruz. Nerede hareket, orada bereket... En çok da partimizin mensuplarını ve bize yakın kişileri hareketlendiriyoruz. Onlar da “barekallah, maaşallah” nidalarıyla coşkularını ifade ediyorlar. “Maaşallah” ile çıktıkları yolda zamanla “maaş alah, maaş alah, şuradan da alah, buradan da alah” diyerek “fena fil maaş” mertebesine ulaşırlar. Yanlış anlamayın, tamamen vazifeşinaslıktan kaynaklanan bir hastalık, tıpta adı bile var: Maaşofili. Fil şeklindeki kumbaralarına doldurdukları maaşlar zamanla oraya sığamaz hâle gelince kumbarayı patlatır, buna da “infilAK” denir, herneyse...

Duygu

BARO’OK dönemimizin en önemli özelliklerinden biri duygulara ağırlık vermemizdir. Özellikle millî ve dinî duygular bizim dönemimiz eserlerinde çokça kullanılmıştır. Sevgi, bağlılık, samimiyet nefret ve öfke duygularının öne çıktığı görülür. Okumuş adamın kafası karışır, halbuki duygulanan insan öyle mi... Kafası nettir, istediğini ona yaptır ettir.

İhtişam

İtibar çok önemlidir. Varlığımızın en büyük nişanesi olan görkemli yapılar, şaşaa ve şatafat alâmet-i farikamızdır. İtibardan tasarruf edilmez, biz de etmiyoruz zaten.

Kontrast

Eserlerimizde karanlık ve aydınlık bölgelerin zıtlığını ön plana çıkarıyoruz. Bizim için ak ve kara vardır. Bizim gibi düşünmeyen herkes karadır.

Kargaşa

Eskiden tek bir BARO vardı, şimdi çoklu BARO’lara geçiyoruz. Hemen şarkısını da söyleyelim:

“Bu akşam içimde neşe var
Gözümde canlandı çoklu barolar
Sevinçten ağlamak istiyorum
Bu akşam içimde neşe var
Barolar… Barolar…
Şimdi gözümde canlandılar
Barolar, barolar… beni bu aralar güldürdüler..”

BARO’OK döneminin çoklu BARO’larına “BAROÇOK” denir. BAROÇOK’lar kargaşayı arttırsa da kendi içinde barışık olacaklar zamanla, ayarı çekeceğiz. Simetrik ve her kesime hitap eden bir medya vardı eskiden, şimdi sadece bizim haberlerimizi veren asimetrik bir hal aldı.

Asimetrik demişken, 300 bin dislike gibi asi bir metrik sergileyen gençlere uyarım var; dislike atan dislike’lanır, ona göre... Tersine mühen’dislike’ çalışması ile hepsini tesbit edebiliriz. Z kuşağı diyorlar bunlara... Mavi kuş yok mu, twitter... İşte o kuşun ağı yani. Ağlarına düşürdükleri genç dimağları zehirliyorlar. Gençlerimizi twitter’a yedirmeyeceğiz. Amaaan, tek tek uğraşamayız bunlarla, komple bütün sosyal medyalarını kapatırız, olur biter! Hatta tamamen kapattıktan sonra onları komtrol de edebiliriz. Elimizdeki kumandanın “mute” tuşuna basar basmaz sesini kısabildiğimiz youtuber bizim için muteberdir. Yerli ve millî diktatörlük şart, kimse kusura bakmasın. Mute komutunu verince “ah” sesi eşliğinde kapanacak olan “hit” parçaları düşününce, diktatörlüğümüze uygun en iyi isim “Mute-ah-Hitler” olabilir. Kızmaca yok, ne demiştik, dislike atan dislike’lanır gençler!

Sonra, şehir kompozisyonunu bozan bir üniversite vardı, çok şükür kapattık kendisini.

Sonuçta, gökten “öç alma” düşmüş, biri BARO’nun başına, biri dislike’çıların başına, biri de Şehir’cilerin başına...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/baro-ok-donemi_523502

Düşünce Okuma Yazma

Düşünce okuma yazma

Dünyanın önde gelen teknoloji firmaları uçuk projeler üzerinde çalışmaya devam ediyor.
Daha doğrusu, henüz uygulama alanını gözümüzle görmediğimiz için şimdilik bize uçuk gelen proje ve teknikler geliştiriliyor. Bunlardan biri de insan beynini bilgisayarlarla veri alış verişi yapabilecek şekilde bağlayabilmek. Konuyla ilgili Elon Musk ve Bryan Johnson gibi girişimcilerle Facebook’un çalışmaları olduğu biliniyor. Pek çok bilim kurgu filminde de bu temanın işlendiğini görüyoruz. En bilinen örneği “The Matrix” filmidir. En ileri dövüş san’atı tekniklerinden, bir helikopter pilotluğu bilgilerine kadar her şey saniyeler içerisinde beyne yüklenebiliyordu filmde.

Facebook, yeni teknolojilerini anlattığı F8 konferansında insanların düşüncelerini internet üzerinden direkt gönderebilmesini sağlayan bir teknoloji üzerine çalıştıklarını duyurdu. Bunu yaparken de vücudun herhangi bir hareketini izlemeden sinirsel aktivitelerdeki değişimi takip edeceklermiş. İnsanların zihinlerinden geçirdikleri kelimeyi algılayan bir teknoloji olacak. Aklımızdan geçen her düşüncenin algılanacağı anlamına gelmiyor şimdilik (ama bunu yapan bir sonraki adımda onu da yapar!?) algılanmasını istediğimiz kelimeyi yavaşça aklımızdan geçirmek gerekecek. Dakikada 100 kelime yazma hedefi var ilk aşamada, ki bu telefonda elle yazılan yazının yaklaşık beş katına tekabül ediyor. Facebook artık “ne düşünüyorsun, Adnan?” diye sormayacak ve hemen ne düşündüğünü anlayabilecekse bu biraz tehlikeli olmaz mı? Bir de “Paylaş” butonu beynimizde mi olacak, nasıl tıklamayacağız bu butona?

Facebook’un ikinci bir “sessiz konuşma” araştırması da bir o kadar heyecan verici: Tenle duyma! İnsan derisine, kulaktaki işitme özelliklerinin taklidini yapabilecek yazılım ve donanımlar üzerine çalışıyorlar yani. Parmağımızı bir metin üzerinde gezdirdiğimizde, orada yazılı olan düşüncelerin sesli bir şekilde kafamızda canlandığını görebileceğiz. Kulaklıklardan hoşlanmayan benim gibi insanlar için mükemmel bir buluş olur. Sesi dışarı veren kulaklık problemi kalmaz artık. Kütüphanelerde kimseyi rahatsız etmeden sesli kitap okuyabileceğiz meselâ. Parmakla dokunmak suretiyle kafamızda sesli uyarıların oluşması fiiline belki başka bir tabir de buluruz o zamana kadar, okuma desen okuma değil, konuşma desen hiç değil… Şimdiden üzerinde düşünülmesi gereken bir konu diyor ve önerimi “dokuymak” şeklinde ilgililere sunuyorum. Sevgili TDK, “dokunmak” ve “duymak” fillerinin birleşiminden türettim kelimeyi. Öğretmen arkadaşlara da şimdiden sabırlar diliyorum, gözlerinin içine bakarak başka şeyleri “dokuyuyor” olabilecek öğrencilerle nasıl başedecekler, Allah bilir. Bakınız cümle içinde de kullandım, çok da kulak tırmalayıcı durmuyor, değil mi? Duyma hissini dokunarak alabileceksek kulakların tırmalanmasının bir önemi de kalmayacak nasıl olsa.

Düşünceyi algılayıp yazıya dökme ve tenle duyma özelliklerini birleştirerek dilini bilmediğimiz insanlarla çok rahat ve hızlı bir şekilde anlaşabiliriz gibi görünüyor. Meselâ, benim aklımdan Türkçe geçirdiğim düşünceleri facebook hemen yazıya dökecek, karşımdaki benim dilimi bilmeyen kişi de önünde çıkan metne dokunduğunda facebook, oradaki ifadeyi onun kafasına dokuyacak. “Sen sus da gözlerin konuşsun” sözlerine sahip şarkıyı kim yazdıysa, vizyonu için tebrik edilesidir. Mütercim-tercümanlık mesleklerinin sonu mu gelecek bilmiyorum. Beyinden beyne doğrudan iletişimle beynelmilel ilişkiler daha kolay kurulabilecek.

Bilindiği gibi teknolojinin en son ulaştığı noktalar öncelikle savunma ve güvenlik, haydi daha açık söyleyelim istihbarat için kullanılır. Yani muhtemelen şu anda daha gelişmiş teknolojiler elde edilmişken, bunların bir kaç model aşağısı umum halkın kullanımına açılır. Belki de akıldan geçen düşünceleri okuyan sistemler yapılmış olabilir buna göre. Kimbilir düşüncelerimizi dinleyenler vardır etrafımızda. Düşünürken ne kadar sessiz olabiliriz ve ne kadar bundan sakınabiliriz ki? Beyin dinleyen yazılım veya donanımdan daha tehlikelisi beyne düşünce gönderen teknoloji olacaktır. Böyle bir fırsatı reklâm dünyası kullanmak isterse “spam” düşünceden kafamızı kaldıramayız onu söyleyeyim. Ya bir de bu teknolojiler kötü niyetli insanların eline geçerse ne olacak? Beyin iletişimlerini şifreli hale getirmek şeklinde bir güvenlik tedbiri düşünülebilir.
10 yıl sonraki yöneticilere yandaş olacak gazetelerin şöyle manşetleri olabilir: “Beyninde ‘beynlock’ isimli yazılım izleri bulunan beş kamu görevlisi gözaltına alındı”.
Gel de Cem Karaca’nın “Bindik bir âlâmete, gideyoz kıyamete” şarkısını hatırlama…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/dusunce-okuma-yazma_430091

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: