Bu Blogda Ara

Arşiv

makam arabası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
makam arabası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Şahlanan Ekonomi

 


Aylar öncesinden, Temmuz itibarıyla ekonomimizin şahlanacağı müjdesini İçişleri Bakanımız vermişti. Bugünlerde ekonomi ile ilgili demeç veren devlet erkânımızın özellikle “şahlanma” vurgusu yaptığı dikkatlerden kaçmıyor.

Ekonomi cenahındaki uzmanlar, baz etkisiyle bu dönemlerde büyüme rakamlarımızın ortalamadan yüksek çıkabileceğini söylüyor. Örnek verecek olursak; iki sene önce cebimizde 100 lira vardı diyelim ve geçen sene 40 liraya düşmüş olsun. Bu sene o 40 lirayı 60 liraya çıkardığımızda büyüme oranımız % 50 olacak, ama aslında paramız iki sene önceki noktadan hâlâ aşağıda olmaya devam edecek. İsteyen parasının azalmış olmasına üzülebilir, isteyen de bir buçuk katına çıkardık diye sevinir. 

Şahlanma rakamları henüz açıklanmadı, ama rakamların o fet ”baz” etkisini bilenler önden yetkililere haber vermiştir muhakkak. Onlar da önden, şahlanacağız müjdesi verip arkasından rakamlarla bu iddialarını destekleyecekler. Goebbels’vari yöntemler, bu iddiayı ne kadar çok tekrarlarlarsa o kadar başarılı olabileceklerini tavsiye ediyor olabilir.  

Son yıllarda, resmî olarak açıklanan güzel rakamlar nedense vatandaşın evine yansımıyor. Elektrik faturalarının Temmuz ayı şahlanışı, çarpmanın toplama üzerinde dağılma özelliğini ispat eder gibi oldu. Bayram tatili münasebetiyle 12 gün evde olmamamıza rağmen, Haziran döneminde ödediğimize yakın tutarda bir fatura geldi. Şahlanma etkisini bu ay daha iyi hissedeceğiz muhakkak. Marketlerde bırakın aylık ve haftalık zamları, günlük olarak fiyatı değişen ürünler bile var. Üretici enflasyonu yüzde 40 üzerinde çıkmış, ama tüketiciye bu maliyet % 18 olarak yansımış, yemek isteyenlere afiyet olsun.

2015 yılında, jölesiyle meşhur bir iktidar muhibbi şöyle demişti: “Türkiye Başkanlık Sistemine geçince neyiniz varsa tam olarak en az 3’e katlanacak” Sade vatandaş olarak, bence 3 yeter. Daha fazla katlanabileceğimizi zannetmiyorum. Bir ipi 3 kere ortasından katlarsanız başlangıçtaki uzunluğunun sekizde birine iner çünkü. 

Göz yaşartan bir fedakârlık!

Diyeceksiniz ki, ülkede artarak üç katına çıkan şeyler yok mu? Olmaz olur mu? Meselâ mensuplarına yapılan düşük maaş zammını savunmak için “Önemli olan sadece maddî kazanım değildir” diyen sendika yöneticisinin maaşı 32 bin liranın üstündeymiş. Kızılay başkanına iki yılda iki buçuk milyon lira huzur hakkı ödenmiş diyorlar. Ayrıyeten sayın başkan beyin maaşının 27 asgarî ücrete tekabül ettiği haberleri var. Siz de, “ferdî” olarak “Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor, gülemem sevgili dostum, bunlar bütün maaşları kendine bağlıyor. Huzurum hakmadı, fani dünyada... ” diye şarkı söyleyip kendi huzurunuz hakkında derin bir tefekküre dalabilirsiniz. Keza, dolar da bırakın üçü, beşe katlandı. 

Bütün bu şahlanma ve üçe katlanma hikâyelerine rağmen ne yapmıyoruz, şımarmıyoruz... Her şey fevkalâdenin fevkınde seyretse bile tedbiri elden bırakmıyoruz. Bakınız, tasarruf tedbirlerine gidildiğini açıklayan Cumhurbaşkanlığı genelgesi yayınlandı. Her işlerini Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla yaptıklarını iddia eden bir partiye mensup 8 bin nüfuslu bir beldenin belediye başkanı, satın aldıkları 600 bin TL’lik makam aracını o tasarruf tedbirleri kapsamında aldıklarını söylemiş ve “Gidip Şahin alacak halimiz yok ya. Ben gidip 1 buçuk milyona sıfır Audi marka araç da alabilirdim.” demiş. Cidden göz yaşartan bir fedakârlık. Sayın başkan, sen alma mazlumun Şahin’i, yokuşta çıkar aheste aheste... Şahsen, bu kadar şahlanmış ekonomide Şahin almana gönlümüz razı olmaz. Bütün başkanlar gibi sana da Audi yakışır, parası ne ise biz aramızda toplayıp verelim gerekirse... İtibarda tasarruf olur mu, Allah’ını seversen? 

Nereden, nereye... Daha önce hatırlarsanız yine bir belediye başkanı, lüks ve pahalı bir makam aracı satın alımı ile ilgili “Herkes Audi’yle gelsin, ben Passat mı çekeyim yanlarına” demişti. Bahsettiği Audi marka makam aracının fiyatı o günlerde 635 bin lira tutuyordu. Bugünkü parayla 600 bin liralık araba savunması yaparken Şahin kullanılıyor. Varın, ne kadar şahlandığımızı siz hesaplayın...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sahlanan-ekonomi_548673

Rektörel Hız


Rektörel Hız

Ülkemizde üniversitelere ve ilimle uğraşan kişilere yeterli önemin verilmemesinden yakınırdık yakın zamanlara kadar... Hamdolsun, özellikle üniversitelerdeki seçimler kaldırılıp atama yöntemiyle görevlendirilen rektörlerle birlikte çok yol kat edildi. Zaman zaman gazete haberlerine konu olacak kadar da gündeme geldiler. 

İlk olarak çekişmelere ve kutuplaşmalara sebep olan seçimler kaldırıldı, mis gibi oldu. Ne kavga artık, ne gürültü... Hemencecik atanıyor, hızlı bir şekilde de yönetmeye başlıyor rektörlerimiz. Sonra, üniversitelerin olmazsa olmaz özelliklerinden biri de bağımsızlıktır. Kurumları bünyesinde açtıkları akademik kadrolara eşini, çocuklarını, kardeşlerini ve hiç bulamasalar arkadaşlarını yerleştiren,  neredeyse aşirete bağlayıp bağımsızlıklarını ilan edecek seviyeye yaklaşmış bazı hamiyetperver(!) rektörler var mesela. O kadar ki, üniversite ve yükseköğretimde “Üni’ler ağlamasın!” temalı  “çözüm süreci” ilan edilse yeridir. 

“Canım, her kadroya bir akrabasını/yakınını yerleştirmek, her ihaleyi istediğine vermek bu kadar kolay mı?” diyeceksiniz. Şöyle oluyor; açılacak kadrolara yerleştirilecek kişiler bulunduktan sonra sadece o kişileri tarif eden şartlarla alım duyurusu yapılıyor mesela. Efradını cami ve ağyarını mani bir ilan olup ilgisiz kişilerin başvurması engellenebiliyor. Hiç ayırt edici özelliği olmasa bile mülakat ve benzeri yöntemlerle istenmeyen kişiler eleniyor. Koskoca Ulaştırma Bakanlığı bile, Mardin-Diyarbakır arası demiryolu ihalesini değerlendirirken “fiyat dışı unsurlar” sebebiyle en düşük fiyatla katılan firmaya ihale vermeyebiliyor.

Almak-vermek ve böylece ekonomiye can vermek isteyen bir rektörümüzün üniversitesi lojman olarak kullanacağı evinin eşyaları için ihaleye çıkmış ve tam olarak 145 bin liralık mobilya almış. Tabii ki tasarruf tedbirleri gözetilerek yapılan bu alışverişteki eşyalar demirbaşa kaydedilmiş. Ekonomik hareketlilik sağlarken enflasyonla da mücadele eden rektör ve üniversitesini kutluyoruz.
Bir üniversite rektörü de kiralamak istediği makam aracı sebebiyle gündeme geldi. Gazetelere “uzay mekiği” gibi ifadelerle haber konusu olan makam aracı için verilen şartlardan bazıları şöyle: “Yabancı menşeli, türkçe navigasyonlu, siyah renkli, ısıtmalı koltuklu, uzunluğu 4 bin 932 mm., genişliği bin 874 mm, yüksekliği bin 455 mm, ağırlığı bin 660 kg, 4×4 dizel motor, 2000 cc, en az 190 beygir güç, start stop, ısıtmalı koltuklu, uydu telefonlu, saatte 232 kilometre yapabilecek nitelikte ve 0-100 kilometreye 8.2 saniyede çıkabilen...” Bu adrese teslim tarifi duyan insanlar ister istemez hemen “au” diyor... Şu anki satış fiyatı 600 bin lira üzerinde olan bu araç 28 aylığına kiralanacakmış. Rektőr kendini “Sanki Ferrari istedik, ne var bunda herkeste var!” diyerek savunmus.

Bir rektör saatte 232 km yapacak bir makam aracını neden ister ve nerede kullanacaktır ki... Sonuçta karayollarımızda yapılabilecek azami hız sınırlarının üzerinde. Hemen aklınıza yasak işleyeceği gelmesin, belki de trafiğe kapalı bir alanda kullanacaktır, değil mi ama? Ya da, motorsiklet yarışlarında dünya şampiyonluğu olan, kartvizitine “senatör” yazdırmış, ayaklarını masaya uzatarak “emirerlerim” dediği insanlarla fotoğraf çektirip sosyal medyada paylaşmak suretiyle şaka yapan bir milletvekili ile kapışmak istiyordur, kimbilir... Her türlü kapışırlar bence. Hızın vektörel bir büyüklük olduğunu biliyorduk da rektörel olduğunu yeni duyduk. 

Hız demişken, internet kullanımında operatörlerin uyguladığı Adil Kullanım Kotası denilen ve belli bir kullanım sonrası düşük hızlarda internet kullandırtan uygulama sona eriyor. Yani şöyleydi, diyelim sınırsız bir internet bağlattınız, operatörler sizin iyi niyetinize güvenmeyip, sağda solda konu komşu ile paylaşmanızdan korktuğu için o kadar da sınırsız bir paket vermiyordu. Belli bir miktar kullanımdan sonra bağlantınızı yerlerde süründürecek bir hızla devam ediyordunuz. Artık bu uygulama kalktı ve sınırsız olan tarifelerde kota uygulanmayacak. İyi, güzel de... Yeni fiyatları gören vatandaşlar da operatörlerin motorcu vekil gibi şaka yaptığını söylemesini bekliyor, zira bazı tarifelerde fiyat neredeyse iki buçuk katına çıkıyor! Bir GSM operatörü de, cep telefonlarında bulunan ve kablosuz anten gibi internet paylaşımı yapabilme özelliğini kullanacak kişilerden para alacağını duyurdu. Kapsamı ve sınırları belli olan bir hizmet satın alıyorsunuz ama bunun kullanmını satıcı size bırakmıyor. Bakkalın, aldığınız ekmeği kaç kişinin yiyeceğini sorduğunu ve başkasına da yedirirseniz sizden fazladan para alacağını söylemesi gibi... Neyse ki, gelen tepkiler üzerine operatör geri adım attı. 

Adil kullanım kotasının olmadığı makul fiyatlı internet ve devlet imkanlarının şahıslar hesabına ve horca kullanılmasının adiyattan sayılmayacağı seneler dilerim...

Alman o malı!

 
Küçüklüğümde, yeni bir ayakkabı veya giysi alma zamanı bayramlardı.
 
Vatandaşın alım gücü ve üretimin miktarı kısıtlı olunca her bayram da almak mümkün olmayabiliyordu. Bu zamanlar dışında eski ayakkabısı veya elbisesinden bıkan ve değişmesini isteyen çocuklar, yenisine duyulan ihtiyacı anlatmak için eskisinin yırtık-söküklerini gerekirse el yordamıyla artırarak gözler önüne sererdi. Bazen, bir bayram zamanında eskisi “iş görür” durumda olsa bile, bayram münasebetiyle sevindirilmek istenen çocuklara jest olsun diye yeni bir şey alındığı olurdu. Bayramdan sonra artık eskisini giymek istemeyen çocuklar yine eskisini türlü hallere sokarak bayram sonrası artık yenilerle devam etmek için haklılık avantajı elde etmeye çalışırdı. Hodgam, hodendiş ve hodbin davranışlar (bugün “egosantrik” ifadesiyle tanımlanan, bütün dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden, sadece kendini düşünen, empati yapmayan insan davranışı) sergileyen çocuklar ebeveynlerinin bu isteklerini karşılamak için nasıl masraf ve zahmetlere dûçar olacağını düşünmezdi bile…

Ne zaman bir kamu aracı yenilenecek olsa, hemen öncesinde eskisinin hantallığını veya arızalarını vurgulayan haberler öncül olarak servis edilir. Son zamanlarda da Meclis Başkanlığı makamı için kullanılan resmi aracının yenilenmesi ilgili haberler gündeme düştü. Haberlerin ilginç olan kısmı da yeni alınan aracın fiyatı: tam beş milyon TL olduğu söyleniyor. Meclis başkanı İsmail Kahraman’ın konuyla ilgili açıklaması şu şekilde:

“2012 tarihli Mercedes makam aracımız iyice ‘beni bırak’ dedi. Tamircinin adresini almış hep orada git gel, git gel. Yeni araba lazım, yenilenmesi lazım. Tabii bir işlem. Makam aracı olacak ve TBMM’nin, Türkiye’ye dış devletlerden gelen başkanlara, başbakanlara, heyetlere bir vitrini. Şöyle bir yanlışlık var: Fiyatı çok yüksek gösteriliyor. Vergi ve gümrüğü olmayan bir vasıta, Başbakanlık kanalıyla geldiği için. Meclis Başkanlığı almadı, Başbakanlık tahsis etti.
‘Bir gündem meydana getireyim’in uzantısı. Milletvekillerinin, böyle bazı şahsiyet fukarası eksiği olan insanlara itibar ederek beyanlarda bulunması yanlış. Kim sufle etmişse, suflör kimse çok ayıp etmiş. Tamamen hilaf-ı hakikat. Bir arabanın içerisinde ambülans tertibatı olmaz ki. ‘Efendim içi ambülanslıydı da çok özel bir şey de.’ Hiç alakası yok. Çok tabii ve normal bir hadisedir. Fiyatı dörde katlamışlar. Zaten gümrük ve ÖTV olmadığı için, üretim fiyatı neyse o fiyat üzerinden alınıyor.”

Yapılan açıklamaya bakar ve matematik bilen birinden yardım istersek, aracın fabrikadan çıkış maliyetinin bir milyon iki yüz elli bin lira olduğunu söyleyebiliriz. Aynı arabayı vatandaş Rıza almak istediğinde vergisiydi, gümrüğüydü derken fiyatı beş milyonu buluyor demek ki. Vatandaşa maliyeti satış fiyatının 3 katı fazlasına çıkarabilen vergi ve gümrük sistemi ile ne kadar gönensek azdır.
2012 model olan eski araba, tamircinin adresini öğrenebildiğine göre yapay zekâ ile donatılmış olmalı. Kendi kendine tamirciye gidebiliyor ve “beni bırakın” diyebiliyor üstelik! Yol öğrenebilme, otonom hareket edebilme ve yaşadıklarından öğrendiği şeyleri değerlendirip konuşabilme özelliği varsa gerçekten, Google ve Tesla gibi dünya devleri bu konulardaki çalışmalarını bitirip dükkânı kapatsın, hemen bu aracı piyasaya sürelim.7

“Komplo teorisi” deyip bir kenara atmayacaksanız bir şey daha geldi aklıma. Şimdi bu sık sık bozulduğu söylenen araba Alman malı. Malum, Almanlar bizi kıskanıyor. Bu aracı bize bilerek vermiş olamazlar mı? Keza, egzozuna –afedersiniz- tişört tıkamak suretiyle durdurulan tanklar da Alman malıydı. Sayın Meclis Başkanımız’ın aracının egzozuna da birisi tişört tıkamış olabilir mi? Öyle bir durum varsa tişörtlerin üstünde ne yazdığına ayrıca dikkat etmek gerekiyor. Meclis Başkanı Kahraman’ın adının ingilizcesi olan kelime yazılıysa, kumpasın büyüklüğünü varın siz hesaplayın! Yenisi de aynı özelliklerde olacaksa lütfen “Alman o malı!”
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/alman-o-mali_439462

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: