Bu Blogda Ara

Arşiv

GSS etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GSS etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kurtar Vadisi


Kurtar Vadisi

Dış politikamızda “Kurtar Vadisi”ne geçiş yapmış bulunuyoruz, Allah sonumuzu hayır etsin. Olay şu şekilde işliyor: yardıma ihtiyacı olan yabancı ülkeler “bizi kurtar!” diye sesleniyor. Bölgenin ve asrın lider ülkesi olmak kolay değil tabi, biz hemen yardım elimizi uzatıyoruz. Parlamenter sistemimizin atanan son başbakanı ve şimdilerde adı Cumhurbaşkanı Yardımcılığı için geçen Binali Yıldırım şöyle dedi: “Etrafımızda yer alan 1,5 milyar insan mağdur ve mazlum sorumluluğunu taşıyoruz. Suriye’de, Irak’ta, Katar'da ve yakın coğrafyada bütün sorunlar bizi ilgilendirir.”

En son, Libya’dan gelen yardım isteğini kabul ettik meselâ... Erdoğan’ın tespitiyle “artık şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk kuvvetleriyle koruyacak durumda değiliz” ama ne yapalım, söz vermiş bulunduk bir kere. Şehirlerimiz böylesi riskler altındayken, onları nasıl koruyacağız bilmiyorum. Kurtar Vadisi’nin Ortadoğu sefiri Fuat Oktay Kaynarca “sonunu düşünen kahraman olamaz” dedi. Acaba sırada hangi aforizma var? Ben Kurtlar Vadisi dizisinden aklımda kalan birkaç tane aforizmadan alternatif sunayım: “çok dostumuz olmaz, hasmımız çok yaşamaz”, “iki gazetecinin bildiği tır değildir”, “çok büyüğü olan büyüyemez”, “bir dış mihrakı sabah görsem bir şey demem, öğlen görsem tesadüf derim ama akşam da görürsem hiç düşünmem, öldürürüm”...

Kutuplaştırma siyasetimizdeki başarımızdan yola çıkarak mı bilmiyorum ama nihai hedefimizde Antarktika’nın geleceğinde söz sahibi olma iddiamız var. Gel gör ki, 2 Ocak günü İstanbul Fatih’te bir vatandaşımızın soğuktan donarak ölmesine engel olamamışız. 

Avrupa’da, Fransa’da insanların polisler tarafından coplandığını söylediğimiz gün, İstanbul Üniversitesi öğrencileri copla dağıtılıyordu. Halbuki öğrencilerin istediği yemek yemekti. İstanbul Üniversitesi, öğrencilerin indirimli yemek yeme hakkını günde bir öğüne indirdiği için öğrenciler okul önünde toplanmış ve havadan indirimli copların tadına bakıyordu. 

GSS prim borcu olana sağlık hizmeti yok

Öğrencilerden bahsetmişken, okulu bitirdikten sonra işsiz kalanların tanıştıkları GSS (Genel Sağlık Sigortası) prim borcu olanlar, borçlu oldukları sürece 2020 yılı başı itibarıyle artık sağlık hizmeti alamayacaklar. “Abi ben iş bulamadım, atanamadım” demek bu borçtan kurtarmıyor. Tatar Ramazan filmindeki Abdurrahman Çavuş’un hapishanede çay borcu yüzünden ezdiği garibana söylediği gibi “Vardır elbet sizi bir kollayan, o gelsin...” diyerek aile reisinin maaşına bakılıyor. Ailenin yaşadığı evden ve ailede kazanılan toplam paradan bütün fertlerin yararlandığı düşünülüyor ve hesaplanıyor da, nedense aile reisinin sağlık sigortasından bütün fertleri yararlandırılmıyor. 

Birilerine akıl vermek gibi olmasın ama, hükümete muhalefet edenler de fişlenip sağlık imkanlarından faydalandırılmazsa hiç şaşırmayacağız. Düşünsenize, diş hekimine gittiniz, dişinize kanal tedavisi ve dolgu yapılması gerekiyordur. Aniden doktor kayıtlara bakar ve “siz Kanal İstanbul için hazırlanan ÇED raporuna itiraz dilekçesi vermişsiniz, kanala karşı olanlara kanal tedavisi yapmıyoruz” diyor... 

Yoldaki Menfaatler...

Yazının başında konuşmasını alıntıladığımız Binali Yıldırım, o konuşmaya partisinden ayrılıp yeni parti kuranları isim vermeden eleştirmekle başlamış ve şöyle demişti: "Biz hiçbir zaman yoldan çıkmadık. Bazıları menfaatinin bittiği durakta inmiştir. Allah selamet versin. Biz yolumuza aynı kararlıkla devam edeceğiz” Durakta iniş olduğuna göre toplu taşıma yapan ve "durmak yok yola devam" sloganıyla ilerleyen bir araçtan bahsediliyor muhtemelen. Akla gelen sorular şunlar: 

  1. Araç içinde olmak ne gibi bir menfaat sağlıyor acaba?
  2. Bu menfaatten araçtaki herkes faydalanabiliyor mu?
  3. Bahsedilen durakta inenlerin, inmeden önce menfaat sağladığı biliniyor muydu? biliniyorsa neden o an engel olunmadı?
  4. Adamlar indikten sonra, içerdeyken menfaat temin ettikleri nasıl anlaşıldı?
  5. Şu anda araçtaki kimler, hangi menfaatleri temin ediyor?
Link:https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kurtar-vadisi_509795


Yüzde Onluk Garaj

Zaman zaman duyarız: “mütevazi bir garajda geliştirilen falanca yazılım-mobil uygulama, filanca algoritma-arama motoru veya feşmekânca işletim sistemi bugün milyarlarca kullanıcıya ulaştı”. Tabi bunların hepsi yurtdışında olur genelde. Sonra da “neden bizde böyle güzel gelişmeler olmaz?” diye sorarız.
Neden olmaz, çünkü gençliğimizin önünde üretici düşünceyi kısıtlayan birtakım engeller var:
Bir kere, ilk ve ortaöğretim çağlarında gençlerimizin önünde sürekli sınav hedefleri var. İlkokul sonunda özel ortaokullara burslu olarak yerleşmek isteyenler okulların sınavlarına giriyor. Ortaokulda TEOG sınavları var. Aslında ortaokul ve lise sınavlarının tamamı bir hedefe matuf; iyi bir üniversitede iyi bir bölüm kazanmak! Aileler de çocukların hayatının tek gerçeği buymuş gibi davranıyorlar. Çocuk bir spora mı meraklı, “üniversiteyi bir kazan, sonra istediğini yaparsın”. Yabancı dil mi öğrenmek istiyor, “nasıl olsa üniversitede hazırlık okursun, orada öğrenirsin”. Haftaiçi okul, haftasonu dersane, kurs veya özel ders derken, çocukların hobi edinmeye zamanı kalmıyor. Anadolu’da bırakın garaj bulmayı, kışın tek odada soba yandığı için rahat bir çalışma ortamı bile bulamıyor.

4+4+4 sistemi ile birlikte, artık lise bittiğinde 18 yaşında olması garanti edilmiş olan gencimizi bekleyen bir başka sürpriz var: GSS primi! “YGS’yi anladık da, ya GSS primi nasıl bir engeldir?” derseniz, devlet gencimize diyor ki: “18 yaşına geldiğine göre artık anan-baban sana bakmak zorunda değil, sigortalarından faydalanamazsın. Kendi sigortanın çaresine kendin bakacaksın.” Gencimiz cevaben “ama ben çalışmıyorum ki, paramı babam veriyor hâlâ… hem daha üniversite sınavına yeni girdik, söz bir yere yerleşeceğim” dese de, kendisine “evine gelir, testimizi yaparız, hem korkma dediğin gibi fakirsen sana prim ödetmeyiz be oğlum!” denir. Gelirler, gelir testi yaparlar ve derler ki “bu evin bir maaşı var, baban zorunda olmasa da sana bakıyor. Yani senin gelirin var. Ailede 4 kişisiniz, böl maaşı dörde, ne etti: 750 TL”. Babasının sigortasını kabul etmeyen devlet, babasının parasını gelir sayıyor ve bu gencimize aylık 65.88 TL tutarında bir prim çıkıyor. Meselâ adam başı gelir 1647 TL ile 3294 TL arasında olsaydı gencimizin aylık ödemesi gereken tutar 197.64 TL olacaktı. Allah muhafaza gelir testi yaptırmayan veya adam başı gelir tutarı 3294 TL ve yukarısı olanlar için sıkı durun: 395.28 TL! Kira gibi yemin ediyorum. Peki karşılığında ne alınıyor bu primin? Doğrudan bir ürün veya hizmet alınmıyor aslında. Yani “ya bir şey olursa” diye peşinen ödenecek bir meblâğ. GSS ile ilgili en güzel ve veciz anlatımı Yeni Yüzyıl Gazetesi’nde “Beyinsiz Adam” rumuzuyla yazan köşeyezarı yapmış. 12 Ocak 2016 tarihli yazısında “lahmacuncu” analojisi kuran yazar şöyle diyor:

Bir lahmacuncu var, sizi arıyor ve “Kardeş senin için lahmacun hazırladık, istediğin zaman gel al” diyor.
“Hayırdır ne alâka?… İstemiyorum” diyorsunuz. “Biz istiyoruz” diyorlar. Aradan yıllar geçiyor ve lahmacuncu sizi arıyor.
“Kardeş şu lahmacunların parasını ödesen?”
“Ne lahmacunu?”
“Biz üç yıldır her gün sana lahmacun hazırlıyoruz. Aslında hazırlamıyoruz da, istesen hazırlardık yani. Borcun 7 bin lira.”
“Mafya mısınız siz?”
Derken bir gün, açlıktan kırılırken lahmacuncuya gidiyorum. “Ya şu lahmacun hakkımı versenize, zaten almadığım halde borç yazıyorsunuz, bari yiyeyim, karnım aç” diyorum. “Veremeyiz” diyorlar, “önce şimdiye kadar yemediğiniz lahmacunların parasını ödemeniz lâzım”

Geçtiğimiz hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun GSS ile ilgili açıklamaları olmuştu, buna göre; Türkiye genelinde 5 milyon 390 bin 455 kişi, gelir testi yaptırma yükümlülüğünde olmasına rağmen yaptırmamış! Bu durumdaki kişilerin toplam borcu: 10 milyar 962 milyon 923 bin lira! Kişi başı ortalama borç: 2 bin 33 TL. Çoğu bunun farkında değil, farkında olanlar da protesto maksadıyla veya en yakın seçime doğru bir borç silinmesi umudu ile borçlarını ödememekte ve borç günden güne artmakta.
Üniversiteyi kazanıncaya kadar hayatı donduran gençler, üniversite sonrasında da GSS’ye takılmamak için ilk hedef olarak sigortalı bir işe kapak atmayı düşünüyor velâkin bu sefer karşılarına askerlik yapmadıkları gerçeği çıkıyor. Tecrübesiz ve askerliğini yapmamış birine işverenler fazla sıcak bakmazlar tabi. Askerlik, iş derken evlilik yoluna giren bir genç, cesaret, şevk ve azim isteyen girişimcilik kapısını artık kapatmıştır, geçmiş olsun.

Geriye kalıyor üniversite yılları… Ümit ve hayallerin zirvede olduğu bu seneler de öğrenciler için maalesef, maddî olarak yokluk içerisinde geçer. Doğru düzgün ev ve mutfak eşyası alamaz, ama bilgisayarının fiyatı ikinci el bir araba fiyatı ile yarışabilir. Cep telefonları da full aksesuarlı ve son modellerden olur, ancak içerisinde dakikası ve interneti olmaz. Evdeki internet de komşularla ortak kullanılan internet olur ve ayın ilk haftasında adil kullanım kotasının hışmına uğrarlar.

Peki saydığımız bütün engellerden sıyrılarak bir şeyler yapmaya çalışanlar yok mudur? Tabiî ki vardır, ancak onları da bekleyen başka engeller vardır. Meselâ tüzel bir kişilik altında yapılmayan işleri kimse kaale almayacağı için şirket kurulması gerekir. Bu da herkese potansiyel “vergi kaçakçısı” muamelesi yapılan yerde çok zordur. Füze kalkanı alım şartnamesinin bir inşaat projesi şartnamesinden devşirildiği memleketimizde maalesef internet, mobil ve yazılım gibi teknolojik altyapıya dayanan projelere verilen teşvik ve destekler de bu tarz projelerin ruhuna ve özel yapısına uygun olmayabiliyor.

Sonuç olarak, kin ve garez kapıları kapanıp, garaj kapıları gençlerimize açılırsa, küresel projelere ev sahipliği yapabileceğimizi görürüz.
Haydi gençler, garajlara!
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yuzde-onluk-garaj_391210
Tarih: 28 Mart 2016

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: