Son zamanlarda CHP’de ortalık fena karıştı: M. Kemal resminin duvardan indirildiği ve hatta çöp kutusuna atıldığı iddia edildi.
Üstelik bunu yaptığı söylenen ve adı ısrarla açıklanmayan bir genç
milletvekilinin “Artık yeni şeyler söylemek lâzım” dediği de konuşuldu.
Haberin gazetelere yansıması ve bazı gazetecilerin olayı bir
“varoluşsal mesele” haline getirmesiyle konu uzadıkça uzadı. Parti
yönetiminden “bunu yapan partili olamaz” sözleri duyuldu, duyuruldu.
Giyim kuşamı ve Melih Gökçek’le karşılıklı yaptıkları atışmalarla
gazetelere konu olan bir milletvekili “kesin ihraç istemiyle” yüksek
disiplin kuruluna sevk edildi. Olayın ardından nerdeyse 2 ay geçtikten
sonra, genç bir milletvekili çıkıp “o bendim, ama tam olarak da öyle
olmadı” gibisinden bir şeyler söyledi.
CHP ve resim krizi ile ilgili şöyle bir haber okusam hiç şaşırmazdım:
“Resim üzerinde yapılan kriminal inceleme sonucunda resmin ağırlık
merkezinin değiştiği anlaşıldı. Bunun üzerine şüpheler Bülent Arınç ismi
üzerinde yoğunlaştı. Bülent Arınç’ın CHP’li olmadığının ortaya
çıkmasıyla bu ihtimal devre dışı kaldı. Ancak resim üzerinde pati izleri
tesbit edilince gözler partinin maskotu haline gelmiş olan kediye, yani
Şero’ya döndü. Yapılan DNA testi ile Şero’nun olayın faili olduğu
kesinleşince, genç milletvekillerinden birinin olayı kedi üzerinde
bırakmayıp kendi üzerine almasına karar verildi. Buna göre genç bir
milletvekili itiraf edip suçunu kabul edecek ve bunun sonucunda hapse
düşecek olursa kendisine ve ailesine bakılacaktı”
Böylesi kısır tartışmalar içerisinde yuvarlandıkça CHP’nin “yeni bir
şeyler söylemesi” mümkün olmaz. Geçmişte yaptığı hatalarla yüzleşmeden
ve kendisini yeniden tanımlamadan, halk nezdinde geniş bir temsil tabanı
elde etmesi çok zor görünüyor.
Çünkü CHP denince istemsizce akla gelen bazı çağrışımlar vardır:
- Mukaddesat düşmanlığı: Dinî, millî ve manevî değerlerle savaş…
Kur’ân okuma ve öğrenmenin yasak olduğu, camilerin ahır olarak
kullanıldığı dönemler… “Kâbe Arab’ın olsun” edebiyatı…
- Vergiler: Ayağında çarık, sırtında devletin sopası olan ve yokluklar
içerisinde yaşamaya çalışan halktan alınmadık vergi kalmamıştır; emlâk,
miri, öşür, yol vergisi, kamçı vergisi ve varlık vergisi en akılda
kalan vergi türleridir.
- Memur ve asker zulmü: Meclis çatısı altında tek partinin bulunması
ve bu durumun 27 yıl sürmesi, bu tek partinin devletin bütün kılcal
damarlarına kadar nüfuz ettiği anlamına gelir. Bütün memurlar tabiî
olarak birer parti mensubu gibidir. Bu memurlar göze girmek ve yükselmek
için kraldan çok kralcılık yaparlar, özellikle vergi memurları ve
jandarmalar…
- Yokluk içindeki savaş yılları: Vatandaşların elindeki tarım, hayvan
ve orman ürünlerine el konulması, karneyle ekmek dağıtımı ve Osman
Yüksel Serdengeçti’nin şu meşhur “geldi İsmet, kesildi kısmet” sözü…
Kendini “dindar” olarak tanımlayan bazı AKP’lilerin “günah işleme
özgürlüğü” olduğunu savunan, bunu hak olarak gören ve siyasilerin bu
hakkın gereklerini yerine getirip getirmedikleri konusunda bir
sorgulamayı bile kabul etmeyen “Siyasal İslâm” savunucularımız var. Bu
arkadaşlar hakkaniyet ölçüleri ile hareket ediyorlarsa, CHP’nin de
“tövbe ve istiğfar edip değişme hakkı” olduğunu da kabul ederler. Böyle
bir hakkı kullanmak isteyip istememesi CHP’nin kendi tercihidir.
Son dönemlerde Risale-i Nur eserlerinin basımını devlet tekeline
veren kanun maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurması, genel
başkan Kılıçdaroğlu’nun katıldığı bir televizyon programında “Atatürk’ü
korumak için kanuna gerek yok” demesi ve Sabahattin Ali’yi CHP’nin
öldürmüş olduğuna ilişkin özeleştiri getirmesi, resmin büyüğünü görüp
resmî ideoloji kalıplarının dışına çıkacağının sinyalleri olabilir mi,
şimdilik bilemiyoruz. Olacaksa, eleştirecek hiçbir şey bulamasa bile “o
kedilerinin adı neden Şero, çünkü şer odağı bu parti” diyecek insanlara
karşı samimiyet testini nasıl geçeceklerini merak ediyorum.
Link:
http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/resmi-ideoloji_385142
Tarih: 15 Şubat 2016