Bu Blogda Ara

Arşiv

sandık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sandık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

WhatSevapp

WhatSevapp

 

Ufukta bir sandık belirdi gibi... Artık üç vakte kadar mı, 2023 vakte kadar mı zuhur eder, orası belli olmaz.

Muhalefet tarafı, zaten dünden hazır gibi davranıyor. Aday belli oldu-olmadı, kimin aday olmayacağı belli oldu-olmadı derken sandık konusu hep gündemde kalıyor. Muhtarlara, özel kalem istihdamı sözü veriyorlar falan... Hangi derde ne kadar çare olur, muamma tabi. Mahalle muhtarına en son gidişim, taşınma vesilesiyle nüfus müdürlüğüne yaptığım ikametgah değişikliği bildirimini kendisine de duyurmak içindi. Muhtarın kendisinin bile varlığı şu zamanda tartışmalı iken, bir de onların herbirine birer yardımcıyı devlet memuru olarak tayin etme vaadi ne kadar tutar bilemem...

Hükümet cenahında ise, daha fazla işaret görünüyor: Bir biri ardınca yeni keşfedilen petrol, doğalgaz ve altın madeni müjdeleri veriliyor. Seçim kanunu ve “barajı %10’da mı tutalım, 9 metre 15 santimetreye mi çekelim” tartışmaları yapılıyor. Son iki yılda zam şampiyonluğunu Avrupa’da kimseye kaptırmadığımız elektrik ve doğalgaz fiyatlarının artışının kısmen devlet eliyle bastırılmaya çalışılması, elektrik faturalarında TRT payının kaldırılması gibi türlü şirinlikerin sergilenmesi de bu manada birer önemli işaret tabi.

Ali İhsan Bey’in Sevap Sandığı

İktidara yakın isimlerden fıkıh profesörü Hayrettin Karaman’ın evdeki bulgur benzetmesi ile dindar camiaya seslenmesi ve iktidara zarar verecekse doğruları söylemenin caiz olmadığını ifade ettiği mesajları dolaşımda. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz da geçenlerde “20 yıl Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmak ve onun yaptıkları sebebiyle sevap hanemize bir şeylerin yazılıyor olması çok büyük bir şey. Bu, liderimizi siz ve biz oylarımızla orada tutmasaydık olmazdı. Biz de oylarımız ile Tayyip Bey'e destek verdiğimiz için hanelerimize sevap yazılmaya devam ediyor” dedi.

Ali İhsan Bey’in sevap sandığı büyük anlaşılan. Dağıttıkça dağıtıyor sevapları maşallah... Haliyle, biz de bu oyların sevap sanılması ve sayılması meselesinin kaynağını merak ettik. Acaba hangi fıkhi ölçüye göre sevap? Bir de, muhtelif saiklerle oy kullanan insanlar var. Severek, isteyerek oy kullanıp çevresinin de aynı şekilde oy vermesi için gönüllü uğraşanlar var, “başka kime vereceğiz ki, yetmez ama evet...” diyerek oy kullananlar var. Birilerinin telkini ile ve/veya zorla oy kullananlar var. Bu işi profesyonel olarak yapanlar, mesela paralı troller var, partinin resmi maaşlı çalışanları ve üyeleri var. Oy vermesi karşılığında maddi menfaat temin eden var.

Kim, ne kadar sevap alır?

Kısaca; oy verirken korku, istek, kararsızlık-çaresizlik, umut ve menfaat gibi çok farklı motivasyon noktasından söz etmek mümkün. Şimdi, bu farklı vesilelerle kendilerine oy veren herkes, aynı sevabı mı alıyor? O meşhur soruyu da sormadan edemeyiz: Dağdaki çoban ile bir profesörün veya bir şarkıcının sevapları bir mi olacak? Tek bir sevap türü yoksa, hangi şekil daha sevaplı acaba? Bir sevap katalogu düzenleyip dağıtmayı düşünüyorlar mı? Bence katalogun adı “WhatSevapp” olsun, mobil uygulamasına giren herkes, verdiği oyun ne kadar sevap kazandıracağını anında görsün.

Peki, oy vermek sevap da, oy alanların iktidara geldikten sonra işledikleri hata ve günahlarda ortaklık var mı? İktidar dediğimiz, neticede binlerce farklı kişinin içinde olduğu bir yapı. “Zerratı günahkârlardan mürekkep bir hükümet tamamiyle masum olamaz” kaidesince kimi, iktidar gücünü kullanarak uyuşturucu ticareti ve kaçakçılık gibi kanunsuz ve ahlaksız birtakım kazançlar elde edebilir. Bazıları, kendilerini ve yakınlarını hak etmedikleri makam ve mevkilere getirebilir. Kamu kaynakları ve büyük meblağlı ihaleler, usulsüz bir şekilde belli zümrelere verilebilir. Hakkında mahkeme kararı olmadan, hatta beraat ettiği mahkeme kararı olmasına rağmen, fişleme dosyalarına bakılarak, bir kararname ile işlerinden uzaklaştırılan, bir daha hiçbir yerde çalışamaması için kanunlar çıkarılan, engelli çocuklarının aylığı kesilen insanlara zulüm ediliyor olabilir. Keyfi tutuklamalarla, iddianamesi bile hazırlanmadan insanlar cezalandırılabilir. İşlenebilecek günahın haddi hesabı yok ve memlekette günah işleme özgürlüğü olduğunu da biliyoruz...

Bugüne kadar, iktidara oy vermenin farz-ı ayn olduğunu söyleyen oldu, belediye başkanı adayına verilen her bir oyun sırat köprüsünde berat kazandıracağını söyleyen oldu, Esenyurt düşerse, Kudüs ve Mekke’nin de düşeceğini iddia eden oldu. Esenyurt düştü ama Kudüs ve Mekke aynı haliyle devam ediyor. Şimdi de leblebi gibi sevap dağıtıyorlar, aman diyeyim, iki sevap kazanayım derken hata ve günahlara da ortak olmayalım...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/whatsevapp_553112

Herkesin Sevap Sandığı...

 


Ufukta bir sandık görünüyor. Yaklaşan bu sandık açıldığında herkes kazanacak. Daha doğrusu, kazanmaya niyetlenen hiç kimse kaybetmeyecek. Sonucu şimdiden açıklıyorum: %100 “hayır” çıkacak.

Hayır, Anadolu Ajansı’nın, kazanmasını istediği adayın oylarını %70’lerde başlattığı, istemediği sonuç gelince veri akışını kestiği seçim sandığından bahsetmiyoruz. Bizimkisi, mübarek üç ayların gelişi ile başlayan nurlu mevsimde açılan sevap sandığı… Bu sandığın üstünde, içine sevapların atılabilmesi için bir bölmesi var. İbadetin gizlisi makbul olduğu için zarflar içerisinde atılıyor, ahirette açılıp sınıflandırılacak. Gizli oy, açık tasnif usulü… Normal zamanlarda sevaplar bire on oranıyla sandıkta değerlenirken, bu mevsimde harika kampanyalar var: Bazen bire 100, 700, 1000 ve hatta 10.000 kazanma fırsatı var. Bir gece ibadete karşılık 30.000 gün (yaklaşık seksen üç sene yapıyor) sevabı kazandıran büyük ikramiye Kadir Gecesi, herkese çıkabilir! Lafın gelişi değil yani, Ramazan’ın her gecesini Kadir gecesiymiş gibi ihya eden muhakkak kazanıyor. Ama “Bir Ramazan’da 83 yıllık sevabı buldum” diye rehavete kapılmak yok, iman biletini kaybeden maazallah elindeki her şeyi kaybediyor.

Günahlar cephesinde de TÜİK’in enflasyon hesabına benzer bir yöntem kullanılıyor, af paketleri kapsamında tövbe şartı ile pek çoğu silinebiliyor. İman affı değerlendirilebilir mesela. Hele Ramazan ayında şeytanlar zincire vuruluyor, bu da bir nevi şer akışının kesilmesi. Yahu, daha ne olsun… Bakın, burası çok önemli, en kötüyü geride bıraktık ve Şaban Ayı Recep’ten, Ramazan da Şaban’dan daha sevaplı geçebilir. (Recep Ayı içerisinde Regaib ve Mirac olmak üzere iki kandil, Şaban Ayı’nda ise Beraat Kandili var)

Sevap sandığının faziletlerinden bahsettik ama herkesin sevap sandığı farklı olabilir. Modern zamanların insanları en az çaba harcayarak en büyük ödülleri toplamanın hesaplarını yapıyor. İstiyor ki yıl boyu yatayım, Üç Aylar geldi mi ziplenmiş bir paket kullanarak senemi telafi edeyim. Birkaç yıl önce bir tanıdığımdan bir mesaj almıştım, mesajda dört rekatlık bir namazdan bahsediliyordu. O namazın fazileti anlatılırken “400 yıllık kaza namazlarına bedel” deniyordu. Standart bir dört rekat değildi tabiî tarif edilen, her rekatta Fatiha’dan sonra 10 Ayet-el Kürsi, 15 Kevser, 3 Kafirun ve 3 İhlas suresinin okunması gerekiyordu. Herhangi bir sünnet namazından biraz daha uzun, ama “400 yıllık namaza bedel olacak bir keffaret için değmez mi?” diye düşünüyor insan. Daha önce duymadığım için kaynağını sordum ama kesin bir cevap alamadım. Kendim araştırdığım zaman, hadis olarak herhangi bir kaynakta geçmediğini anladım.

Sadece dört rekatlık bir namaz kılarak Cenneti kazanacağını düşünmek de ne bileyim… Cenneti kazanmak bu kadar ucuz değildir herhalde. Daha beterini söyleyeyim, bunun gibi sıhhati olmayan veya tartışmalı hadisleri insanlara hatırlatarak o sevaplardan daha büyüğüne nail olduğunu düşünmek! İlk örneğimizdeki kişi en azından dört rekat namaz kılıyordu, hatırlatan kişi onu da yapmayıp, hatırlattığı kişilerin o namazı kılmasını temenni ediyor ki o da irşadı sebebiyle o sevaba ortak olacak, hem de elini değdirmeden! Hadi bu bir ibadet daveti gönderdi ve beklentisi var diyelim. Rehberinde bulunan herkese, en güzel Cuma ve kandil mesajlarını Whatsapp üzerinden gönderenin bu zamanları ihya etmiş olduğunu düşünmesi nasıl bir şeydir? Hele ki bu mesajları kendi düşünüp yazmayarak, başka yerlerden bulduğu mesajları hiç okumadan kopyala-yapıştır metoduyla gönderen kişilerden bahsetmiyorum bile.

Günümüz insanlarının nefsi rahata öyle alıştı ki, “Sevapp diye bir mobil uygulama çıkmış, telefonunuzda arka planda çalışarak sizin için sevap toplayacak” dense, “Update’siz çalışıyor mu?” diye soracaklar çıkar. Abdest alan donanımlar, namaz “client” bilgisayarlar, Kur’ân okuyan yazılımlar ve uygulamalar çıksa bile kazanılan sevaplarla Cennete gidecek de herhalde onlar olur…

Link: http://www.gencyorumdergisi.com/2021/02/herkesin-sevap-sandigi/

Tek zarf, tek pusula, tek bir şey, tek iptal…


Tek zarf tek pusula

31 Mart’ta yapılan ve 17 yıldır iktidarda 25 yıldır belediye yönetiminde olan partinin kaybetmiş olduğu İstanbul büyükşehir belediye seçimi, YSK (Yüksek Seçim Kurulu) tarafından iptal edildi, 23 Haziran tarihinde yeniden yapılacak. Necmettin Batırel tarzı bir uygulama ile kararın duyurusunu şaaak diye iktidar partisi yaptı ve insanlar “ne oluyor?” demeden iptal gerekçesini kuruldan önce yayınladı. 

Sandık kurulu başkanlarının seçiminde usulsüzlük olması sebebiyle iptal kararı verildiği söyleniyor. Görevlendirmede usulsüzlük varsa, bu, vatandaşın tercihlerini veya verdiği oyların akıbetini nasıl değiştirdi acaba? Her partinin temsilcisinin bulunduğu ve sonuçlarının altına birlikte imza attıkları sonuçlar değişti mi, değiştiyse nasıl oldu? Değişmediyse, bu iptalle bütün İstanbul halkının verdiği oylar neden yok sayılıyor? Aynı adamların görevli olduğu bütün seçimler aynı şekilde iptal edilecek mi? Bu adamları görevlendirenler kim, onlar hakkında soruşturma yapıldı mı? Sadece İstanbul’da mı oldu bu usulsüzlük? Sorular çok ama herkesin aklında oluşan şey, yenilgiyi hazmedemeyen iktidarın seçimleri yenilemek için bahane aradığı.
..
Büyükşehir belediye başkanlığı, il genel meclisi üyeliği, ilçe belediye başkanlığı ve muhtarlık seçimlerinin her birinin ayrı bir pusulada yer aldığı ve tek bir zarfa konulduğu bu seçimde sadece büyükşehir belediye başkanlığının iptal edilmesi epey gürültü kopardı. Zarf rabiası “zarfabia” ile özetlenebilir: Tek zarf, bir tek pusula, tek bir şey(kesinlikle oldu ama bilmiyoruz), tek iptal… Sosyal medyada çok değişik örnekler verilerek durumun tuhaflığı gözler önüne serildi. Tek batında dördüz olarak doğan çocuklardan üçünü kabul edip dördüncünün nesebi hakkında meşruiyet tartışması koparmaya benzetenler oldu. En komik benzetmelerden birinde bir veznedar, kendisine verilen 20 liralık tek banknotu inceledikten sonra o parada 5 liralık kısmın sahte olduğunu iddia ediyordu.

Aradan bir haftaya yakın zaman geçti ve pek çok farklı benzetme yapıldı ama ben de kendi benzetmemi yapmadan rahat edemeyeceğim. Bütün orijinal benzetmeler bir hafta içerisinde yapılmış, biz sona kaldık, idare edin artık: Bir işletim sistemi düşünün, dört ayrı uygulama çalışırken geçersiz bir işlem yürüttüğü ve kapanıp açılması gerektiği düşünülüyor. Üç tane uygulamaya hiç dokunulmadan bilgisayarın kapanıp tekrar açılması isteniyor.

Seçim iptali haberi Ramazan’ın ilk günü iftara doğru olan saatlerde yayıldı. “İftara attılar” diyebiliriz yani... Genel kanaat piyasalar kapandıktan sonrasına bırakılmış olduğu yönündeydi. Nedense, böylesi haberler için hep o saatlerin seçildiği söyleniyor. Halbuki o anda Türkiye piyasaları kapalı olsa bile dünya üzerinde  yerel saat farklarından dolayı açık olan ve tepki gösterebilecek başka piyasalar  muhakkak vardır. Para uyumaz ve 24 saat boyunca çalışır çünkü. Haydi diyelim, başka piyasaların tepkisi bizimki kadar olmayacak. Bizim piyasalar da aptal mı ki, kapalı oldukları saatte kendilerini sarsacak bir işlem olsa da sabaha kadar onu unutup tepki vermekten vazgeçsin? İlla ki, ertesi sabah açılıp vereceği tepkiyi yine vermeyecek midir? Nitekim, döviz ve borsa rakamlarındaki dalgalanmalar hala geçmiş değil. Zaten kırılgan olan ekonomimiz bunu nasıl kaldıracak bilmiyoruz. Mutlu musunuz Yavuz Prens ve yedi cüceler?

Seçimler yenilenecek olunca, Almanlar yenildiği için bizim de yenik sayılmamız gibi, sadece seçim dönemlerinde zuhur eden bir takım harika haller de yenilenecek galiba. Yerli ve milli araba ile ilgili gelişmeler, petrol veya başka yeraltı kaynaklarının bulunduğuna dair haberler, bazı vergi veya cezalarda indirim müjdeleri... Bunlar basında yer almaya başladı bile; milli araba için talepler yoğunlaşmış ve 2022 yılında yollarda olacakmış mesela. İktidarın adayı, köprü geçiş cezalarının affedileceği müjdesini verdi bile! En ilginç olanı da, 31 Mart öncesi İçişleri Bakanı Soylu’nun seçim hediyesi diye duyurduğu 5 PKK yönetcisinin öldürülmesi hadisesi. Orada öldürüldüğü söylenenlerden biri, geçen gün canlı yayın yapmış. Seçim iptal olunca, onun ölümü de iptal oldu herhalde...

Şuradingo’nun Ahırı


Şuradingo'nun Ahırı

Kuantum fiziğinde “Schrödinger’in kedisi” ismiyle bilinen bir deney vardır. Efendim, Schrödinger denilen zat, bir kutu hayal etmiş. Bu kutu dışarı ile hava alışverişi yapabilmeye elverişli ve içinde bir kedi var. Kedinin yanında da bir düzenek. Düzenek dediğimiz, bir foton darbesiyle tetiklenecek bir tabanca ve foton fırlatan bir kaynaktan oluşuyor. Kuantum mekaniği ile hareket eden foton tetiğe aynı anda hem çarpar hem de çarpmaz. Çarpması durumunda tabanca patlayacak ve karşısında bulunan kediyi öldürecektir. Schredinger der ki, kutuyu açıp kedinin durumunu gözlerimizle görmeden kedinin yaşıyor mu yoksa ölü mü olduğunu kesin olarak bilemeyiz. Kutu kapalı olduğu sürece kedi ya ölüdür, ya diridir ya da hem ölüdür hem de yaşıyordur. 

Şimdi diyeceksiniz ki, bu deneyden tam olarak ne anlamamız gerekiyor? İnanın, ben de sizin gibiyim, anladığım kadarını söyledim. Anlaşılmaz Kuantum Partisi olarak biz de kesin olarak anlamaya çalışmıyoruz. Kuantum fiziğinin olayı budur, kesinlik yoktur, o yüzden fazla kafayı yormamak lazım. Kutunun içerisinde hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olduğu kesin ama ne olduğunu bilmiyoruz. (Yerli ve milli kuantum anlayışı ile bakacak olursak; yahu silah patlarsa sesini duyarız en azından... Atalarımız ne güzel söylemiş: Kediyi merak öldürür! Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü! Olay bu kadar basitken, Schrödinger’in yaptığı da iş mi diye sormuyor da değilim!)

Yakın zamanda biz de bir seçim yaşadık. Sandığı bir açtık ki, ne görelim... Aynı zarfın içerisinden çıkan üç pusulanın ikisinde istediğimiz gibi sonuçlar varken birinde maalesef yoktu. Bir şeyler olmuştu, ya da hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olmuştu ve biz ne olduğunu, nasıl olduğunu anlayamamıştık. Ünlü bir teknik direktörümüzün şimdi Türkçeye çeviremeyeceğim bir sözü aklıma geldi: “Everything is something happened!” Sandığımız tam bir Schrödinger’in kutusuna dönüştü!
Kuantumcu olduğumuzdan, sandığın içini açmadan tam olarak sonuçların bilinmeyeceğinin gayet farkındaydık ve ilk açtığımızda kedimizin ölü olduğu sonucuyla karşılaşmıştık. Deney bize ne diyordu? Kapalı sandıkta kedimiz hem ölü hem de diriydi! Biz de sandığı kapatıp “ya nasip!” çekerek yeniden açıp saymaya başladık. Yine istediğimiz sonucu alamadık. Kuantum mekaniğini bilmeyenler bizimle alay etti, “yahu, tekrar tekrar saymayla sonuç değişir mi?” diye. Cahiller işte, bal gibi de değişebilir halbuki! 

Geriye bir tek ihtimal kalıyor: Sandık başkanı olarak görevli olanların bazıları, partimizin sandık temsilcilerini kandırıp oyalamış ve o sırada çaktırmadan sandıktaki oyları değiştirmiş olabilir! Aklınıza, Vizontele filminde Deli Emin tiplemesinin Müteahhit Fikri’nin çırağını, dikkatini dağıtmak suretiyle kandırdığı sahne gelsin: 

(SB: Sandık Başkanı, AKradaş: Partimizin temsilcisi)
SB: “AKradaş, sen vezirle filin hikâyesini biliyor musun?”
AKradaş: “Evet?”
SB: “Vezirle kaplumbağa?”
AKradaş: “Evet?”
SB: “Yalnız vezir?”
(AKradaş boş boş bakar)
SB: “Heee onu bilemezsin çünkü onu ben de yeni uydur... Eee.. Yeni öğrendim, gel bak sana anlatayım...”
Bizim AKradaş dediğimiz parti temsilcilerimiz çabuk ayıldıkları için, başkanlar zarflardaki pusulalardan sadece birini değiştirebilmeye fırsat bulmuşlar. Seçim sandığında bulunan kedimiz aynı anda trafoda da mı bulunuyordu, o başka kedi miydi yoksa... Kediler çoğalınca iş çığrından çıktı ve Schrödinger’in kutusu olan seçim sandığımız (ya da bizim öyle sandığımız) Şuradingo’nun Ahırı’na dönüştü.
Ama işin peşini bırakmaya niyetimiz yok, tam üç bavul belge hazırlayıp gönderdik, içlerine birer de kedi koyduk, baklım işin içinden çıkabilecekler mi?

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: