Üniversite sınavını kazanamadığı halde, ailesine tıp fakültesine yerleştiği yalanını söylemesiyle başlıyor hikaye. Yalanı sürdürebilmek adına sahte sonuç kağıdı düzenlemiş, yalanını yaşayabilmek adına yurda taşınmış, hatta sahte kartlar oluşturup okula gidip gelmiş. Akabinde, bir hastanede asistan doktor gibi takılmaya başlamış ve bazı ameliyatlara gözlemci olarak da katılmış. Anlaşıldığı kadarıyla hasta kabulü yapmamış ve bu iş için bir maaş almamış. Bazı hastalara yapılan müdahalelere gerçekten katıldı mı yoksa doktormuş gibi görünmek için mi bir hastaya dikiş yaparmış gibi resim çektirdi bilemiyoruz. Kendine, doğum gününde, okulundan gelmiş gibi çelenk gönderen birinden o da beklenir sonuçta. Whatsapp yazışmalarında uzun nöbetlerden, hasta sayısının çokluğundan, ameliyatların zorluğundan şikayet etmiş. Sahtesi bile canından bezdiyse, gerçek doktorlarımız ne durumdadır, siz düşünün.
Sahte doktou ayıplayanlar olduğu gibi, haberi “helal olsun” diyerek karşılayanlar da var. Memleketimizde dolandırıcılığı bir zeka göstergesi sayıp dolandırıcıyı takdir edenlerin sayısı az değil maalesef. Zamanında, Motorola’yı dolandırdığını duyduğu için Cem Uzan’a oy verenler oldu, Amerikalıları kandırdıysa kafası çalışıyordur diyerek. “Gerçekten dolandırdıysa, sana bana neler yapmaz” sorusunu sormadılar tabii...
Her meslekte bir sahteci haberi var neredeyse. Avukat, savcı, öğretmen, polis, asker... Hatta kaymakam ve vali gibi davrananlar oldu. Neden, çünkü okumak ve diploma sahibi olmak uzun ve meşakkatli. Bitirenler ne yapıyor, sınavdan sınava koşuyor ve atanmayı bekliyor. Atananlar, çalışma şartlarının ağırlığından-ücretlerin azlığından şikayetçi.
Hukukun işlemediği bir yerde, adamı olan ya da parasını kullanarak adamını bulan her türlü dalavereye bulaşabilir. Mallarına ihtiyati tedbir konulan kara para aklayıcısı parasıyla birlikte yurtdışına çıkabilir, uyuşturucu baronları bir anda tahliye olup kaçabilir, mafya babaları milletvekillerini maaşa bağlayabilir vs.
Kendi sahte belgesini üretenler, sıkı bir teftişle diyelim ki kolayca yakalanabiliyorlar... Hiç okula gitmeyenlere bile, para karşılığında gerçek üniversiteden mezun olmuş gibi diploma hazırlayanlar var. Bunları tespit etmek daha zor. Peki, üniversite sınavlarında, eksi sayıda neti olup baraj puanının kaldırılması sebebiyle okullara yerleşenlere ne demeli? Sayıları ve kontenjanları plansız ve programsız bir şekilde artan üniversitelerde, doğru düzgün bir eğitim aldığından emin olamadığımız kişiler mezun olup iş hayatına atıldığında ne yapacağız?
Çözüm olarak küçük bir test yapmayı önerenler var. Doktora gittiğimizde tıbbi bilgisini ölçen bir kaç soru sorabilirmişiz. Aklıma, şu fıkra geldi: Seksenli yılların öncesinde, Karslı ve Erzurumlular ideolojik olarak pek anlaşamazlar, sağ-sol kavgaları olur. Kars’a giden bir yolcu otobüsünü Erzurum’da gençler durdurur. Gençlerden biri, dinini bilip bilmediğini ölçmek maksadıyla Karslı bir yolcuya “Hele Ayet-el Kürsi’yi ohu bahalım gardaş!” der. Yolcu Ayet-el Kürsi’yi bilmediğini ancak “Kulhü’yü” okuyabileceğini söyler ve okumaya başlar. Soran genç, kendi arkadaşına seslenir: “Zeçi ağabey, hele bir dinle, bakah gulhü’yü doğru ohir mi?”
Diyelim doktorlara soru sorduk, verecekleri cevabı değerlendirebilecek miyiz? O seviyedeysek zaten, bizim doktora ihtiyacımız olmadığı anlamına gelmez mi... Sonra, doğru cevabı ile birlikte soruları sosyal medyadan paylaşmanın mantığı olur mu? Dolandırıcılar da bu memlekette yaşıyor ve onlar da bu paylaşımları rahatlıkla görüp öğrenebilirler. Neyse, Rabbim hepimizi, tahsili ve diploması olmayıp kendine bir uzmanlık alanı ihdas edenlerin verebileceği zararlardan muhafaza etsin...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sahte-doktor_574132