Yiğit Özgür Karikatürü |
Sonuçlarıyla, seçimden önceki beklentileri tepe taklak eden bir sandık gördük. Muktedirler farklı bir şekilde önde bitirecekleri bir seçim bekliyordu, olmadı. Muhalefet, ilk turda bitirebileceklerini umdu, gerçekleşmedi. Anket şirketleri, analistler ve gazeteciler tahminlerinde yanıldı.
Demek ki, patatesçiler, soğancılar, etçiler, sütçüler, marketçiler, giyim mağazaları, mobilyacılar, beyaz eşyacılar, kısaca üreten ve satan bütün esnafın, fiyatları yükseltirkenki esas maksadı iktidarı devirmek değilmiş, ekonomik kriz ve enflasyon sebebiyle pahalılık yaşıyormuşuz.
Oyları, genel beklentinin altında düşüş gösteren ve umut ettiklerinden fazlasını alanlar acaba ne yaptılar da oylarını yükselttiler veya düşürmediler?
Alanında yetkin, mevcut problemleri çözebilecek, ülkeyi vizyonuyla ileri noktalara taşıyabilecek kadroları mı var? Yok, genel başkanları hariç, seçim sonrası düzende kimin işbaşına geçeceği belli değil. O genel başkanlar da prompter olmadan konuşamayan, önceden ayarlanmış kitleler haricinde vatandaş ve gazeteciler karşısına çıkmayan kişiler. Gaflarından bahsetmiyoruz bile...
Mevcut kadrolarla geldiğimiz nokta belli: Suç örgütleri, uyuşturucu ve kara para trafiğinin merkezinde bulunuyoruz. Kara para ile mücadele kapsamında gri listeye girdik. Dış kredi risk primimiz rekorlar kırdı. Borçlarımız ve bütçe açıklarımız en üst seviyeye çıktı, rezervlerimiz tükendi.
Parti programları mı çok iyi hazırlanmıştı? Göründüğü kadarıyla bir değişiklik yok. Program olsa ne yazar? Bir dönem Avrupa Birliği’ne girme çabası vardı, şimdi hiç bahseden yok. Bir ara Şangay Beşlisi’ne girmek isediklerini söylediler ama ciddiye alınmadı galiba. Bir gün ABD ile uçak geliştirme programına yazılıp masraf ediyoruz, başka gün Çin’e yanaşmaya çalışıyoruz. Başka bir gün de Rusya’dan hava sistemleri alıyoruz. Sonuç ne oldu, F35 programından çıkarıldık, parasını peşin ödediğimiz uçakları alamıyoruz, parasını geri vermiyorlar. Eski teknoloji F-16 anlaşması için lütuf edip onay vermelerini bekliyoruz. Ruslardan alınan sistemler de depoda çürüyor. Kaybedilen paralar milyarlarca dolar, kaybedilen prestijin bedeli ise hesaplanamıyor.
Terör örgütleri ile pazarlık olmaz, görüşmeyiz dediler. Sonra “devlet görüştü emri biz verdik” ve akabinde “siyasi hayatımıza mal olsa da çözüm sürecini yürüteceğiz” sözleri uçuştu. Çözüm süreci ile ilgili tavsiyelere kulak tıkadılar, bir de baktık ki aniden masayı devirdiler. Oy getirmesi için İmralı mektubunu okuttular, kırmızı bültenle aranan kişiyi devlet televizyonuna çıkardılar. İstanbul Sözleşmesini hazırlayıp savunan da, yıllar sonra tek kalemde silen de aynı adamlar. U’lu dönüşlerle ilgili yazılarımızda daha fazla ayrıntı var, hepsini yeniden sayamayız.
Velhasıl, iç-dış her türlü politikada durum aynı; güven veren bir duruşları yok. Dost-düşman listeleri borsa gibi değişkenlik gösteriyor. Verdikleri ve yerine getirmedikleri sözlerin haddi yok. Pandemisinden depremine, maden kazasından sellere ve orman yangınına kadar hiçbir krizi doğru düzgün yönetemediler. Maskeleri milletin yüzüne ulaştıramayıp süreci ellerine yüzlerine bulaştırdılar, çadırları ve kanları parayla sattılar. Dere yatağına, fay kenarına inşaatlara göz yumup felaketlere davetiye çıkardılar.
Geleceğe dair vaatler hususunda tam bir “Kurtlar Vaadi-Pusu” filmi oynandı. Muhalefet çalışıp belli konulada elle tutulur vaatlerde bulunur bulunmaz, gün geçmeden o vaatlerle ilgili kararnameler yayınlandı. Taşeron işçilerle yönelik düzenlemeden 3600 ek göstergeye, ÖTV ile ilgili indirimlerden öğrencilerin KYK borç faizine, EYT’den emeklilerin bayram ikramiyesine ve işçi-memur maaş artışlarına kadar böyle oldu.
Devlet imkânlarını tepe tepe kullandılar, montaj videolarla halka yanlış bilgi verdiler, muhalefetin söylemediği sözleri broşürlere basıp dağıttılar, yalanlarını cami avlusunda yaptıkları “camiting”lerle süslediler.
Karneleri bozuk, güven telkin edecek kadroları yok, geleceğe dair ayakları yere basan projeleri bulunmuyor. Peki, nasıl hala oy alabiliyorlar, ortakları oyları yükseltebiliyor derseniz, rasyonel argümanlarla açıklanabilecek bir durum değil, tamamen duygusal. Kimi onları hayr-ı mahz olarak gördü, yaptıkları hiçbir şeyi sogulamadı. Kimi korkudan oy verdi, kimi de ehven-üş şer olarak değerlendirdi, hatalarını kabul etmekle beraber, başka seçenek görmedi.
İnsanımız dini ve dindarı sever. Kendi dindar olmasa bile dindara saygı duyar, güvenir. İçinde azıcık bile İslamiyet taşıyan kişiler dini vebali olan bir iş yapmaktan korkar. "İktidara muhalefet, eşittir dine muhalefet" denkleminde kötü tarafta bulunmak istemedi insanımız. Yıllar önce Yiğit Özgür’ün çizdiği bir karikatürü hatırlatalım. Vatandaşın birinin imamla olan diyalogu şöyle:
- Hocam, biz önümüzdeki kurban üç aile birleşip günaha
girmek istiyoruz...
+ Lan hani koyuna giriyordunuz?..
- Ateist olduk biz...
+ Üç aile niye birleşiyosunuz ki?..
- Korkuyoruz Allah'tan...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/icimizdeki-muslumanlik_582479