Bu Blogda Ara

Arşiv

siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Siya-Nur

Siya-Nur
Siya-Nur 

 

Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağduriyet devşirilebilen ve oy getiren felaketlerdir, ikinci kısım ise hesap vermesi gereken kişilerin sorumluluğu harici bir aktöre kolayca devredememeleri sebebiyle mümkün mertebe üstü örtülmeye çalışılanlar...

İlk kısım felaketlerde yetkililer, durumu yerine göre fıtrata, kadere ve takdir-i ilahiye havale ederek sorumluluktan kurtulurlar. Yapacak bir şey yoktur, gelmesi mukadder olanın önüne geçilemezdir. Yetki kullanma sorumluluğu bulunanlar, kısa yoldan kahramana dönüşme fırsatını kaçırmazlar genelde. Böyle zamanlarda felaket ne kadar büyük olursa, kahramanlık da o denli şanlı olacaktır. “Asrın depremi”, “yüzyılın seli” gibi dehşet boyutunu büyüten isimler vermek, halkın teslimiyetini artırır. “10 bin atom bombası gücünde bir patlama...” gibi tasvirler de felaketin etkisini içselleştirmeye yarar.

Felakete giden yolda hangi yanlışlıkları yaptığı, neden tedbir alınmadığı sorularını duyan yetkililer, soruyu anında insanların ağzına tıkabilir: “Ortadoğu ve Balkanlar’da son 250 yılda meydana gelen en büyük felaket sırasında bunu mu soruyorsunuz? Yaralarımızı bir saralım önce... Şimdi birlik zamanıdır!”

İliç’te yaşanan maden faciası ikinci nevi felaketlerden. Siyanür faciası ile ilgili bazı haberlere erişim yasağı gelmesi, faaliyet izni veren ve denetlemekle vazifeli resmi görevliler hakkında idari/adli işlem yapılmamış olması, felaketin boyutları ile ilgili kamuoyuna bilgi veren kişilerin anında tutuklanması ve havuz medyasının konuya fazla ilgi göstermemesi, örtme çabasının tezahürleridir. Sokaktaki vatandaş şu soruların cevabını net olarak alamayacaktır:

·         Altın çıkarırken siyanür ve benzeri zehirler kullanmak tabiata nasıl ve ne kadar hasar verir?

·         Bu zararları bertaraf etmek için alınabilecek tedbirler var mıdır?

·         Tedbirlerin düzgün uygulanıp uygulanmadığı denetlenmekte midir?

·         Yeşil alana, tarlalara, havaya ve suya siyanür salınarak çıkarılan altın, bu kadar fedakarlığa değecek kadar kazandırmakta mıdır?

·         Bu madenden kim, ne kazanmaktadır?

Siyanürden daha tehlikeli bir faciamız, dinî, millî ve manevi değerleri siyaset alanında istismar malzemesi olarak kullanmaktır ki kendisine “Siya-Nur” diyebiliriz. Bir eliyle insanlara nuru gösterip siyaset topuzuyla kafalara vurmak suretiyle işler. Alnında bilgilerden bir çelenk, nura doğru can atan nurlu camialar, kafasına topuzu yiyip sersemlediği için doğru muhakeme edememeye başlar. Hele de, desteklediği siyaset tarafından devlet kurumlarında kadrolar tahsis edilip, arsalar ve binalar gibi hediyelerle taltif edildiğinde, kamu hizmetlerinden öncelikli olarak yararlanmaya başladığında Siya-Nur zehiri damarlarında dolaşmaya başlamıştır.

Bir camide cuma vaazı veren hoca, İstanbul’un fethinin öneminden bahsediyor, şehri kurtarmak gereğini dile getiriyor ve teröre yer açmamak gerektiği konusunda uyarıyorsa o camide Siya-Nur vardır. İsim vermeden ve yuvarlak bir şekilde söylenen sözlere tek tek bakıldığında mesele olmadığı sanılabilir, fakat tam da seçim öncesinde, muhaliflerini terörist diye gören ve millete de böyle göstermek için montajlı videoları gösteren siyasilerle aynı zamanlarda ve aynı söylemleri kullanıyorsa, bu Siya-Nur etkisidir.

Yerlerin süpürülmesi, çöplerin toplanması, su ve gaz hizmetlerinin vatandaşa ulaştırılması, park bahçe bakımı ve toplu ulaşım gibi hizmetleri deruhte edecek bir birimde görev alma yarışına girme ile Sisi’nin, Gazze’nin, Kudüs ve Mekke’nin nasıl bir ilgisi olabilir diye düşünüyorsanız henüz Siya-Nur'a maruz kalmamışsınız demektir. Geçen seçimde Sisi mi, Binali mi tercihi yapacağımızı söyleyenler, siyasetlerinin gereği olarak “Kardeşim Sisi” moduna geçtiler. Şimdi tercihlerde hangi şıklar olacak acaba?

Cami içerisinde miting düzenleyen başkanlar, partilerine oy vermenin farz olduğunu söyleyen ilahiyatçılar, kendilerine oy vermenin ahirette kurtuluş beratı olacağını müjdeleyen partililer, seçimlerin bir müslüman sayımı olacağını ima edenler, camiye, kışlaya ve okula siyaset sokanlar, manevi iklim değişikliğine sebep olan Siya-Nur’u salarak “sekülersel ısınma”ya sebep olmaktadır. Ramazan atmosferine girdiğimiz şu günlerde Siya-Nur ayakizi büyük insanları ikaz edelim, salınımlarını azaltalım inşaallah...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/siya-nur_594779

Ekran Zorbalığı

 

Ekran Zorbalığı
Ekran Zorbalığı

Ortalık şiddet haberinden geçilmiyor. Kiracı-ev sahibi arasında çıkan çatışmalar, boşanma aşamasına gelince karısını öldüren adamlar gazete ve televizyon haberlerinden eksik olmuyor. Trafikte yaşanan yol verme kavgalarını canlı olarak takip edebilirsiniz, herhangi bir bültene değil sokağa bakmanız yeterli. Alacak verecek davası sebebiyle sokaklara taşan çatışmalar bile alelade kabul ediliyor artık.

Bu tarz haberleri duyunca üzülüyor ve genellikle böyle olayların cehalet sebebiyle gerçekleştiğine kanaat getiriyoruz. Geçtiğimiz hafta içinde duyduğumuz iki enteresan haber vardı: Birinde kelime-i tevhid bayrağı taşıyan bir vatandaş yumruk yedi ve yüzü gözü kan içinde kaldı. Diğerinde ise Koç Üniversitesi yurdunda, iddialara göre “alt ırka” mensup olduğu öne sürülen bir öğrenci, oda arkadaşları tarafından işkence gördü ve darp edildi. Tam olarak ne olup bittiğini bilmiyoruz, adli mercilere intikal eden olayların ayrıntılarını muhtemelen mahkeme süreci sonrası öğrenebileceğiz.

İki olayda da aktörler, Türkiye’de en yüksek puanlara sahip üniversitelerde ve bölümlerde okuyorlar. Yani, salt cehalet ile olayı izah etmek çok doğru olmayabilir. Evet, yüksek tahsil kazanmak ve okuyabilmek için belli bir bilgi ve zekâ seviyesi gerekiyor olabilir. Lakin, ırkçılık ve tarafgirlik gibi cahiliye devrinden kalma duygular, kültür ve tahsil seviyesi ne olursa olsun insanları iptidaî ve cahilce davranışlar sergilemeye yöneltebilir. 

Gençler bu hale nasıl geliyor?

Telefon, tablet veya bilgisayar fark etmiyor, maalesef bütün ekranlar şiddet görüntüleriyle dolu. Çocukların oynadığı öyle oyunlar var ki, el bombasından otomatik silaha, tabancadan rokete, kullanmadıkları silah yok. Veli toplantısı için gittiğimiz okulda öğretmenler çocukların birbirlerine karşı düşmanca denebilecek kadar kötü davrandıklarından yakınmıştı. Şiddet içerikli oyunlarda gasp, hırsızlık ve hile gibi ahlak bozacak öge olarak ne ararsanız var. Çevrimiçi oynanan oyunlarda oyuncular avatar ve takma isimler kullandıkları için, yüz yüze iken yapmaya çekinecekleri davranışları rahatça birbirlerine karşı sergileyebiliyorlar. Uzun süreler boyunca bunlara maruz kalan çocukların gerçek hayatta da davranış kalıpları bozuluyor. 

Televizyon derseniz, gündüz programları, Palu ailesi gibi hangi ferdinin hangi ferdine ne kötülük yaptığını anlamak için emniyetin cinayet bürosu gibi çalışma gerektiren çarpık örneklerle dolu. Gelinini kesen kayınpeder, eniştesini vuran kayınço gibi üçüncü sayfa haberleri gırla gidiyor. Diziler derseniz, mafya dizilerinde her bölüm bir kamyon dolusu adam ölüyor. Onları geçtim, mafya temasının işlenmediği yapımlarda sürekli birbirine bağıran tipler var. Aşırı zenginlik ve lüks içinde yaşayan insanlar birbirlerinin kuyusunu kazmakla meşgul. Haberleri açıp bakalım diyenler de siyasetçilerin asık suratları ile karşılaşıyor. Kahvehane köşesinde söylese dayak yiyeceği sözleri siyasi hasımlarına hitaben televizyon ekranlarından söyleyip 85 milyona duyuruyorlar. Siyasetçilerin dili nefret dolu. 12 yaşındaki çocukları bile milletin karşısına çıkarıp birilerine hakaret ettirebiliyorlar. Rahmetli Demirel zamanının o incelikli, muzip, hiciv dolu göndermeleri siyaset sahnesinde yer almıyor artık. Hayır, yapan olsa, mevzuyu anlayacak siyasetçi yok piyasada. 

Kısaca, analog veya dijital bütün ekranları sıkarsanız çamur, çirkef, nefret, saygısızlık, hoşgörüsüzlük ve şiddet damlayacak. Tam da en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanda, ortaokul ve liselerde saygı, nezaket ve görgü kurallarının anlatılacağı “Adab-ı muaşeret” derslerinin müfredata eklendiği haberini aldık. İnşallah bu ders, hakkı verilerek işlenir de, gençlerimiz “ekran zorbalığı”ndan kurtulur...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/ekran-zorbaligi_592540

Siyasete Endeksli Hayat

 

Siyasete Endeksli Hayat
İbrahim Özdabak Karikatürü

Seçime yaklaştığımız şu günlerde, siyasetin hayatın her alanına nasıl nüfuz ettiğini daha iyi hissediyoruz. Gündelik hayatımızın en küçük meselelerinde dahi, siyasi tarafgirlikler tezahür ediyor. Yakın akrabası, kırk yıllık dostu olsa bile siyaseten hasmı olan kişi ile kanlı bıçaklı olan, irtibatı kesenler oluyor.

Partizanlık her devirde vardı ancak bu kadar keskin ayrışmayı hayatımda görmedim. Eskiden, insanların temayülleri farklı olsa da medenice tartışılır, çoğunlukla tartışmaların sonunda birlikte gülünür ve geçilirdi. Rakip siyasiler çeşitli ortamlarda bir araya gelir, birbirlerine eğlenceli ve zekice sataşmalarda bulunurlardı. Öyle, kağıttan-prompterden yararlanarak konuşmazlardı. Hazırcevap adamların nüktedan çıkışları karikatürlere konu olurdu.

Şimdi, havadan sudan bahsederken biri “bu sene de hiç kış gelmedi, hep kurak geçti” dese, beriki cevap yetiştirir “falanca zihniyeti yüzünden bereket kesildi” diye. Pazar fiyatlarından şikayet edilmeyegörsün, hemen fiyat artışlarının sun’i olduğunu, gözü doymaz aracıların milleti kazıkladığını ve asıl dertlerinin de hükümeti zor durumda bırakmak olduğunu başka biri çıkar söyler.

O güne kadar adı sanı duyulmamış bir futbol takımı, hükümetten zevatın açık desteklerine mazhar olunca bir bakıyorsunuz şampiyon oluyor veya zirveye yakın bir yerde ligi bitiriyor. FalancaSpor iktidarın takımı, FilancaSpor taraftarları muhalif diye spor müsabakaları bile siyasi çekişme gölgesinde yorumlanır oldu. Bazı futbolcuların siyasi taraftarlıklarını açıktan sergiledikleri videolar da tuz biber ekiyor bu yaraya.

Şarkıcı, oyuncu, müzisyen gibi meşhur insanların gazetelere verdikleri demeçler, sosyal medya paylaşımlarında siyasi polemik aranıyor. Ağaçlar kesilmesin diye tweet atsa bir meşhur, anında yakasına yapışıyorlar “Asıl meselenin ağaç olmadığını bilmediğimizi mi sanıyorsun?”, “Büyük projelere karşı çıkan hain, terörist!” diyerek linçe başlıyorlar. Aynı kişi, bir devlet kurumuna teşekkür ettiğini söylediği anda öteki mahalle bu sefer başlıyor: “Vay dönek, kaç para verdiler sana?”, “Sarayda konserlere seni mi çağıracaklar, hayırdır ne bu güzelleme?”

Bu raddeye nasıl geldik?

En başta mukaddes değerler, bir zümrenin tekelindeymiş gibi davranıp istismara başladılar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi din düşmanı, hain, terörist ilan ederlerse ne olur? Birileri çıkıp onlara oy vermenin farz olduğunu, verilen oyların sırat köprüsünde berat olacağını söyler, öteki karşı tarafa oy verenlerin cehennemde yanacağını...

Devlet kurumları günlük siyasetin neferi gibi davrandı. Camilerde yapılan mitingler, hükümet politikaları ile uyumlu siyasi hutbeler insanları camiden soğuttu. Depremde ilk yardıma koşan insanlar durduruldu, yapılacak bir iş varsa devlet yapar denildi. Kurtarma şovları esnasında şikayet edenleri nankörlük ve hıyanetle suçladılar. Asıl görevi yardım dağıtmak olan kurumlar parasıyla malzeme ve hizmet sattı.

Ölü sayısı, işsiz sayısı, enflasyon gibi açıklanan resmi rakamlara insanlar artık hiç inanmaz oldu. Muhalefet tarafının miting yapacağı şehir için AFAD, bir gün öncesinde şiddetli yağış ve fırtına uyarısı yaptı. YSK, daha önce hiçbir seçimde uygulamadığı ve kanunda olmayan bir konuyu seçim günü öğleden sonra duyurdu, mühürsüz pusulalar da geçerli sayıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminde bir zarftan çıkan dört pusuladan sadece biri iptal edildi, seçim tekrar edildi.

İyi ve güzel olan ne varsa, öyle sahiplendiler ve bu sahiplenmeyi öyle abarttılar ki, kendilerini eleştiren herkes o güzel şeylere de karşıymış gibi davrandılar. TOGG mesela... Başarılı ve güzel bir proje olabilir. Ancak eksik ve gediklerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Dünyaya meydan okuyoruz, bütün otomotiv devleri kıskanıyor diye şişirmek başta o projeye zarar verir. Bu atılım ne kadar iktisadidir diye tartışmayalım mı? Bu projede kullanılıyor olup başka hiçbir marka ve modelin sahip olmadığı bir özelliği yoksa nasıl dünyayı titretebilir? Yaygın kullanılabilmesi için gerekli altyapı, servis ağı, şarj istasyonları hazır mı? İnsanımızın alım gücüne ne kadar yakın? Bunlar konuşulmasın mı?

Velhasıl, büyük sevinçler ve güzel projeler kadar emsali görülmemiş musibetler dahi milletimizi bir araya getiremez olduysa, bu tablonun oluşmasına sebep olanlar oturup düşünmelidir.

Otobüs hizmeti veren, çöpleri toplayan belediye seçimlerinde devletin bekası tehlikeye girmez. Bir partiye oy vermek veya vermemek sizi dinden çıkarmaz. Seçilecek olan insanlar Allah’ın veya İslam’ın temsilcisi değildir. Dünveyi bir kurum olan devlet mekanizmasını çalıştıracak fanilerdir. Bu işi yaparken rüşvetler, yolsuzluklar, adam kayırmalar, talanlar gibi pek çok haksız kazançlara bulaşacakları gibi, iş bilmezlik veya kötü niyetle türlü türlü hak gaspları ve adaletsizlikere de sebep olabilirler. Devlet yönetirken sorumlu davranabilecek, şeffaf ve hesap verebilir olacak, insan hak hürriyetlerine saygılı kişileri seçmek istiyoruz.

Bu meseleler yüzünden kalp kırmaya değmez, önümüz bayram... Mümkünse dost ortamlarında bu konulara girmemek en iyisi...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/siyasete-endeksli-hayat_580852

Lockman Hackim-Bilişim İktidarı Partisi




Lockman Hackim olarak siyasete atılmaya karar verdim. Nereden çıktı demeyin, dükkânda boş boş otururken aklıma geldi birden.  


Aslında, öteden beri teklif alıyordum pek çok yerden. Vekillik ne kelime, bakanlık teklif ediyorlar! Adım Ziya olsa, birileriniz ne bakanı olacağımı sorar, bazılarınız da “Ne bakanı olacak, palavra bakanı!” derdi eminim.  


Şaka bir yana, siyaset işini çok iyi becereceğimi düşünüyorum. Rakiplerimin IP'lerini pazara çıkarmakta üstüme yoktur. Sonra, iyi dert dinleyen biriyim. Dükkanıma gelen herkes derdini anlatıyor, vatandaşın problemini çözmek benim işim, pratik çözümler bulmakta ustayım. Çarpıcı isim ve slogan bulma konusunda, ayıptır söylemesi, çevremdeki herkesin takdirini toplamış biriyim. Biraz söz sanatlarını, atasözlerini, deyimleri ve fıkraları öğrenip taşı gediğine koydum mu, benden âlâ siyasetçi olmaz.  


Sloganımı buldum bile: “Kimleeeer Lockman Hackim'lerle beraber?” Mizansen şöyle: Bu soruyu sorup, mikrofonu dinleyen halka çeviriyorum, herkes hep bir ağızdan “Beeeen” diye bağırıyor... Şimdiden heyecana kapıldım, olacak bu iş... 


Var olan bir partiye girmektense kendi partimi kurmayı tercih ederim. Partimin ismini de buldum: Bilişim İktidarı Partisi, kısaca BİP. Sinyal sesi gibi. Aman Allah’ım, ne kadar teknolojik bir tını... Bugüne kadar, pek çok farklı kesime hitap eden partiler kuruldu, kapandı. Bilişim teknolojileri ile doğrudan ilgilenen kimse çıkmadı. Hep örselendik, ötekileştirildik, ITIL’dik. Kendi aramızda yaptığımız şakalar başkaları tarafından anlaşılmadı, şakalaşmayı bırakın konuşmalarımızı bile yabancı bir dille yapıyoruz zannedenler oldu. Sokaktan geçen adama bilgisayarcı tipi nasıldır diye sorun, “saçı uzun, gözlüklü, şişman, bilgisayar başından kalkmayan ve bir eli de kızarmış patates dolu bir leğen içinde, arada bir ağzına patates atıp durur” diye tarif eder. Ayrımcılığa, klişeleştirmeye ve önyargıya bakar mısınız? 


İşte, artık “Nerd’deeeen nereye...” dedirtecek bir parti geliyor. Hızımı alamadım, bir slogan daha patlatıyorum: “Hedefimiz bilişimdi, yarın değil hemen şimdi” Başkan yardımcısı olarak Binary Şimşek isminde birini bulsam çok iyi olacak. Soyadı da önemli değil, adı Binary olan herkes başvurabilir, kadrosu garanti benim partimde. 

İsim, slogan tamam... Sıra geldi vaatlere ve parti teşkilatımızı gaza getirecek söylemlere. Misyonumuza layık vaatler lazım. Mesela: 

  • Byte ve kilobayt artık kimsenin kullanmadığı birimler. Altı sıfırı atmanın zamanı geldi, en küçük birim megabayt olacak, paralardaki kuruş gibi küsurat olarak kullanılacak.   
  • Herkese iki anahtar vaat ediyorum: Biri Public Key, diğeri de Private Key olacak.  
  • İstisnasız, bütün vatandaşlarımıza, isimleri ile birer domain verilecek.  
  • Herkese bedava bulut alanı tahsis edilecek. Google, Apple, Microsoft, Amazon... kim ne veriyorsa %5 fazlasını ben vereceğim.  
  • Bugüne kadar coğrafya kaderdir dediler, kaderi sözelci yaptılar. Kader, geniş bir veri tabanıdır. Yazılı mıdır? Yazılıdır, yazılımdır, alın yazılımdır. Bu ülkenin kaderini değiştirebilecek bir imkânımız var, o da yazılımdır.  
  • İlkokullarda yazılım geliştirme, görsel tasarım, mobil uygulama, bilgisayar mimarisi gibi dersler olacak.  
  • Çocuklarımız artık yağ satarım, bal satarım” yerine “web tasarım, webten satarım” diye oynayacak, ip atlama yerine IP NAT’lama yapacak. 
  • Yahu, kötü bir şey demedim, yağ ve bal satmak isteyen yine satsın, o oyunları oynamak kötü değil. İsteyen çocuklar web tasarımını oyun oynar gibi de yapabilecek, tamam artık vurmayın! 
  • İletişimden tasarruf olmaz diyeceğiz, her kapıya fiber bağlantı çekeceğiz.  

Teşkilatıma sözüm: Ping’leyemediğiniz IP sizin değildir! Pingleyin! Sen atmana bak pingini, cevap vermeyen IP utansın! Unreachable olan hostlar utansın! 


Magneto-Carta isminde bir manifesto yayınlayacağız. Bu manifesto ile Admin, yetkilerinin bir kısmını kendi isteği ile user’larla paylaşacak. Manifestoyu bir magnet üzerine basmayı düşünüyorum, böylece herkes buzdolabının üzerinde ilk bilişim anayasasını görebilecek. Bu manifesto çok tutarsa, genişletip  Hackimoğlu Yasaları diye yayınlarız.  Hackimoğlu demişken, biri de, sevabına Hekimoğlu türküsünü partimiz için uyarlasın, her şeye bir anda yetişemiyorum.


Bizi seçmek isteyen seçmenlerimizin şu cümleciği sosyal medyada paylaşması bizi ziyadesiyle mutlu edecektir: 


SELECT Lockman_Hackim FROM BİP WHERE Oy_Ver=’TRUE’ 

(İnşallah SQL İnce’kşın için troll orduları saldırmaz) 


İdeolojimiz teknoloji olacak. Teknolojinin götürdüğü her yere, her yöne gideriz, sağ-sol fark etmez. Arabalarda sinyal deyince sağ sinyal de vardır, sol da. Ya da şöyle diyelim, biz dörtlüleri yakmışız bekliyoruz. Sağa da sola da selam olsun, dört eğilime saygımız ve davetimiz vardır. Her milliyetten ve her dinden insanı kucaklıyoruz. Ne kadar kapsayıcı olduk, gurur duyuyorum vallahi... 


Küçük parti olmak büyük avantaj bugünlerde. Bir IT’tifaka katmak için illa ki birileri kapını çalıyor, kıymete biniyorsun. Belli sayıda vekillik veriyorlar falan, kârlı iş. Diyelim, olumlu geçmedi görüşmeler ve büyük ittifaklarla anlaşamadınız, hiç sorun değil. Bir iki hafta boyunca herkes sizden bahsediyor, gündemdesiniz, adınızı duymayan kalmıyor. Daha iyi bir reklam olabilir mi?  


Büyüklerle ittifak kurulmaması dünyanın sonu değil, küçük partileri bir araya getirip kendi ittifakımızı kurarız. Altılı masa var da, IT’li masa neden olmasın? Sekiz BİP birleşip bir BAYP edebiliriz.  


Hadi bakalım; oylar bilişime, bilişim iktidara... 


Serinin diğer bölümleri:

Kadir Gecesi Mesajı


PC'lik Bozuklukları


Locman Hackim

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: