Eyalet sistemi ile ilgili 2013 yılında Türkiye’de dönemin başbakanı
tarafından dile getirilmiş sözleri isim vermeden Meclis’te okuyan HDP’li
milletvekili Garo Paylan, muhtemelen beklediğinden fazla bir tepki ile
karşılaştı.
AKP’li milletvekilleri “Kâğıdı eline Kandil mi verdi!” sözleri ile susturmaya çalıştı.
Halı saha maçı tartışmalarındaki “adamın gol diyor” sözüyle elde
edilen haklılık düzeyini Garo Paylan, AKP milletvekillerine karşı
kullanıp golünü saydırmak konusunda başarılı oldu bence. Meclis
tutanaklarına yansıyan ifadeler artık arşivlerden de ulaşılabilir olmayı
garantiledi. En azından şimdilik böyle düşünüp rahatlayabiliyoruz.
Allah’a şükürler olsun ki, henüz Doğruluk Bakanlığı diye bir
bakanlığımız yok.
George Orwell tarafından 1949 yılında yazılmış olan “1984” isimli
distopik romanla birlikte düşünce dünyamıza giren “Doğruluk Bakanlığı”,
romandaki hükümetin günlük olarak değişebilen doğruluk verilerine göre
tarihi neredeyse her gün yeniden yazma işini üstlenmiştir. Dost, düşman,
iyi, kötü, hain ve kahraman gibi sıfatların tanımları ile bu sıfatları
taşıyanlar günübirlik değişebilmekte ve bu değişimin arşivlere
yansıtılması Doğruluk Bakanlığı çalışanlarına epeyce iş çıkarmaktadır.
Örnek olarak yıllarca savaş halinde oldukları bir ülke olan Okyanusya,
bir anda dost ve müttefik ülke olarak ilân edilebilmektedir.
Ülkemizde bir Doğruluk Bakanlığı bulunsaydı, memurları fazla mesai
yapmak durumunda kalabilirdi. Kolay değil, yıllarca beraber
çalıştıkları, üst düzeyde yetkiler ve görev verdikleri insanları bir
anda terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçladılar. “Bebek katili” olarak
anılan İmralı sakini, bir anda Türkiye ve Ortadoğu gerçeklerini en iyi
okuyup yorumlayabilen bir insana dönüşüverdi. Doğruluk Bakanlığı’mız
henüz yoktu, ama toplumda “aktroll” olarak bilinen “Bordro klavyeli” bir
sanal ordu vardı ve bu ordunun öncelikli işi, dinamik olarak
değişebilen “gerçekler”in halk nezdinde sindirilerek kabul görmesi için
tahşidat yapmaktı. Meselâ bir terör saldırısı sonucunda 30 veya daha
fazla sayıda güvenlik görevlimizin şehit olması, toplumda infial
oluşturacak bir olaydır. Tam da bu noktada aktroller, 15 kişilik bir
özel harekât biriminin telsizlerini kapatıp operasyona çıktıklarına ve
80 teröristi öldürdüklerine dair mitler ve efsaneler yayarak bir nebze
ortamı yumuşatabilmektedir. Aldıkları bir işaretle, Çin Halk
Cumhuriyeti’nin tarihte eşi görülmemiş zulümleri, dindaş ve
soydaşlarımıza, hem de mübarek Ramazan ayında yaptığına dair haberler
yaydılar. Sonra bir anda, Çin ziyareti yapan Reis, zulme uğradığı iddia
edilen insanların terörist olduğunu söyledi, iyi mi? Uygur Türkleri
zulmü bıçak gibi kesildi ve zulüm iddialarını ortaya atanların “paralel”
bağlantıları sorgulanır oldu. Kimse Reis’in söylem değişikliğini
sorgulayamadı.
İsrail ile ilişkiler konusunda da benzer bir durum yaşandı. Bütün
Müslüman coğrafyasında işe yaradığı bilinen en etkili yükselme metodu
İsrail’e “atar”lanmaktır. En yüksek ses tonuyla “atar”lanan, en yüksek
oyları alır ve iktidara gelir. Fakat iktidara gelince de ilk işi de
İsrail ile anlaşmalar imzalamak olur. Bu anlaşma doğrudan ilân
edilmeyebilir, bir ülkeye “siz adam öldürmeyi daha iyi bilirsiniz” deyip
terörist ülke olarak ilân etmek ve ardından ticaret hacmini 5 katına
kadar arttırmak, savaş uçaklarının yakıtlarının temin edilmesine
aracılık etmek de anlaşma olduğunu ispatlayan somut delillerdir. İki
ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi gerektiği ve ülkelerin
halklarının dost olduğu söylendiğinde bordro berelilerimiz feci şekilde
bocaladılar. “O söylüyorsa bir bildiği vardır” sözleri ile tevil etmeye
çalılştılar.
Velhasıl, dalgalı gerçeklik kurunun bugünkü değerleri itibarıyla “tu
kaka” olan Kandil ve eyalet sistemi, çok değil, iki sene önce farklı bir
değerdeydi ve devletin zirvesi bu yönde açıklamalar yapmıştı. Şimdi
bordro berelilere düşen bu durumu kurtarmak için bir kandil icat
etmeleridir. Benim kendilerine isim önerim Recaib Kandili’dir. Bütün
İslâm âleminin Recaib Kandili mübarek olsun!
Link:
http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/bordro-klavyeliler_377659