Toplam üç etti diye düşünüyorsunuz, değil mi? Yanıldınız! Hepsinin toplamı bir ediyormuş, çünkü Yeni Yüzyıl Masalı ülkesinde kuvvetler tek elde toplanıyormuş ama dışarıdan bakanlar bunların üç farklı kuvvet olduğunu zannedebilirmiş.
Şah Sımiyegıl ve ailesi –kısaca Sımiyegiller diye bilinirler- tarafından yönetilen ülkede Şah(s)’ın ağzından çıkanlar kanun kabul edilip tatbik ediliyormuş. Hemen ertesi gün, parlamento takımı toplanıp, Şah(s)’ın sözlerini bir kanun kılıfına sokup vekillerin onayından geçiriyormuş. Logosunda bir dev led şekli bulunan partinin desteğiyle mecliste istedikleri gibi at koşturuyorlarmış. “Yasama, ya terk et” prensibiyle çalışan vekiller, Şah Sım’dan gelen her teklifi olduğu gibi kabul ediyor, muhaliflerden gelen istekleri de ne olursa olsun, içine bile bakmadan reddediyorlarmış.
Yürütme deyince akla Sımiyegiller gelirmiş. Gece gündüz demez, durmadan yürütürlermiş, işleri... Büyüğünden küçüğüne bütün memurlar, en ufak işlerini bile yaparken, aldıkları talimat çerçevesinde hareket ettiklerini söylerlermiş. “Kutulu” olduğu söylenen yollarında hem yürüyor hem kendilerine yakın olanları yürütüyorlarmış.
Yargı camiasının bütün tayinlerini bizzat Şah Sım yapıyormuş. Hoşuna gitmeyen kararları verenleri sürgüne yolluyormuş. Bütün “yargıcı”lar, senede bir defa sarayda toplanıp bağlılıklarını ifade ediyormuş.
Sımiyegiller’in memurları, Şahlarını zora sokacak bir harekette bulunmamaya ve onu üzecek herhangi bir açıklama yapmamaya çalışırlarmış. Memlekette iyi bir şey olduysa muhakkak surette sahiplenir, kötü bir sonuçla karşılaştıklarında ise bir suçlu bulabilirlerse bütün kabahati ona yıkmaya, bulamazlarsa da, dışarıdan bakan herkesin görebildiği ve durum hakkında pek bir şey anlatmayan açıklamalarla durumu geçiştirirlermiş.
Meselâ; öğrencilerin uzaktan bağlanıp işlem yapacakları sistem çalışmıyor olsun. Yapılan açıklama: “Çok sayıda öğrenci aynı anda bağlanmaya çalıştı, sistem kaldırmadı.”
“İyi de, toplam öğrenci sayısı biliniyordu, sistemlerin desteklediği bağlantı sayısı da hesaplanabilir bir büyüklük. Neden yeterli sistem kaynağı tahsis edilmedi?” gibi sualleri almamak için her gazeteciyi toplantılarına davet etmezlermiş.
Millî futbol takımı mı elendi? Açıklamaya bakın siz: ”Rakip takımın attığından az sayıda gol attığımız için elendik.”
-Neden daha çok gol atamadık?
“Rakip kale çerçevesi içine topu gönderemedik”
-Kale çizgisini neden geçemedik?
“Top, gerekli zamanda yeterli hızı kazanamadı...”
Var mı bu açıklamalara itirazı olan? Gördünüz mü, asıl suçlu olan top çıktı! Daha bunun rüzgârı var, ışığı var, sahanın zemini var, hakemi var, federasyonu var...
Gündüz ortası, ateşli bir silahla vurulup öldürülen kişi için yazılan rapora da bakalım mı?
“Bir veya çoklu organın iflas etmesi sonucu ölüm gerçekleşmiş”
-Nasıl yani, organlar yakın zamanda konkordato mu ilan etmişlerdi ki? Nasıl iflas etmişler?
“Kan kaybının etkili olduğunu düşündürecek ipuçları var.”
-Durup dururken kan kaybetmeye nasıl başlamış dersiniz?
“Yüksek bir hızla hareket eden yabancı bir maddeyle çarpışmak, kanamaya sebebiyet vermiş olabilir”
Günün birinde, o ülkede meşhur olan ocaklardan birinden bir “Ateş” sıçrayıvermiş. Düştüğü yeri yakmış ve bir yangına sebep olmuş. Herkes bir anda o Ateş’i, yangını konuşmaya başlamış. Yargıcılar ve gazeteciler o yangının çıkmasında etkili olan oksijen gazı, ulaşılan sıcaklık, rüzgar ve nem ile ilgili ayrıntılar üzerine durmayı tercih etmişler. Sanki o yangın, durduk yerde çıkmaya karar vermiş gibiymiş.
Hiç hesap etmedikleri bir şey olmuş ve bu sefer, böyle kuru, kimseye faydası olmayan açıklamalar kamuoyu nezdinde yeterli sayılmamış. Gerçeğin ve suçluların ortaya çıkması için yoğun çalışmalar başlamış. Sonuçta öyle bir Ateş olmuş ki, “Bir yargının külünü yeniden yakıp geçtin...” diye şarkısı yapılmış. Ne diyelim, hangi ateşin kimi yakacağını kim bilir...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/bir-yarginin-kulunu-yeniden-yakan-ates_599896