Bu Blogda Ara

Arşiv

adalet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
adalet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Toptan Fiyatına Adalet!

 

Toptan Fiyatına Adalet!
İbrahim Özdabak Karikatürü

Bazı işlerde kolaya kaçmak ve kısa yoldan işi halletmek için toptancılık yoluna gidilir. Alışveriş yaparken müşteri satıcıya “Hepsini alırsak kaça olur?” diye sorar, indirim kovalar. Pazarcılardan da Yarım kilo domates istersiniz, üç kiloya tamamlayayım mı der. Elindeki malı bitirip gitme peşindedir çoğunlukla.

Toptan alımın gücünü en iyi bilen siyasetçilerden biri, gün geçtikçe artan et fiyatlarından şikâyet eden vatandaşlara bir koyun alıp kesmenin çok daha tasarruflu olduğunu salık vermişti, hatırlarsanız. Tavsiye basit; bir koyun, üç alın… Geriye tek bir mesele kalıyor, bir koyun parasını toplamak!

Toptan almanın fiyat düşürme gücü iyi ancak bir kasa domates aldığınızda, içinde bozuklar ve çürükler de çıkabilir. Kesilmemiş hayvan alındığında, genelde o anki canlı ağırlığı üzerinden fiyatlandırılır. Kemikleri ve atıkları artık sizin şansınıza kalmış. Söz konusu bir yiyecek veya eşya alımı ise küçük bir kayıp riski, toplu alımın getirdiği avantajın yanında ihmal edilebilir. Getiri, zarardan büyükse kârlı bir alışveriş oldu denilebilir.

Mesele insan hayatı veya hak ve hürriyetleri olunca, aynı toptancı mantıkla hareket etmenin sakıncaları var. Büyük bir kötülüğü önlemek adına az sayıda da olsa masum insanları feda etmek zulümdür. Bir gemide 99 cani ve bir masum insan varsa, canilerin belasından kurtulmak için o gemi batırılamaz. Adalet-i mahza bunu gerektirir. Adalet-i izafiyede ise çoğunluğun selameti için azınlığı feda etmek vardır. Yani ehven-i şer tercihi yapılır, en az zararlı olacak seçenek uygulanır.

Adalet-i mahzayı uygulamanın mümkün olmadığı hallerde, zorunlu olarak izafi adalete başvurulabilir ama mutlak adaleti sağlama imkânı varken, onu uygulamanın yüksek maliyeti ve zorluğu öne sürülüp, kolay olduğu için izafi adalet hükümlerini tatbik etmek beraberinde zulümleri getirecektir. Sesli, görüntülü ve yazılı kayıtların bol olduğu, parmak izi ve DNA gibi adli analiz süreçlerine yardımcı olan izlerin çabukça belirlenebildiği günümüzde herhangi bir suça karışmış kişiyi şahsen takip edip bulmak çok daha kolay.

Adli bir vaka gerçekleştiğinde kolluk kuvvetlerinin üzerine düşen, suçluları tek tek tespit edip onları yakalamak ve adalete teslim etmektir. “Ben önüme geleni toplayayım, masum olanlar hâkime ve savcıya kendilerini anlatıp serbest kalsınlar” düşüncesiyle hareket edenler, haksız yere gözaltı ve tutukluluk yaşayan insanların hakkına tecavüz etmiş olurlar. Hele ki, parası ve tanıdığı olan suçluların kolayca serbest kaldığı bu günlerde masumların adalete kendilerini anlatması çok zor.

Toptancılığın gücünü keşfeden iktidarımız, neredeyse her işinde bunu kullanıyor. Mesela, yasama yürütme ve yargı, ayrı ayrı satılan ve ayrı ayrı işletilen paketler iken, sağ olsun iktidarımız üçünü bir alıp daha ucuza getirdi. Takip etmesi daha kolay oluyor böylece.

Çocukların oynadığı bir online oyun platformu kullanılarak bir kötülük veya suç mu işlendi? Suçu ve suçluları takip etmek biraz emek istiyor. Gerekli önleyici tedbirleri almak, çocukları ve ailelerini bilinçlendirmek de zahmetli. Oyunu komple yasakla gitsin!

Paralı maç yayınlarını internet sayfalarından kaçak olarak yayınlayanlar mı var? Blogspot sayfalarına erişimi kapat kurtul! Maç yayınıyla alakası olmayan binlerce blog sayfası da etkilenecek ama ne yapalım, onlar da başka platforma geçsin.

Discord uygulamasını kullanarak haberleşen bir suç şebekesi mi var? Hemen kapat, kimse kullanamasın!

Deprem, sel gibi bir afet veya terör saldırısı mı oldu? Sosyal medya platformlarının hepsinin sesini kıs! Allah muhafaza, yalan yanlış bilgiler dolaşır etrafta, hükümeti aciz göstermeye çalışanlar çıkar.

“Kötülere fırsat vermemek için, varsın biz de erişim engeline maruz kalalım” diyenlerdenseniz, şöyle söyleyelim: O erişim yasakları kötüleri maalesef engellemiyor. Çeşitli araçlar ve metotlar kullanarak o yasakları aşabiliyorlar. Kötü olmayanların bir kısmı da o bahsettiğimiz araçları kullanmak için merdiven altı çözümlere koşuyor. Virüsler ve zararlı yazılımlarla dolu, dolandırıcıların kol gezdiği bir ormana sürükleniyorlar. İyiler ve masumlar haklarından mahrum kalıyor, yasağı delmek isteyenler, engellenmek istenen kötülüğün kucağına atılıyor. Her türlü toptancı yasaklama ve tutuklamanın sona erdiği ve konuşan bir Türkiye’ye kavuşmak ümidiyle…

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/toptan-fiyatina-adalet_602872

Liya-katline ferman...

 

Liya-katline ferman
İbrahim Özdabak Karikatürü

Bir zamanlar Türkiye’de, Anadolu’nun dağ köylerinde doğan çoban Sülü, kısıtlı imkânlar altında tahsil görmesine rağmen ülkenin en iyi okullarından birine girebilmiş, DSİ genel müdürü olup siyasete atılabilmiş, başbakan ve dahi cumhurbaşkanı olabilmişti.

Aynı şekilde, memur çocuğu olarak doğanlardan başarılı olanlar müsteşar, genel müdür makamlarına gelebiliyorlardı.

Birilerinin “Yeni Türkiye” dediği günümüz Türkiye’sinde iyi denebilecek devlet okulu sayısı azaldı ve kalitesi tartışmalı olan özel okullarda okumanın maliyetleri yüksek. Özel dersane, etüt merkezi ve özel ders imkânından mahrum olan ve kendi becerisi ile aradan sıyrılarak iyi bir yüksek tahsil yapabilenlere pek nadir rastlanıyor artık. 

Yıllardır, üniversite sınavları, askeri okul ve polislik sınavları, memurluğa giriş sınavları (KPSS), kısaca neredeyse bütün sınavlarda soruların önceden birileri tarafından alındığı ve çeşitli gruplara dağıtıldığı şaibeleri dolaşıyor. En son yapılan KPSS ile ilgili şayialar artınca, muhtemelen yaklaşan seçimler öncesi iyi bir intiba vermek isteyen iktidar sınavı iptal ettirdi. Karar Gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, 9 ağustos tarihli yazısında 2022 KPSS ile ilgili iddiaların çürük olduğunu göstermiş olsa da, kamuoyunda oluşmuş olan “hiç kimse çalmamış olsa bile kesin birileri soruları çalmıştır” inancı hâlâ varlığını koruyor. Bu sınavda olmadıysa da, başka sınavlarda olmadığını kim rahatlıkla söyleyebilir? Önümüzdeki sınavlarda birilerinin çalmayacağının garantisi var mı?

KPSS’den iyi bir puan almış olmak tek başına bir anlam ifade etmiyor. İstediğiniz puanı alın, mülakatlarda, alım yapan kişlerin listesinde değilseniz eleniyorsunuz. O listede olmak için iktidara yakın birilerinin “selam ve dua ile” kalıbıyla biten bir mektubu veya makbul kişlerden birinin yeğeni-kuzeni olmak yeterli olabiliyor. 

Tahsili veya uzmanlık alanına bakmadan önemli kurum ve makamlara yapılan atamalar da fikir veriyor bize: Tübitak’a hayvanat bahçesi müdürünün tayini, PTT genel müdürünün Danıştay üyesi olması, güreş sporu ile iştigal etmiş birinin bir kamu bankasında yönetim kurulu üyeliği yapması, Türkiye Uzay Ajansı’nda başkanlık müşavirliğine Sebze Üretim Tekniği bölümü mezunu birinin atanmış olması... Rektörlük şartlarını taşımayan birileri için kanunda değişiklik yapıp atama sonrası kanunun tekrar eski haline getirilmesi... Şoförün milletvekili yapılması... Partiye yakın kişilerin çocuklarının kurumlarda en alt seviyeden istisnai girişlerinin yapılıp, bir gün içerisinde yönetim kademesine çekilmesi... Örnekler çok, ancak bu kadarı kâfi zannedersem.

Uzunca bir süre AKP içinde görev alan bakanlık ve başbakanlık yapan fakat artık kendi partilerini kurmuş olan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi isimler için Erdoğan, “O makamlara layık oldukları için gelmediler” dedi. Demek ki, AKP’de çalışmak için liyakat sahibi olmak değil, Erdoğan’ın görevlendirme şerefine mazhar olmak gerekiyor. Milletvekilleri yoktur, bakanların kudret ve ehliyeti de yoktur, konuşan yalnız Erdoğan’dır. Erdoğan’ın talimatı olmasa yangınlar bile söndürülemeyebilir, depremde ilk yardım çalışmaları başlamayabilir.  

Eski zamanlarda nizam-ı âlem için kardeş katline cevaz veren kanunnameler yayınlanmıştı. Bugün liyakat katli (söylenişi kolaylaştırmak için liya-katli diyelim) için ferman yayınlayan zümrenin motivasyon kaynağı nizam-ı âlem değil “nizam-ı ailem” olsa gerek...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/liya-katline-ferman_568414

Askıda “Future”

 

Askıda Future
Sefer Selvi Karikatürü
 

Zaman zaman şöyle haberler duyarız: “kendilerini polis, hakim, savcı, istihbarat görevlisi veya yetki kullanabilecek seviyede başka bir devlet görevlisi olarak tanıtan kişiler, vatandaşı tuzağa düşürüp milyonlarca lira parasını aldı..”

Bu işlere muhatap olmayanlar, genelde kandırılan kişileri ayıplar, böyle basit numaralara nasıl inanmışlar diye düşünür. Bu şekilde dolandırılmış olanlar arasında kimler yok ki: televizyona çıkıp insanlara akıl veren ünlü akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, doktorlar, ev hanımları, emekliler, işçiler, çiftçiler... Kısaca, okumuş ve akıllı diyebileceklerimiz de dahil olmak üzere her kesimden insan var. Demek ki, bu mesele “akılsızlık etmişler işte” denip geçilecek kadar basit değil.

Öncelikle, dolandırıclar, aklı devre dışı bırakacak damarlar bulurlar. Kimi insan korkunca rasyonel davranmayı bırakır, kimi de çok büyük kazanç vaadi ile tabir caizse “avlanır”. TC kimlik no, kimlik seri no, telefon numarası, adres, sigorta bilgileri, maaş durumu ve daha bir çok bilgimizin elden ele dolaştığı söyleniyor. 500 lira gibi ücretlerle sınırsız sorgulama yapılabilecek platformlar olduğundan bahsedenler var.

Sosyal medya ve internet gibi açık kaynakları da kullanarak, elde ettikleri bilgileri sonuna kadar kullanan dolandırıcılar, sosyal mühendislik tabir edilen yöntemlerle kişinin kendisinden de birtakım verileri alıyorlar ve kıvama getirdikleri kişiye istediklerini yaptırabiliyorlar. Kendinden emin olan insan, atılan iftiranın, hakkaniyetli mahkemelerde çürütüleceğini bilir, dolandırıcılara pabuç bırakmaz. Adalet sisteminin düzgün işlemediğini bilen insanlar, haklı olsalar bile dertlerini kimseye anlatamayacaklarını düşündüklerinden, neyse parası, verip belâdan kurtulmak telâşında olurlar.

Tek adamın ağzından çıkan her sözün kanun kabul edildiği, hâkim-savcı kadrolarının parti sözcüsü gibi hareket ettiği bir yerde hukuk ortadan kalkar, korku iklimi hakim olur. At izi, it izine karışır, mafyalar ortada cirit atar, kim kimin malına kimin adına “çöker” belli olmaz. Mafya siyasetçileri maaşa bağlar, gazeteciler rüşvet için kaçakçılara aracılık eder. Kimsenin mevkii garantili değildir, parti için mitingler düzenlerken kahraman ilan edilenler, bir bakmışsınız terörist diye aranmaya başlar.

Hakkında müşahhas deliller olmasa bile, yıllarca tutuklu yargılananlara müebbet hapis cezası verilebiliyorsa, dokuz yıl önceki davadan beraat edenler, tekrar muhakeme edilip ceza alabiliyorsa, diplomasi kabiliyetini kullanmak yerine, ülkedeki yabancılar ajanlık suçlamasıyla rehin alınıp ülkeleri ile pazarlık yapılıyorsa, yetmiş iki milletin gözü önünde, topraklarımızda canice işlenen cinayetin faillerine dosyası devredilebiliyorsa, bakanı, yabancı yatırımcıları çekmek için, isterlerse yerleşik bürokratik teamülleri anında değiştirebileceklerinin sözünü veriyorsa, yerli ya da yabancı hiç kimse kendini güvende hissetmez.

Tulumbada su bittiği için, para sahiplerini sıkıştırmak adına türlü tedbirler alınıyor. İhracat gelirlerindeki dövizlerin anında TL’ye çevrilmesi isteniyor, bankaların verdiği kredilerle döviz alınması neredeyse yasaklanacak. Kira ödemeleri de artık döviz cinsinden yapılamayacak. Elektronik ticaret yapan yabancı şirketlere, sektördekilerin tabiriyle “haraç” gibi vergi uygulamaları getirilecekmiş. Yabancı sermaye niye ve nasıl gelsin ülkeye?

İtibar, sermaye ve mevki açısından kimse yarınından emin olamıyorsa, gelecek askıya alınmış demektir. Yabancı sermayeden bahsetmişken ingilizce ile karışık bir tabir bulalım: Askıda “future”

Çağrımız masadaki altıya, çıkarmayın hiçbir “future”yi askıya...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/askida-future_563140


Büyük Büyük Sayılar


Büyük Büyük Sayılar
İbrahim Özdabak karikatürü

 

Dünyevi işlerin yönetilebilmesi için ölçme ve değerlendirme önemlidir. İlgilenilen nesne veya olayın sayısı, şiddeti veya büyüklüğü sayılarla ifade edilir. Bir önceki dönemle veya benzer başka bir olayla karşılaştırılır ve yorumlanır.

Sayılar objektiftir ve genellikle yalan söylemez. Tabii; neyi, nasıl ölçtüğünüz ve kullandığınız birimler ölçüm sonuçlarını etkiler. Mesela, bir çukur ayna kullanıyorsanız, elde edeceğiniz görüntü, cismin aynaya olan uzaklığına göre uzayıp kısalabilir. Hatta, cisim düz durduğu halde tepetaklak olmuş bir görüntü bile oluşabilir. Gerçek cismi istediği yere konumlandıran bir gözlemci, işine geldiği zaman cismin, gelmediği zaman ise görüntünün ölçülerini kullanarak çok sayıda farklı büyüklük hikayesi çıkarabilir.

Mevcut iktidarın en çok sevdiği şeylerden biri, açıklama yaparken bolca sayı vermek. Olumlu bir gelişmeyi nazara vermek istediklerinde büyük ve küsuratlı rakamlar veriyorlar. Böyle olunca hem gerçeğe daha yakın duruyor hem de hesaplaması daha zor geldiği için yıldırıcı bir etkiye sahip oluyor. Adeta, “ortaya öyle bi’ rakam bırakam ki, akılları baştan alsın” diyorlar.

Mesela, 5 milyar ağaç diktiklerini iddia ediyorlar. İnanmayan, gitsin saysın diye de ekliyorlar. Ülkenin yüzölçümü belli, iktidarda kalınan süre belli... Bundan beş altı sene önce söylendiğini hatırlıyorum ama diyelim ki bu söz, bugün söylenmiş olsun. 19 yıllık iktidar süresini de 20 olarak yuvarlayalım. O kadar ağaç sayısına ulaşmak için günde ortalama 694 bin kadar ağaç dikilmiş olması lazım. Üstelik 814578 km2 alana sahip ülkemizde (değişmiş olabilir, denizlere yapılan dolgularla sürekli büyüyoruz) çölleri, kayalık alanları, binalarla kaplı yerleri, gölleri ve akarsuları da ağaç ekilebilir alan olarak kabul edersek, yaklaşık olarak 12 metreye bir ağaç dikilmiş olmalı. Bu kadar ağacımız olsa adımız Ormanlı Cumhuriyeti olurdu herhalde...

“Üçüncü ayın 15’inde tam 315 tesisin toplu açılışını yapıyoruz” gibi duyurular yapıyorlar, tesislerin adını bilen yok! Çok alay konusu olduktan sonra, liste yayınlamaya başladılar. Listede 50 yıl önce açılmış olan da,  üç beş yıl önce açılan da, hatta henüz ortada olmayan tesisler de bulunabiliyor.

Mültecilere 40 milyar dolar para harcadık diyorlar, harcama kalemlerini gösteren faturayı bugüne kadar gören olmadı. 128 milyar dolar rezervi erittiler. Gittikçe düşen rakamları her seferinde artırdıklarını söyleyerek ilan ettiler. Ekonomik küçülme yaşansa negatif büyüdük deyip işin içinden çıkıyorlar. İşyerleri iflas ediyor, işsizler her geçen gün artıyorken nasıl oluyorsa ekonomik büyüme kaydediyoruz. Son çeyrek büyüme oranımız %21.7 çıktı. Geçen seneye göre geliri bu oran ve üstünde artan vatandaşlar el kaldırabilir mi? Yok mu? En son hangi düğünde evlenen çifte düğün hediyesi olarak çeyrek altın taktığını hatırlayan var mı?

Saraylar yapıp odalarıyla övünüyorlar. İhtişamımız, itibarımız arttı diyorlar. Okul binalarını sayarak eğitime ne kadar önem verdiklerini anlatıyorlar ama okuduğunu anlamaktan aciz öğrencilerin nasıl yetiştirildiğinden bahsetmiyorlar. Devlet okulları kayıt alırken, gerekli belgeler listesine İBAN numaraları da ekliyor. Yeni açılan devasa hastane binalarını gösterip sağlık alanındaki gelişimimize işaret ediyorlar ama MHRS kullanarak bazı bölümlerden randevu almak için aylarca beklediğimizden hiç söz eden yok. Beklemeye tahammül edemiyorsan, yallah özel hastanelere!

Dünyanın en büyük adalet sarayı bizde, Avrupa’nın en geniş adliyesini inşa ediyoruz diyerek adalet sistemini geliştirmekle övünüyorlar. Adaletin artık merdiven altında olmadığının ispatı mı bilmiyorum, İstanbul Anadolu yakasındaki adliye binasında merdiven yokmuş. Adana adliyesini ise cam tavanlı yapmışlar, harareti ile meşhur Adana adliyesinde yaz aylarında sera etkisi altında çalışmak zorunda olan insanlara Allah sabırlar versin.

Adli yıl açılışı ile birlikte hizmete açılan yeni Yargıtay binalarının hayırlara vesile olmasını dileriz. Mafyaların cirit attığı, siyasileri maaşa bağladığı ve işadamlarının mallarında alenen “çöktüğü”, uyuşturucu tacirlerinin, hatırlı kişilerin tavassutuyla serbest bırakıldığı, kara paracı ve dolandırıcılara gazetecilerin aracılık ettiği, ortada bir mahkeme kararı olmaksızın fişleme dosyalarına istinaden işinden kovulmuş veya hapis cezası almış kişilerin haklarını almak için dava bile açamadığı, sesini duyurmak için sosyal medyadan başka hiçbir şansı kalmamış olan insanların olduğu bir ülkede, Hz. Ali’ye atfedilen “devletin dini adalettir” sözüne binaen, Allah devletimizi ADAİST* olmaktan korusun...

*: Adaist, “adalet istemeyen” ifadesinin kısaltmasıdır.

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/buyuk-buyuk-sayilar_549053

“He” demeli normalleşme

 


Bazı şeylerin normalleştiği, bazı eski normların da şeyleştiği bir hafta geçirdik.

Malum salgın sebebiyle getirilmiş olan ve günlük hayatımızı etkileyen kısıtlamalardan bir kısmı kaldırıldı, bazıları da esnetildi. Şehirlere risk puanı verildi, derecesine göre bir harita üzerinde farklı renklerle gösterildi. Vatandaş olarak kafamız karıştı tabi; hangi okul, hangi bölgede açıldı, kim saat kaçta dükkanı açıp kaçta kapatacak, sokağa ne zaman çıkılabilip, ne zaman eve dönülebilecek... Kademeli normalleşme denilen yeni düzenlemenin ilk açıklandığı günlerde ilkokullarda yüz yüze eğitim başlamışken 20 yaş altı vatandaşların toplu taşıma kullanması hala yasaktı. Neyse ki, bir kaç gün sonra o yasak kaldırıldı.

İllere göre risk dağılımını gösteren renkli Türkiye haritası seçim zamanlarını hatırlattı, renkli seçim esprileri yapıldı. Geçersiz testler bir daha sayılacak mı, AA virüs akışını keser mi, hangi seviyede keser, mühürsüz-faz sayısı eksik aşılar geçerli mi, hiçbir aşı olmasa bile mutlaka bir aşı olacak mı? Hangi aşılar barajı geçecek, aşı ittifakı mümkün mü? Faz sayısı düşük aşıları teşvik için “faz sebeptir, enfeksiyon sonuçtur, fazları düşürmeye çalışmalıyız” denecek mi? Restoran ve kafelerde %50-1 doluluk nasıl sağlanacak? Lokantalarda 45 dakika dolduran müşteriler için uzatmalara gidilecek mi?

Neyin nasıl uygulanacağı tam olarak anlamayan insan ne yapmalı? Kafasını yormadan kademeli normalleşmeye “he” demeli, hatta “yav, he he!” demeli... Nasıl olsa yöneticilerimiz ve kolluk kuvvetlerimiz konuya hakimdir, en doğrusunu onlar bilir ve uygular. Alın size örnekler:

Lebaleb dolu kongrelerde, ne dediği anlaşılamayan vatandaşlar maske çıkarmaya davet edilirken, Hatay il gençlik kolları halaylı kutlamalar yaparken yayılmayan virüsün sıradan vatandaşları günlük işlerini yaparken etkilediği ortaya çıktı. Metrodan çıktıktan sonra açık alanda maskesini azıcık indirip hava aldıktan sonra maskeyi düzelten bir hanım, polisin ısrarlı takibi sonucu son anda yakalandı ve kimseye virüs bulaştırmadan etkisiz hale getirildi!

Bir başka görüntüde, hanımıyla birlikte motorsikletle dolaşan bir kişi vardı. Muhtemelen kendileri de o görev alanına aynı şekilde motorla veya ekip otosuyla gelmiş olan polisler motorsikleti durdurdu ve motordakilere mesafe uyarısı yaptı. Motorsikleti kullanan adam “eşimdir” dese de, polis arkadaşlardan biri “en çok eşler birbirine virüs bulaştırıyor” şeklinde muazzam bir tespit yaparak ilerideki otobüs durağında eşini indirmesini istedi. Etrafı açık motorda eşinden virüs kapmaktan son anda kurtulan kadıncağız, muhtemelen 30-40 kişinin oturduğu kapalı otobüs ortamında güvenle seyahat imkanına kavuştu.

Dağ taş dolup taşarken korona virüsüyle, dağ başındaki köyde koyun sürüsüyle dolaşan bir teyzeyi de hastalık kapmaktan son anda jandarma ekibi kurtardı.

Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde denetim yapan kaymakam, bir eczanede çay içerken maskelerini indirmiş çalışanlar hakkında maske takmadıkları ve sosyal mesafeye uymadıkları için tutanak tutulmasını istedi. Üç çalışanın bulunduğu eczaneye, kaymakam ve ekibinin (dört kişi, kameramanı da sayarsak beş kişi) yanyana girdikleri görüldü. Mesafe ihlali pahasına vazifesini yapan kaymakam beyi ne kadar tebrik etsek azdır.

Vali, kaymakam, polis, jandarma ve bekçi... İnsan, haklarında kötü düşünebilir mi? Hem de, İnsan Hakları Eylem Planı’nın açıklandığı zamanlarda. Sloganı “özgür birey, güçlü toplum, daha demokratik bir Türkiye” olan, 11 temel ilke ve 50 amaç barındıran bu planı beğenmeyenler olmuş. Neymiş, bunların hiçbiri yeni bir husus değilmiş; ceza hukukunda, anayasada, imza attığımız ve hükümlerine uymayı kabul ettiğimiz uluslararası sözleşmelerde zaten varmış! Afedersiniz ama uzaydan mı gelecekti eylem planı? Vatandaş isterse, yakında çıkacağımız uzay macerası ile onu da yaparız evelallah... Ne demişler, reformu an aya sayı hazırla...

İktidarımız, sadece işi düşünce veya oyları düşünce, düşünce suçlarını gündeme getirenlerden hiç olmamıştır, olmuyordur, olmayacaktır. Serbest piyasa şartları işliyor, insan haklarına talep arttığı için bulmakta zorlanıyoruz, bu kadar basit. Kıymeti yükselmiş, piyasada az bulunan şeyleri PTT vasıtasıyla temin etmeye başlamışken, demokrasi, adalet, insan hakları, şeffaflık, liyakat ve reform paketlerini PTT Kargo evimize kadar getirse diyorum, harikulade bir hizmet olmaz mı?

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/he-demeli-normallesme_538267

Öne Çıkan Yayın

Dev Led Aklı

  Dev Led Aklı Çizgi filmlerde veya karikatürlerde sıkça rastlanan bir durum vardır; birinin aklına parlak bir fikrin gelmesi âniden belir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: