Bu Blogda Ara

Arşiv

sistem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sistem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Lockman Hackim

Selçuk Erdem Karikatürü
 

Bana Lockman Hackim derler. Aslında öyle demelerini ben istiyorum. Dükkanımın adını böyle koydum çünkü. Gerçek adımı üçüncü kişilerle paylaşmaya hazır değilim. Attila İlhan’ın Üçüncü Şahsın Şiiri adlı şiirini duymuşsunuzdur belki, ondan ilham alarak (benim ilhamın adı Adıyla İlham) diyorum ki “gözleriniz kişisel verilerime dokununca felaketim olurdu”

Bu hikayeyi okuyanlar olarak benden farklı bir boyutta bulunduğunuz için bana göre kaçıncı kişi olduğunuzu bilmiyorum ama kişisel derecenizi en az üç diye kabul ediyorum. Pi sayısını bile en az üç alan biriyim, garantili iş yaparım zira. Aramızda kalsın ama hesaplaması da daha kolay oluyor...

Siber dedektiflik işiyle uğraşıyorum. Kilitli dosyaları ve kapalı bilgisayarları açarım. Sherlock Holmes gibi gizemli olayları keşfederim. Benim “şer”le işim olmaz, o yüzden sadece “lock” kısmını aldım ki, kilit anlamına gelir, benim işimle uyumlu. Hem, Lokman Hekim gibi yerli ve millî kahramanlarımızdan birinin ismi daha hoş değil mi sizce de? Benzeyecekse ona benzesin dedim. Hacklenmiş sistemlere bakar, kimin yaptığını bulmaya çalışırım. Beyaz şapkalı hacker diye tabir edilir bizim meslek. İnsanların bilgisi olmadan sistemlerine girmem, girsem bile zarar vermem. Sistem sahibini uyarır, güvenlik açıklarını kapatmalarına yardımcı olurum. İş için çağırdıkları sistemlerde işlemci sıcaklığı neyse de, RAM yoksunluğu çok fena. Duvarı nem, insanı gam, sistemleri de az RAM yıkar. Dostlarım benim için türkü bile uyarlamışlar:

“Beyazdır şapkası, script yazdırır
Hack işleri server server gezdirir
Lockman Hackim gelse hep RAM aldırır
O RAM’i takmaya yar kendi gelsin”

Hack yerim ama asla hak yemem. Çözemediğim davanın parasını almam. “Hallederiz, ama şu sistemleri komple kırmamız lazım” gibi tavırlara girmem. İş ne ise onu söylerim. 

Aslında bir ara dükkan ismini "Lokmam Hacking" diye değiştirmeyi de düşündüm. Alt mesaj şu olacaktı: "benim lokmam, senin hek'in". Bir nevi, "sen heklenmesen, o heklenmese ne yiyeceğiz biz, daş mı yiyek gardaş" diyecektim. Kabul ediyorum, televizyon dizilerinde mahalli ağızla konuşmaya çalışan oyuncu repliği gibi olacaktı, üstüne bizim millet aradaki farkı anlamaz, herkes yine "lokman hekim" diye çağırırdı beni. Vazgeçtim o isimden. 

***

Şu sıralar işler kesat, syn-ack avlıyorum anlayacağınız (mesleki bir şaka, terminolojiye hakim değilseniz gülmeden geçebilirsiniz. Küçük bir tavsiye: ufacık müstehzi bir gülümseme ile TCP protokolünden anladığınız intibaını verebilirsiniz).

Geçenlerde, aylak aylak dükkanda takılırken kurumsal bir firmadan birisi geldi. Piyasanın en ucuz çalışan dedektifi olduğum için beni bulmuştu. Çözemedikleri bir konu hakkında yardım istiyordu. Sıkı pazarlıkçıydı, ben de böylesi bir firmanın ayağı alışsın diye kolaylık yapayım dedim. Teklif ettiğim ücretin dörtte birinde anlaştık. Dükkanda boş boş oturmaktan iyiydi sonuçta. Hem de cama “servisteyim, döneceğim” tabelasını asınca millet iş yaptığımı anlayıp daha çok arayacaktı beni. Win-win, dows-dows durumu yani...

Yapılacak iş benim için çocuk oyuncağıydı. Firmanın çalışanları, yükselen enflasyonu bahane ederek maaşlarına zam istemişler ve bu isteklerini bir dilekçeyle yönetime sunmuşlardı. Dilekçede neredeyse bütün çalışanların imzası vardı. Yöneticileri çok kızdıran bu dilekçeyi kimin yazdığını kimse söylemiyordu. “Kara Murat benim!” gibi bir tavırla hep beraber yazdıklarını ifade ediyor, Nuh diyor ama peygamber demiyorlardı. Benden istedikleri, bu dilekçeyi kimin yazdığını ortaya çıkarmamdı.

Bir bilişim dedektifine yakışır tarzda hemen bir mizansen oluşturdum. Sağ ayağı aksayan ve kekeme konuşan bir çaycı olarak kurumda çalışmaya başlamış gibi görünecektim. Pandemi sürecinde şirketteki çaycının işine son vermişler. Bu pozisyon boştaydı, yani ayağını kaydırarak kendi koltuğunu kapabileceğimi düşünen bir rakibim olmazdı. İnsanların acıyarak bakacağı bir tip her zaman iyidir. Karşı tarafa güven verir. İnsanlar, samimi bir şekilde sırlarını kendisiyle paylaşırlar. Sonra, çaycı olarak giriş yapamayacağım hiç bir departman yoktu. Sıcak bir çaya kim hayır derdi ki? “Gizlenmenin en iyi yolu apaçık ortada olmaktır” şeklinde bir söz duymuştum. O sözdeki avantajdan yararlanmanın tam zamanıydı.

İşler tam planladığım gibi başladı. Kısa zamanda herkesin sevgisini kazandım. Şirket yöneticisine çay uzatırken, bana “nasıl gidiyor, plana uygun hareket edebiliyor musun?” der gibi baktığını hemen anladım. “Asayiş berkemal” manasında, hem kafamı salladım, hem de gözümü kırptım. O anda yöneticinin neden kızdığını anlamadım, kimse fark etmemişti ki, ben bile zor anlamıştım bakışlarındaki soruyu.

Departmanlara çay servisi yaparken havadan sudan konuşmalara başlayıp pahalılıktan bahsederek hoop konuyu maaşlara getiriyordum. Maaşın artık kimseye yetmediğini söyleyip, benim de onların tarafında olduğumu anlamalarını istiyordum. "İlk günden maaş mı konuşulur?" diye beni azarlayanlar oldu. Şirkette ifşa mı olmuştum acaba? Kimse benimle o mevzularda muhabbeti ilerletmiyordu. Muhakkak bir köstebek vardı ve herkesin benden haberi olmuştu. Başka bir açıklaması olamazdı. Stratejiyi değiştirmem lazımdı. Çok umursamadım, sosyal mühendislik bir yere kadar çalışır deyip esas alanım olan teknik dedektifliğe geçmeliydim.

Elime paspası alıp sistem odasına doğru süpüre süpüre gitmeye başladım. Odaya yaklaştığımı farkeden bir çalışan ne yaptığımı sordu. Çay servislerinden arta kalan zamanda boş durmamam gerektiğini ve temizlik işine yardım etmemi yöneticilerin tembih ettiğini söyleyerek başımdan savdım. Sistem odasına bir girebilsem, gerisi tereyağından kıl çeker gibi kolay olacaktı. IT stajyeri çocuğa sistem odasını açtırıp daldım. Çocuk kapıyı açıp gitmişti, daha ne isterdim? Hemen paspası kenara fırlatıp sunucunun başına geçtim. Kullanıcı adı "admin", şifre "admin" yazıp girişi denedim ama güçlü bir savunma ile karşılaştım, şifreyi kabul etmedi. Firewall da işimi görürdü, orayı aşsam sistemlerin içinde olurdum. Admin-12qwaszx şifresini de bu sefer firewall kabul etmedi. Giriş imkansızdı benim için.

Kolay pes edecek biri değildim. Seçeneklerimi gözden geçirdim. Allah’tan, personelin yazdığı dilekçenin bir kopyası bendeydi. Hemen incelemeye koyuldum. Doküman kesinlikle Microsoft Word programı ile hazırlanmıştı, buna emindim. Fontu da tanıdım, Verdana kullanılmıştı. Zam talebinde bulunanlar, subliminal bir mesajla yöneticilere resmen “ver, dana!” diyordu. Akıllarınca, dana gibi gördükleri yönetimi sağmayı düşünüyorlardı. Taşeron olarak HP marka bir yazıcı kullanılmıştı. Bunda da bir bilinçaltı mesajı vardı: "HP'imiz birimiz, birimiz HP'imiz için!" demek istiyorlardı!

Oyun büyüktü ve bu büyüklükte bir oyun kat’i surette bu şirkette birilerinin tasarlayabileceğinden daha karmaşıktı, dış mihrakların işine benziyordu. Yedi düvel birleşmiş ve kurbanlık danaya ortak girer gibi yönetimi ortaklaşa kurban etmeyi düşünüyordu ama yoktu öyle sağma-pardon yağma!

***

Bir olayı daha aydınlatmış olmanın sevinciyle, dükkana döndüğümde raporumu yazmaya başladım. İşin arkasında HP, Microsoft ve Bill Gates, yani Amerika vardı. İnşallah paramı hemen yatırırlar da elektrik faturamı ödeyebilirim...

 Lockman Hackim serisi sonraki hikaye

İnsider Tradingonun Ahırı

 


Merkez Bankası’nın politika faizi indirimi sonrası döviz kurları hızla yükselmeye başladı. Ekonomimizi yöneten zevatın açıklamalarından anladığımız, bunu iyi bir şey olduğuydu. Çin modeli bir ekonomiye geçmiştik, yüksek kur ve düşük faiz ekonomik büyümemizin lokomotifi olacaktı. 19 senedir bu programa hazırlanıyorlardı ve her şey kontrol altındaydı. İhracatçı bayram edecekti.

Dolar 10 lira seviyelerini geçtikten sonra iyice hızlanarak rekorlar kırmıştı. İğneden ipliğe her gün her şeye usul usul zamlar yağıyordu ama 6 ay dişimizi sıkmamız gerekiyordu, meyvelerini o zaman toplayacaktık. Çinliler mi arayıp “Allah aşkına bizi bulaştırmayın” dedi bilmiyoruz ama Çin modeli isminin ömrü bir hafta kadar oldu. Yeni Ekonomi Modeli (YEM) telaffuza başlandı ve Merkez Bankamız yükselen dolara müdahalelerde bulundu.

Birileri doların iyice yükselmesini istiyordu ki, “Katar’la swap anlaşmasında dolar 22 TL alındı”, “dolar 20 liraya koşuyor” gibi söylentiler yayıldı. Cumhurbaşkanı, her bulduğu sınırsız konuşma fırsatlarında durmadan nass’dan bahsetti, faize karşı olduğunu dile getirdi. Bu arada, bankaların vatandaşlara verdiği kredilerin faizleri ve hazinenin bankalardan aldığı borçların faizi düşmek bir yana yükselmeye devam etti.

Doların 18 lirayı gördüğü günün gecesinde açıklanan bir mevduat sistemi ile birlikte ciddi bir düşüş başladı. Parasını TL faizli hesaplarda tutanlara vade sonunda, faiz kur getirisinin altında kalırsa kur getirisi kadar kazanç garantisi vaat ediliyordu. Gece vakti, piyasalar ve döviz büroları kapalıyken vatandaş, nasıl olduysa, dolar satıyordu (öyle dediler, benim ifadem değil). Hem de ayrıntılarını bilmediği bir faiz paketinin büyüsüne kapılarak! Üstelik, müteakip 4 günde de her gün farklı bir açıklama yapılacak, MB ile Hazine ve Maliye Bakanlığı açıklamaları birbiri ile çelişecek, durmadan güncelleme gelecekti.

Faize karşı olmasını dini sebeplere bağlayanlar ve ilgili ilgisiz her konuda yerli milli nutukları atanlar, insanları faizli hesaplarda para tutmaya çağırıyor ve nemalarını dolar kuruna endeksliyor, fakir edebiyatı yapanlar, parası olup bankaya yatırabilenlere kazanç garantisini hazineden yani halkın parasından ödemeyi taahhüt ediyor, ne ironi ama... Bu fark ödemeleri fakr artıracak. Ne diyorlarsa tam tersini yapıyorlar! Aklıma hemen bir ayet geldi: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”(Saff Suresi, 2. Ayet) Nass’ı dilinden düşürmeyenlerin kulakları çınlasın...

18 liraya çıkmış olan dolar kurunu adeta “Kur deşen Jack” edasıyla, şak diye bir gecede indirenler kahraman ilan edildi, yurdun çeşitli yerlerinde halay çekilerek ve kasap satırıyla dolar kıyması çekilerek kutlandı. 7 gün önce, rekabetçi görülen kur da alkışlanmıştı. Kur deşme kabiliyeti, acaba neden dolar 12 lira seviyelerinde iken kullanılıp da 5 liraya düşürülmedi, hiç bilmiyorum.

Sosyal medyada dolaşan ve kim tarafından yazıldığını bilemediğim, bir Bulgar’a dair ve “gara gara” düşündüren bir soru var: “20 Aralık günü, cebindeki 1000 dolarla Edirne’den giriş yapan Bulgar, parasını 18 TL üzerinden çevirmiş, gün boyu 6000 lira ile yiyip içmiş ve gece vakti 12 liraya inen kur üzerinden yine 1000 dolar satın alıp evine gitmiştir. Bulgar’ın yiyip içtiğinin parasını kim ödemiştir?”

Sorunun Bulgar için hazırlandığına bakmayın, dolar 6-7 lira seviyelerinde iken dolarları toplayıp, 18’e çıkınca satan kişiler de aynı şekilde kazanç elde etmişlerdir. Bakan Nebati şöyle dedi: “15 liradan, 16 liradan, 17 liradan dolar alanlar büyük finansörler değil. Büyük finansörler, bu işin bir şekilde döneceğini bilir. Ama çarpılan kim oldu? Küçük yatırımcılar. Şimdi kara kara düşünüyorlar”

Demek ki kim ödemiş, küçük yatırımcılar! Çoğunluğu faizden uzak duran ve parasının değerini korumak için altın/dolar alan yurdum vatandaşları. Büyük finansörler nereden biliyormuş acaba “bu işin bir şekilde döneceğini”, kim söylemiş, merak ettik.

Vikipedi’de “Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri şahsa veya üçüncü şahıslara menfaat sağlamak amacıyla kullanarak sermaye piyasasında işlem yapanlar arasında fırsat eşitliğini bozacak şekilde haksız yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek” diye tarif edilen “insider trading” denen bir kavram var. İnsider trading’in hedefine ulaşabilmesi için küçük ve acemi yatırımcıların çarpılması gerekir.

Doları 6-7 lira aralığında tutmak için yakıldığı söylenen 128 milyar dolar tam olarak kimlere ve nasıl satılmış acaba? 18 liradan yüklü dolar bozduranlar, içerden bilgi alarak mı yaptılar? Böyle bir durum varsa, insider trading kavramı hafif gelir, memleket insider tradingo’nun ahırına dönmüş demektir!

Bu arada, faizlere destek paketinin açıklandığının ertesi günü ve bir gün sonrasında Merkez Bankası rezervlerinin 7 milyar dolar eridiği söyleniyor. Doları baskılamak için halka açık yollardan değil, arka kapı tabir edilen kamu bankaları vasıtasıyla satışlar yapmışlar.

Merkez Bankası ile ilgili sorulara Bakan Nebati “Farklı enstrümanları kullanmamızın sebebi, insanları gıdıklamak. Alışkanlık var, paramı kasada tutayım. Ya da dövize çevireyim” şeklinde cevap vermiş. Gıdıklanan küçük yatırımcılar panik halinde, dolar daha da düşmeden, zararına da olsa satayım derdine düşmüş. Büyük finansörler için alım fırsatının doğması anlamına gelir bir de...

Mevduatta yeni sistemle ilgili rakamların kendisine sorulduğu bakan, “gözlerime bakın, ne görüyorsunuz?” sorusuyla karşılık verdi. Ben olsam, şöyle cevap verirdim:

“Dolarlı gözler hülyalı
Bakışların çok manalı
Rezerv yakıcı o kurlar
Meğer ezelden ayarlı”

Ekonomi güven işi dedi, gözlerdeki ışıltıya bakın dedi... Vatandaşın cevabı yine sanat müziğinden geliyor: “Ne gözlerin yeşili, ne saçların sarısı, gitti rezervlerin yarısı, çekilmez oldu ömür!”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/insider-tradingonun-ahiri_555583



Taşermek


Taşermek: 

Bir işi yapabilecek gücü olduğu halde, birilerine para kazandırmak maksadıyla o işi taşerona devretmek. Ranta gebe sistemlerde çok görülür. Taşeronluk yapan firma/kişiye de "müstaşer" ya da "müstaşeron ileyh" denir. Konuyla ilgili bir makale için bakınız: Kadrolu Karınca ile Outsource Böceği

Bir yapı düşünün ki, kendine yakın beş-on tane firma seçip bütün ihaleleri onlara veriyor. Böcekler gibi bütün ihalelere dadanan ve daha çıkılmamış ihaleleri bile kazanmakla müjdelenmiş bu on firmaya "aşeret-ül haşere-til mübeşşere" denir. 

Kömür çıkarma işini bir haşereye taşere eden bir sistem düşünün. Sistemin taşerdiğini anlayan haşere, sisteme kömür yerine taş verebilir...

Harfiyat Kanyonu ana sayfası

Bilgi"Saray" ve İstik.rar Problemi

Bilgisaray ve istik.rar problemi

Bir işin uzmanını gördü mü, ondan istifade etmeden bırakmayan arkadaşlar var.
Tıp doktoru görünce hemen ağrıyan bir yeri varsa onu sorar, ağrısı yoksa bile geçmişte yaşadığı bir ağrıyı bulur, onu sorar. Doktorun uzman olup olmadığı, uzmansa alanının ne olduğu önemli değildir. Avukat birini görse, dedesinden kalan miras paylaşımında haksızlık yapıldığını anlatır, ne yapması gerektiğini sorar. Bilgisayar mühendisi gördüğünde soracağı sorular daha fazladır. Bilgisayar mühendislerinin, üstünde ekran olan her cihazın, hem donanımsal hem de yazılımsal olarak en ince detayına kadar vakıf oldukları (!) bilinen bir şeydir.

Artan akıllı cihaz sayısı, internetin nesneleri henüz tam olarak anlaşılamamışken, nesnelerin internetinin de konuşuluyor olması gibi sebeplerle bilgisayar mühendislerinin misyonu gittikçe ağırlaşıyor. Yeni problemler, yeni istekler ve sorular çığ gibi artıyor. Her meslek dalında olduğu gibi, bir bilgisayar mühendisinin de “o konuyu bilmiyorum, benim uzmanlığım farklı alanda” deme lüksü yoktur. Çünkü karşı argüman olarak hemen, 10 yaşındaki komşu çocuğu veya kuzenin, bahsedilen konuyu uzman seviyesinde bildiği söylenir.

Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşlarımla karşılaşıp, karşılaşmamızın asıl sebebinin “verimsiz çalışan veya hiç çalışmayan bir bilgisayar” olduğunu sonradan öğrendiklerimi saymıyorum, mesleğim icabı çok sayıda problemli bilgisayarla karşılaştım. Hele bir tanesi vardır ki, evlere şenliktir!

Şu ana kadar gördüğüm en ilginç bilgisayar ile ilgili notlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum:
  1. Kasaya bakınca abartılı süsleri göze çarpıyor. İsmini ben verecek olsam “Bilgi Saray” derdim. İçindeki her bir parçası farklı bir ülkeden, tonlarca para ödenerek getirtilmiş.
  2. Üzerinde, 2001 yılında piyasaya sürülmüş ve 2014 yılından itibaren üreticisi tarafından artık desteklenmediği bilinen eski bir işletim sistemi kurulu.
  3. Bilgi birimi olarak “BİT” yerine millî ve yerli versiyonu olan “MİT” kullanılıyor.
  4. Yakın zamana kadar “F” klavye kullanılmış ama klavye değiştirilmiş, daha doğrusu klavyenin tuşları tek tek sökülüp “AQP” klavyesi dizilimine göre yeniden yerleştirilmiş, ama sistem ayarlarında varsayılan olarak “F” klavye seçili olduğundan, en beklenmedik zamanda klavye ayarı değişebiliyor. Elle sökülürken bazı tuşlar kırılmış.
  5. Anakartla ilgili olduğunu düşündüğüm ciddî sistem hataları var: “System Halted Fatal Error”
  6. Olay görüntüleyiciyi inceleyince, çok sayıda “error” olayı görünüyor: “An Error has occurred”. Belli bir tarih aralığında hiç görülmeyen ve bitti sanılan error olayları, bir şekilde yeniden tetiklenmiş.
  7. Dll dosyalarının bulunduğu klasörü incelediğimde, bir dosyanın çalışıp silindiğini gördüm. Loglardan anlaşıldığı kadarıyla bu dosya “Gerçekler.bat”mış. Ayrıca “karartma.dll” adında daha önce duymadığım bir dosya gördüm. Bir virüs tarafından oluşturulmuş olabilir.
  8. Sistemi kararlı hale getirmek için “istik.rar” dosyasını aramaya başladım. Arama kriterlerine bütün diskleri dâhil ettim. Arama uzun sürecek gibi, hayırlısı diyelim.
  9. JPG ve PNG dosyalarının arkasına gizlenmiş zararlı içerikler var.
Resim dosyaları taranıp yüksek çözünürlükle kaydedilmiş: 500 dotPerinç(ek)
  1. Yerel uygulamalarda pratik görünen “Akses” veritabanı, kendisine yüklenen veri büyüdükçe yükünü kaldıramaz hale gelmiş. Büyük uygulamalarda ve web üzerinden yayınlanan uygulamalarda Akses veritabanının yetersizliği yüzünden donmalar, geçersiz işlem yürütüp içe kapanmalar görülüyor.
  2. Ağ komşulukları ile ilgili ciddî problemler var. Sıfır paylaşım noktasına gelinmiş.
  3. Ağa dahil olma sorunları yaşanıyor: İki dirhem 4 çekirdek işlemcisi ile DHCP’den IP istemeye giden bilgisayarımız, IP’e un seren DHCP tarafından bazen eli boş döndürülüyor. Böyle durumlarda fax modem kullanılarak çevirmeli ağ bağlantısı kuruluyor ve “ağa oturum açılıyor”. ADSL modeme bağlanamayan bir “ağa oturum” hitabı olarak “Eyyy di es el!” kulaklarda çınlıyor.
  4. Ağa bağlanamama problemlerinin kökeni “Ethernetekon” kartındaki sıkıntılar olabilir. “IP” sabitlenmiş görünüyor.
  5. Cihazda kurulu güvenlik duvar düzgün çalışmadığından bütün virüs, trojan, spy gibi zararlı muhtevalı dosyalar içeriye rahatça girebiliyor. (kullanıcısının sırtından sopayı, diskinden de spy’ı eksik etmemişler)
  6. Disk alanı kazanmak için eski sistem dosyaları sıkıştırılmış. Yeterli disk boşluğu oluşturulamadığı gibi, sistem performansı da düşmüş.
  7. Çoklu dil desteği paketi indirilmiş, ama yüklenememiş. (Error olayları ile bağlantılı olabilir)
  8. Görev Yöneticisi hiçbir işin sorumluluğunu üstlenmiyor hatta cevap vermeye bile tenezzül etmiyor: “Not responding”
  9. Geçmişte sorunlar yaşanmış, çoğu geçersiz işlem yürütmüş ve kapatılmış 3. Parti yazılımlar görünüyor.
  10. Güvenlik paketi bütün hatalara rağmen yüklenmiş ve “group policy” çok sertleşmiş. Sıradan kullanıcıların hakları ciddî manada kısıtlanmış.
  11. İstik.rar dosyasını arama işlemi yeni tamamlandı.
Sonuç: “istik.rar dosyası bulunamadı.” Aranan dosya ismine yakın sonuçlardan biri ise ilginç: “alistik.rar” (“alıştık” kelimesi Türkçeye özgü karakterlerle yazılamayınca “alistik” olmuş).
Eskimiş anakartını değiştirmekle başlamalı… Çok işi var, ama adam olur bu…

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/bilgi-saray-ve-istik-rar-problemi_381558
Tarih: 25 Ocak 2016

Öne Çıkan Yayın

İthalya Cumhuriyeti

  İthalya Cumhuriyeti Bundan çok çok zaman önce, buradan uzak mı uzak bir ülke varmış. İyi-kötü, kendi ihtiyaçlarını üretebiliyor ve kimse...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: