Bu Blogda Ara

Arşiv

virüs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
virüs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Himmet Dedevleti


Himmet Dedevleti

Benim adım Himmet. Himmet’i bir tek milleti olan, tek başıma küçük bir devletim. Yaşımdan dolayı bana “Himmet Dede” diyenler, “dede” ile “devlet” kelimelerini birleştirerek “Himmet Dedevleti” diye bir isim uydurmuşlar. Bir nevi küçük şahsım cumhuriyeti olarak düşünebilirsiniz. Cumhuriyet dediğime bakmayın, başkanlıkla yönetiliyorum. Kendi iç işlerimde serbestim. Sabit ve tek başkan, tek Himmet, tek millet, tek devlet modeli var bende. Karar alma mekanizmalarım çok hızlı çalışır. İstediğim hızla verdiğim karardan dönebilirim, ümmetin benim dönüş hızıma yetişememesi gibi bir problemim yoktur. 

Kendi OHAL’imi kendim ilan edebiliyorum, icap ettiğinde kendimi karantinaya alıyorum. Çağrı yapıldığında yastık altında ne kadar dövizim varsa şaaak diye bozduruyorum. Önce doları sonra büyük oyunları bozuyorum. Yardım kampanyaları duyurulduğunda “kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerede kaldı gayrıya himmet ede” demeden, yardıma koşanların en önünde ben oluyorum. 

Süreç Çok İyi Yönetiliyor...

Dış işlerimde ise büyük Şahsım Devleti’ne bağlıyım. Sağolsun, ne zaman ödeme ve yükümlülük söz konusu olsa hemen bana rücu eder. Onun da işi zor, bakmayın, benim gibi seksen milyon küçük devletçik daha var buralarda. Hangi birimize yetişsin, değil mi ama? Her birimiz kendi başımızın çaresine bakabilrsek o da rahatlar aslında. Zor zamanlar geçiriyoruz, ekonomik sıkıntılar, afetler, salgın falan... Ama bu salgına, iyi ki merkezinde büyük başkanın bulunduğu başkanlık sistemi ile yakalandık! En zor ve en hayati kararlar anında alınıyor. Süreç çok iyi yönetiliyor, hamdolsun.
Bütün iyi ve güzel kararları başkanımız veriyor, hepsinin duyurusunu da o yapıyor. Canımızı sıkan haberlere konu olan uygulamalar, çevresindeki adamlardan geliyor. Duyunca hemen düzeltiyor, sağolsun. Bugünlerde onu fazla göremiyoruz nedense. 

Düşmanları hiç bitmediği gibi, boş da durmuyorlar. Bir ara patatesçiler durup duruken fiyatları yükselttiler. Soğancılar soğanları depolara sakladılar ki millet soğan yemesin. Allah’tan bütün depolarına girildi ve bütün stokları dağıtıldı da, milletimiz rahat bir nefes aldı. Sonra marketçiler fırsatçılığa soyunup fiyatlara zam üstüne zam yaptılar. Tam ekonomiyi rayına sokmuşken yapılacak iş miydi Allah aşkına? Şimdi de piyasalarda para bitti deniyor. İyi de güzel kardeşim, para bittiyse bu bankaların suçu! Bankalar parayı etrafa dağıtırlarsa bütün finansman meselelerimiz hallolur. Dünya kadar havaalanı, hastane, köprü, yol falan yapıldı. Devletin cebinden bir kuruş para çıktı mı? Çıkmadı. Onların parasını vermek bize düşer elbet. Az-çok demeyelim, herşeyi de devletten beklemeyelim kardeşlerim. 

Maskede Yaşa Takılanlar!

Başka devletler maskeleri para ile satarken biz ücretsiz alıyoruz, kıymetini bilelim. 65 yaş üstü insanlarımızın ayağına maskeleri ve kolonyaları gönderildi. 20-65 yaş arası vatandaş-devletçikler olarak her gün işe gidip gelmek zorunda olanlarımız marketlerde, otobüslerde maske takmak zorunda. Çok şükür, maske satışı yasak, bedava verecekler. Onun için PTT’den başvuru yaptık, yetmedi e-devletten başvuru yaptık, herhangi bir şey gelmedi. En son eczaneler verecek dendi, cep telefonlarımıza kodlar gelecekmiş, o kodlarla eczanelerden alabilecekmişiz. O kod da gelmedi! Acaba diyorum, maske konusunda yaşa mı takıldık? Bedava geleceğine güvenerek zamanında maske almadık. Kod geldiğinde eczaneye maske ile gitmek lazım, maskesiz olduğumuz için maske almaya gidememek çok acı olacak. Bakın, bu dramdır! 65 yaş üstü vatandaşlardan rica ediyorum; yahu evden çıkmanız yasak, maskeyi ne yapacaksınız? Maskede yaşa takılanlara verin gitsin! Biz bize yetelim, öyle değil mi? 34 yabancı ülkeye her türlü tıbbi malzeme yardımı da gönderdi büyüklerimiz, itibarımızı yükselttiler sağolsunlar. Bakın şu yabancı ülkelere yapılan ihsana... sıra gelince bana, para göndermem gerektiği söyleniyor verilen İBAN’a...

Maya Felaketi

Üst üste felaketlerin yaşandığı 2020 olarak Maya Takvimi’ne göre felaket yılında mıyız bilmiyorum ama marketlerde maya bulunamaması felaketinin tam ortasındayız. Kendi ekmeğimi yapayım dedim, yaş-kuru hiçbir mayayı marketlerde-bakkallarda bulamadım. Ben bana yeterim sandım, ben benden betermişim onu anladım. Beterin beteri var, haline şükret dostum. Yıllardır mutluluğun her gün peşinden koştum. Daha birçok derdimi ben size anlatmadım, genç yaşta saçlarımı boşuna ağartmadım...

Neyse, bu salgın işlerinin biteceği ve maskelerin düşeceği günü sabırsızlıkla bekliyorum...


Rabbim Affetsin, Milletim "Bağışlasın"

Rabbim affetsin milletim bağışlasın
 
Beşerî münasebetleri ve ticarî teamülleri zir ü zeber eden Koronavirüsü karşısında neredeyse bütün devletler ekonomik tedbirler aldı. Her ülke kendi çapına göre vatandaşına destek paketleri açıklamak mecburiyetinde kaldı.
 
Ülkemizde tutarı 100 milyar lira olarak belirlenen bir paket açıklandı. Hikmet, hükümetin karşısına çıkıp bütün ukulü hayret içinde meşgul eden şu üç soruyu sordu: Bu 100 milyar lira necidir, nereden geliyor ve nereye gidiyor? Yani, 100 milyar rakamına nasıl ulaşıldı? Bu paranın kaynağı nedir? En önemli soru: Bu para kimlerin cebine girecektir?

Başka ülkelerin paketlerinde kimin ne kadar yararlanacağı belli olmuş: Kanada başbakanı vatandaşlarına “siz parayı, elektrik, su vb faturaları düşünmeyin” dedi, gelirini kaybeden insanlara dört ay boyunca 2000 dolar destek vereceğini duyurdu. Almanya, serbest çalışanların hesabına 5000 euro yatırdı, işyerlerine 15.000 euro tutarında yardım edileceğini söyledi. Örnekleri çoğaltmak mümkün... Bizim pakette Hikmet Abi’nin sorduğu soruların cevabını hâlâ tam olarak bilmiyoruz. İnsanlara evden çıkmayın dendi, ama otellerdeki konaklama vergisi ertelendi. Seyahat acentalarının KDV oranları düştü, ama seyahat eden yoktu ve son kertede şehirlerarası yolculuklar da yasaklandı. Bazı işverenlere birtakım avantajlar sağlanacağı söylense de işin esas mağduru olacak çalışanlar için somut bir şey geçmiyor.

“Aldı Yedi Maaşımı...”

Her daim uçtuğu söylenen ekonomimiz maalesef işsiz ve gelirsiz kalacak, kirasını-faturasını ödeyemeyecek vatandaşlarına güvence veremedi. Üstüne, bütün vatandaşların dâvet edildiği yardım kampanyası düzenlendi. Devletin başı, İBAN numarası verdi, kendi de yedi maaşını bağışladığını duyurdu. Şimdi soralım sabit maaşla çalışan vatandaşa:

- Sen de verecek misin yedi maaşını? 
- Ohoo, çoktan aldı yedi maaşımı...
- Kim aldı yedi maaşını?
- Gelir vergisi yedi maaşımı, damga vergisi yedi maaşımı, işsizlik kesintisi yedi maaşımı, SGK kesintisi yedi maaşımı, enflasyon yedi maaşımı, yükselen dolar yedi maaşımı, faturalara gelen zamlar yedi maaşımı... Cümle cemil-i devletler “kendine iyi bak” derken bizimki kendine İBAN veriyor.

Bağış tarifesi

Gelirleri vatandaşın vergilerinden oluşan kamu kuruluşları bol keseden bağışlar yaptılar kampanyaya. Devlet dairelerinde, memuriyet kademesine göre değişen miktarlarda bağış yapılması için tarifeler belirlendiği ve memurlara bağış dilekçelerinin zoraki imzalattırıldığına dair haberler geliyor. IMF’ye borçlar veren, yabancı ülkelere karşılıksız yardımlarda bulunan, mültecilere 40 milyar dolar harcadığını söyleyen ekonomimiz bağış toplamaya başladıysa, önce Rabbim affetsin, sonra da milletim “bağışlasın”, ne diyelim...

Devletin kampanyasına yapılan bağışların kurumlar için vergilerden düşülebileceği söylendi, ama memurlar ve maaşla çalışanlar ne yapsın? Yaptıkları bağışlar gelir vergilerinden kesilecek mi? Vergilerden kesilecekse vergi gelirleri de azalacak demektir, gel de çık işin içinden. Aklıma ne geldi; yardıma muhtaç vatandaşlarımızı toplayıp Kanada ve Almanya vatandaşlığına geçirsek nasıl olur? Böylelikle bu dönemi kayıpsız kapatabiliriz.

Faturalar...

Elektrik ve doğalgaz sayaçları üç ay boyunca okunmayacakmış! Yaşasın… İşte budur, sosyal devlet budur! Ama durun bir dakika, fatura gelmeye devam edecekmiş! Önceki ayların ortalaması faturaya yansıtılacakmış. Pekiyi, bu fatura bize nasıl ulaşacak? Kapıya kadar getireceklerdir her halde. Diyorum ki, kapımıza kadar gelmişken sayacı da okusanız nasıl olur acaba? Sayaçlarımızda virüs olmasından mı korkuyorsunuz acaba? Vallahi de dokunmuyoruz biz o sayaçlara. Kış aylarında harcadığımız doğalgaz faturası ile bahar ve yaz aylarındaki aynı olmuyor malum. İşyerini bu süreçte kapatanlar ne olacak? Harcamadıkları gaz ve elektrik faturasını mı ödeyecekler?

Virüsle en etkili mücadele

Koca koca devletler koca koca ekonomik paketler açıklıyor, hastaneler seferber oluyor, askerî araçlar sokaklarda dolaşıyor, kısaca dünya diken üstünde. Bana sorarsanız, hiçbiri virüsle lâyık-ı vechile mücadele etmiyor. Bu konuda en başarılı kim biliyor musunuz? Uşak valisi. Kendisi bir hanım olduğu için valiye mi deniyor, halkına karşı tutunduğu koruyucu tutum dolayısıyla “valide” mi dense bilmiyorum. Ne yaptı biliyor musunuz? Uşaaak diye sosyal mesafeyi ayarladı, virüs şaşırdı. Uşaaak diye bir sosyal mesafe daha ayarladı, virüs “n’ooluyor?” demeye kalmadı, darmaduman oldu... İki Uşaaak’lık canın var, akıllı ol Korona!

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/rabbim-affetsin-milletim-bagislasin_516341

VSYM: Virüs Seçme ve Yerleştirme Merkezi

VSYM
 
Ülkemize giriş yapan Koronavirus maalesef gün geçtikçe yayılıyor.
Her hal ü şart altında ayrışmayı ve siyasi/ideolojik çatışmalar yapmayı başarabilen bir millet olarak, bu virüs salgınında da ayrışacak hususlar bulduk, kavgasız kalmadık maşallah... Senin virüsün kötü benim virüsüm iyi yarıştırması yapılıyor adeta. Virüsün yayılmasının sebebini sadece umre ziyaretine giden vatandaşlarımıza mal eden mi ararsınız, camiye ve abdestli insanlara virüsün yaklaşamayacağını iddia edip, Diyanet’in kararına rağmen camilerde imamlarla kavga ederek cemaatle namaz kılmak isteyenler mi... Haddinden fazla panik yapanlar ile hiçbir şeyi umursamayanlar bir arada yaşıyoruz işte.

Koca bakanın Meclis’te verdiği bilgilere göre 1 Mart sonrası yurtdışından 372 bin kişi gelirken, umre ziyaretinden dönenlerin sayısı ise 21 bin. Bu hassas zamanda yurtdışının neresinden olursa olsun gelen herkesin sıkı tedbirlerle kontrol altında tutulması gerekirdi. VİP girişinden geçip kontrolden kaçan kişilerin haberi çıktı, acaba bütün virüsler eşit, ama bazıları daha eşit miydi ki? Karantina uygulamasından kaçan umreciler haberleri de çok konuşuldu. Hele Erzurum’a doğru gitmekte olan umre yolcularının Samsun’da yakalandığı haberini duyunca önce Samsun’a ayak basıp millî mücadele başlatacaklarını ardından Erzurum ve Sivas’ta kongre düzenleyeceklerini düşündüm. Neyse ki, o işin aslını Habertürk’te Mehmet Âkif Ersoy 18 Mart tarihli köşe yazısında açıkladı, öyle ilk yansıdığı gibi değilmiş.

İşin Aslı

Umreden dönenlerin karantina merkezlerine henüz alınmadığı ve sağlık taramasından sonra kendi evlerinde 14 gün beklemeleri istendiği tarihlerde İstanbul’a giriş yapan kafile, aynı gün Erzurum’a uçak bulunmadığı için bir sonraki günkü uçakla gönderilmek isteniyor. Bir sonraki gün ise artık umreden dönenlerin karantina merkezlerinde toplanması kararı çıkmış olduğu için bindirildikleri uçaktaki yolcuların şikâyeti üzerine uçaktan indirilip THY tarafından otobüslere bindirilip gönderiliyorlar. Korku, panik yanlış yönlendirme gibi sebeplerle polis, kafilenin yolunu Samsun’da kesiyor ve olay “karantinadan kaçan umreciler kıskıvrak yakalandı” şeklinde haberlerle gündeme yansıyor.

ASLINDA SAYI...

Virüs ile ilgili resmî bilgilendirmeyi Sağlık Bakanı yapıyor, ama görünen o ki rakamların gizlendiğine ve yavaş yavaş açıklandığına dair bir inanış var. “Falanca hastanede/bakanlıkta çalışan bir tanıdığım var, gerçekte binlerce insana bulaşmış, ölü sayısı da çok fazla, ama gizliyorlar” tarzında cümlelerle başlayan ve kaynağı/doğrulaması belli olmayan ses kayıtları whatsapp gruplarında dolaşıyor. Test sayısındaki eksikliğimiz böyle iddiaların prim yapmasına sebep oluyor. Halbuki testler her sağlık merkezinde yapılabilse ve şeffaf bir şekilde test sonuçları anında açıklansa, kimse hurafelere meydan bırakmaz. Hangi bölgede ne kadar bulaşma hadisesi olduğu canlı olarak izlenebilse vatandaş da ona göre tedbirini alır. Paniği arttırmamak ve farkındalığı yüksek tutmak adına sadece sayılar veriliyor, ama bu da bazılarının paranoya seviyesinde teyakkuzda durmasını sağlarken, bazılarının  varlığını henüz tam olarak hissetmediği virüs meselesini hafife almasına sebep oluyor. Yani, birilerinin duvardaki bütün küçük çatlakları eliyle kapatmaya uğraştığı ve başka birilerinin de kapıyı açık tuttuğu bir oda düşünün. Bu odayı sıcak tutmak mümkün olur mu?

İstediği kişideki virüs varlığını inkâr edebilenlerin olduğu ve virüsler arasında seçme yapılan bir yerde, Allah’tan virüs testlerini VSYM (Virüs Seçme ve Yerleştirme Merkezi) gibi bir kurum yapmıyor! Bu testleri VSYM yapsa ne olurdu?

• Muhtemelen dört negatif sonuç bir pozitif sonucu götürürdü.
• Teste katılanlar “istediğimiz virüsten başlayabilir miyiz?” diye sorardı.
• Yarım saat süren testin ilk 30 dakikasında ve son 30 dakikasında çıkmak yasak olurdu.
• Ortadoğu Başarı Puanı olarak herkese 100 puan verilirdi.
• Test kitapçıkları kan gruplarına göre A, B, AB ve 0 olarak sınıflandırılırdı.
• Birileri testten önce DNA kalıplarını çalıp kendi adamlarına verirdi...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/vsym-virus-secme-ve-yerlestirme-merkezi_515194

Virüsü Fırsata Çevirmek


Virüsü Fırsata Çevirmek
Ekonomimiz, özellikle son iki-üç yıldır uçuşa geçti hamdolsun. Uçuşlarda kalkış çok önemlidir. Adeta “Hiç borcu yokmuşçasına sessizce alır yol, sallanmaz bu kalkışta ne mendil ne de kol” mısralarını söyletir.
Kalkış sırasında kemerler bağlanır. Kemerlerin bağlanacağını duyunca aklınıza tasarruf tedbirleri mi geldi yoksa? Kemer sıkmaktan değil, bağlamaktan bahsettik halbuki. Geçenlerde de birileri tutturdu, SGK tasarruf tedbirleri uygulayacak diye. Güya, emekli maaşlarından kesintiler olacakmış, bayram ikramiyleri artık verilmeyecekmiş, ilâç katkı payları arttırılacakmış, babasından dolayı emekli aylığı alan çocuklar, artık daha kısa bir süre bundan yararlanabileceklermiş, yok daha neler... Merkez Bankası hazineye ihtiyat akçelerini bile aktarmış, bu da paraların bittiğini gösteriyormuş, buna kargalar bile güler! Bakınız, bir kere, ihtiyat değil itiyad akçesidir o, tabi... İtiyad ne demek, mutad hale gelmek, alışkanlık yapmış olmak. Merkez Bankası mutad olarak hazineye para aktarır, bunda bir şey yok. Utanmasalar, insanımızı daha fazla kazanmaya teşvik etmek için çıkardığımız yeni vergilere de lâf edecekler.

PARAMIZ ÇOK!

Sorarım size; parası bitmiş ülkelerden IMF’in borç istediğini duydunuz mu? Ya da iflâs bayrağı çekmiş bir ülke, iki farklı ülkenin iç savaşında cepheye koşabilir mi? Paramız çok Allah’a şükür ki, nereye harcasak diye düşünüyoruz. Ama bu demek değil ki, daha çok kazanmayalım... Peki, nasıl yapacağız? Yerimizin altından petrol çıkmıyor, havadan da başımıza servet düşmüyor. Psyche 16 adlı bir asteroid’de 700 kentrilyon dolar değerinde altın varmış diyorlar. Aslında fena para değil de, hem yolu uzak, hem de bize yakışmaz, muhtaç haldeki devletler nasiplensin, yazıktır.

“Wuhan-çan-keif” 

Şimdi sıkı durun, kolay yoldan çok para kazanabilme imkânımız var, söylüyorum: Malûm virüs dünyayı kasıp kavuruyor. Kimse aşısını geliştiremedi, tedavisi zor. Şöyle bir düşünelim; bu virüs nasıl bulaştı insanlara? Yarasa çorbasından diyenler var. Yarasa’nın İngilizcesi nedir? “Bat” diye yazılıp “bet” diye okunan bir kelime. “Bat” kelimesini elde tutalım. Hasta bir insan gördüğümüzde ilk tepkimiz nedir? “betin benzin solmuş” deriz değil mi? Peki, benzinin hammaddesi nedir? Petrol. Güzeeeel! Hemen can alıcı soruyu soruyorum; ülkemizde petrol nerede çıkar? Batman’da! Şimdi büyük resim belirmeye başladı mı gözünüzde? Tamam, bölgeyi bilmeyenler için biraz daha ipucu veriyorum: Hasankeyf Batman’dadır ve mağaraları ile meşhurdur. Mağara denince de akla ilk yarasa gelir. Wuhan isminin aslında “Wuhan-çan-keif” olduğu ortaya çıkarsa hiç şaşırmam.

KÖŞEYİ DÖNERİZ

Virüs yarasa ile başladıysa, onu bitirecek olan da yarasadır. Nasıl ki Yüzüklerin Efendisi’nde insanlar, gücünden korktuğu yüzüğü götürüp o yüzüğün üretildiği dağ içindeki lavların içine attılar. Başka ateşler o yüzüğü yakmıyordu. Şimdi yapmamız gereken şey şudur; Wuhan virüsünü üstün koruma tedbirleri ile Hasankeyf yarasalarının ayağına kadar getirip onları gözleyeceğiz, virüsü nasıl yok ettiklerini ya da onunla nasıl başa çıktıklarını anlayıp insanlar için de bir ilâç geliştireceğiz.  Var ya, köşeyi döneriz. İstediğin fiyatı çekerek sat dünyaya, millet mahkûm senden almaya bu ilâcı. Yahu, misal diyorum, yoksa insan sağlığı üzerinden kimseyi istismar edeceğimiz düşünülmesin, fahiş bir fiyat uygulamayız. Normal maliyeti neyse ondan satsak bile iç-dış bütün borçlarımız anında biter.

YARASALARI NE YAPTIK?

Bu yazıyı okuduktan sonra sakın Batman / Hasankeyf’e gidip yarasa peşinde koşmayın... Ya da koşun, nasıl olsa orada bir yarasa bulamayacaksınız. Bütün bu meseleleri biz yıllar öncesinden planladığımız için, sudan sebeplerle Hasankeyf’i sular altında bıraktık ve mağaralarındaki yarasaları taşıdık! 2008 yılında Hasankeyf’le ilgili şöyle bir haber çıktı: “DSİ, 8 türden 20 bin yarasanın yaşadığı, Türkiye’nin ikinci büyük yarasa yaz kolonisinin barındığı mağarayı taşıma kararı aldı.” O yarasalar, Konya’daki gizli uzay araştırma üssümüzün yakınlarına taşındı, yerini kimse bilmiyor. Süper güç olmak bunu gerektirir.

Zamanında o yarasaları taşırken, bizimle dalga geçenler olmuştur muhakkak, “bir işe yarasa bari…” diye. Dostlar, o işe yarayacakları gün bugündür. O sene bu senedir! Başka ülkeler için dış mihrak olmanın dayanılmaz hafifliğini hissediyor musunuz?

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/virusu-firsata-cevirmek_513681

Hahahaber-Trump'tan İtiraf



HAHAHABER

Trump'tan itiraf

Trump’tan şok itiraf!

İran'da hükümet sözcüsü, sağlık bakan yardımcısı, eski Tahran belediye başkanı ve bir vekilin koronavirüs’e yakalandığını duyan Trump: "Süleymani meselesini aceleye getirip masrafa girdik o kadar... Keşke biraz daha bekleseydik"





NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .
 

Blue-dut Teknolojisi



Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan Corona Virüsü, henüz aşısı ve ilacı geliştirilmemiş olduğundan bütün dünyayı tehdit etmeye devam ediyor. Aslında ilk ortaya çıktığında gerekli bilgilendirmelerin yapılmasına izin verilse, belki bugün virüs tehlikenin ölçeği daha düşük olabilirdi. Çernobil hadisesinden hiç ders alınmamış gibi olayın üstü emir komuta zinciri ile örtülmeye çalışılınca daha fena patlak verdi.

Baskıcı yönetimlerin bir özelliği, asla zaafiyet barındırmamalarıdır. Onlar hiç hata yapmazlar. Ayakları kayıp yere serilseler, yere paralel durmayı sevdikleri için uzandıklarını iddia ederler. Kendilerinin hiç kusuru olmaz ve menfi her durum için bir açıklamaları vardır. Ya çok büyük bir düşman saldırısı gelmiştir veya içeride birileri hıyanet etmiştir. Sistemi ve yöneticileri sorgulamak yasak, onları eleştirmek ise ihanettir. Olağandışı her gelişme, ülkenin varlığını tehdit edebilir. Problemlere yaklaşım algoritmaları aşağı yukarı şöyledir: 






Mesele ayyuka çıktıktan sonra 6 günde hastane inşa etme, vakanın görüldüğü yerleşim birimlerinde katı tecrit uygulamaları gibi abartılı tepkiler verdiklerine bakmayın, öncesinde virüs duyulup da itibarları zedelenmesin diye virüsten bahseden doktorları bile tutukladılar.


Bizim memlekette öyle mi? "Tayyip Erdoğan'ın ülkesinde bugün herkes kendisini ifade ediyor. Kimse korkmuyor, kimse çekinmiyor" dedi İçişleri Bakanı. (Beni dinlerseniz, siz yine de kimseye “kel bir bakan” falan demeyin, sonra mahkemeye verilebilirsiniz...) Virüs probleminin çözümü için memleketimizde dut pekmezi kullanılacağını duyan bazıları dalga geçti. Neymiş, bilimsel bir açıklama bekliyorlarmış! Halbuki, adı “blue-dut” olan yeni bir teknoloji bu. “Minareden at beni, in aşağı dut beni” prensibiyle çalışan, kuantum temelli bir yaklaşım. Aynı anda iki farklı yerde bulunup virüsü şaşırtıyoruz, böylece bize bulaşmamış oluyor.

Teknolojide inanılmaz hamleler gerçekleştiriyoruz. 2023 yılında yerli ve milli savaş uçağımız hangardan çıkacak. Bütün aksamı yerli ve milli olacak olan uçağımızın tasarımı İtalya’dan, kasası Almanya’dan gelir herhalde. 50 milyon dolar bulamadığımız için Katarlıların geliştirdiği yerli ve milli tanklarımızda kullanılacak olan ve henüz bulunmayan motorumuzu da uçakta kullandık mı, tamamdır. Yıllar sonra çocuklarımıza şöyle anlatırız artık: “Evet, şuraya bir uçak konmuş. Bir ülke tasarımını yapmış, bir ülke kasasını üretmiş, bir ülke de motorunu vermiş... başka bir ülke de ‘hangara, hangara’ demiş...”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/blue-dut-teknolojisi_512184

Öne Çıkan Yayın

İthalya Cumhuriyeti

  İthalya Cumhuriyeti Bundan çok çok zaman önce, buradan uzak mı uzak bir ülke varmış. İyi-kötü, kendi ihtiyaçlarını üretebiliyor ve kimse...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: