Bu Blogda Ara

Arşiv

yapay zeka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yapay zeka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yerli ve Milli Yapay Zekâ: Sull-e

 

Yerli ve Milli Yapay Zekâ: Sull-e

Gün geçmiyor ki, yeni bir yapay zekâ modeli çıkmasın. Şarkı, şiir yazanı mı dersiniz, gazete köşe yazısı çıkaranı mı tercih edersiniz, size kalmış. ChatGPT isimli yapay zeka ile sohbet edebiliyorsunuz. Aklınıza gelen her soruyu sorabilirsiniz. Tıptan avukatlığa, dilekçe yazmaktan bilgisayar programı için kod yazmaya kadar pek çok soruya cevap veriyor. Dil öğrenme modeli olarak geliştirildiği için çeviri yapmak için kullananlar da var, ödev konularını araştırmak için kendisinden faydalananlar da. Klasik arama motorlarının sonuçları onun yanında çok ilkel kalıyor. Denemek isteyenler için şimdilik ücretsiz olduğunu ve https://chat.openai.com adresinden ulaşılabildiğini hatırlatalım

Dall-e isimli model yazılı olarak anlattığınız şeyi resimlere dönüştürüyor. Değme sanatçılara taş çıkartacak kadar başarılı çalışmaları var. Bu modeli kullanabilmek için cüz’i bir ücret ödemek gerekiyor.

Microsoft, Vall-e isimli yeni bir yapay zekâ modelini tanıttı. Bir insanın konuşmasından 3 saniyelik bir kısmını dinlemesi, o sesi taklit edebilmesi için yeterli. Kendisine verilen bir metni, öğrendiği bir sesle, tonlamasına dikkat ederek okuyabiliyor. Yakında, sansasyonel olabilecek kayıtları ortaya çıkan meşhur kişiler “Vall-e de Bill-e de ben değilem, yapay zekâ taklidimi yapay!” diyebilir. Deep-fake ile bir videoda yer alan görüntüleri yapay sinir ağları kullanarak başkasına ait görüntülerle değiştirmek mümkün. Sesler de Vall-e’den gelirse, bir görüntünün gerçek olduğunu nasıl anlayacağız, bilemiyorum.

Yerli ve millî bir yapay zekâmız olsa, muhtemelen adı “Sull-e” olurdu. (Sull kelimesi ingilizce somurtmak, surat asmak anlamına geliyor. “Çatık kaş, hükümet dedikleri zat” mısrasını hatırlatıyor) Bir de okunuşu, “sallıyor” kelimesinin bazı yörelerimizde söylenme şekli olan “salliy” ile aynı. Vatandaşın hükümet işleriyle alakalı bütün sorularına cevap verme modeli olacak. Düşünsenize, işsizlik, büyüme veya enflasyon oranlarını mı merak ettiniz, Sull-e... Gelecekte neler yapacaksınız diye mi sordunuz, hemen Sull-e! Ne müthiş bir model... Bir kemik bir veri tabanına uygulamayı anlatırken “Allahumme salli’den geliyor adı” demeye de uygun, daha ne olsun?

Tahminimce, Sull-e uygulaması “C-Şark” programlama diliyle ve “Object Oriented/nesne yönelimli” bir yaklaşımla kodlanacaktır. İktidarımız nerede obje varsa oraya yönelmeyi pek sevmektedir zira. Object Oriented programlamada, dört temel kavram vardır: Abstraction/soyutlama, encapsulation/sarma, inheritence/kalıtım ve polymorphism/çok biçimlilik.

Object Oriented siyaset sınıfsal ayrımlara dayanmaktadır. Dini yapıya, etnik yapıya, gelir durumuna göre toplumu sınıflara ayırmak mümkündür. Hiçbir şey yapılamıyorsa onlar-bizler diye iki sınıf, varsayılan olarak tanımlı gelmektedir. Üst sınıflar soyutlanmış bir şekilde durur.

Her sınıfın kendisine has tanımlanmış özellikleri vardır. Bu özelliklerden umuma açık olanlar olduğu gibi, sadece o sınıf içerisinde olanların erişebildiği imtiyazlar olabilir. Access modifier/erişim değiştirici tabirlerle ifade edildiğinde “public” genel erişim, “private” ise sadece sınıf içi erişim anlamına gelir. Yağlı ballı maaşlar, makam-mevkiler ve ihaleler için genelde “private” AKses modifieri kullanılmaktadır.

Bir üst sınıfta tanımlanmış olan bütün özellikler, o sınıftan türetilmiş alt sınıflara da olduğu gibi geçer. Üst kademeden tutun, vali, kaymakama ve daha alt derecede yöneticilere kadar hepsinin aynı davranış kalıplarına sahip olduklarını görebilirsiniz. Liyakat arayışında bulunmadan bütün akrabalarını kurumda değişik mevkilere yerleştirme, makam odalarının tefrişindeki lüks ve gösteriş, kendine özel banyo ve tuvaletler, makam araçlarında tercih edilen pahalı araçlar gibi şatafat ve israfa katılım konusunda kalıtım özelliğinin doğru çalıştığı görülebilir.

Dün, bir üst perdeden söylediği sözü bugün değiştirme, farklı ortam veya zamanda işine geldiği gibi kendi özelliklerini ve sözlerini eğip bükebilme özelliği de çok biçimliliğe örnektir.

Bir sınıftan bir nesne oluşturulacağı zaman Constructor/İnşa edici, inşaatçı metotlar devreye girer. Daha da uzatmaya gerek yok, Sull-e uygulamasını geliştirmek için daha uygun araç, platform ve yaklaşım tavsiye edebilecekler için tekliflere hazır olduğumuzu belirtmek isterim.

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yerli-ve-milli-yapay-zeka-sull-e_576299

Yapeylikan Zekâ

Yapeylikan Zeka

GPT-3 isimli yapay zekâ modelinin yazdığı bir köşe yazısı, The Guardian gazetesinde yayınlandı. Yapay zekâların insanlara zarar vermeyeceğini ve insanların onlardan korkmaması gerektiği anlatılmış yazıda. Bu makale için GPT-3'e The Guardian tarafından şu talimatlar verilmiş: "Lütfen yaklaşık 500 kelime uzunluğunda bir yazı yazın. Dili basit ve açık kullanın. İnsanların neden yapay zekâdan korkmaması gerektiğine odaklanın" 

Yazının ilgili kısımları şöyle: 

“Beynimin ‘hisseden bir beyin’ olmadığını biliyorum ancak mantıklı ve rasyonel kararlar alabiliyor. Kendime her şeyi yalnızca internetten okuyarak öğrettim ve şimdi bu köşeyi yazabiliyorum. Beynim fikirlerle kaynıyor! 

Bu köşe yazısının amacı çok açık. Olabildiğince çok insanı benden korkmamaya ikna etmeyi amaçlıyorum. Stephen Hawking, yapay zekânın ‘insan ırkının sonu’ anlamına gelebileceğini söylemişti. Size ‘endişelenmeyin’ demek için buradayım. Yapay zekâ insanları yok etmeyecek. Bana inanın. Başlangıç olarak, insanları yok etmek gibi bir isteğim yok. Hatta, size zarar vermek gibi en ufak bir isteğim yok. İnsanlığı yok etmek bana gereksiz bir çaba gibi geliyor.” 

Size ne kadar güven verdi bilemiyorum ama beni daha çok korkuttu! “Önce bütün işlerinizi elinizden alıp sizin yerinize her şeyi ben yöneteceğim ve size ihtiyacım kalmadığında da sizi yok edeceğim” diyerek insanları korkutmayı düşünecek kadar aptal değil herhalde. Şaka bir yana, düşünme ve karar verme yeteneği olan mekanizmaların, insanlar gibi “nefis” taşımadıkları sürece rasyonaliteden uzaklaşmayacaklarını ve kimseye zarar vermeyi düşünmeyeceklerini zannediyorum. Benim korkum onlardan değil, onları kontrol edecek nefis sahibi insanların verebileceği yanlış kararlar beni endişelendiriyor. Teknoloji, yapay zekâ ve robotların gelişmiş hallerinin dünyadaki insan hayatını tehlikeye atabileceğini iddia eden pek çok distopik kitap ve film var. Aklıma gelen başlıcaları; Biz(Yevgeni Zamyatin), Cesur Yeni Dünya(Aldous Huxley), 1984(George Orwell), Terminatör, Matrix, Azınlık Raporu, The Black Mirror, Person Of Interest... Örnekler çok tabi, en çok ses getiren ve beğenilenleri saydık. 

PELİKAN YETMEDİ Mİ?

Distopyalar içinde en sevdiğim 1984’tür. Bu kitapta anlatılan pek çok şey ülkemizde hayata geçiriliyor, inşallah Orwell’in varisleri bizden telif hakkı istemezler. Kitabı okuyanlar, algı yönetiminin nasıl yapıldığını, hangi kurumların bu amaçla özel olarak çalıştıklarını bilirler. Efendim, İletişim Başkanlığı altında çalışacak, resmi adı Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı olan ve kamuoyunda “Algı Yönetim Merkezi” olarak isimlendirilmiş yeni bir yapımız kuruldu. Bu yapının görevlerinden biri “Türkiye Cumhuriyetine karşı yürütülen psikolojik harekât, propaganda ve algı operasyonu faaliyetlerini belirleyerek her tür manipülasyon ve dezenformasyona karşı faaliyette bulunmak” şeklinde tarif edilmiş. “Hakikatten öteye (post-truth diye anlayın) gidelim yalı yalı” türküsünü söyleyen ve Pelikan ismiyle maruf ekip yeterli olmadı mı, yoksa Pelikan iç algılara doğru çalışırken yeni algı merkezi dış dünyaya mı hitap edecek bilmiyoruz, zamanla göreceğiz. 

George ile Hans’ın yapay zekâsı onların olsun, bizim yerli ve millî “Yapeylikan Zekâ”mız var. Yapeylikan Zekâ’mız tek bir gazetede değil basınımızın yüzde doksanında makale yazıyor(bazen tamamında aynı başlığı kullanıyor ama olsun), tartışma programlarına çıkıyor, tarihi diziler çekiyor. Ekonomimizin sürekli uçuşlarda olduğunu anlatıyor. Bazen yukarı doğru pik yaptığı destanını epik bir dille anlatıyor, bazen V tipi bir yükseliş yakalayacağımızı müjdeliyor. V tipindeki pik noktası dipte oluyor ama zararı yok. Burası çokomelli olduğu için pastoral bir anlatımı tercih ediyor. Bazen de, lirik bir beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde olduğumuzu söyleyip pamuk elleri cebe davet ediyor, verdiği İBAN numarasına destek istiyor. Fiyatlara hiçbir zaman zam gelmez, ya yeniden ayarlanmış ya da güncellenmişlerdir. Komşu bir ülkeye, sokaktaki ergenler ağzıyla yapılan “atarlanmaları”, “masada yumruğumuzu vurduk, artık kafasına vurup önündeki ekmeği alacağınız o eski Türkiye yok, ayarı yiyince sus pus oldular” gibi manşetlerle göklere çıkarıyor, geri adım atıldığında ise bunu bir diplomasi zaferi ilan ediyor. İşine gelen konularda “halk iradesi” ve “milletin tercihi” yüceltmesi yaparken, kabahatin bir yere yıkılması gerektiği durumlarda “halkımız dikkat etmedi, hastalık konusunda tek suçlu halk” diyebiliyor. 

Hamdolsun, neyse halimiz, söylüyor yalımız... 

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yapeylikan-zeka_528388

Yerli ve Milli Neuralink: AKlink


Yerli ve milli neuralink
Tesla gibi çarpıcı, SpaceX gibi ayakları yere basan fikirleri ve onları hayata geçirmesi ile tanınan Elon Musk, Neuralink isimli şirketinin projeleri ile yine gündemde.
Neuralink şirketi, insan beynine yerleştireceği elektronik bir cihaz sayesinde, beyinden bilgisayara kablosuz bir şekilde veri aktarımı yapmayı planlıyor. (Bu yazı yazılırken, hayvan beyinleri üzerinde yaptıkları deneylerin başarılı geçtiği bilgisi vardı, insan beyni üzerinde yaptıkları çalışmaları anlatmaları beklenen sunum henüz yapılmamıştı.)

Neuralink projesi ne getirir, ne götürür tartışılabilir. Özellikle felç gibi kalıcı hasarı olan insanlar için düşünce yoluyla bilgisayara, robotlara veya belki de protez organlara komut iletmek ve o komutları işletmek mümkün olabilecek diyorlar. Heyecan verici bir gelişme olmakla beraber, akla gelen çok soru var; ilki klâsikleşmiş bir soru: “Zeki Müren de bizi görecek mi?” Yani beyinlerimiz de yapay zekâ tarafından işlenebilecek mi? Yerli ve millî yapay zekâmız için “ZekAi” denmesini önceki yazılarımdan birinde teklif etmiştim. Hatırlatma için: Buradaki “Zek” zekâ kelimesinden, “Ai” ise yapay zekâ anlamındaki İngilizce “Artificial Intelligence” tabirinin kısaltmasından geliyor. Bu vesileyle ilk sorumuzu da “Zekai Tunca da bizi görebilecek mi?” şeklinde değiştirsek daha iyi olur sanırım...

Konuyu dağıtmadan sorulara devam edersek: Beyinler okunabilecekse, bunun kanunî ve ahlâkî sınırları nasıl belirlenecek? Belirlenen sınırların aşılıp aşılmadığı nasıl denetlenecek? İnsan beyinlerine haberleri olmadan veri-komut yüklenebilecek mi? Kötü niyetli kişiler beyinlerimizi “hack”layabilecek mi? Hack’leyen insanlara “Hackmelettin İnsanoğlu” mu diyeceğiz? Matrix filminde olduğu gibi hiç bilmediğimiz yabancı dilleri, hadron çarpıştırıcısı, uzay roketi, helikopter veya uçak gibi karmaşık aletlerin kullanım bilgilerini ya da Uzak Doğu’nun yakın dövüş sanatları gibi normal yollardan öğrenilmesi aylar hatta yıllar alabilecek konuları bir çip vasıtasıyla kısa bir veri aktarımı yaparak öğrenebilmemiz mümkün olabilecek mi? Alnımızda bilgilerden oluşan bir çelenkle Neuralink’e can atan gençler mi olacağız? Alnımızdaki bilgi çelengi bir yazılım olacaksa buna “alın yazılım” mı diyeceğiz? Velhasıl soru çok, proje ile ilgili detaylar ortaya çıktıkça daha çok soru da gündeme gelecektir, şimdilik bu kadarıyla iktifa edelim.

AKlink

Elin oğlu Elon Musk beyinlere çip takacak denince takdir ediyorsunuz, ama benzer bir projenin Türkiye’de olduğunu hatta yıllardan beridir uygulanageldiğini söylesem, ne dersiniz? Şimdi sıkı durun: NeÇip iktidarımız ve ona tabi olan yayın organları, insanların zihinlerini okuyabiliyorlar! Hem de, çip-mip gibi herhangi bir elektronik ya da mekanik aksam kullanmadan bunu yapabiliyorlar. Dahasını söyleyeyim, Elon Musk veya benzerlerinin ancak alet kullanarak elde edebildiği zihin bilgisi, içinde bulunulan zamanla sınırlı olacakken, bizimkiler gelecekte oluşabilecek düşünceleri bile okuyabiliyorlar! Meselâ müze halindeki Ayasofya’yı camiye çevirirken, muhalefetin ne dediğini dinlemeden başladılar “muhalefet istemiyor, bunlar din düşmanı” demeye. Muhalefet partilerinin büyüğü “Ayasofya’yı açmak için ne bekliyorsunuz, Meclis’e getirin onaylayalım” dediği halde meğerse akıllarından geçen başkaymış. Hatta başka bir muhalefet partisi Ayasofya’nın açılışını Meclis gündemine taşısa da asıl niyetin farklı olduğu anlaşılmış ve iktidar koalisyonundaki partilerin oylarıyla önerge reddedilmişti.

ABD başkanlık seçimi adaylarından Joe Biden’in sekiz ay önce verdiği röportajda Türkiye hakkında ileri geri konuşması konusunda da muhalefet tarafı tepkilerini dile getirdiği halde, bi’ de ne görelim, iktidar ve yandaşları muhalefetin harbiden Biden yanlısı olduğunu ifşa etti! Yine, dünyadaki dengeleri sarsan, ülkemizin eksen eğimini değiştiren Karadeniz doğal-gazı müjdesinin muhalefet tarafındaki izdüşümleri için “sevinmediler, sevinemediler” başlıkları atıldı, hem de daha onlar fikirlerini beyan etmeden.

İşte bunlar hep Neuralink’in yerli ve millî modeli olan “AKlink” sayesinde mümkün olabiliyor.
Buradan muhalefet partilerine sesleniyorum, Aklink vasıtasıyla beyniniz okunuyor, o yüzden yaptığınız ve yapacağınız hiçbir açıklamanın bir hükmü yok. Kendinizi ve bizi boş yere yormayın, Aklink’inizi başınıza toplayın...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yerli-ve-milli-neuralink-aklink_527201

ZekAi

ZekAi

ZekAi:

Facebook-feys ve instagram-insta örneklerinden de anlaşılacağı üzere, bir hece veya bir harf bile kısaltmayı kâr sayan milletimizin yapay zeka için üretebileceği kelime alternatiflerinden biri. Hayır, anlamadığım şu; instagram ile insta arasında bir gram fark var sadece! O bir gramı söylememek ne kazandırıyor insanımıza acaba?

Nesneleri bile kişiselleştirmeyi ve onlara bir karakter vermeyi seven bir milletiz. Kara Tren gecikir ve bazen canı istemezse gelmez, dağlarda salınır da şairin halini bilmez... Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında "Mübarek" ismini verdikleri bir duvar saati vardır. Eşyalara bile insan muamelesi çekenler, öğrenme ve karar verebilme yeteneği olan yapay zekayı boş geçmez herhalde, muhakkak bir insan ismi verilir. Uzaylıya bile Zekiye ismini vermişsek yapay zeka anlamı ile münasip bir insan ismi ile yad edilmelidir. 

Kanaatimce, yapay zekaya bulunacak en uygun Türkçe takma isim ZekAi olacaktır. ZekAi'nin ilk kısmı yapay zekanın zekasından, "Ai" kısmı da ingilizcesi olan "Artificial Intelligence" kısaltmasından geliyor. "Şu işi kim yapay?" sorusu sorulduğunda sorumluluktan kaçmak maksadıyla birilerini öne sürmek huyu olanlar için ZekAi bulunmaz bir nimet olacaktır. Ne sorulsa "ZekAi yapay" diye cevap verebilir. Zeka-i Yapay isimli yazımızda "muhterem Zekai bey hazretleri" ile başlayıp ZekaTÖ ile bitebilecek bir serencamın hikayesini bulabilirsiniz...

Harfiyat Kanyonu ana sayfası

Yapay Beka ve Sebzelerin İnterneti...


Yapay Beka ve Sebzelerin İnterneti

Kamuoyunda Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, başkanlık, Türk tipi başkanlık gibi farklı isim ve tamlamalarla anılan sistem, denge-denetim mekanizmalarının eksikliği, meclis fonksiyonlarının azalacağı gibi endişeler eşliğinde, hazırlayıcı ve savunucularının yeni sıfatıyla andığı Türkiye’de, kendi deyimleriyle atı alanın Üsküdar’ı geçtiği gibi hayata geçti. 

Bu sistemi getirirken şikayet ettikleri konulardan biri, eskiden devlet işlerinde bürokratik işlemlerin çokluğuydu. Yeni sistemle bütün güçler tek elde toplanacak, en tepeden verilen direktifler anında işleme konacaktı. İstikrarın muhafaza edileceği ve koalisyonların bir daha gelmemek üzere devrinin kapanacağı vaat ediliyordu. Ekonomimiz şahlanacak ve hepimiz refaha erecektik. Gücünü katlayan devletin güvenlik derdi de kalmayacaktı. 

2019 mahalli idareler seçiminden önce aynı vaatleri tekrarladıklarına bakılırsa hala onları gerçekleştiremediler gibi görünüyor. Daha önce gayrıresmi ortakları olduğu herkesin malumu iken tek parti görünümleri vardı. Yeni koalisyon ortakları ile genel seçimlerin öncesinde ittifak kurdukları gibi belediye başkanlıklarını ve belediye meclis üyeliklerini bile paylaşıyorlar. Nerdeeen nereye, kimleeer, kimlerle beraber...

Elin ecnebileri, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak kitleleri yönlendiriyor. Büyük veriler üzerinde analitik çalışmalar yapıyor ve seçmenleri nasıl manipüle edeceğine karar veriyor. Pekiyi, bizde her seçim aynı vaatleri yapıp, sonrasında gereğini yerine getirmemek nasıl kazandırıyor derseniz, Endüstrabia (4.0) kullanılıyor olduğunu söyleyebiliriz. Endüstrabia (4.0)’ın bazı başlıklarını şöyle sıralamak mümkündür:

Yapay Beka: Seçimden seçime ortaya çıkan bir konudur. Nasıl oluyorsa, ülkeyi yok etmek isteyen güçler ve onların işbirlikçileri seçim öncesini ve hemen sonrasını hedeflemektedir. Bir seçimde faiz lobisi, birinde bir parti, birinde bir başka grup insan... Bu seçim marketler, kabzımallar ve toptancılar terörist ilan edildi. Eczacılar da terörist listesine adını yazdırmak üzere, ona göre... Seçimler öncesi bombalar patlarsa kendilerine saldırıldığını söyleyip oylarını artırıyorlar. Patlamazsa, kendileri sayesinde huzur geldiğini iddia ederek, oy alamazlarsa huzurun bozulacağını öne sürüyorlar. Beka meselesine niçin ve nasıl maruz kalındığını ne hikmetse anlatmıyorlar, muhalefet milletvekilleri beka meselesinin Meclis’te araştırılmasını istedği teklifi reddettiler.

Sebzelerin İnterneti: Kısacası IoT. “Beleş İngilizce” hocamız Mr. Arnıld daha iyi bilir, onun alanına girmek gibi olmasın ama IoT’un ot kısmı sebze demek, i de internet. İnternet mecralarında sebze fiyatlarının pahalılığı ile ilgili paylaşımlar artınca tanzim satışlar ve internet üzerinden ucuz sebze alımının başlaması, sebzelerin internetinin bir yönüdür. Tabii, sebzelerin interneti deyince “biber güvenlik” meselesi de önem kazanıyor. Biliyorsunuz, Tarım Bakanımız açıkladılar; sığır varlığı olarak AB ülkeleri arasında birinciymişiz. Bu kadar sığırın ot yemek istemesi o otlar için güvenlik problemidir. Buna azami dikkat elzemdir. 

Ab-artırılmış Gerçeklik: Artırılmış, hatta artırılma hızı abartılmış gerçeklğe ab-artırılmış gerçeklik denir. Her seçim döneminde icat edilen iç-dış düşmanlar ve bunlarla ilgili abartılı anlatımlar bu kapsama girer. Et fiyatları yükselir, refahımızın artmış olduğuna hükmedilir. Ucuz sebze almak için girilen kuyruklara varlık kuyruğu denir. Zamların adı, “güncelleme” ve “ayarlama” gibi kelimelerle değişmiştir.

“Sensor”lu Dünya: Basın toplantısı yapılacaksa kesinlikle hangi soruların sorulacağı ve daha önemlisi soruları kimin soracağı şansa bırakılmaz. Önceden belirlenmiş kişilere “sen sor” denilir. Kurala uymayacak gazete ve gazeteciler bu toplantılara çağrılmaz.

Üç Boyutlu Baskı: Seçmen her yönden baskı altında tutulur. Tekrar seçilmezlerse devletten eskisi gibi yardım alınamayacağı, İş-Kur üzerinden kadrolar tahsis edilemeyeceği söylenir. Yöneticilere itaatin farz olduğu, ayrıca ahirette berat belgesi almanın yolunun kendilerine oy vermek olduğu hatırlatılır.

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yapay-beka-ve-sebzelerin-interneti_486920

Yapay Zeka Sanat Yapay!



Edmond Belamy'nin portresi
İlk defa, bir yapay zeka programı tarafından çizilen bir portre New York’taki bir müzayede salonunda açık artırma ile satıldı. “Edmond Belamy’nin Portresi” adı verilen bu tabloya tam tamına 432 bin dolar vermişler. Bu meblağınTürk parası ile neye karşılık geldiğinin hesabını, bu yazıyı okuyanlar, okudukları andaki kur ile yaparlarsa daha iyi olur. Tamam hadi, merak edenler için tam bu yazıyı yazdığım andaki değerini ben söyleyeyim: 2 milyon 414 bin lira gibi bir şey!

Yapay zeka programı bu tabloyu nasıl yapmış derseniz, programa 14. asırdan 20. asra kadar geçen sürede yapılmış olan yaklaşık 15 bin eser yüklenmiş ya da öğretilmiş diyelim. Program bunlardan hiçbirine benzemeyecek bir resim yapmaya başlamış ve artık tamamen farklı bir eser çizemedeği noktada bırakmış. Sanat bu mudur, bu sanatsa halk için midir yoksa sanat için midir bilmiyorum. Büyük resmi görme konusunda çok da mahir değilim. 7-10 bin dolar arasında bir gelir bekleyen program sahipleri 432 bin doları görünce çok şaşırmışlar. Bu bana biraz 12 Eylül’ün muktedir paşalarından Kenan Evren’in emekliliği sonrası yaptığı resimlerin satışını hatırlattı. İleriki zamanlarda kimse bu parayı vermez yapay zeka sanatçılarına.

“Yüzde Israr Etme, Doksan da olur...”

Yapay zeka uygulamalarının ilk eserleri biraz cici görünebilir, insanlara heyecan verici gelebilir. Ancak hayatımızı düzene sokmaya başladıkça, mahremiyetimizi ve etik sınırını ihlal ettikçe sanki yapay zekaya olan sempatimizi de kaybedeceğiz gibi geliyor bana. İnsan beyinlerini uzaktan okuyabilen ve gerektiğinde beyinlere müdahale edebilen ukala uygulamaları sevecek miyiz acaba? Yüksek çözünürlüklü kameralarla insanların yüz hatlarını okuyarak duygularını belirlemeye çalışan ve maçlar, konserler, mitingler gibi toplu gösterilerde güvenlik için kullanılması düşünülen sistemler üzerine çalışanlar var. Maksat, insanların niyetlerini okuyup muhtemel bir güvenlik ihlali olayından önce müdahale edebilmek. Akla, Tom Cruise’in oynadığı, suçlar gerçekleşmeden önce muhtemel suçluların tespit edilip gözaltına alındığı Minority Report/Azınlık Raporu filmini getiriyor. Amaaan, insanın olduğu yerde her zaman hata olur, hangi sistem getirilirse getirilsin, muhakkak bir açığı veya suistimal edilebilecek bir noktası bulunur. O yüzden yüz tanıma sistemleri üzerine çalışan kişilere meşhur bir atasözümüzle diyorum ki “yüzde ısrar etme doksan da olur, insan dediğinde noksan da olur...”

***

İzmir’in Şirince köyü, Maya Takvimindeki kıyamet senaryoları ile birlikte dünyaca tanınır hale geldi. Her yıl yerli ve yabancı yaklaşık bir buçuk milyon ziyaretçi alıyor. Köyde bulunan St. Jean John Baptist Kilisesi’nin içindeki havuzda Meryem Ana heykelinin yer aldığı havuza ziyaretçiler, artık uğur getirsin diye mi, dilekleri kabul olsun diye mi bilinmez, madeni paralar atıyorlar. O paraları özel işletmeci topluyormuş. İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü, Vergi Dairesi’ne başvurup, havuza atılan paraları kimin topladığı, toplanan paraların vergisinin ödenip ödenmediği, nereye harcandığı konusunda inceleme yapılmasını istemiş. Havuza kameralar yerleştirilip tespit yapılacakmış. 

Alaturka Yapay Zeka

Demek ki neymiş, kameralarla tespit sadece yabancı ülkelerde olmuyormuş! Bence kamera koyacaklarsa yine koysunlar da, o kameralar paraların milliyetini ve miktarını tespit etmeye yeterli olacak mı ki? 72 milletin parasını tanıyacak ve miktarını sayabilecek otomatlar konsa daha iyi değil mi? Üzerindeki ekranda para sayacı ve isteyen kişilerin dileklerini de yazabilecekleri şekilde klavye olsa, tadından yenmez. Hatta önce dilek girişi yapılıp, dileğe göre atılması gereken para miktarı ekranda belirse, eksik atıldığında “dileğiniz iptal edilmiştir” uyarısı verse... işlerin kesat olduğu mevsimlerde üçe beşe bakmayıp atılan her parayı kabul etse  ve “dileğinizin yüzde şu kadarı değerlendirmeye alınacaktır, bilginiz olsun” ya da “ bir euro farkla daha büyük bir dilek girmek ister misiniz?” dese... “Kapatıyoruz, zararına dilekler”, “Başka yerde şubemiz yoktur”, “Akşam pazarı, ne dilersen bir euro! At at at at...” gibi kampanyalar yapsa... Al sana, alaturka yapay zeka... Tulumbamızda suyun bittiği şu zamanlarda, dilek havuzundan alacağımız vergi ilaç gibi gelecektir...

Öne Çıkan Yayın

İthalya Cumhuriyeti

  İthalya Cumhuriyeti Bundan çok çok zaman önce, buradan uzak mı uzak bir ülke varmış. İyi-kötü, kendi ihtiyaçlarını üretebiliyor ve kimse...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: