Bu Blogda Ara

Arşiv

AKonomi Game

 

AKonomi Game
Uykusuz Dergisi Squid Game Kapağı

Son günlerde çok konuşulan bir dizi var. Bir Güney Kore yapımı olan Squid Game isimli bu dizide, türlü sebeplerle borç batağına düşmüş olan insanları bir araya getirip, çok büyük miktarda para ödülü vaat ederek onlara çocuk oyunları oynatan esrarengiz bir organizasyon bulunuyor. Nerede bulunduklarını, oyunları kimin organize ettiğini, hangi yarışma/oyunlarla muhatap olacaklarını, kaybetme durumunda nelerle karşılaşacaklarını bilmeden, hayatlarını kaybetme şartını kabul ettiklerine dair feragatname imzalayarak katılan yarışmacıları büyük ve kanlı sürprizler beklemektedir.

Saadet Partisi, “Ekonomi Game” ismiyle, bu dizininin parodisini yaptıkları bir kısa video yayınladı. Popüler yapımları kullanarak politik göndermelerde bulunan ve vurucu mesajlarıyla gündeme oturan Saadet’in önceki videoları gibi, Ekonomi Game videosu da kendinden çok söz ettirdi.

Fevk-al me’mul bir şekilde istifa eden ve istifası “af talebinin kabulü” şeklinde karşılanan sabık bakan “at izinin it izine karıştığını” söylemiş ve sonumuzu hayreylemesi için Allah’a dua etmişti. Büyük çoğunluğun kaybettiği, kuralları sıkça değişen, sürprizlerle dolu paketlerin açıladurduğu, çokomel gibi çocuk atıştırmalıklarına benzetmelerin kullanıldığı ekonomimiz bir oyun dizisi olsa, muhtemelen adı “AKonomi Game” olurdu. Bu dizide hangi oyunlar olurdu dersiniz?

Yeşil Işık, Kırmızı Işık Oyunu: İktidar müteahhitlerine hazine garantili işletme ihaleleriyle yeşil ışık... Adrese teslim yazılan şartnamelerle sıradan vatandaşa kırmızı ışık... Ücretli çalışanların maaşı yatmadan önce vergilerinin ödenmesine yeşil ışık... Vergi borcu sıfırlamaları ile yandaş firmaların vergilerine kırmızı ışık... İlgili ilgisiz zamanlarda Merkez Bankası aracılığıyla politika faizine bir yeşil, bir kırmızı ışık... Enflasyona ve döviz kurlarına yeşil ışık... Bu turda, yere düşen değeri sebebiyle elenen TL olur.

İthalat Çekme Yarışı: Bazen kendi yakınlarına önceden duyurmak suretiyle belli mallarda ve sınırlı bir miktar için, bazen iç piyasadaki fiyatları hizaya çekmek için gümrük vergisi muafiyeti getirilir. Üretim süreçlerinin zahmetlerine ve süresine katlanmak istemeyen kişiler ithalat yarışına girerler. Gitikçe artan girdi maliyetleri sebebiyle üretim yapmak çok zorlaşır. Bu turda elenen yerli üretici olur.

Market Tahmin Oyunu: Market alışverişi tutarını tahmin etme oyunudur. Bir hafta önce yaptığı market alışverişindeki fiyatları aklında tutmaya çalışan vatandaş, yapmayı planladığı alışveriş için liste hazırlar ve ödeyeceği miktarı tahmin etmeye çalışır. Tahmin ettiği tutardaki parayı cebine koyarak markete gider ama o da ne? Fiyatlar tahmininin üzerinde artmış olduğundan, listesindeki ürünlerin tamamını alamaz. Aynı parayla alabildiği şeylerin, her bir  alışverişte azalmakta olduğunu görür. Bu turda vatandaşın alım gücü elenir.

Köprü Oyunu: İhtiyaç olup olmamasına bakılmaksızın büyük ve gösterişli köprüler inşa edilir. Görünüşte büyük bir altyapı projesi tamamlanmıştır ve görkemli törenlerle açılışı yapılır. Geçiş fiyatı dolar üzerinden belirlenir, ABD enflasyonu ve dolar kuru değişimlerine göre sürekli yeniden hesaplanarak güncellenir. Uzun yıllar sürecek şekilde, üzerinden geçebilecek araç sayısının çok üstünde bir geçiş garantisi vaat edilir. Vatandaş zor bir seçimin eşiğindedir; yüksek olan geçiş ücretini ödemek mi, yoksa hiç geçmese bile vergileri ile doldurduğu hazineden karşılanacak geçiş garantileri ödemeleri mi kendisine daha maliyetli gelecektir? Sonuçta, geçse doğrudan, geçmese dolaylı bir ödeme yapacaktır. Hangisini seçerse seçsin, vatandaş kaybeder, hazine kaybeder, müteahhit kasası ise her türlü bu oyunu kazanır.

Hazır Güney Kore’den bahsetmişken, adamlar geçtiğimiz günlerde kendi yaptıkları ve Nuri adını verdikleri roketi uzaya fırlatmışlar. Tabii, bizdeki Nuri ismi ile bir ilgisi yok, kendi dillerinde dünya anlamına geliyormuş bu kelime. Nuri roketinin üretiminde Çin katkısı ne seviyede olmuştur bilemiyorum. Allah’tan, Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filminden etkilenip Çin’de uyumamış ve uzaya gönderilmiş. Yoksa, Nuri Çin’de yatmış olurdu, maazallah...

Biz de boş durmadık canım, Dolar kur’i semalara doğru yükseldi, TL nur içinde yatıyor... Daha ne olsun?

Link: 

Mini mini zamlar gelmişti...

Mini mini zamlar gelmişti
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Nazara mı geldik, bizi kıskananlar mı var, birileri düğmeye mi bastı bilmiyorum, hiçbir şey olmadıysa bile, kesin bir şey oldu! İşsizlik, enflasyon, büyüme ve faiz olmak üzere, bütün göstergelerimiz “on numara” dolaylarında seyrederken, Soylu bakanımızın önden müjdesini verdiği ekonomik şahlanma devam ediyorken, dolar başta olmak üzere bütün yabancı para birimleri karşısında liramızın değer kaybı yaşaması anlaşılacak gibi değil!

Tamam, iğneden ipliğe, fiyatı zam görmeyen eşya kalmadı ama bir sorun; nasıl zamlandı? İki dönem AKP’den milletvekili olan bir isim açıkladı: “Zam gelmiştir ama mini mini gelmiştir.” Akabinde şöyle dedi: “Zam yapılmıyor değil, yapılmak zorunda. Girdi neyse, bir miktar yansıması olacak. Kaleciye top gelince biraz yumuşatır ya göğsüyle, hükümet şu an aynen öyle yapıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın ben biliyorum, onun şefkatini, merhametini, milletimize olan sevgisini, bağlılığını, sevdasını… O, topu alıp, biraz göğsünde yumuşatıyor. Taşıyamayacak hale gelince de yükü mecburen yansıtıyor”

Merak etmedik değil tabi; bir kaleci topu göğsünde yumuşattıktan sonra tutamayacak hale nasıl gelir? Kalecinin önceliği, topu elleriyle tutmaktır. Yumuşamış bir top, nasıl ağırlaşır da elde tutulamaz olur? Örnekteki kaleci davranışı şefkat ve merhametle açıklanmaya çalışılmış. İyi de, şefkat gösterilen şey, yumuşatılarak karşılandığına göre top olmalı, değil mi? Zamları topa benzetti yanlış anlamadıysam. Bu durumda zamlara merhamet ediyor mu demek istedi acaba?

“Yahu, merhametinden kendini topun önüne attı, o top başkalarına çarpıp onlara zarar vermesin diye” diyenleriniz oldu zannedersem. O vakit, bir kalecinin görev mevkii itibarıyla, takımının en gerisinde bulunduğunu hatırlatmak isterim. Hatta bütün oyuncular, top kaleye ve kaleciye yaklaşmasın diye kendilerini topun önüne atarlar. Eğer bu kaleci mevkiini boş bırakıp tek başına hem savunma yapıp, hem atak geliştirmeye çalışıp, hem de gol atma hevesiyle sahanın her yerinde her topa koşuyorsa boş yere kendini yoruyor ve takıma da zarar veriyordur. 

Diyelim, vekile hanım uzmanı olmadığı bir konudan ve üzerinde fazla düşünmeden bir örnek verdi. Örneğe takılmadan fikre bakalım: zamlar yağmur gibi gelip vatandaşa zarar verecekken Erdoğan ve iktidar partisi, vatandaş daha az zarar görsün diye adeta bir “Sipermen” gibi kendini siper ediyor. Peki bunu nasıl yapıyor? Kendi cebinden mi karşılıyor? Hiç sanmıyorum, kimsenin gücü böyle bir hizmete yetmez. Hazineden karşılıyorsa, bu vatandaşın vergilerini kullanıyor demektir. Şefkat ve merhamet bunun neresinde o zaman, gel de çık işin içinden! Sayın eski vekilemize katkı babından, şöyle bir çocuk şarkısı takdim ediyorum, daha net anlaşılır zannedersem:

“Mini mini zamlar gelmişti
Etiketlere yerleşti
Salmadılar haberi içeriye
Vatandaş bik bik etmesin diye
Fiyatlar birden canlandı
Ceplerim bak boş kaldı”

Sakın pahalılıktan şikayet edip koyvermeyin kendinizi, havuz medyası diyor ki ABD, İngiltere ve Fransa çok kötü durumdaymış. İnsanlar, benzin ve gaz kuyruklarında perişan halde bekliyorlarmış. Yakında yağ da karaborsaya düşecekmiş. “..düşünün ki şu anda ingiltere'de kaç lira verirseniz verin hiç alamayacağınız mallar var. Stoklar tükenmiş, dükkân vitrinleri boş" diyor bir tanesi. Ha, Avrupa yakında tamamen yıkılacakmış diyorlar bir de...

Size bir şey diyeyim mi? Sözü edilen ülkelerdeki insanlar içinde en şanslı olanları yine bizim gurbetçilerimizdir. Gittikleri ülkeler sapır sapır dökülüyor olsa da, onların vatanları var. İcabında Türkiye’ye gelip buradan alış-verişlerini yapıp tekrar gidenleri var. Bize de çok şanslı olduğumuzu söylüyorlar geldiklerinde. Yaşadıkları ülkede bir Erdoğan olmadığı hayıflananları var. “Çok seviyorsan sen de buraya gel” diyenlere kurulu düzenlerini bozmak istemediklerini, yoksa gelmeye can attıklarını söylüyorlar. Tabii, Euro’lu ve kur’ulu düzenleri var. Parayı euro cinsinden ve oranın hayat standardına uygun olarak kazanıp burada harcamak avantajlı olmalı, bizde bu kadar “kur ulu” iken...

Eskiden, “ah kur yükseldi, vah kur yükseldi” diye feryat ederken, bugün vakur bir kur duruşu sergiliyoruz gibi, dolar kuru aldı başını, çift hanelere yaklaştı. Geçmişte ala-yı vala ile OVP toplantıları tertip edilirken bu sene sessiz sedasız bir kur’u açıklama yapıldı sadece. Kuru sıkı tutmak için atacak fazla mermisi kalmayan Merkez Bankası da kuru sıkı atışlara başladı, iki başkan yardımcısı ve bir Para Politikaları Kurulu üyesi işten atıldı. Muhalefet, yükselen kur sonrası Merkez Bankasını ziyaret etmiş. Ben olsam, şu şarkıyı söyleyerek gideceğimi duyururdum:

“Merkez'e gideceğim, Merkez'e gideceğim
128 milyar dolar nerede?
a-Rezervleri bağlamışam, Swap'larla nakit akışı sağlamışam
b-Kasa anahtarları pencerede, rezerv kaynar tencerede
c-Rezervi eksiye döndürmüşem, hazineyi tefecilere göndermişem...”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/mini-mini-zamlar-gelmisti_551427

Sıralı Terörist Listesi

Sıralı Terörist Listesi
Sefer Selvi Karikatürü

Üzerinde yaşadığımız cennet coğrafyada, etrafımız düşman ülkelerle çevrili. Korkarım ki dostlarım, yanımızda yöremizde pek dostumuz yok. Dost görünenler, aslında bize saldırma fırsatı bulamamış ve bizi kıskandığı her halinden belli olan ülkeler. Kimi korkusundan bize dostmuş gibi davranıyor, kimi menfaatini devam ettirmek için... ama onların da ne tıynette olduğunu ve imkan bulabilirlerse bizi hemen satacaklarını biliyoruz.

Dış güçler neyse de, iç düşmanlar bizi daha çok yoruyor maalesef. Dört tarafı düşman dolu, yedi bölgesinde her mevsim hain yetişebilen memleketimizde, gün geçmiyor ki yeni bir terör cinsi ve terörist türü keşfedilmesin.

Referandumlarda hayır oyu veren teröristlerimizi hatırlıyorsunuzdur. İktidarı seçim yoluyla devirmek isteyen şer odağı muhalefet partilerini destekleyen hainler ordusunu da biliyorsunuz. O şer odaklarının amacı, mahalli seçimlerde terör örgütlerinin uzantılarını belediye meclislerine taşımaktı. Elektrik sayaçlarını okuyacak memurları Kandil’den getireceklerdi. Su sayaçlarını Mahmur’dan, doğal gaz sayaçlarını da taa Bekaa Vadisi’nden getirecekleri militanlara okutacaklardı. Cumhurbaşkanlığını, Sağlık Bakanlığını, İçişleri Bakanlığını, diğer bakanlıkları, valiliği, kaymakamlığı hiçe sayarak kendi başlarına yardım toplamaya, ekmek dağıtmaya, hastane kurmaya, benzeri işler yapmaya kalkışan belediyeler olmadı mı, maazallah...

İster rektörü protesto etsin, ister kalacak yeri olmadığını ilan etmek için sokağa çıksın, bütün öğrenciler potansiyel terörist. Akademisyenler, yazarlar zaten terörist. Hele ki, bunların yurt dışından ödül alanları katmerli terörist.

Terörist denilince akla ilk gelen, elinde silah, bomba tutan birileri olsa da, elinde dolar, avro ve faiz tutanlar da var. Dolar almak suretiyle teröre bulaşmış insanlarımız oldu ne yazık ki. Terörün finansmanı olur da, finansmanın terörü olmaz mı? Kredi derecelendirme kuruluşları mesela, hepsi ayrı terörist. Hele bir tanesi var ki, adı S&P. Sorsanız, uzun okunuşunun “Standard and Poor” olduğunu söylerler ama Sedat Peker anlamına gelmediği ne malum? Ekonomik terörü estirmek suretiyle acaba Türkiye'yi nasıl ürkütürüz gayreti içinde olduklarını bilmiyor muyuz?

Vatandaşı patatessiz ve soğansız, ülkeyi Erdoğan’sız bırakma gayreti içerisinde olan teröristlerin depoları basıldı ve etkisiz hale getirildi hamdolsun. Bu arada, nasıl oldu bilmiyorum ama kebapçılar da terörist listesine girdi. Bize yaşattıkları acılarla ilgili olabilir. Et konusunda ne kadar bölücü olabilecekleri de biliniyor.

Geçen haftaki yazımızda gıda terörü estiren marketlerden bahsetmiştik. Çok şükür, bu terörü de bitirmeye kararlıyız. Beşli market çetesinin haberi olsun, fiyatları gayet uygun olan (bir market arabasını 1002 liraya doldurabiliyorsunuz, asgari ücretin neredeyse üçte biri gibi komik bir para) tam bin adet yeni market açıyoruz! Ne demişler, perakende sektörü beşten büyüktür. Haydi bakalım, ne yapacaksınız?

Tarım Kredi Kooperatiflerine ait olacak bu marketlerin ismini kısaltmak lazım da, TKK marketleri dersek, tövbe estağfurullah, bir terör örgütü adını hatırlatacak. Terörü kurutma maksadımızla çelişir. Piyasadaki bilinen market isimlerine benzeyen ve kuruluş maksadına atıfta bulunan isimler seçilebilir. “BİN” iyi bir isim olabilir mesela. Ya da “Abin bir market açar, hepsini hizaya getirir evelallah” der gibi “A-1001”... Peki, “ÇOK”a ne dersiniz? Bakın burası “çokomelli”. Milli gros market anlamında “Mil-Gros” da mümkün. Bunu da beğenmediyseniz, son teklifim “Harvursa”. “O kadar ucuz ki, az parayla bile, har vurup harman savurduğunuzu zannedeceksiniz” manasında.

İsim meselesini siz düşünedurun, ben şiirini buldum bile:

“Bin market ekonomide çocuklar gibi şendik

Bin market dev gibi enflasyonu yendik”

Tabii, bu bin mağazalı market işini yürütecek güvenilir birini bulmak da lazım. Yürütme demişken aklıma Fatih’in gemileri karadan yürütmesi geldi. Gemi deyince de Binali Bey’i hatırladım. Kendisi ve çocuklarının ticari zekası ve başarısı ortadadır. Boğaz meselesine, Kanal İstanbul’a hakim bir adam. Market işi de en nihayetinde insanların bir boğaz meselesi değil mi? İsmi de market mağaza sayısıyla uyumlu, daha ne olsun... 

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sirali-terorist-listesi_551011

MARKETÖ

 

MARKETÖ
Sefer Selvi Karikatürü

Değerli kardeşlerim,

Bugün size büyük bir fesat şebekesinden bahsedeceğim. Ülkede ne kadar olumsuz şey varsa, müsebbibi “üç harfliler” olarak da bilinen bu zincir şebekeleridir.

Cin olmadıkları halde, her ayın 15’inde fahiş fiyatlarla zam kalkışması yaparak vatandaşı çarpmaya kalkarlar. Herkes bilir ki, “fahiş” sebeptir, fiyat da sonuç.

Zincir deyince akla ciro gelir. Bunların tek derdi para kazanmak, cirolarını artırmaktır. Onun için ellerinde ne varsa satıyorlar! Dikkat ederseniz, market çıkışlarında kasalar vardır. O kasalar, bir nevi “saçım” sandığıdır, müşterinin saçtığı paraları orada istiflerler. Her saçımı onlar kazanır.

Lafa gelince, halka hizmet ettiklerinden dem vururlar ama tek yaptıkları, zincire yeni halka eklemektir. Eskiden, satın aldığınız şeyleri içine koymak için ücretsiz poşet verirlerdi. Vatandaş, aldığı poşetleri çöp torbası olarak kullanır, öylece sokağa atmazdı. Poşeti bile parayla satıyorlar artık.

Kardeşlerim, bunlar katalog mezhebindendir. Katalog mezhebi çok geniştir, her türlü ürünü kataloga dahil ederler. Çok üstlerine vazifeymiş gibi, katalogda elektronik eşya ve beyaz eşyaya yer verdiklerini de görebilirsiniz. Beyaz deyince aklıma geldi, Venezuela’dan peynir getirip satmışlıkları da oldu. Peynir ne ki, durmadan dışarıdan ürün ithal ederler. Pirinç, fasülye, nohut ve aklınıza ne gelirse... Sorsan, “yerli üreticiyi terbiye ediyoruz” derler.

“Bu kadar ithalat olur mu” eleştirisi aldıkları zaman, insanları, pirinç almaya Mısır’daki Dimyat yerine Midyat’a yönlendirirler. Vatandaş, “evdeki bulguru mu muhafaza edeyim, pirince mi gideyim” diye “Hayrettin’ler” içerisinde kalır. Halbuki, Midyat’ta pirinç yetişmez ve bulguru meşhurdur. Karaman’ın da bulguru meşhurdur. Hayrettir ki Karaman, bulgurun yüzde ellisini evde zorla tutmaktadır.

İnsan ayırmayı çok iyi bilirler. “Bîta’raf olan berta’raf olur” diyerek müşterilerini kutuplaştırırlar. Katalogda kampanyalı bir ürün gösterirler, ürünün markete geleceği gün insanlar kapıda kuyruk oluşturarak beklerler. Kapılar açılınca, hurra diyerek raflara hücum edilir. İçeri girince görülür ki, katalogdaki indirimli ürün ya rafta yok veya bir-iki adet olarak bulunuyor! Anlaşılır ki, o ürünleri personel kendine almış veya eşe dosta vermek üzere ayırmış.

Raf ihalelerini yandaş kişilere peşkeş çekerler ve onlara yıllarca sürecek bir satınalma ga’raf’tisi verirler. Kadroları tamamen kendilerine yakın olan insanlarla doldururlar. Gelini, işe girdikten bir hafta sonra müşavir olarak atanan pazara hakim bir “AVM” üyesinin haberi vardı geçenlerde. Radyo, televizyon ve internet dahil, hiçbir yayın organında aleyhlerinde bir haber bulamazsınız. Parasını verir ve reklamlarını her mecrada yayınlatırlar.

Market içinde her köşeye kamera yerleştirip müşterilerin her hareketini izlerler. “Daha geçen hafta bu ürünün fiyatı daha azdı, nasıl bu kadar çabuk ve çok zamlandı?” demeye kalkan müşteriye, “işine gelirse... beğenmiyorsan, başka markete git” derler, hemen sustururlar.

İtiba"raf"tan tasarruf olmaz diye market içini boy boy raflarla doldururlar. Market arabası olarak lüks araçları tercih ederler. Çakarlı, korumalı market arabalarını çıkışta toplayan görevliler, arabaları bir biri ardınca dizip konvoy yaparak içeri taşıdıklarında müşterilerin trafiği kilitlenir.

Memlekette hak hukuk bırakmayan, konuşan insanları ve gazetecileri hapislere tıkan, liyakat şartlarına bakmadan, yakınlarına ve iyi rüşvet verenlere ihaleleri, makamları ve maaşları paylaştırmak suretiyle bir neslin gelecek umutlarını karartan, hırsızlık, yolsuzluk ve yalan gibi kötü fiilleri sıradanlaştıran, lüks ve şatafat içerisinde görgüsüzce yaşamayı marifet bilen, ekonomi, eğitim ve sağlık gibi hayati alanlardaki hizmetleri felce uğratan, elektrik, doğalgaz ve akaryakıta zam yapmak suretiyle enflasyona topyekûn katkı sağlayan zincir marketleri kınıyorum. Bütün vatandaşlarımı, “Marketö” denilen örgüte karşı, pazar alanlarında toplanmaya davet ediyorum. Bir sonraki seçimde zincirleri kıralım. “Zincir”lerimizden başka kaybedecek neyimiz kaldı?

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/marketo_550599

Öne Çıkan Yayın

İthalya Cumhuriyeti

  İthalya Cumhuriyeti Bundan çok çok zaman önce, buradan uzak mı uzak bir ülke varmış. İyi-kötü, kendi ihtiyaçlarını üretebiliyor ve kimse...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: