Bu Blogda Ara

Arşiv

MatemaTüik

 

Matematüik
İbrahim Özdabak Karikatürü

İstatistiki sayılar ve hesaplamaların, nereden ve nasıl bakıldığına göre farklı algılanabiliyor/sunulabiliyor oluşu, gerçekleri çarpıtma isteği içerisinde olan ehl-i cerbezeye türlü fırsatlar veriyor. Hemen küçük bir örnek verelim: atacağı altı yüzlü zarın üstünde gelen sayıya göre hayatı bağışlanabilecek bir idam mahkumu düşünelim. 3 rakamı gelirse cezası affedilecek, 3 harici herhngi bir rakam gelirse de cezası infaz edilecek olsun.

Şimdi, gerçekleri çarpıtmayı kendine misyon edinmiş biri, bu mahkuma gidip “attığın zarda ya üç gelir ya da gelmez, dolayısıyla yüzde elli yaşama şansın var” dese, istatistik fenninden fazla nasibi olmayan mahkumumuzu kandırabilir. Ya da elli milyon kişinin katıldığı bir piyango için bilet satmaya çalışan bir bayinin müşterilerine “ya kazanacaksınız veya kaybedeceksiniz, başka bir ihtimal yok o yüzden şansınız yüzde elli” demesi gibi... Söylenen şey (iki ihtimal olduğu) ilk bakışta mantıklı ve doğru gelse de bu ihtimallerin ağırlıkları hesaba katılmazsa yanlış çıkarımlar yapılabilir pekala...

Son yıllarda, ülkemizde pek çok farklı konuda resmî olarak açıklanan rakamlar vatandaşlar nezdinde şüpheyle karşılanır oldu. Özellikle ekonomi ile ilgili rakamlarda inandırıcılık katsayısı giderek düşüyor. Milli gelir hesaplama formülünü bir değiştirdiler, kağıt üzerindeki gelirimiz bir anda adam başı iki bin dolara yakın bir artış gösterdi, üstelik hiç beklemeden ve üretimi/kazancımızı değiştirmeden! Bir enflasyon hesabı yapıyorlar kardeşim, aklımız duruyor, çünkü iğneden ipliğe her şeyin fiyatı katlandığı halde enflasyon rakamı da belli seviyelerde duruyor. Enflasyon sepeti içerisindeki ürünlerden fiyatı en çok zamlananın ağırlığını düşürüp fiyatı en az değişenin ağırlığını artırmak, belli market zincirleri ile anlaşıp ölçüm yapılan belli günlerde geçerli olmak üzere, belli ürünlerde düşük fiyat uygulamak gibi türlü desiseler çevrildiği iddia ediliyor. Uzmanları yazıp duruyor böyle şeyleri...

Kapanan işyeri sayısı ve işini kaybeden çalışan sayısı her geçen gün artarken, işsizlik oranlarının azaldığını söylüyorlar. Bunun yanında büyüme oranlarımızın da maşallahı var, makul ve makbul bir aralıkta sabit tutuluyor neredeyse. Bunların hepsi, “matematüik” hesapları ile bulunuyor tabi. Buradaki ü harfi vatandaşı üzmeyecek rakamların bulunmasını ifade eder. Yapılan yatırımlardan söz edildiğinde, liramızdan altı sıfır atılmadan önceki tutar cinsinden karşılığı zikredilirken, vatandaşın vermesi gereken ücretlerden bahsedilecekse daha küçük bir sayı telaffuz etmek için dolar-euro karşılığı kullanılıyor mesela...

Yine vatandaşı üzmemek adına cümle alemin 7 civarında ölçtüğü deprem kayıtlarımıza 6.6 diye geçebiliyor. Covid-19 konusunda Türkiye Tabipler Birliği’nin “87 bin yeni hasta” olduğunu açıkladığı gün Sağlık Bakanlığı hasta sayısını 3 bin kişi diye duyurdu. Malum turkuvaz renkli tabloda Türkiye genelinde Covid-19 sebepli 92 vefat görünürken, o gün sadece İstanbul’da 164 kişinin bu sebeple öldüğü söylendi. Hadi bizi boşverin, herkes kendi çevresinde virüs bulaşan kişilerin haberini alabiliyor, hastanelere işi düşen oradaki kalabalığı görebiliyor. Bize yakın ülkelerde günlük 50-60 bin kişinin hasta olduğu açıklanırken, bizde 4 haneli sayılarla ifade edilen hasta adedini dünyaya nasıl anlatıyoruz?

***

Düne kadar uçuşlarda olduğu, aynı anda hem pik yapıp hem de buna zıt bir şekilde V tipi yükseliş gösterdiği söylenen ekonomimizde kurtuluş savaşı verdiğimiz ifade edilerek bir reform yapılacağından bahsedildi, bu sebeple bazı acı reçeteler alınabileceği hatırlatıldı. Maalesef ki, hemen  acı reçetelere başladık, KKTC’ye giden resmi heyetimiz ve maiyetindekiler, seyahatte, bir kavle göre yedi bir başkasına göre ise sadece altı farklı uçak kullanabildi! Saraya yakın gazetecilerden biri, böyle seyahatlerde kullanılan uçakların orijinal olmadığını, ucuza gelsin diye “uçakma” diye tabir edilen çakma uçakların tercih edildiğini yazabilir belki.

Böyle kalabalık bir heyet-i umumiyenin Kıbrıs’ta layıkınca karşılanabilmesi için uygun bir saray bulunmadığını da biliyor muydunuz? “Bana bir dayanak noktası verin size dünyayı kaldırayım” diyen Arşimet gibi bizimkiler de hemen “bize 5 dönüm yer verin, size dünyanın kıskanacağı bir saray yapalım” demişler. Eee, Arşimet suyun kaldırma kuvvetini keşfettiyse, AKşimetlerimiz de betonun kandırma ve kalkındırma gücünü “AKşimatematüik” kullanarak keşfetmişler, evelallah... 

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/matematuik_532149

Harfiyat Kanyonu ana sayfası

İstifa-"Af isti..."

 

istifa-af isti

Hazine ve Maliye Bakanımızın sosyal medya hesabı üzerinden yayınladığı hazin bir paylaşımla istifa ettiğini duyurması ülkede şok etkisi yaptı.

Zaman olarak resmen tatil olan bir gün, yani Pazarın seçilmesi, duyuru kanalı olarak resmî olmayan bir mecranın kullanılması, duyuruda kullanılan dilin resmî kalıplara uymaması, yer yer yazım ve anlatım yanlışlıkları ihtiva etmesi gibi bazı sebeplerden dolayı ilk başlarda bir şaka veya “siBERATak” olduğu intibaı verse de, kısa sürede olayın ciddiyeti anlaşıldı. 

Anlaşılmasına anlaşıldı ve haber, saraya yakın kaynaklardan teyit edildi, ama medyamızın neredeyse yüzde doksan beşine tekabül eden saray bülbülleri tarafından görmezden gelindi. Bakana destek mahiyetinde bir kaç tweet atıldıysa da “ne des(t)ek bilemedik” düşüncesiyle ya silindi veya Cumhurbaşkanı güzellemesi yapan başka tweetlerle üstü örtülmeye çalışıldı. 

İstifa metni ayrı bir kafa kurcalayıcı; at izi-it izi karışıklığından, hak ile bâtılı ayırt etmenin zor olduğu bugünlerden bahis var. Tam olarak kimden/hangi olaydan bahsettiğini sade vatandaşlar olarak çözemedik. Herkes kendince yorumluyor. Sağlık durumu gerekçesi de var, ancak bu gerekçeye dayanak teşkil eden durum şimdi mi gerçekleşti yoksa istifa sonrası muhtemel bir sağlık problemi mi ufukta görüldü, anlamadık... “Şöyle uçuyoruz, böyle kaçıyoruz, önümüzdeki 3 sene için YEPisyeni planlarımız var” derken çok rahat görünüyordu halbuki. İki buçuk milyon kişiye istihdam sözü de vardı hatırlarsanız. Hem de, 2023 sonunda ulaşılabilecek dolar kuru hedefini bugün aşacak kadar başarılı olmuşken, hemen istifa edilir mi hiç? Kendi inisiyatifi ile istifa ettiğine ve bundan sonra ailesine zaman ayıracağını söylediğine bakılırsa TÜİK tarafından “iş aramayanlar” istatistiği içerisinde olacak, yani işsiz diyemeyeceğiz kendisine. 

Bazıları, görevden alındığını iddia etti. Ortada bir görevden alınma var, ama göreve getiren tarafından görevden alınma mı oldu yoksa ifa edilen görevden “alınma” (darılma manasında) mı söz konusu, bu belli değil. Devletin tepesinden duyurulması için yaklaşık 27 saat beklenmiş olması da enteresan oldu ama bu vesileyle, başka bakan ve milletvekillerine hafazanallah, kötü örnek teşkil etmesinin önüne geçildi. Düşünsenize, “boun canlı istifa var mı?” diye tweet atan bir milletvekili, ya da “ben zomzoma giremediğim için istifa edemedim” şeklinde durum paylaşımı yapan başka bir bakan daha olsaydı... Nerede kalırdı devlet ciddiyeti?

Allah’tan, Resmî Gazete’de yayınlandı da, iş resmiyet kazandı. Ya, nispet olsun diye Linkedin üzerinden kendisine bloklama yapılsaydı! Resmî Gazete’deki duyuruda ve gayrı resmî olduğu halde reismî takılan gazetelerdeki istifa konusu ile ilgili haberlerdeki dil birliği dikkat çekiciydi: “Af talebi kabul edildi” ibaresi göze çarptı. İstifa metninin neresinde af talep edildiği merak konusu oldu, çünkü kamuoyuna hitaben yazılan istifa metninde kimseden dilenen bir özür veya af talebi yoktu.

Acaba diyorum, istifa meselesine tersten bakıp kelimeyi de tersten mi okudular? İstifa kelimesi tersten okununca “Afitsi” oluyor. Buradan hareketle, bu kelimeyi bir kaç kere üst üste telâffuz ederken t ve s harflerinin yerini değiştirip, “af isti...” cümlesini bulan bir danışman mı oldu? “Ne isti? Af isti... af talebini kabul edelim, şanımız yürüsün” şeklinde parlak bir teklifle gitmiş olabilir belki de...

İstifa, kelime etimolojisi bakımından Arapça “afv” kelimesinden türemiş olsa da, (istihrac, istimal gibi örneklerde görülebileceği gibi istif’al babındadır) kullanıldığında kimsenin aklına afla ilgili bir mana çağrıştırmaz. Öyle ya, dilimizde istifa kelimesi, işten ayrılan taraf lehine onurlu bir çıkışı ifade etmek için kullanılır genelde. “Sen beni kovamazsın, ben istifa ediyorum” şeklinde kalıplaşmış bir sözümüz bile var. 

Çok değil, daha iki ay önce havalarda uçan ekonomimizin kurtuluş savaşı verdiğini, “acı reçete” tatbik edilmesi gerektiğini hep istifa sonrası öğrendik, Allah sonumuzu hayreylesin... 

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/istifa-af-isti_531712

İnterne’ttin Bize Türk Telekom?

 

Türk Telekomik macera

En son 30 Ekim 2020 akşamı gördüğümüz internet erişimimizi maalesef kaybettik. Görenlerin insanlık namına Türk Telekom’a getirmelerini rica ederiz. Hükümsüzdür, yani kendilerinin açıklamaları genelde hükümsüzdür. Bir SMS gönderiyorlar “probleminiz çözüldü” diye, halbuki ortada düzelmiş bir şey yok. İki dakikalığına gelmiş gibi görünen internet, bir bakıyorsun anında yine gitmiş! Problemin çözüldüğüne dair gelen SMS’te, onayımız için 6606’ya GIDERILDI yazıp göndermemiz de isteniyor.

İlk zamanlar bu mesajları ciddiye alarak, problemin devam ettiğine dair bilgilendirmeyi 4440375’i arayıp dakikalarca bekledikten sonra yapıyordum. Operatörlere ulaşmanın zorluğu bir yana, onlara derdini anlatmak ayrı bir dert olduğundan, her seferinde onları aramaktan vazgeçtim. Hatta bir keresinde operatör, çağrı görüntüleme ve kayıt için kullandıkları sistem çalışmadığı için bana herhangi bir şekilde yardımcı olamayacağını söyledi. Sisteme sitemi birlikte edip kapattık telefonu. Arayıp durum güncellemesi yapmasam bile, bir süre sonra, problem üzerine teknik çalışmaların devam ettiği mesajı da geliyordu.

Fiberin kurutulmuş olanının daha makbul olacağını düşünmüş olmalılar ki, Hariri döneminde fiber altyapının kökünü kuruttular, şarkısı bile var: “kurutulmuş, birer birer... eski fiber, eski fiber. Bakırdan da yok bir haber, varsa yoksa, eski fiber...” laf aramızda, eldeki bakır kabloları bile sattıkları söyleniyor o dönemde. Altyapı çok sağlam değilse, evden çalışanlar, evde karantinada olanlar ve EBA bağlantıları sebebiyle geniş bant internet ihtiyacının arşa çıktığı bugünlerde sıkıntıların yaşanması şaşırtıcı değil. Bitlik ve terabaytlığa en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde internetsizlik kabus gibi.

Benim gibi “tek operatör, tek modem, tek hat, tek fatura” mottosuyla, internet telefon ve tivibu hizmetini Türk Telekom’dan alan biri için, -ki buna “faturabia” denir- internettki en küçük bir aksama hepsinin anında durması anlamına geliyor. Modemi aç kapa, modem ip aldı-almadı derken modemokrasiye inancım kalmadı Allah sizi inandırsın... Eee, bütün güçleri tek bir modeme bağlarsan, olacağı bu! 

Faturabia uyumlu modem

 

Kasım ayına internetsiz başladık ama biliyorsunuz ki kasımda hat başkadır. Problemin ne olduğunu bilmiyorum, çözümünün neden bu kadar uzadığı hakkında hiçbir fikrim yok ve bu durum daha ne kadar devam edecek, belli değil! Sen bize televizyondun, telefondun, internettin... Söyle şimdi, bize interne’ttin Türk Telekom? İlkokul 2. Sınıfa giden bir çocuğumuz var, bilgisayarda internet olmadığı için EBA bağlantısı yapamıyor. Mobil cihaz üzerinden EBA’ya bağlanılamıyor, bağlanılsa bile iki dakika sonra sistemden atılıyor. Mobilde EBA için 8 GB veriyor ya TT, onu kullandırmamak için sisteme bağlananan cihazlar arasında en düşük önceliği mobil cihazlara veriyor diye düşünüyorum, yoksa mobil ve masaüstü EBA arasında başka bir fark yok. Televizyon yayını üzerinden EBA’yı takip etsin diyeceğiz, o da yok elimizde!

Her gün, bu işin içinde bir bit yeniği olup olmadığını kendi kendime sorup durdum. Sekizinci güne kadar gelip bit yenikleri toplamının bir “byte” yeniği seviyesine ulaştığını görünce birilerini harekete geçirmek için, bu yazıyı yazmak dahil, bir şeyler yapmaya karar verdim. Olan biteni gün gün yazayım dedim:

1. Gün, 31 Ekim 2020, Cumartesi: Sabah saatlerinde televizyon ekranında donmalar başladı ve yayın gitti. Bilgisayarda internet erişimi yok. Modem ışıkları stabil, DSL ve internet ışıkları olması gerektiği gibi yanıyor, fiziksel olarak bir kopma görünmüyor ama erişim yok. Kısa bir süre kopukluk devam etttikten sonra bir ara geliyor, 5 dakika erişim sağlandıktan sonra, hiçbir göstergede anormal bir şey görünmezken tekrar bağlantı gidiyor. Evet, benim bağlantı problemim var, bağlı kalamıyorum ama problem bende değil, onlarda.

Çağrı merkezini arayıp kayıt bıraktım. 10 dakika sonra problem çözüldü diye mesaj geldi. 10-15 dakika içinde yine bağlantı gitti. Tekrar çağrı açarak problemin devam ettiğini bildirdim.

Gelme ve gitmeler dengesi, gitmeler lehine bozuldu ve gidik kalma süresinde eksponansiyel artışlar başladı. Akşama doğru, çağrı merkezi telefonları hiç açılmaz oldu, daha menüyü dinlerken telefon bağlantısı kopmaya başladı. Es kaza bir operatöre bağlanabilince çağrı yönetimi için kullandıkları sistemde arıza olduğunu ve bana yardımcı olamayacağını söyledi.

2. Gün, 1 Kasım 2020, Pazar: Bağlantı problemi devam ediyor, bağlantının sağlandığı süre oldukça kısaldı. Çağrı merkezi, teknik ekibin herhangi bir problem bulamadığını, Wi-Fi kullanarak bağlanan cihazımızda bir başka arıza olabileceğini söyledi. Cevaben iki bilgisayar, üç telefon ve bir tabletten oluşan wifi ordumda bütün cihazların arızalı olma ihtimali olmadığını, bununla beraber kablolu bağlantı kullanan Tivibu set top box cihazının da internet erişimi olmadığı için yayın veremediğini söyledim. Hadi, wifi cihazlarıma çamur attın da kablolu cihaza ne diyeceksin? O da, modemde sıkıntı olabileceğini söyledi bu sefer. 20 gün önce kutusundan çıkardığım yeni modemi kurduğumu söyledim. Bu arada, modemin DSL ve internet ışıkları yanıyor.

3. Gün, 2 Kasım 2020, Pazartesi: Modemin DSL ışığı yanıyor ama internetin ışığı kesildi. Artık dibi bulduk, arızayı tespit ederler inşallah dedik ama herhangi bir gelişme olmadı. Sadece teknik ekibin arıza ile ilgilendiği bilgisini veren mesaj geldi. Arızanın ne olduğu ve ne kadar süreceğini bilmiyoruz.

4. Gün, 3 Kasım 2020 Salı: Bir gelişme olmaması üzerine tweet attım, internet ve tivibu hizmetlerinden faydalanamadığımı yazdım. Yeni bir takip numaralı arıza kaydı açtıklarını anlatan bir bildirim aldım. Derdim yeni bir kayıt açmak değil, var olan kaydımın dikkate alınmasını sağlamaktı. Problemin türü ve süresi ile ilgili herhangi bir gelişme yok. Modemde DSL ışığı yanıyor, internet ışığı yanmıyor.

5. Gün, 4 Kasım 2020 Çarşamba:  Türk Telekom online işlemeler sayfasında tüketici şikayetleri kısmından bir şikayet girdim. Bir tane daha arıza kaydı açtılar, iyi mi? Oldu bende toplam üç tane arıza kaydı... Yahu, arıza kaydım belli, tarih vererek anlatıyorum, o tarihteki kayıtla birleştirsene, neden yeni numara veriyorsun? Neyse, durumda bir değişiklik olmadı. DSL ok, internet off... Cidden off yani...

7. Gün, 6 Kasım 2020 Cuma: Altıncı gün hiçbir şey yapmadan bekleyeyim dedim. Onlar da hiçbir şey yapmadı, ya da en azından bir şey yaptıklarını bana hissettirmedi.

Cuma günü, iş saatleri içerisinde, hatta Cuma namazının başlamasına dakikalar kala “probleminiz giderildi, kontrol edip onaylayabilir misiniz?” diyen bir SMS geldi. Cuma sonrası evi arayıp durumu sordum, nanay! İnternet ışığının “off” durumu devam ediyor.

8. Gün, 7 Kasım 2020 Cumartesi: Bit yenikleri sayısı byte yeniğine dönüştü ve bardak taştı.Twitter üzerinden TT CEO’su Ümit Önal, Ulaştırma ve Altypı Bakanlığı, Tüketici Başvuru Merkezi ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı hesaplarına mention atarak şikayetimi bildirdim. Bu sefer doğrudan telefonla arandım ve sahadaki arkadaşlarla görüşülerek problemle ilgili detayların bana aktarılacağı, ilgili arıza kaydına “acil” kodunun ekleneceği ve bana dönüş yapılacağı söylendi. Telefondaki arkadaşın, “sosyal medya hesaplarınız üzerinden büyüklerimizi etiketleyerek yaptığınız paylaşımlar üzerine sizi arıyorum” demesi ilginçti. Yahu, “büyükleriniz” etiketlenmeden durumun ciddiyetini anlayamıyor musunuz? Neden buna mecbur kalıyoruz? Telefon görüşmesinden yarım saat sonra 15 dakikalığına internet geldi, daha kaplarımızı dolduramadan yine gitti ve bir daha gelmedi.

Tabii ki, telefonla başka bir dönüş olmadı...

9. Gün, 8 Kasım 2020 Pazar: Arayan soran yok, internet yok...

Eldeki diske kayıtlı çizgi film stoğunu da bitirdik, iyi mi? Zaten önceden defalarca izlediğimiz filmlerdi ama şu internetsizlikte idare ediyorlardı bir şekilde. İnternet gelmezse, bir şeyler izlemeden yemek yemeyen bizim sabiyi meşgul edecek bir şeyler bulmamız lazım.

En iyisi, durumu anlatan bir blog yazısı hazırlamak. Her gün, gelişmelere göre yazıya eklemeler yaparım. 

10. Gün, 9 Kasım 2020 Pazartesi: İnternet durumunda bir değişiklik göremeyince dün gece hazırladığım blog yazısını yayınladım ve sosyal medya hesaplarımdan paylaştım. Çalışmaların devam ettiğine dair -otomatik olduğunu düşündüğüm- cevabî bir tweet aldım. Ha, bir de aradılar ama şu anda konu ile ilgili bilgi sahibi kişilere ulaşıp kendileri bilgi aldıktan sonra paylaşacaklarını söylediler ki, bu bilgi beni ilk günkü durumumdan farklı bir konuma getirmiyor ve yeni bir şey söylemiyor. En azından, problemin kendilerinden kaynaklandığını öğrenmiş oldum. Evet, benim bağlanma problemim var ama bütün problem onlarda...

Acaba diyorum, Yalçın Abi'nin yaşlandırma tekniğini kullanmak, kayıp internetimizi bulma konusunda işe yarar mı... Malum, Flash TV'de kayıp insanları bulan bir Yalçın Abi vardı. Kayıp kişilerin yıllar öncesinden kalma resimlerini, paint ile sakal ekleme-ağartma yöntemiyle yaşlandırıyordu. Türk Telekom'a da mesela gözünden yaş gelinceye kadar acı fiber yedirirsek yeteri kadar yaşlanmış olur mu?  

11. Gün, 10 Kasım 2020 Salı: İnternetimiz yine yok... Güne böyle başladık. Allah sonumuzu hayreylesin. Dün beni arayan kişi, ilgili Türk Telekom müdürlüğünda haber beklediklerini söylemiş, haber gelir gelmez de bana ileteceklerini eklemişti. Arayan soran olmadı. Durumdan anladığım kadarıyla tek başıma benim yaşadığım bir problem değil bu. Bölgesel bir sıkıntı var da ayrıntıları mı bilinmiyor? Durum hakkında bilgi gizleyen kim? Çağrı merkezi-iletişim ofisi veya herneyse, benim gibi müşterilerin gazını almak için arayıp hiçbir bilgi veremeyen kişilerden nasıl bilgi saklıyorlar? İsim versinler, onları şikayet edelim. 

12. Gün, 11 Kasım 2020, Çarşamba: Gün içinde iki defa "probleminiz çözüldü" diye SMS geldi fakat internet bağlantısı yoktu. Neyse ki, akşama doğru saat dört buçuk gibi internet gelmiş. 11.11.2020  gibi anlamlı bir tarihte izleri kaldı. 1-2 diye gün sayarken 12. günde çözüldü.

Devam etmeyecek... (en azından şimdilik öyle görünüyor)

 

 

 

 

Müteahhit Fikri İktidarı


 

Geçen yıllarda “Müteahhit Fikri” başlıklı bir yazımız yayınlanmıştı. Müteahhit Fikri, Vizontele filminde Cem Yılmaz’ın canlandırdığı karakterin adıdır.

Aldığı ihaleler için avans istemeye gittiği belediye başkanının kendisine söylediği gibi “iş sevmeyen ve para seven” biridir. Bir şekilde şehirdeki ihaleleri alır, fakat pek iş yapmaz. Kendisine peşin olarak verilen istihkakları çarçur eder, türlü vesilelerle avanta koparmaya çalışır. Menfaatleri için her duruma anında uyum gösterir, sık sık taraf ve yön değiştirir. Akrabasının sinema salonu zarar etmesin diye televizyona karşı çıkar, ama yeğeni evlenince hediye olarak en kaliteli ve pahalı televizyonu alır. 

İşini düzgün yapan kişileri tenzih ederiz, ancak ülkemizde müteahhit, genellikle arsası, malzemesi, işgücü ve parası olmasa bile bunlara sahip olan farklı kişilere çeşitli taahhütlerde bulunarak, ellerindeki imkânları kendi istediği tarzda kullanmalarını sağlayan, kısaca oturduğu yerden para kazanan kişi olarak algılanır. Umumiyetle sorumluluk almaz, ters giden işlerde muhakkak suçlayabileceği birileri vardır; malzemeci geç teslimat yapmıştır, işçiler parayı beğenmeyip işi bırakmıştır, arsa sahibi sözleşmeyi geç imzalamıştır falan... En kötü ihtimalle piyasalar bozulmuş, borsa düşmüş, dolar çıkmış ve maliyetler de artmıştır. 

Ülkemiz yönetiminde de benzer tavırlar göze çarpıyor:

Misal; hayat pahalılığı mı dediniz, cevap hazır: Fırsatçı ve açgözlü marketçiler zam yapmıştır, karaborsacı manavlar depolarda soğan stoklamıştır!

Dolar-euro artışı rekor üstüne rekor kırar; onlar dış güçlerin parası, kurları düşmanlar yükseltiyor. Dış saldırılar var, bildiğiniz gibi değil.

Emniyet-asayiş ihlâleri mi var? Herkes kendi OHAL’ini ilân ederse hiçbir problem kalmaz. 

EBA sistemi çöker, kesin siber saldırı düzenlenmiştir! Gerçi, Millî Eğitim Bakanı yeni açıklama yaptı, meğerse saldırı zannettikleri şey aynı anda bağlanmaya çalışan öğrencilerin fazlalığıymış. Öğrenci tayfası, lütfen dikkat edelim, “çökertmeden sisteme girelim, aman, sistem olsun selâmet. Dış güçler saldırmasa da, koptu siber kıyamet...”

Salgın hastalık dalgası yükselir, vatandaş maske, mesafe ve temizlik kurallarına riayet etmemiştir. Yoksa, süreç o biçim yönetiliyordur. Turizm ve hizmet sektörünün çarklarının dönmesi için kredilerle teşvik edildi diye insanların tatile çıkması şart mıydı? AVM’ler açıldı, ama gitmeseydi vatandaş da oraya... Bütün kabahat tedbirlere uymayan vatandaşta!

Depremler olur, “keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi” derler. İnsanımız hep sıfır evde otursa böyle olmazdı. Herşeyi de devletten beklemek doğru mu canım... Mersin Akdeniz Belediye Başkanı “kimse evinin kontrolünü yapıyor mu, yapmıyor. Devletin bunu ille söylemesi mi gerekiyor?” dedi ve devam etti: “Eğer illa ki apartmanımızın yıkılması gerekiyorsa ya TOKİ ile ya da bir müteahhitle anlaşacağız. Cebimizden de biraz para verip sıfır bir ev alacağız. Yani her şey devlet tarafından yapılmaz, vatandaşın da biraz eğitim bilincinin olması ve oturduğu yerlere bakması gerekiyor. Arabana baktır, boğazın ağrıdı doktora git hem baktır gargara yaptır, tarlanda bahçende ağacına baktır, ama namusunu koyduğun, çoluğunu çocuğunu yetiştirdiğin, sığındığın eve baktırma ne olacak? Bu kafayla gidersek daha çok başımız ağrır”

Sonra, her evde, refah göstergesi olmasının yanında hayat üçgeni oluşturmaya yarayan buzdolabı ve çamaşır makinesi gibi dayanıklı tüketim malları var mı, var. Derler ki, soğan yemeye düşkünlüğü ile bilinen Zaza vatandaşlardan birinin öldüğünü gören komşusu evine bakmaya gitmiş ve hayretler içinde “soğanı, ekmeği ve suyu vardı, neden öldü ki?” demiş. Hayat üçgeni oluşturmak için Pisagor’u beklememek lâzımdı.. 

Fikrî iktidar meselesi son zamanlarda tartışılan konulardan. Fikrî iktidar olur mu, bilmiyorum, ama verdikleri cevaplara bakılırsa, ülkemizde “müteahhit fikri” iktidarda, o belli...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/muteahhit-fikri-iktidari_531314

A"ÇAY"ip İşler...

 

Yiğit Özgür karikatürü

Gidişatının epey bir süreden beri kötü olduğunu anlamak için uzmanı olmamızın gerekmediği ekonomimiz için çalan alarm sesleri her yerden duyulmaya başladı.

Birbiri ardınca gelen konkordato ve iflâs haberleri, artan işsizlik ve pazar-market alış verişlerinin artan maliyetleri hepimizin gördüğü ve hissettiği şeyler. 

İşine gelen rakamlara bakan, diğerlerine bakmayan bakanımız ekonomimizin büyüme patikasının rotasına girdiğini söyledi. Dediğine bakılırsa, yeni yatırım dalgaları ufukta görünmüş ve tüketici güven endeksi de artmış. Büyüme rakamları bir önceki sene/dönem ile oranlanarak hesaplandığı için rakamın büyüklüğü hissettiğimiz değişimle uyumlu olmayabiliyor haliyle. “Bir önceki dönem ne kadar küçülmüşüz ki pek bir üretim artışı olmasa bile büyüme oranı yüksek çıkabiliyor” diye bir soru geliyor akla. Yönetici seçiminde aday olduğunuz apartmanda, lokanta sahibi ve 39 yaşında olan tek sakin sizseniz, kulis bilgisi için danıştığınız kapıcının, hizmet sektöründe bir özel teşebbüs sahibi olup, lokanta işleten ve 40 yaş altı apartman sakinleri grubunda size olan desteğin yüzde yüz olduğunu söylemesinin sizi ne kadar rahatlattığını bir düşünün. 

Bir de şu fıkra aklıma geldi: 

Adamın birine kaç gün oruç tuttuğunu sormuşlar, hastalığı sebebiyle sadece bir gün tutabildiğini söylemiş. Orada bulunan Bektaşî’ye de aynı soru sorulunca “bu arkadaş benden bir gün fazla oruç tutmuş” şeklinde cevap vermiş. 

Çayı “bartır”mak

İktidar destekçileri bile döviz, faiz ve enflasyonla mücadele için tek yetkiyi verdikleri “kardeş”lerine eve ekmek götürmekte zorlandıklarını, kendi deyimleriyle “şakalaşmak” suretiyle ifade etmeye başladılar. Ağızlarının payını aldılar tabiî, biraz abartıyor oldukları söylendi ve çay içmeleri tavsiye edildi. Çay ve abartı demişken aklıma geldi, mitinglere katılıp bedava dağıtılan çayları “bartır” usulü kullanarak eve ekmek götürmeyi de tavsiye edebilirler yakında. Olur mu demeyin, çayı demleyin, sizin de likiditesi yüksek bir ödeme aracınız olsun... 

Bir rakam karmaşası da, Cuma günü İzmir taraflarında gerçekleşen depremde görüldü. AFAD’ın 6.6 dediği depreme Kandilli 6.8 dedi, yabancı kaynaklar da 7.0 olarak geçti. Yahu, depremin büyüklüğü sizin kabahatiniz değil ki onu küçültmeye çalışasınız... Hissedilmeyen sarsıntıların vak’a sayılmaması durumu mu var? Enflasyon hesaplama timi bakmıyor değil mi, deprem şiddetini ölçmeye? Yoksa “fay izi sebep, sarsıntı sonuç” diyerek önce fay izlerini mi düşürdüler? Bir başka ihtimal, AFAD’ın “7.0 bana biraz abartı gibi geldi” demesi...

Fransız Mallarına boykot

Devletimizin tepesinden Fransız malları için boykot kararı çıktı. Çağrıya uymak için, hangi Fransız malları var ülkemizde diye baktım, araba, pahalı kozmetik ürünleri ve moda aksesuvarlarının ağırlıkta olduğunu görünce rahatladım. Ben zaten ekonomik durumum elvermediği için bu ürünleri hiç alamıyordum ki... Boykot tartışmalarında söz bir anda Emine Erdoğan’ın 50 bin dolar değerinde olduğu söylenen Hermes markalı çantasına geldi. Muhalefet, çantanın yakılması suretiyle protesto edilmesi gerektiğini söylerken, destekçi medyadan “çakma, kurban olayım çantası ey nazlı hilâl” mealinde bir ses geldi. Meğerse Emine Hanım, imitasyon çanta kullanıyormuş! Fikrî ve sınaî mülkiyet hakları açısından bir malın çakmasını üretmek ve satmak/satın almak suçtur. Emine Hanım’ı israftan kaçmış gibi göstermek isterken kendisine suç mu isnad ediliyor acaba? 

Karikatüristin Yaptığı

Fikrî ve sınaî haklar demişken, şahsî blog sayfamda yayınladığım yazıların yanında kullandığım bir karikatürden dolayı, karikatürist Erdil Yaşaroğlu’nun avukatları tarafından savcılığa şikâyet edildim, emniyete giderek ifade verdim. Bir insanın el emeği ve göz nuru kullanarak ürettiği bir ürünü bir başkasının kendi malı gibi kullanarak o üründen ticarî bir kâr etmesi haksız kazançtır. Ürün sahibinin haklarını araması tabiidir. Ancak, herhangi bir ticarî getirisi olmayan bir platformda ve sahibinin imzasını silmeden yayınlanması, ona zarar vermek bir yana kendisinin reklâmı anlamına bile gelir. Kendisi, karikatürlerinin sosyal medya platformlarında rahatça paylaşılabileceğini söylemiştir. Şahsî blog sayfaları da birer sosyal medya aracıdır. 

Yıllarca önce yayınlanmış ve karikatüristin teşvikiyle sosyal medya araçlarında defalarca paylaşılmış tek bir karikatür için site sahibi taraflara hiçbir uyarıda bulunmadan tazminat dâvâsı açmak hakkaniyetli bir davranış olmasa gerek. Aldığım bilgiye göre, binlerce blog ve forum sayfası için, o işten ticarî bir menfaat kazanılmış olup olmamasına bakılmaksızın sistematik bir dâvâ açma süreci işlemiş. Mahkemeye intikal ettikten sonra avukatların uzlaşma için belli bir miktar para karşılığında arabuluculuk teklif ettiğine dair haberler var. Bu da, “dâvâ işi bir kazanç kapısı haline mi dönüştürülüyor?” şüphesini akla getiriyor. Ünlü bir karikatüriste hiç yakışmayan bir durum, vesselâm...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/a-cay-ip-isler_530877

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: