Bu Blogda Ara

Arşiv

Orta Dünya Orta Oyunu


Orta Dünya Orta Oyunu

Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyımıyyet dönemi içerisinde, muhtelif milletvekili ve bakanlar ile cumhurbaşkanı için alındığı iddia edilen hediyeler çok konuşuldu. Bazı bakanlar herhangi bir hediye almadıklarını söyledi ama tek bir kuyumcudan hediyeler için kesilen toplam 600 bin liralık fatura görüntüsü bolca dolaştı internette. Fatura ile hediye, benzedi ciğerle kediye... Fatura varsa hediye nerede, hediye yoksa faturada yazan tutar ne için ödendi?

Kayyım-kayyum, kıyım-kuyum derken “Yüzüklerin Efendisi” kitabını hatırladım. Tamamen kurgu olan bu kitap, yazarın “Orta Dünya” dediği bir yerde geçiyor. Cümle cemil-i mahlukat işi gücü bırakıp bir yüzüğü elde etme/yüzükten kurtulma derdine düşmüştür. Yüzük uğruna harcanan ömürlerin ibretlik hikayesidir, sonunda yüzük de ateşe atılıp yok edilir ve kimseye yar olmaz. Biz kendi hayalî orta dünya orta oyunumuzu düşünelim en iyisi. Karakterlerimiz şöyle:

Savuran: Ork Parti’nin başkanıdır. Tek bir yüzükle ortaya çıkar. Bilezik, küpe ne kadar takı ve yastık altı altın varsa hepsine hükmeden bir kudret yüzüğüdür bu. İsrafa düşkünlüğü ile meşhur olduğundan kendisine saçıp savuran manasında Savuran lakabı takılmıştır. 

Beramir-Bilamir: Savuran’ın veliahtları olan ikizlerdir. Burası çok önemli, Beramir hazinenin al bayrağını taşıyan kişidir. Zaman zaman terlemesine sebep olan yüzüklü görevini, paydaşlarının enerjisi ve sinerjisi ile ifa etmeye çalışır. Bilamir ise kendisine anlatılan olaylara vâkıf olmak için çok çaba harcaması ile bilinir. Düşmanı olduğu Paralelf’leri taklit eder, ok atmaya merak salmıştır. 

Ak Karuman: Savuran’ın fetva eminidir. Yüzbinlerce Hülork’tan oluşan, dünyada emsali görülmemiş bir ordunun tesis edilmesinde katkıları vardır

Hülorklar: Kömürlü çamurdan yoğrulmuş yaratıklardır. Makarna ile beslenirler. Savaş narası olarak kullandıkları “hülooooğğrrk!” sesi ürkütücüdür.

Perinçork: Doğu cephesi orklarının sorumlusudur. Karanlık isimli bir dergi çıkarmaktadır. Dönem dönem Mordor zindanlarını ziyaret ettiği görülür. Son zamanlarda Orta Dünya’da gölgelerin boyunun uzamasında büyük katkıları olduğu bilinmektedir.

Kayyumanlar:  Savuran’ın uzak şehirlerdeki temsilcileridir. İsrafları ile meşhurdurlar. Bol hediye vererek sadakatlerini göstermek isterler.
 
Teomel: Ak sakallı Ruhan kralıdır.

Kemdalf: Altı Ork Partisi’nin başkanıdır.

Gulendalf: Kadim zamanlardan kalma bir büyücüdür. Değişik canlılarla kendi dillerinde konuşup anlaşabilmektedir. Özellikle mavi kuşlar üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Zaman içerisinde gücünün rengine göre gri, ak veya mavi renklere büründüğü görülmüştür.

ParalElfler: Orta dünyanın bütün resmi dairelerine sızmış bir halktır. Genelde saçları uzundur. Ok atmakta ustadırlar. Gulendalf’la birlikte hareket ederler.

Mordoray: Mordor-halkalı arasında “ring” seferi yapan raylı sistemdir.

Shire Hastaneleri: Ork-kamu işbirliği modeliyle inşa edilen ve 25 yıllığına özel işletmeci tarafından işletilen hastanelerdir. Hobbit’lerin yaşadığı Shire bölgesinde inşa edilmişlerdir ve günlük 500 hasta garantisi verilmiştir.

3. Tayfalanı: Nazgûl’ların havalanmak ve konmak için kullandıkları alan. Biri Orta Dünya'nın en büyüklerinden olan iki tayfalanı varken, üçüncü tayfalanının neden inşa edildiği bölge halkı tarafından sorgulanmaktadır.

Son olarak bir Hüküm Dağı türküsü ile bitirelim:

"Hüküm dağı yağmur yağmur ork'la dolunca
Alıp kudret yüzüğünü, gel gizli gizli
Madenlere giden bir yol var ki bilinmez
Kartala binmeden can oy can oy, can oy can
Gel gizli gizli... at gizli gizli...."

Uzatmadan ve İşi Karıştırmadan

 
Uzatmadan ve İşi Karıştırmadan
Son günlerde ülkemizin sıcak gündemi içerisinde en çok konuşulan konulardan biri orman yangınları oldu.


Uzunca bir süre kontrol altına alınmayı bekleyen yangınlar hepimizin ciğerlerini dağladı. Konu ile ilgili açıklama yapan Bakan, neden THK uçaklarının söndürme işleminde kullanılmadığı sorusunu cevaplarken “Biz burada bir ağaç daha az yansın diye mücadele ediyoruz. Ama insan hayatı da bizim için önemli. Biz dışarıdan kiralama yaptığımız zaman orman personelini bu uçakların içerisinde görevlendiriyoruz. Orman personelimiz bu hava araçlarının içerisini emniyetli bulmadıkları için binmek istemiyor. Bu uçakları bu kadar savunanlar varsa uçaklar Ankara’da apronda duruyor. 3 tane uçak motoru arızalı şekilde duruyor 3 tanesi de yağ akıtıyor. Binmek isteyenler buyursunlar uçsunlar” dedi.

Yüzü AK çıkaran hesap

Bakan’ın uçak sayısı ve durumları ile ilgili verdiği bilgi, verdiği hesapla meşhur olan bir çobanın hikâyesini hatırlattı.

Hikâye şöyle: Ağanın biri, 100 adet küçükbaş hayvanını bir çobana teslim ederek yaylaya göndermiş. Uzunca bir süre sonra çoban elinde bir kâse yoğurt ve bir adet deri ile gelip ağanın huzuruna çıkmış. Koyunlarını merak eden ağaya şöyle bir hesap yapmaya başlamış: “Yağmur yağdı, gök çatladı. 72’sinin ödü patladı. Önden gitti baş toklu. Ardından 5 toklu. 10’unu verdim kasaba, 10’unu da katma hesaba. Kurt kaptı birisini, ötekinin de getirdim derisini” Koyunlardan sağdığı sütlerden yapabildiği tek kâse yoğurdu kapan ağa sinirle çobanın suratına çarpınca, bizimki suratını eliyle sıyırıp pişkinlikle şunu demiş: “Hesabını doğru verenin yüzü böyle ak çıkar.”

Geçtiğimiz sene, Yunanistan’da çıkan yangınlar üzerine aynı bakan, “İzmir’de yangın söndürme uçakları bekletiliyor. Uçaklarımız ve helikopterlerimiz Yunanistan’a hareket etmek için hazır. Talep gelmesi halinde 45 dakika mesafedeyiz, anında müdahaleye hazırız” demişti. İster misiniz, Yunanistan şimdi yağ damlatan uçakları göndermek suretiyle kendilerine komplo kurmak istediğimizi düşünsün? Neyse ki, THK tarafından ismini ve cismini gizleyen bir yetkili uçakların bakımları ile ilgili bir problem olmadığını, hepsinin göreve hazır olduğunu söyledi. Bir de bununla yetinmeyip uçakların gövde gösterisi yaptığı bir video yayınladılar. Yunanların uçaklarımızdan korkmasına gerek kalmadı yani.

***

Hükümetle işçi sendikası arasındaki toplu iş sözleşmesinin imzalandığı toplantıda sendika başkanının mikrofonu kapalı sanarak “Uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” demesi günlerce konuşuldu. Kendini savunmak için S-400’leri Türkiye’ye getirenlere müteşekkir olduğunu söyleyen sendika başkanı, kendisini eleştirenleri de hainlikle suçladı.

Kayy-ı Makam

Sendikacının “uzatmama ve işi karıştırmama” şiarından mı etkilendi bilinmez, İçişleri Bakanlığı da haklarında geçmiş yıllarda açılmış soruşturma ve kovuşturmaları gerekçe göstererek Diyarbakır, Mardin ve Van illerindeki Büyükşehir Belediye Başkanlarını idarî bir kararla görevden alıp, şehirlerin valilerini yerlerine atadı. Her birisi birer “Usta’r Warisi” olan valisi dururken, başka kimi atayacaklardı Allah’ını seversen... Bir kişinin mevcut makamına ek olmak suretiyle kayyım olarak atanmasına “kayy-ı makam” denir. Gerçi bizimkiler vali olduğu için, kayy-ı makam sözünü duyunca kaymakam kelimesine benzeterek hoşlanmayabilirler.

İçişleri Bakanlığı bu atamalarını bir türkü ile anlatmak istese şöyle derdi her halde:

“Yargı kararı olmasa da olur, biz azlederiz
Düz ovada keklik gibi sekeriz
Meydanlarda “demokrasi” diye milleti kekleriz

Sandık sandıklar içinde çok kaybımız var
Hazreti kayyıma devretmemiz var

Biz kazanınca hep sandık selâmet
Güneydoğu’ya vardık koptu kıyamet
Kayyım Reis belediye sana emanet

Sandık sandıklar içinde çok şanımız var
Hazreti kayyıma devretmemiz var”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/uzatmadan-ve-isi-karistirmadan_501408

Esenyurt artık resmen "Esedyurt"!

Esenyurt Artık Esedyurt



Düşmesinin, Mekke ve Kudüs'ün düşüşünü tetikleyecek kadar önemli olduğu bilinen Esenyurt ilçesinin adı, ilçe belediye meclisi kararıyla "Esedyurt" olarak değiştirildi…

Geçtiğimiz hafta, Esenyurt ilçesi olağan ilçe belediye meclisi toplantısında bütün İslam âlemini yakından ilgilendiren bir konu gündeme geldi. İlçeye, halk arasında “Esencılıs” isminin verildiğini söyleyen CHP’li bir parti meclisi üyesi bu durumdan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi ve çözüm bulunması için bütün parti temsilcilerini ortak hareket etmeye çağırdı.

İktidar ve Muhalefet Partileri İlk Kez Uzlaştı

Konunun partiler üstü seviyede incelenmesi gerektiğini vurgulayan AKP’li temsilcisi de halkta karşılık bulabilecek yerli ve milli bir isim bulmanın önemine değindi. Önceki dönem Esenyurt belediye başkanı Murat Altepe’nin “Burayı kaybedersek Kudüs'ü kaybederiz hiçbir yeri kaybetmeyiz, İslam'ı kaybederiz, Mekke'yi kaybederiz. Onun için ona ihtiyacımız var” sözlerine atıf yapan üye Hüsamettin Esen, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Mekke ve Kudüs bağlantıları çok önemli. Zaten ilçede bir gezinti yaparsanız Arapça tabelalardan dolayı kendinizi bir Ortadoğu şehrinde zannedersiniz. İlçenin mevcut demografik yapısı da belli, Suriyeli doldu hep buralar…”

Meclis toplantısı sonunda ilçe isminin “Esedyurt” olarak değiştirilmesi kararı oy birliği ile alındı.


NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .

Suriyeli Mülteciler


Suriyeli Mülteciler

Tunus’ta başlayan ve bazı Arap ülkelerinde iç savaş, bölünme ya da yönetim değişikliğine sebep olan Arap Baharı süreci, Suriye için başladıktan sonra ülkede meydana gelen karışıklıklar sonucunda halkın önemli bir kısmı ülkeden kaçmak zorunda kaldı. 

Suriye yönetiminin haftalar, bilemedin bir kaç ay seviyesinde bir süre zarfında devrileceğini uman, Şam’da Cuma namazı kılma hayali kuran ve Ortadoğu’da kendisinden habersiz yaprak kımıldamayacağına inanan Türkiye,  artık Suriye’deki olaylarda dahli vardı da vicdan mı yaptı yoksa misafirliklerinin kısa süreceğini mi hesapladı bilinmez, Suriyeli mültecilere sınırlarını neredeyse ardına kadar açtı. Sayıları milyonları bulan Suriyeli Türkiye’ye geldi. Dini, vicdani ve insani vecibelerle karşıladık mültecileri...

AB ülkeleri, mültecileri sınırları altında tutma sözü karşılığında Türkiye’ye para yardımı teklif etti. AB ile ilişkilerimiz iç politika malzemesi olarak kullanılınca zikzaklı yürüdüğü için, söz verdikleri paranın tamamını henüz yollamadılar. Yöneticilerimiz, zaman zaman mültecileri otobüslere bindirip gönderme ihtimalimizi kendilerine hatırlatmadı değil. 

4 milyonu aşkın olduğu sanılan mülteciler için bir entegrasyon planımız göründüğü kadarıyla yok.  Vatandaşlık alabilenlerin sayısı 80 bin civarında. Çalışma izni alabilenlerin sayısı ise 30 binlerde. Yaklaşık bir milyonu kaçak olarak çalışıyor. Yerleştikleri muhitlerde kendilerinden yüksek tutarlarda kiralar alınıyor, çocuklarının düzenli eğitime ne kadar devam edebildiği meçhul. Suriyelilerle ilgili öyle paylaşımlar yapılıyor ki, sanırsın hepsi sırtını devlete dayamış ve sahillerde nargile içerek dolaşıyor. Devletimizin resmi açıklamasında 37 milyar dolar harcadığını ifade etmesi ise yangına körükle gitmek gibi. Bu 37 milyar dolar nasıl harcanmış, hangi ihtiyaç kalemi ne kadar tutmuş bilmiyoruz. Fert başına senelik 2500 dolara tekabül ediyor ki, akla Nasrettin Hoca’nın kedi-ciğer denklemi geliyor. Dış dünyaya kendimizi acındırmak için rakamlar abartılmış olabilir mi acaba?

Muhacir-ensar modeli içinde başlayan mülteci meselesi, konu ile ilgili plan ve program olmayışı,  zaten kırılgan yapıda olan ekonomimizin sarsılmaya başlaması gibi nedenlerle kendi vatandaşımızı da rahatsız etmeye başladı. Bu rahatsızlık etkisinin seçimlerdeki sonuçlara da yansıdığını düşünmüş olmalı ki hükümetimiz bir anda tutum değiştirdi. İçişleri bakanı şunu dedi: "Türkiye bu işi kararlılıkla yürütmezse Avrupa'daki hiçbir hükümet 6 ay dayanamaz. İsterlerse deneyelim. Sadece sabrımızı taşırmamalarını tavsiye ediyoruz. Biz sağanağı görüyoruz, onlara söylüyoruz, kollarınızı sıvayın Türkiye'nin yaptığı mücadeleye destek olun. ‘Mış gibi’ davranmayın” Ardından, kayıtları İstanbul’da olmadığı halde İstanbul’da yaşayan mültecilerin tespit edilip gönderilecekleri bildirildi. Şöyle düşünelim, yaklaşık beş yıldır İstanbul’da yaşayan, iyi-kötü bir iş bulabilmiş, kira kontratı imzalamış ve teminat vermiş bir kimseden bir ay içerisinde kendisini toplayıp şehri terketmesi isteniyor. Üstelik, gideceği yerde neyle karşılaşacağı meçhul. Ne diyelim, Allah, başta mülteciler olmak üzere hepimizin yardımcısı olsun...

“Dam başında saksağan, gel füze bazı bazı…”

S-400 füze sistemi parti parti gelmeye başladı, Fransa füze sistemlerini güney sınırımızda konuşlandıracakmış, ABD ile Patriot sistemiyle ilgili görüşmeler devam ediyor… Lokantada bile her şeyin tadını merak ettiği için ortaya karışık sipariş veren bir millet olarak hepsini denemek istiyoruz zannedersem. Geçtiğimiz haftalarda “dam başında saksağan...” sözü ile başlayan bir cümleyi ne için kurduğunu anlamadığımız  Bahçeli, “..gel füze bazı bazı” diye devam ettirir herhalde...

“Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem...”

Bursa büyükşehir belediye başkanı, belediyeye ait 10’a yakın işletmede yönetim kurulu başkanlıklarına kendisini, başkan vekilliklerine da AKP il yönetimindeki kişileriınıına da  kendisini atamış.  10ermiş bir kimseye bir ay içerisinde kendisini toplayıp şehri n muaf kalabili atamış. “Huzur hakkı” isimli ödeme alıp almadıkları da belli değil. Aylık 50 bin lira huzur hakkı alındığı rivayetleri dolaşıyor ki günahı söyleyenlerin boynuna... Doğruysa, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” ve “Huzur” romanlarını birleştirip bir “Huzur Haklarını Ayarlama Enstitüsü” romanı çıkar gibi buradan. Huzur hakkı konusunda net bir açıklama yapsalar da hepimiz huzura ersek...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/suriyeli-multeciler_499444

Fotoğrafta Yaşa Takılanlar

 
Fotoğrafta Yaşa Takılanlar
Bugünlerde bir cep telefonu uygulaması kullanarak elde edilmiş muhtemel yaşlılık hali fotoğrafını paylaşmak moda oldu. Kimin ne işine yarar demeyin. Şimdilerde yayın hayatına veda etmiş olan Flash TV’de bir zamanlar kayıp insanları bulma programını sunan Yalçın Abi vardı. Yalçın Abi, yıllar önce kaybolmuş kişilerin resimlerini kendine has yöntemlerle (saç ve sakalını beyaza boyamak suretiyle) yaşlandırır ve öyle arardı.

Şimdiki uygulama Yalçın Abi’ninkinden daha gelişmiş tabi. Yapay sinir ağları ve yapay zekâ kullanılıyor. Göründüğü kadarıyla başarılı çıktılar veriyor. Ne kadar çok kişiyi yaşlandırırsa o kadar çok öğreniyor ve daha başarılı sonuçlar elde ediyor. Ücretsiz sunulan bu uygulama insanın aklına “bir ürüne para vermiyorsanız, ürün sizsinizdir” sözünü getiriyor. Gizlilik ve mahremiyet ihtiva eden bilgilerimizin işlenmesi bu manada ödediğimiz bedel oluyor. Özellikle yaşlandırma programı hakkında “işte arka planda sizden aldığı bilgiler”, “bakın bu programın altından neler çıktı” gibi başlıklarla yazılmış farklı sitelerde pek çok yazı var.

Tabiî, bu konu yeni değil, Google, Facebook, Whatsapp ve benzeri uygulamaların çoğu açık bir şekilde kişisel verilerimizi işliyor; cihazımızın kamerasına erişiyor, yaşımız, tahsil durumumuz ve coğrafi konumumuz gibi telefonda depoladığımız bilgiler elinin altında.

Dünyevî istikbalimize ait, sadece görünümümüze dair küçük ve ne kadar tutacağı müphem bir tahmin için hayatımızın mahrem kısımlarından bilgiler paylaşmak suretiyle verdiğimiz taviz düşündürücüdür. Kendisine nispeten dünyevî istikbalin bir katre serap hükmünde kaldığı ahiretteki durumlardan Kur’ân bahsediyor, merakla onu dinlemek lâzım.

Ne diyor Hazret-i Peygamber? “Yaşlılar Cennete girmeyecek” (Yaşlı bir kadın, Peygamberimize (asm) Cennete gidip gitmeyeceğini sorduğunda lâtife kabilinden aldığı cevaptı. Cennete giden herkesin 33 yaşındaki haliyle orada bulunacağı ifade edilmiştir) Cehenneme gideceklerin en son kaygılanacakları meselenin yaş ve görünüm olacağını sanıyorum.

“Şişmanlar cennete gidemez!”

Sosyal medyada çokça paylaşılan bir video vardı. Söylentiye göre, aç gözlülük ve oburluğa düşkün olup şişmanlamış kişileri kast ederek, şişmanların Cennete gidemeyeceğini söyleyen bir rahip, şişman bir kadın tarafından konuşma yaptığı sahneden aşağı atılıyor. Yaşlılık ve Cennetle ilgili hadisi düşününce, aklıma, belki de rahibin Cennete gidecek herkesin belli bir fitlik durumunda olacağını iddia etmiş olabileceği geldi. Ahir zaman fitness’inden başarılı bir şekilde geçemeyenlerin Cennete gidemeyeceğini söylüyor olamaz mıydı? Neyse ki, sonradan ortaya çıktığına göre rahip böyle bir şey söylememiş ve ona saldıran kadın da psikolojik rahatsızlıkları olan biriymiş.


F-35 ve Yaş 35

Yaş konusu açılmışken, bugünlerde yaş olan F-35 hatıra geldi.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın meşhur “35 yaş” isimli şiirini uyarlayacak olursak:

F-35’te alınan yolun yarısı gider
Donald Amca ile arefesindeyiz bir ambargonun
Müttefiklik çağımızdaki cevher
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Sokaklarıma radar mı yağdı ne
Benim mi Allah’ım bu S-400?
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim NATO’cular

Gökyüzünü korumanın başka şekli de varmış!
Geç fark ettim S-400 bulunduğunu
Su-57 boğar, ateş saçarmış!
Her yapılan alımın bir dert olduğunu,
İnsan bu kerteye gelince anlarmış.

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/fotografta-yasa-takilanlar_498928

Tepegöz ve aSETAt


Tepegöz ve asetat
SETA’nın geçen hafta ‘Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları’ başlığıyla yayınladığı rapor çok konuşuldu.Raporda, daha önce ana akım medya tabir edilen mecralarda çalışıp, bu mecralar el değiştirince uluslar arası medya kuruluşlarının Türkiye şubesinde çalışmaya başlayan ve oralarda çalışmasa da arada katkı yapan gazetecilerle ilgili değerlendirmeler dikkat çekti.
Raporu akademik bir çalışma olmaktan çıkaran, hükümet odaklı ve subjektif değerlendirmeler ihtiva etmesi. Bir durum analizi, sebepleri ve sonuçları yok. Yok falancası hükümetin politikaları ile şöyle alay etti, yok filancası şu muhalif gazetecinin tweetlerini beğendi, feşmekâncası ekonomik problemlerin kaynağı olarak hükümeti görüyor şeklinde gidiyor rapor. Rapora konu olan gazeteciler adeta “Başım belâda” isimli Ahmet Kaya şarkısındaymış gibi hissetmiş olabilirler kendilerini:

“Bugün düşünemeyeceğin kadar başım belâda
Köşe yazılarım didiklenmiş üstelik yorum yağmada
İler tutar yanı yok, iler tutar yanı yok
Fişlenmişim, adım eşkalim verilmekte
Üstelik tweetlerimde, RT ettiklerimde
Kirli sakalıyla bir SETA’cı gezinmekte”

Eskiden sunum yapmak için tepegöz denilen alet kullanılırdı. Tepegöz, alttan verdiği ışıkla asetat kâğıtlarının üzerindeki yazı ve resimleri yansıtırdı. Yabancı medya raporu ile yapılan da sanki en tepe gözün “aSETAt” kâğıdı üzerine gönderdiği ışığın tepe gözün verdiği açıyla yansıtılması. Bu gidişle, malûm medyada “SETA Sayan’la fişleme”, “MGK ANLI ile Çok Sert” ve “Pelikandıç” gibi programlar görmek bizi şaşırtmayacak.

Aslında olay şu: Kahir ekseriyeti tektipleşen medyadan kovulan veya orada çalışamayacağını anlayıp ayrılan gazeteciler kendilerine alternatif kanallar aradı, kimi yabancı kuruluşların Türkiye şubelerinde iş buldu, kimi de kendi blog sayfalarını ve sosyal medya araçlarını faal biçimde kullanıyor. Ana akım denilen farklı isimlere sahip ama tek tip medya kuruluşlarının “tek manşet, tek haber, tek yorum, tek algı” rabiasından bıkan insanlar da bunlara teveccüh ediyor, bu da tepe gözü rahatsız ediyor.

Eski Arzuhalciler Oldu “RThalci”...

Özellikle basın ve ifade hürriyetinin gelişmediği yerlerde sosyal medyaya haddinden fazla itibar edilir. Ülkemizde de sosyal medyanın çok muteber olduğunu söyleyebiliriz. O kadar ki, bazı olaylardaki adlî safahat, sosyal medya gündemine düşmesine göre farklı şekillenebiliyor. Diyelim adamın biri, gözaltı gerektirmeyen bir vak’aya karıştı. “Trend topic” olup her yerde konuşulmaya başlayınca tepkileri azaltmak için hemen adamın gözaltına alındığı, hakkında istenen cezaların toplum vicdanını soğutmak için makul olmayan seviyelere çekildiği görülebilir. Eskiden, mahkeme yakınlarında arzuhalciler bulunur, mahkemeye işi düşen insanların dertlerini dâvâ vekili gibi ifade etmelerini sağlarlardı. Artık bir nevi mahkemeye dönüşmüş olan sosyal medyada “RThalciler” var.
Bunun türküsü yazılsa her halde şöyle olur:

“Tool alayım, tweet gönderen ellere
Tweet RThalim yaz hakime böyle
Hashtagler dizeyim trend topiclere
Tweet, RThalim yaz hâkime böyle
Hashtagim oyy, etkileşim oyy, reytingim oyyy, oyy”

Bilgi ve İletişim Güvenliği: BİG 

SETA raporu ile yabancı medyaya çekilen ihtar sonrası sosyal medyaya da ayrı bir ayar çekilecek mi acaba? Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı imzasıyla “Bilgi ve İletişim Güvenliği Tedbirleri” başlıklı bir genelge yayınlandı. Genelgede özetle, veri depolamak için bulut sistemi kullanılmaması, yabancı menşeli uygulamalar ve sosyal medya araçları yerine yerli ve millî olanlarının kullanılması (sosyal medyanın yerli ve millî alternatifleri mi var diye düşünmeyin, okunuşu “reys buk” olan bir “Racebook” uygulaması neden olmasın?), verilerin aktarımı sırasında şifrelenmesi gerektiği gibi maddeler var.

Bu genelge ile ilgili akla gelen sorular şöyle:

Sadece kamu kuruluşları için mi yayınlandı yoksa özel kurumlar da buna dahil mi?
Genelgede sayılan hususları yerine getirmeye hazır hale gelmek için tanınan süre nedir?
Genelgeye uymayan kişi/kurumları bekleyen müeyyideler neler? Uyumu kim denetleyecek?
Kritik veri, gizli veri gibi ifadelerin tam olarak tanımı ne?
Bilgi ve İletişim Güvenliği ifadesini kısalttığımızda “BİG” oluyor. Şimdiki haliyle taşıdığı muğlaklıklar sebebiyle her yere çekilebilen durumda olan genelge, “BİG brother”ı hatırlatmıyor değil...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/tepegoz-ve-asetat_498372  

Öne Çıkan Yayın

Doktor doktor kalsana...

Ergin Asyalı karikatürü   Ülkedeki diğer pek çok emsali gibi sağlık sisteminin de hâli içler acısı. Öncelikle, kullanıcıları olan hastalar ...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: