Bu Blogda Ara

Arşiv

İnterne’ttin Bize Türk Telekom?

 

Türk Telekomik macera

En son 30 Ekim 2020 akşamı gördüğümüz internet erişimimizi maalesef kaybettik. Görenlerin insanlık namına Türk Telekom’a getirmelerini rica ederiz. Hükümsüzdür, yani kendilerinin açıklamaları genelde hükümsüzdür. Bir SMS gönderiyorlar “probleminiz çözüldü” diye, halbuki ortada düzelmiş bir şey yok. İki dakikalığına gelmiş gibi görünen internet, bir bakıyorsun anında yine gitmiş! Problemin çözüldüğüne dair gelen SMS’te, onayımız için 6606’ya GIDERILDI yazıp göndermemiz de isteniyor.

İlk zamanlar bu mesajları ciddiye alarak, problemin devam ettiğine dair bilgilendirmeyi 4440375’i arayıp dakikalarca bekledikten sonra yapıyordum. Operatörlere ulaşmanın zorluğu bir yana, onlara derdini anlatmak ayrı bir dert olduğundan, her seferinde onları aramaktan vazgeçtim. Hatta bir keresinde operatör, çağrı görüntüleme ve kayıt için kullandıkları sistem çalışmadığı için bana herhangi bir şekilde yardımcı olamayacağını söyledi. Sisteme sitemi birlikte edip kapattık telefonu. Arayıp durum güncellemesi yapmasam bile, bir süre sonra, problem üzerine teknik çalışmaların devam ettiği mesajı da geliyordu.

Fiberin kurutulmuş olanının daha makbul olacağını düşünmüş olmalılar ki, Hariri döneminde fiber altyapının kökünü kuruttular, şarkısı bile var: “kurutulmuş, birer birer... eski fiber, eski fiber. Bakırdan da yok bir haber, varsa yoksa, eski fiber...” laf aramızda, eldeki bakır kabloları bile sattıkları söyleniyor o dönemde. Altyapı çok sağlam değilse, evden çalışanlar, evde karantinada olanlar ve EBA bağlantıları sebebiyle geniş bant internet ihtiyacının arşa çıktığı bugünlerde sıkıntıların yaşanması şaşırtıcı değil. Bitlik ve terabaytlığa en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde internetsizlik kabus gibi.

Benim gibi “tek operatör, tek modem, tek hat, tek fatura” mottosuyla, internet telefon ve tivibu hizmetini Türk Telekom’dan alan biri için, -ki buna “faturabia” denir- internettki en küçük bir aksama hepsinin anında durması anlamına geliyor. Modemi aç kapa, modem ip aldı-almadı derken modemokrasiye inancım kalmadı Allah sizi inandırsın... Eee, bütün güçleri tek bir modeme bağlarsan, olacağı bu! 

Faturabia uyumlu modem

 

Kasım ayına internetsiz başladık ama biliyorsunuz ki kasımda hat başkadır. Problemin ne olduğunu bilmiyorum, çözümünün neden bu kadar uzadığı hakkında hiçbir fikrim yok ve bu durum daha ne kadar devam edecek, belli değil! Sen bize televizyondun, telefondun, internettin... Söyle şimdi, bize interne’ttin Türk Telekom? İlkokul 2. Sınıfa giden bir çocuğumuz var, bilgisayarda internet olmadığı için EBA bağlantısı yapamıyor. Mobil cihaz üzerinden EBA’ya bağlanılamıyor, bağlanılsa bile iki dakika sonra sistemden atılıyor. Mobilde EBA için 8 GB veriyor ya TT, onu kullandırmamak için sisteme bağlananan cihazlar arasında en düşük önceliği mobil cihazlara veriyor diye düşünüyorum, yoksa mobil ve masaüstü EBA arasında başka bir fark yok. Televizyon yayını üzerinden EBA’yı takip etsin diyeceğiz, o da yok elimizde!

Her gün, bu işin içinde bir bit yeniği olup olmadığını kendi kendime sorup durdum. Sekizinci güne kadar gelip bit yenikleri toplamının bir “byte” yeniği seviyesine ulaştığını görünce birilerini harekete geçirmek için, bu yazıyı yazmak dahil, bir şeyler yapmaya karar verdim. Olan biteni gün gün yazayım dedim:

1. Gün, 31 Ekim 2020, Cumartesi: Sabah saatlerinde televizyon ekranında donmalar başladı ve yayın gitti. Bilgisayarda internet erişimi yok. Modem ışıkları stabil, DSL ve internet ışıkları olması gerektiği gibi yanıyor, fiziksel olarak bir kopma görünmüyor ama erişim yok. Kısa bir süre kopukluk devam etttikten sonra bir ara geliyor, 5 dakika erişim sağlandıktan sonra, hiçbir göstergede anormal bir şey görünmezken tekrar bağlantı gidiyor. Evet, benim bağlantı problemim var, bağlı kalamıyorum ama problem bende değil, onlarda.

Çağrı merkezini arayıp kayıt bıraktım. 10 dakika sonra problem çözüldü diye mesaj geldi. 10-15 dakika içinde yine bağlantı gitti. Tekrar çağrı açarak problemin devam ettiğini bildirdim.

Gelme ve gitmeler dengesi, gitmeler lehine bozuldu ve gidik kalma süresinde eksponansiyel artışlar başladı. Akşama doğru, çağrı merkezi telefonları hiç açılmaz oldu, daha menüyü dinlerken telefon bağlantısı kopmaya başladı. Es kaza bir operatöre bağlanabilince çağrı yönetimi için kullandıkları sistemde arıza olduğunu ve bana yardımcı olamayacağını söyledi.

2. Gün, 1 Kasım 2020, Pazar: Bağlantı problemi devam ediyor, bağlantının sağlandığı süre oldukça kısaldı. Çağrı merkezi, teknik ekibin herhangi bir problem bulamadığını, Wi-Fi kullanarak bağlanan cihazımızda bir başka arıza olabileceğini söyledi. Cevaben iki bilgisayar, üç telefon ve bir tabletten oluşan wifi ordumda bütün cihazların arızalı olma ihtimali olmadığını, bununla beraber kablolu bağlantı kullanan Tivibu set top box cihazının da internet erişimi olmadığı için yayın veremediğini söyledim. Hadi, wifi cihazlarıma çamur attın da kablolu cihaza ne diyeceksin? O da, modemde sıkıntı olabileceğini söyledi bu sefer. 20 gün önce kutusundan çıkardığım yeni modemi kurduğumu söyledim. Bu arada, modemin DSL ve internet ışıkları yanıyor.

3. Gün, 2 Kasım 2020, Pazartesi: Modemin DSL ışığı yanıyor ama internetin ışığı kesildi. Artık dibi bulduk, arızayı tespit ederler inşallah dedik ama herhangi bir gelişme olmadı. Sadece teknik ekibin arıza ile ilgilendiği bilgisini veren mesaj geldi. Arızanın ne olduğu ve ne kadar süreceğini bilmiyoruz.

4. Gün, 3 Kasım 2020 Salı: Bir gelişme olmaması üzerine tweet attım, internet ve tivibu hizmetlerinden faydalanamadığımı yazdım. Yeni bir takip numaralı arıza kaydı açtıklarını anlatan bir bildirim aldım. Derdim yeni bir kayıt açmak değil, var olan kaydımın dikkate alınmasını sağlamaktı. Problemin türü ve süresi ile ilgili herhangi bir gelişme yok. Modemde DSL ışığı yanıyor, internet ışığı yanmıyor.

5. Gün, 4 Kasım 2020 Çarşamba:  Türk Telekom online işlemeler sayfasında tüketici şikayetleri kısmından bir şikayet girdim. Bir tane daha arıza kaydı açtılar, iyi mi? Oldu bende toplam üç tane arıza kaydı... Yahu, arıza kaydım belli, tarih vererek anlatıyorum, o tarihteki kayıtla birleştirsene, neden yeni numara veriyorsun? Neyse, durumda bir değişiklik olmadı. DSL ok, internet off... Cidden off yani...

7. Gün, 6 Kasım 2020 Cuma: Altıncı gün hiçbir şey yapmadan bekleyeyim dedim. Onlar da hiçbir şey yapmadı, ya da en azından bir şey yaptıklarını bana hissettirmedi.

Cuma günü, iş saatleri içerisinde, hatta Cuma namazının başlamasına dakikalar kala “probleminiz giderildi, kontrol edip onaylayabilir misiniz?” diyen bir SMS geldi. Cuma sonrası evi arayıp durumu sordum, nanay! İnternet ışığının “off” durumu devam ediyor.

8. Gün, 7 Kasım 2020 Cumartesi: Bit yenikleri sayısı byte yeniğine dönüştü ve bardak taştı.Twitter üzerinden TT CEO’su Ümit Önal, Ulaştırma ve Altypı Bakanlığı, Tüketici Başvuru Merkezi ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı hesaplarına mention atarak şikayetimi bildirdim. Bu sefer doğrudan telefonla arandım ve sahadaki arkadaşlarla görüşülerek problemle ilgili detayların bana aktarılacağı, ilgili arıza kaydına “acil” kodunun ekleneceği ve bana dönüş yapılacağı söylendi. Telefondaki arkadaşın, “sosyal medya hesaplarınız üzerinden büyüklerimizi etiketleyerek yaptığınız paylaşımlar üzerine sizi arıyorum” demesi ilginçti. Yahu, “büyükleriniz” etiketlenmeden durumun ciddiyetini anlayamıyor musunuz? Neden buna mecbur kalıyoruz? Telefon görüşmesinden yarım saat sonra 15 dakikalığına internet geldi, daha kaplarımızı dolduramadan yine gitti ve bir daha gelmedi.

Tabii ki, telefonla başka bir dönüş olmadı...

9. Gün, 8 Kasım 2020 Pazar: Arayan soran yok, internet yok...

Eldeki diske kayıtlı çizgi film stoğunu da bitirdik, iyi mi? Zaten önceden defalarca izlediğimiz filmlerdi ama şu internetsizlikte idare ediyorlardı bir şekilde. İnternet gelmezse, bir şeyler izlemeden yemek yemeyen bizim sabiyi meşgul edecek bir şeyler bulmamız lazım.

En iyisi, durumu anlatan bir blog yazısı hazırlamak. Her gün, gelişmelere göre yazıya eklemeler yaparım. 

10. Gün, 9 Kasım 2020 Pazartesi: İnternet durumunda bir değişiklik göremeyince dün gece hazırladığım blog yazısını yayınladım ve sosyal medya hesaplarımdan paylaştım. Çalışmaların devam ettiğine dair -otomatik olduğunu düşündüğüm- cevabî bir tweet aldım. Ha, bir de aradılar ama şu anda konu ile ilgili bilgi sahibi kişilere ulaşıp kendileri bilgi aldıktan sonra paylaşacaklarını söylediler ki, bu bilgi beni ilk günkü durumumdan farklı bir konuma getirmiyor ve yeni bir şey söylemiyor. En azından, problemin kendilerinden kaynaklandığını öğrenmiş oldum. Evet, benim bağlanma problemim var ama bütün problem onlarda...

Acaba diyorum, Yalçın Abi'nin yaşlandırma tekniğini kullanmak, kayıp internetimizi bulma konusunda işe yarar mı... Malum, Flash TV'de kayıp insanları bulan bir Yalçın Abi vardı. Kayıp kişilerin yıllar öncesinden kalma resimlerini, paint ile sakal ekleme-ağartma yöntemiyle yaşlandırıyordu. Türk Telekom'a da mesela gözünden yaş gelinceye kadar acı fiber yedirirsek yeteri kadar yaşlanmış olur mu?  

11. Gün, 10 Kasım 2020 Salı: İnternetimiz yine yok... Güne böyle başladık. Allah sonumuzu hayreylesin. Dün beni arayan kişi, ilgili Türk Telekom müdürlüğünda haber beklediklerini söylemiş, haber gelir gelmez de bana ileteceklerini eklemişti. Arayan soran olmadı. Durumdan anladığım kadarıyla tek başıma benim yaşadığım bir problem değil bu. Bölgesel bir sıkıntı var da ayrıntıları mı bilinmiyor? Durum hakkında bilgi gizleyen kim? Çağrı merkezi-iletişim ofisi veya herneyse, benim gibi müşterilerin gazını almak için arayıp hiçbir bilgi veremeyen kişilerden nasıl bilgi saklıyorlar? İsim versinler, onları şikayet edelim. 

12. Gün, 11 Kasım 2020, Çarşamba: Gün içinde iki defa "probleminiz çözüldü" diye SMS geldi fakat internet bağlantısı yoktu. Neyse ki, akşama doğru saat dört buçuk gibi internet gelmiş. 11.11.2020  gibi anlamlı bir tarihte izleri kaldı. 1-2 diye gün sayarken 12. günde çözüldü.

Devam etmeyecek... (en azından şimdilik öyle görünüyor)

 

 

 

 

Müteahhit Fikri İktidarı


 

Geçen yıllarda “Müteahhit Fikri” başlıklı bir yazımız yayınlanmıştı. Müteahhit Fikri, Vizontele filminde Cem Yılmaz’ın canlandırdığı karakterin adıdır.

Aldığı ihaleler için avans istemeye gittiği belediye başkanının kendisine söylediği gibi “iş sevmeyen ve para seven” biridir. Bir şekilde şehirdeki ihaleleri alır, fakat pek iş yapmaz. Kendisine peşin olarak verilen istihkakları çarçur eder, türlü vesilelerle avanta koparmaya çalışır. Menfaatleri için her duruma anında uyum gösterir, sık sık taraf ve yön değiştirir. Akrabasının sinema salonu zarar etmesin diye televizyona karşı çıkar, ama yeğeni evlenince hediye olarak en kaliteli ve pahalı televizyonu alır. 

İşini düzgün yapan kişileri tenzih ederiz, ancak ülkemizde müteahhit, genellikle arsası, malzemesi, işgücü ve parası olmasa bile bunlara sahip olan farklı kişilere çeşitli taahhütlerde bulunarak, ellerindeki imkânları kendi istediği tarzda kullanmalarını sağlayan, kısaca oturduğu yerden para kazanan kişi olarak algılanır. Umumiyetle sorumluluk almaz, ters giden işlerde muhakkak suçlayabileceği birileri vardır; malzemeci geç teslimat yapmıştır, işçiler parayı beğenmeyip işi bırakmıştır, arsa sahibi sözleşmeyi geç imzalamıştır falan... En kötü ihtimalle piyasalar bozulmuş, borsa düşmüş, dolar çıkmış ve maliyetler de artmıştır. 

Ülkemiz yönetiminde de benzer tavırlar göze çarpıyor:

Misal; hayat pahalılığı mı dediniz, cevap hazır: Fırsatçı ve açgözlü marketçiler zam yapmıştır, karaborsacı manavlar depolarda soğan stoklamıştır!

Dolar-euro artışı rekor üstüne rekor kırar; onlar dış güçlerin parası, kurları düşmanlar yükseltiyor. Dış saldırılar var, bildiğiniz gibi değil.

Emniyet-asayiş ihlâleri mi var? Herkes kendi OHAL’ini ilân ederse hiçbir problem kalmaz. 

EBA sistemi çöker, kesin siber saldırı düzenlenmiştir! Gerçi, Millî Eğitim Bakanı yeni açıklama yaptı, meğerse saldırı zannettikleri şey aynı anda bağlanmaya çalışan öğrencilerin fazlalığıymış. Öğrenci tayfası, lütfen dikkat edelim, “çökertmeden sisteme girelim, aman, sistem olsun selâmet. Dış güçler saldırmasa da, koptu siber kıyamet...”

Salgın hastalık dalgası yükselir, vatandaş maske, mesafe ve temizlik kurallarına riayet etmemiştir. Yoksa, süreç o biçim yönetiliyordur. Turizm ve hizmet sektörünün çarklarının dönmesi için kredilerle teşvik edildi diye insanların tatile çıkması şart mıydı? AVM’ler açıldı, ama gitmeseydi vatandaş da oraya... Bütün kabahat tedbirlere uymayan vatandaşta!

Depremler olur, “keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi” derler. İnsanımız hep sıfır evde otursa böyle olmazdı. Herşeyi de devletten beklemek doğru mu canım... Mersin Akdeniz Belediye Başkanı “kimse evinin kontrolünü yapıyor mu, yapmıyor. Devletin bunu ille söylemesi mi gerekiyor?” dedi ve devam etti: “Eğer illa ki apartmanımızın yıkılması gerekiyorsa ya TOKİ ile ya da bir müteahhitle anlaşacağız. Cebimizden de biraz para verip sıfır bir ev alacağız. Yani her şey devlet tarafından yapılmaz, vatandaşın da biraz eğitim bilincinin olması ve oturduğu yerlere bakması gerekiyor. Arabana baktır, boğazın ağrıdı doktora git hem baktır gargara yaptır, tarlanda bahçende ağacına baktır, ama namusunu koyduğun, çoluğunu çocuğunu yetiştirdiğin, sığındığın eve baktırma ne olacak? Bu kafayla gidersek daha çok başımız ağrır”

Sonra, her evde, refah göstergesi olmasının yanında hayat üçgeni oluşturmaya yarayan buzdolabı ve çamaşır makinesi gibi dayanıklı tüketim malları var mı, var. Derler ki, soğan yemeye düşkünlüğü ile bilinen Zaza vatandaşlardan birinin öldüğünü gören komşusu evine bakmaya gitmiş ve hayretler içinde “soğanı, ekmeği ve suyu vardı, neden öldü ki?” demiş. Hayat üçgeni oluşturmak için Pisagor’u beklememek lâzımdı.. 

Fikrî iktidar meselesi son zamanlarda tartışılan konulardan. Fikrî iktidar olur mu, bilmiyorum, ama verdikleri cevaplara bakılırsa, ülkemizde “müteahhit fikri” iktidarda, o belli...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/muteahhit-fikri-iktidari_531314

A"ÇAY"ip İşler...

 

Yiğit Özgür karikatürü

Gidişatının epey bir süreden beri kötü olduğunu anlamak için uzmanı olmamızın gerekmediği ekonomimiz için çalan alarm sesleri her yerden duyulmaya başladı.

Birbiri ardınca gelen konkordato ve iflâs haberleri, artan işsizlik ve pazar-market alış verişlerinin artan maliyetleri hepimizin gördüğü ve hissettiği şeyler. 

İşine gelen rakamlara bakan, diğerlerine bakmayan bakanımız ekonomimizin büyüme patikasının rotasına girdiğini söyledi. Dediğine bakılırsa, yeni yatırım dalgaları ufukta görünmüş ve tüketici güven endeksi de artmış. Büyüme rakamları bir önceki sene/dönem ile oranlanarak hesaplandığı için rakamın büyüklüğü hissettiğimiz değişimle uyumlu olmayabiliyor haliyle. “Bir önceki dönem ne kadar küçülmüşüz ki pek bir üretim artışı olmasa bile büyüme oranı yüksek çıkabiliyor” diye bir soru geliyor akla. Yönetici seçiminde aday olduğunuz apartmanda, lokanta sahibi ve 39 yaşında olan tek sakin sizseniz, kulis bilgisi için danıştığınız kapıcının, hizmet sektöründe bir özel teşebbüs sahibi olup, lokanta işleten ve 40 yaş altı apartman sakinleri grubunda size olan desteğin yüzde yüz olduğunu söylemesinin sizi ne kadar rahatlattığını bir düşünün. 

Bir de şu fıkra aklıma geldi: 

Adamın birine kaç gün oruç tuttuğunu sormuşlar, hastalığı sebebiyle sadece bir gün tutabildiğini söylemiş. Orada bulunan Bektaşî’ye de aynı soru sorulunca “bu arkadaş benden bir gün fazla oruç tutmuş” şeklinde cevap vermiş. 

Çayı “bartır”mak

İktidar destekçileri bile döviz, faiz ve enflasyonla mücadele için tek yetkiyi verdikleri “kardeş”lerine eve ekmek götürmekte zorlandıklarını, kendi deyimleriyle “şakalaşmak” suretiyle ifade etmeye başladılar. Ağızlarının payını aldılar tabiî, biraz abartıyor oldukları söylendi ve çay içmeleri tavsiye edildi. Çay ve abartı demişken aklıma geldi, mitinglere katılıp bedava dağıtılan çayları “bartır” usulü kullanarak eve ekmek götürmeyi de tavsiye edebilirler yakında. Olur mu demeyin, çayı demleyin, sizin de likiditesi yüksek bir ödeme aracınız olsun... 

Bir rakam karmaşası da, Cuma günü İzmir taraflarında gerçekleşen depremde görüldü. AFAD’ın 6.6 dediği depreme Kandilli 6.8 dedi, yabancı kaynaklar da 7.0 olarak geçti. Yahu, depremin büyüklüğü sizin kabahatiniz değil ki onu küçültmeye çalışasınız... Hissedilmeyen sarsıntıların vak’a sayılmaması durumu mu var? Enflasyon hesaplama timi bakmıyor değil mi, deprem şiddetini ölçmeye? Yoksa “fay izi sebep, sarsıntı sonuç” diyerek önce fay izlerini mi düşürdüler? Bir başka ihtimal, AFAD’ın “7.0 bana biraz abartı gibi geldi” demesi...

Fransız Mallarına boykot

Devletimizin tepesinden Fransız malları için boykot kararı çıktı. Çağrıya uymak için, hangi Fransız malları var ülkemizde diye baktım, araba, pahalı kozmetik ürünleri ve moda aksesuvarlarının ağırlıkta olduğunu görünce rahatladım. Ben zaten ekonomik durumum elvermediği için bu ürünleri hiç alamıyordum ki... Boykot tartışmalarında söz bir anda Emine Erdoğan’ın 50 bin dolar değerinde olduğu söylenen Hermes markalı çantasına geldi. Muhalefet, çantanın yakılması suretiyle protesto edilmesi gerektiğini söylerken, destekçi medyadan “çakma, kurban olayım çantası ey nazlı hilâl” mealinde bir ses geldi. Meğerse Emine Hanım, imitasyon çanta kullanıyormuş! Fikrî ve sınaî mülkiyet hakları açısından bir malın çakmasını üretmek ve satmak/satın almak suçtur. Emine Hanım’ı israftan kaçmış gibi göstermek isterken kendisine suç mu isnad ediliyor acaba? 

Karikatüristin Yaptığı

Fikrî ve sınaî haklar demişken, şahsî blog sayfamda yayınladığım yazıların yanında kullandığım bir karikatürden dolayı, karikatürist Erdil Yaşaroğlu’nun avukatları tarafından savcılığa şikâyet edildim, emniyete giderek ifade verdim. Bir insanın el emeği ve göz nuru kullanarak ürettiği bir ürünü bir başkasının kendi malı gibi kullanarak o üründen ticarî bir kâr etmesi haksız kazançtır. Ürün sahibinin haklarını araması tabiidir. Ancak, herhangi bir ticarî getirisi olmayan bir platformda ve sahibinin imzasını silmeden yayınlanması, ona zarar vermek bir yana kendisinin reklâmı anlamına bile gelir. Kendisi, karikatürlerinin sosyal medya platformlarında rahatça paylaşılabileceğini söylemiştir. Şahsî blog sayfaları da birer sosyal medya aracıdır. 

Yıllarca önce yayınlanmış ve karikatüristin teşvikiyle sosyal medya araçlarında defalarca paylaşılmış tek bir karikatür için site sahibi taraflara hiçbir uyarıda bulunmadan tazminat dâvâsı açmak hakkaniyetli bir davranış olmasa gerek. Aldığım bilgiye göre, binlerce blog ve forum sayfası için, o işten ticarî bir menfaat kazanılmış olup olmamasına bakılmaksızın sistematik bir dâvâ açma süreci işlemiş. Mahkemeye intikal ettikten sonra avukatların uzlaşma için belli bir miktar para karşılığında arabuluculuk teklif ettiğine dair haberler var. Bu da, “dâvâ işi bir kazanç kapısı haline mi dönüştürülüyor?” şüphesini akla getiriyor. Ünlü bir karikatüriste hiç yakışmayan bir durum, vesselâm...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/a-cay-ip-isler_530877

Erdil Yaşaroğlu Tarafından Savcılığa Şikâyet Edildim…

 

Erdil Yaşaroğlu savcılık
Yedi gösteriyor, yedi ama doymadı galiba....

Erdil Yaşaroğlu Tarafından Savcılığa Şikâyet Edildim…

27 Ekim 2020 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı memurlar tarafından hakkımda şikâyet olduğu gerekçesiyle arandım, Aksaray Vatan caddesinde bulunan müdürlüğe giderek ifade vermemi istediler. İşyerimden izin alarak ifade vermeye gittim.

Erdil Yaşaroğlu nam şahsın avukatları aracılığıyla kişisel web sayfam olan www.bizahmet.biz üzerinde yayınlanmış olan bir makalede, kendisine ait bir karikatürü kullandığım için fikri mülkiyet haklarını ihlal gerekçesiyle şikâyette bulunduğunu öğrendim. Merak edenler için ilgili yazımın linki şu: http://www.bizahmet.biz/2019/01/secmen-bir-gunluk-super-kahraman.html   

Şu anda kaldırmış olduğum için o yazıda görsel bulamayacaksınız. Önceden kullanmış olduğum görseli tarif edeceğim, bu tarifi de fikri mülkiyet zart-zurt diyerek şikâyet ederler mi bilmiyorum: Süpermen kıyafeti giymiş bir adama annesi klasik bir anne nasihati vermektedir. O kadar bahsedebiliriz değil mi Erdil Bey? Hangi sınırdan sonra para çalışmaya başlıyor, haber ver, İBAN at, iki buçuk lira göndereyim, ne olur, ne olmaz… Yazıyı okuyan arkadaşlar, lütfen internette Erdil Bey’in o karikatürünü bulup tıklayarak kendisine para kazandırın, olur mu? Belki bu vesileyle, para kazanmak için saçma yöntemler denemekten vazgeçer artık.  Erdil efendi, benim vasıtamla gelen ziyaretçilere indirim yap lütfen, bana da bir şey göndermene gerek yok, istemiyorum.

İnternette bir gezinti yapınca, yalnız bana değil, binlerce kişiye ilgili-ilgisiz dava açtığını ve tazminat talep ettiğini, dava açıldıktan sonra uzlaşma için “at bir beş-on bin lira, davamızı geri çekelim” denilerek arabuluculuk teklif edildiğini, üç- beş ne gelirse “bin bereket!” denilerek sakal hareketi yapıldığını okudum. “Her blogu yedik, Adnan’ınkini de yiyelim” dediler herhalde…

Bak beyim, sana bir çift lafım var; koskoca adamsın, dergin var (şimdi var mı bilmiyorum, bir zamanlar vardı) binlerce kişi tarafından paylaşılan karikatürlerin var, anlaşıldığı kadarıyla boş işler peşinde koşan avukatların var, yakışır mı sana kişisel blog sayfalarına el açıp para koparmaya çalışmak? Anlamıyor musun beyim, yazdığımız her yazı ile ilgili olarak, konuyu pekiştirecek ve sayfayı dolduracak bir görsel ekliyoruz. Levent Kırca’nın deyimiyle “tam yerine rast gelince bir manzara koyuyoruz”. Kişisel blog sayfaları, bırakın para kazandırmayı, domain ücreti, hosting ücreti ve içerik yönetim sistemi ücreti gibi masrafları olan bir iş. Google altyapısı ile çalışan blogger.com üzerinde yayınlanan sayfamdan herhangi bir gelir elde etmiş değilim. Kendi çapımda komiklik-şakalar yapıp yayınlıyorum, sayfama giren 3-5 kişi ya olur ya olmaz. 

Ama ben boşuna konuşuyorum, mizahı anlamayan adama komiklik yapmaya çalışıyorum. Sen değil misin, aklına gelen her konuda karikatür çizmeye çalışan? Merak ettim, beni şikayet ettiğin karikatürde Süpermen figürü olduğu için "süpermengillere"  bir telif ödedin mi? DC Comics ne diyor acaba bu işe?Şunu iyi bil, ne bloguma ne de okurlarıma hiçbir şey yapamayacaksın! Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi! Çünkü biz, bir birimize para pulla değil, internetle bağlıyız. Dokunma bloglara!

Sonra Erdil’ciğim, iki seneye yakın süredir yayında kalan karikatürün için, bir Allah’ın günü arayıp kaldırmamı istedin mi? İstesen hemen kaldırırdım, yeminle!… Senin para kazanabileceğin linkleri koyardım, maksat; sebeplensin fakirler. Çağırsan istediğin yere gelir, niyetimi anlatırdım. Neden hemen savcılık, emniyet, mahkeme geldi aklına? Velhasıl, ben sana kırıldım, bilesin…

Maalescafe 3'ü bir arada

 



Maalescafe 3'ü bir arada: 

Covid-19 ile mücadele adına, Sağlık Bakanı'nın maske ve mesafe temalı uyarı maksatlı tweet atarken, yetkili ve sorumlu abilerin, ekonomi sarsılmasın diye, hayatı neredeyse bütünüyle eski haline dönmeye teşvik etmesi ve bunun sonucu olarak yükselen hastalık tehlikesi için "maalesef halkımız tedbirlere uymuyor, gevşek davranışları sebebiyle virüsü azdırdılar" diye söylenmesidir. 

Maske + mesafe + maalesef = maalescafe 3'ü bir arada şeklinde formüllendirilebilir. 

Harfiyat Kanyonu ana sayfası

Gıybet-et

 


Gıybet-et:

Ölü kardeşinizin etini doyasıya yiyebileceğiniz yeni bir restoran. Yanlarındayken toz kondurmadığınız arkadaşlarınıza, restoranımızda elinizi yılan gibi tutarak öyle bir toz atıyorsunuz ki, gömülüyorlar resmen! Bu harekete “Halt-bae” diyoruz. Yediğiniz en iyi halt olacağından emin olabilirsiniz.

Gıybet-et istek-house ile siz de istediğiniz arkadaşınızı gömebilirsiniz.

Dipnot:

"Gıybet nedir? Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır."

Harfiyat Kanyonu ana sayfası

Müjdeler Müjdeler...

 

Yiğit Özgür karikatürü

Genel itibarıyla eğlenceli konular veya ciddi olayların komik yönlerinin işlendiği yazılarımızla ilgili zaman zaman eleştiriler geliyor. Okur görüş ve tavsiyelerinin ehemmiyetinin farkında biri olarak elimden geldiğince onları anlamaya ve cevap vermeye çalışıyorum. Yazılarda karamsar tabloların çizildiği ve kötümser bir havanın estiği yönünde bir değerlendirme alınca, bu haftaki yazıda mümkün mertebe pozitif bakmaya ve olayların iyimser taraflarını görmeye karar verdim.

Efendim, mükemmel yönetilmekte olan pandemi sürecinin başında biliyorsunuz ki okullarda yüz yüze eğitime ara verildi. En mükemmel karardı, çok iyi oldu. Okullar kapalı olunca, öğrencilerimizin üzerine “fil”hakika ordularını süren cehalete karşı, bulut sistemleri ile destekli EBA-bilişim kuşlarımızı öne sürdük. Kısaca “cam” da denilen kameralar karşısına geçtik eğitim için. Camdan açtık cehle karşı bir savaş ve EBA altından sopa göstermek suretiyle cehalet ordusunu püskürttük. Harika bir hamle olmuştu. EBA’dan faydalanabilmek için sahip olunması gereken bilgisayar, tablet veya telefon gibi araçlarla internet erişimi çoğu öğrencimizde yokmuş maalesef. Ona rağmen, ilk eğitim gününde EBA sisteminin çökmesine sebep olacak şekilde yoğun bağlanılabilmesi bizi sevince gark etti.

Geçtiğimiz hafta itibarıyla okullarımızda kademeli olarak yüz yüze eğitim yeniden başladı. Haftanın iki günü okula gidiyorlar ve seyreltilmiş dersler alıyorlar ama olsun, her zamanki gibi müthiş bir karar oldu. Üniversiteler için de yakında yüz yüze eğitim açılacağı müdesi verildi. Şehirlerarası seyahat firmaları, öğrencilere kiralık ev veren ev sahipleri, yurt ve pansiyon sahipleri, fotokopi dükkanları taş mı yesin canım...

Açılmayan Sınıf...

Virüs bulaşma hızı tavan yapar mı diye endişe etmeyin, Sağlık Bakanımız açıklama yaptı, “açılan sınıflarda açılmayanlara göre vaka düşüşü görüyoruz” dedi. Açılmamış sınıflardaki vaka oranları bile hesaplanabiliyormuş, onu anladık. Aslında enfeksiyon rakamlarını bulma işini enflasyonu hesaplayan ekibe devretseler hiçbir mesele kalmayacak.

Geçilmeyen köprünün, gidilmeyen hastanenin, uçulmayan havalimanının parasını vermeye alışık olduğumuz için açılmamış sınıflardaki vaka tabiri bize garip gelmedi. Vaka sayıları tespiti işi Kolim, Ronesans ve Naylon inşaat şirketlerinin oluşturduğu KO-RO-NA isimli konsorsiyuma ihale edilip günlük belli bir sayıda vaka garantisi verildi dense şaşırmayacak durumdayız. Neyse ki, tespit edilen vaka sayısı halka açıklanmıyor. Amaaan, bilsek ne olacak, durduk yerde moralimiz bozulacak. Artık, kullanım garantisi verilen ve yap-işlet-devret modeliyle geliştirilen projelerde devlet tarafından yüklenici firmalara ödenen garantili kullanım ücretini bütçe rakamlarında göremeyecekmişiz. Rakamlara bakıp bakıp kendimizi üzmeyeceğiz bundan sonra.

Ekmekte indirim müjdesi...

Bir başka müjdemiz de ekmekteki indirimle ilgili. Fiyatına zam yapmayı kendine zul gören bazı fırıncılarımız ekmeğin gramajında indirim yaptılar. Böylece, fazladan alınıp çöpe giden ekmekler azalacak ve israfın önüne geçilecek. Hem de insanımız daha az ekmek yiyerek daha sağlıklı hale gelecek. Ancak, iktidar ortağı diyebileceğimiz bir kesimin tam da bu günlerde askıda ekmek kampanyası başlatmış olmaları çok düşündürücü oldu. Hayır yani, sanki milletimiz ekmeğe muhtaç kalmış gibi bir intiba oluşturuyorlar. Bu hareketleriyle ne yapmak ve nereye varmak istemektedirler acaba?

Kabile devleti

Zaman zaman birilerinin eniştesi, amcası veya yeğeni olduğu için büyük makamlara getirildiğini duyduğumuz kişiler oluyordu. Sıradaki müjdemiz de bununla ilgili. AKP’nin en yetkili ağzından teşkilatlara “akrabaları parti yönetimine koymayın, aşiretleşmeyelim” uyarısı yapıldığını duyunca çok sevindik. Allah muhafaza, aşiretleşme durumu devam etse, sonucunda bir kabile devletine dönüşmemiz işten bile olmazdı. Ondan sonra gör erken seçimleri ve koalisyonları, unut huzur ve istikrarı, al başına belayı...

 Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/mujdeler-mujdeler_530079

Öne Çıkan Yayın

Vaka-yı AKiye

Sefer Selvi Karikatürü   Maldivler’e tatile gidenler, Monaco’da yediği ıstakozla fotoğraf çektirip verdiği “ıstAKPoz”u sosyal medya plat...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: