Bu Blogda Ara

Arşiv

faiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
faiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TÜİKiye Cumhuriyeti

 

TÜİKiye Cumhuriyeti
Umut Sarıkaya Karikatürü

Paramızın değerinin mum gibi eridiği, zamların sağanak sağanak yağdığı şu günlerde, para ile ilgili bütün işler bakanlığına getirilen Nureddin Nebati’nin ekonomik gidişat ile ilgili beyanları dikkat çekiyor.

“Bitersek hep beraber biteceğiz. Kazanırsak hep beraber” dedi meselâ... Modeli tutmazsa üzülecekmiş. Akabinde, “Sen maaş alıyorsun. En fazla neyini kaybedersin? Enflasyonun altında ezilirsin. Ama ben bütün varlığımı kaybederim bu iş düzelmezse eğer. 1000 çalışanımız var. 1000 kişiyle beraber bütün varlığımı kaybederim” şeklinde devam etti. 

Topladığı iş adamlarından yüzer milyon dolar bozdurmalarını istediği söyleniyor. En çok ihtiyaç duyulan şeyin güven olduğunu kendisi söylemişti. “Merkez Bankasının 128 milyar doları yakmasına rağmen düşüremediği dövizde iş, bizim 100 milyonlarımıza kaldıysa yanmışız” diye düşünmez mi bu iş adamları?

Uçma, şahlanma edebiyatları yapılıyordu, ne ara sıra batmaya geldi, anlayamadık. Milyonlarca insanın elinde bugünlerde kuşa dönmüş bir maaştan fazla bir şey olmadığını da ikrar etmiş oldu. O maaş da maazallah elden giderse, maamafih, maaile sefalet çekilecek maalesef. 

Yeni açıklanan asgarî ücretin alım gücü ile ilgili konuşurken de Avrupa’daki bazı ülkelerin asgarî ücreti ve o ülkelerdeki kiralardan bahsetmiş. Avrupa’nın bazı yerlerinde kiralar asgarî ücretten fazlaymış. Bu verinin kaynağını bilmiyoruz, doğru kabul etsek bile, o ülkelerde kaç kişi acaba asgarî ücret alıyor, bir de onu söyleseydi. Ülkemizde şehir merkezlerinde ortalama kira 1261 lira imiş. 1200 değil, 1300 hiç değil!

Herkes, o şehirlerin nerede olduğunu merak etti haliyle. Ben size söyleyeyim: TÜİKİye Cumhuriyetinde. Tüikiye’de yıllık enflasyon % 21’dir. İşsizlik durmadan azalmakta, büyüme de son sür’at devam etmektedir. 

Ekonominin başına bebe tekstili işi yapan biri getirilmiş, yardımclığını yapmak üzere çorapçı biri tahsis edilmiştir. Adı Cafer olan bir bez üreticisinin de kadroya dahil edilmesi an meselesidir. Bir kaç esnaf daha gelirse adı “Hazin AVM-i Aliye Bakanlığı” olan bir AVM kurabileceklerdir. 

“Nas var” diyerek politika faizini % 14’e çeken Tüikiye’de “Hazin AVM” % 22 faiz ile borçlanmaktadır. Vatandaşların kullandığı kredilerin faizinin yükselmesinde aynı nassın neden kullanılmadığı ayrı bir muamma. Faize karşı olan tamamen kaldırır, bunlar faizi düşürüp herkesi faiz kullanmaya dâvet eder. 

Asgarî ücretin döviz alım gücü ile kıyaslanması yöneticilerin gücüne gitmektedir. Yandaşlarına, ülkenin gelecek 25-30 yılını ipotek ederek verdiği ihalelerde hesaplamalar hep dövizledir halbuki. Ülke risk primi yükseldiği için dışarıdan kimse borç para vermez, içeridekiler de dövizle ve yüksek faizle borç verir. Tüikiye Lirası (TüL) Afganistan afganisinden tutun, Azerbaycan Manat’ına, Mısır lirasından Papua Yeni Gine kinasına kadar bütün para birimleri karşısında hızla değer kaybetmektedir. TüL ve kina dedik, akla kına gecesi geldi. Kına gecesinde şu türkü okunur : 

“Kina’yı getir aney,

Paranı yatır aney

Cüzdanda TüL misafirdir

Yastık altında yatırma aney”

Tüikiye’de hiçbir şeyin sorumlusu resmî sorumlular değildir. İşsizlik yoktur, iş beğenmeyen gençler vardır. Var olan işsizlik de iş adamlarının suçudur, yatırım yapmayıp istihdamı azalttıkları için. Zamları esnaf yapar, stokçular yüzünden piyasada mal bulunmaz, doları dış güçler yükseltir. Ekonomik sıkıntı olduğu kabul edilir, fakat bu sıkıntı ekonomi yönetimiyle ilgili değildir. Sokakta, geçinemediğini söyleyen biri olursa, “çıkar telefonunu” diyen dayılar Tüiktidarın imdadına yetişir. 

1989 yapımlı Uçurtmayı Vurmasınlar adlı filmde, sabah kalktığında altını ıslatan minik Barış’a annesi “yine mi altına yaptın?” diye kızınca, iç çamaşırının üstündeki mickey fareyi göstererek “ben yapmadım, mickey yaptı” der. Tüikiye ekonomisinde de suç varsa, “ekonomickey fare”nindir. Yalnız dikkat etmek gerekir, hiçbir sorumluluğu üzerine almayan iktidara gençler, her an “çıkar teflonunu Tüiktidar, üzerine hiçbir şey yapışmıyor!” diyebilir. 

***

Son olarak, ekonomik modeli tutmazsa ne olacağını soran gazeteciye bakan Nebati şöyle demiş: “Üzülürüm. Çünkü ya kahramanı olacağım çocuklarımın. Ya da boynu bükük bir şekilde eve döneceğim ve onların da boynunu bükmüş olacağım.”

Herkesten rica ediyorum; uçurtmayı vurmasınlar, bakan beyi üzmesinler...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/tuikiye-cumhuriyeti_555170

Çin İşi Ekonomi

 

Çin İşi Ekonomi
Emre Ulaş Karikatürü

Ekonomide yeni bir modelimiz varmış. 20 yıldır konuşulmayan, üç ay önce açıklanan orta vadeli programda bahsedilmeyen yepisyeni bir şey deneniyormuş.

İyi bir şeydi de, niye bugünü beklediler acaba? Bir sabah uyandık ki, ne görelim; Neşet Ertaş’ın türküsündeki gibi “Dolar kuru yağmur yağmur zamla gelirken, marketlerin etiketleri cepler yakarken, cümle alem uykusunda yatarken, kimseler görmeden yaroy, geçtiler yeni bir modele gizli gizli...”

Dediklerine bakılırsa, meyvelerini 6 ay sonra yemeye başlayacakmışız. Tam olarak bu model neyi ihtiva ediyor, altı aylık süreyi hangi tarihten itibaren başlatacağız, şimdilik kesin olarak bilmiyoruz. “Ekonomide NeBati’ya bakacağız, Doğu bizim rehberimiz” diyorlar anlaşılan, Çin modeli olacakmış çünkü. Hayaller dindar gençlikti, gerçekler kindar gençlik getirdi derken, Çin’dar gençlik safhasına geçiyoruz galiba.

Çin modeli seçtiysek 6 ay sonra yiyeceğimiz meyvesi de ejder meyvesi olur herhalde. Hani şu sumutili ejder meyvesi var ya, saray halkının pek sevdiği... Çin modeli uyguluyorsak, yediğimiz içtiğimiz de onlardan ayrı olmamalı. Ne demişler, Çin gibi olacaksan Pirinç’ek...

Yalnız, dikkat etmek ve Çin olmadan adam çarpmamaya çalışmak lazım, yoksa model ters tepebilir. Nüfusun çok yoğun olduğu, devletin her türlü aracı kullanarak insanların emeklerini sömürdüğü, hammadde ve tabii kaynak zengini, bilgisayardan cep telefonuna, otomotivden savunma sistemlerine kadar aklınıza gelebilecek bütün teknolojik ve katma değeri yüksek ürünleri üretip ihraç edebilen bir ülke düşünün. 50 yılı aşkın süre boyunca dünyanın en ucuz işgücünü bulundurmak suretiyle ulaştığı seviyeye bakıp, 6 ayda onun gibi olacağız demek ne kadar mantıklı?

Hadi, ucuz iş gücü meselesini Suriyeli, Iraklı, Afgan, Türkmen göçmenler ve sadece kuru ekmekle idare edebilecek vatandaşlarımızla çözebilirler diyelim. Betona gömdüğümüz tarım alanları ve ithalata yenik düşürdüğümüz çiftçimizle zirai üretimimiz ağır yara aldı. Petrol, doğalgaz, elektrik tamamen ithal, teknolojik üretimimiz yok. Ne ihraç edeceğiz? Arsayı, betonu bir kere satabiliyoruz maalesef...

Yeni dedikleri modelden bahsederken, yüksek kur sayesinde ihracatı artıracaklarını söylüyorlar. Doları dış güçler artırmamış mıydı? Doların artması iyiyse, dış güçler bunu neden yaptı? Dış güçler sizin istediğiniz şeyi yapıyorsa neden şikayet ediyorsunuz, size yarayacak şeyleri yapmaları karşılığında ne tavizler verdiniz?

Durduracak gücümüz kalmadı demek yerine, yüksek kur planımızın parçası diyorsunuz ya, Merkez Bankası ne diye dolara müdahale etme ihtiyacı hissediyor? Hoş, müdahaleleri de pek işe yarıyor gibi görünmüyor ama... Peki, doları düşürmek için yastık altındaki dolarları istemeniz, politikanız olduğunu iddia ettiğiniz yüksek kur ile çelişmiyor mu? Nerede eskinin organik dolarları... Eskinin doları biraz bekledi mi bozulurdu. Şimdi, içine ne katıyorlarsa artık, hiç bozulmuyor...

Yabancı sermayeden medet umuyor ve durmadan onları davet ediyorsunuz da, dış güçler dediğiniz tam olarak kimler oluyor? Ülkeye geldiklerinde artık “dış” mı olmayacaklar, güçleri mi kalmayacak? Ülkemizdeki darbe teşebbüslerinin finansörü, bütün terörist faaliyetlerin destekçisi, İsrail işbirlikçisi, “şerefsiz” dediğiniz ülke o özelliklerinden mi vazgeçti ki 10 milyar dolarlık bir yatırım sözü aldınız? O para karşılığında onlara ne sunuldu acaba? Para bulmak için gidilen Katar, satın almak için, ekonomik kaos/kabus içindeki ülkemizde neyin fiyatının daha uygun olmasını bekliyor? Katar ki, gönlümüzde özel bir konumu vardır. Tabii, merkezi konumda, toplu ulaşımla, tanklı paletli üretime yakın, imarlı ifrazlı güzel konumlar bunlar...

Dolar dediğimize bakmayın, yükselen dolar değil, bütün para birimeri karşısında değer kaybettik. Bir Bulgar levası 8 lirayı aşmış. “Ve leva” ki 8 lira, sana bana ne oluyor? Ne olacak, adamlar Edirne’den giriş yapıyor, kapıp gidiyor kendilerine ucuz gelen malları. Leva’daki Bulgar’dan olmamak için satış işimize geliyor.  Velakin, bizde üretim ithalata bağlı, dolar maliyetleri arşa çıkarıyor. Arzda da sıkıntı olunca, buna müteallik yüksek enflasyon baş gösteriyor. Her işte olduğu gibi, doların yükselmesinde, enflasyonun artmasında, işsiz kalmamızda da hükümetimizin sorumluluğu yoktur. Ayet de okudular: “Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele!”

Onlara şöyle demek lazım:

“Paran bitince modelin Çin
Ayet kullanırsın istismar için
İmtihana dahil olmak istersen
Sen de asgari ücretle geçin”

Hayır ve şerrin Allah’ın külli iradesine bağlı olduğuna inanan mü’minler olarak, hastalıkları da Allah’tan biliyor olmamıza rağmen onlara yakalanmamaya çalışıyor ve yakalanırsak kurtulmak için tedavi oluyoruz. Açlık imtihanımızdan çabuk çıkmak için, işinin ehli insanları seçmeli ve yanlış yaptıkları zaman kendilerinden hesap sormalıyız. Sormalıyız ama maalesef Unzile isimli şarkıda geçtiği gibi “zam yağmurunu kim döküyor, asgari ücretimiz kaç dolar ediyor, yokluktan uslanalı, vatandaş hiçbir şey sormuyor...”

Allah sonumuzu hayreylesin...

 Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/cin-isi-ekonomi_554760

Kur-telaş Savaşı

 

Kur-telaş Savaşı
Kur-telaş Savaşı İbrahim Özdabak Karikatürü

Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu toplantısıyla aldığı politika faizi kararı sonrası, TL’deki değer kaybı rekor kırdı. 2021 yılı başından beri, dünyanın en çok değer kaybeden para birimi olarak zirveye yerleşti. Arjantin, Şili ve Kolombiya pesolarına bile pes dedirttik, onlar bizden daha az değer kaybetti.

Bütün para birimleri karşısında değer kaybetsek de en çok adından söz ettiren dolar. İthalatın büyük kısmı dolar ile gerçekleştiriliyor. Devlet, yap-işlet-devret modeli ile verdiği ihalelerde fiyatlamayı dolar cinsinden yapıyor. 15-20 yıl sürecek geçiş-kullanım garantisi verirken dolar üzerinden ödeme yapmayı taahhüt ediyor. Yurt-içi borçlanmalarda bile dolar kuru kullanılıyor. Mazotu, gübreyi, tohumu, ilacı dolar ile alınca, kur artarsa ülkede ekmek dahil her şeyin fiyatı otomatik olarak fırlıyor. Kur, kısa sürede bir yukarı, bir aşağı gidip geldiğinde ise kimse önünü göremez, fiyat biçemez. Pek çok şeyin satışı durur.

Ülkede yaşayan herkesi doğrudan ilgilendiren kur dalgalanmasını iktidar nasıl açıklıyor? Önce, acı reçeteden bahsettiler. Almanların kıskandığı ekonomimiz şahlanadururken, nereden çıkmıştı ki acı reçete ihtiyacı?

Sonra, ekonomide bir şey denediklerini ifade ettiler. Yahu, bütün dünyanın bildiği, denenmiş bütün yolları bitirdiler de sıra yeni şeyler denemeye mi geldi? Bu deneme ihtiyacı nereden hasıl oldu? Küçük bir yazılım bile geliştirilirken farklı aşamalarda farklı testleri (fonksiyonalite, güvenlik, performans gibi) yapılır. Küçük bir kullanıcı grubu tarafından denenir. Bütün testleri başarıyla geçen geliştirme canlı ortama alınır. Bunlar, doğrudan canlı ortama müdahale ediyorlar. Küçük bir ülke, ne bileyim derebeylik falan bulup önce orada deneselerdi keşke.

Çok geçmedi, birileri çıkıp dolardaki dalgalanmaların sebebini dış güçlere bağladı. Ezanlar susmayacak ve biz boyun eğmeyecektik. Gerekirse soğan yiyecektik, etleri iki kilo değil de yarım kilo alacaktık hatta gramla alacaktık. Domatesleri iki üç tane alsak bile yeterdi ki, mevsiminde değilsek neden domates alalımdı? Hem, zaten çok yemek sağlığa zararlı olduğu gibi sünnete de uygun değildi. Ekonomik kurtuluş savaşı veriyorduk.

Allah Allah, her günümüz bir öncekinden daha iyi giderken nasıl ekonomik savaşa girdik, saldıran kim, ne yapıyor ve neden karşı koyamıyoruz? Dış güçler bütün ihale ve borçlanmaları dolarla mı yapın diyor? Büyük ve kan emici ihalelerde tahkim olarak Londra Mahkemelerini mi gösteriyor? Söz dinlemiyor diye Merkez Bankası başkanını ve ekonomi bakanlarını dış güçler mi keyfi olarak değiştirip piyasalardaki güveni yok ediyor? Suçları bile tam söylenmeden iş adamlarını, siyasetçileri ve gazetecileri dış mihraklar mı hapislerde tutuyor? Limanlara, otellere, köfteci ve kebapçılara mafyaların çökmesi, insanların mal ve can güvenlikleri olmadan korku içinde yaşaması hangi ülkenin suçu acaba?

Acı reçete ve deneme ifadelerinden anlıyoruz ki, iktidar bir kur dalgasının geleceğini bilerek hareket ediyordu. Zira ekonomi bakan yardımcısı, “yüksek kur ve düşük faiz bizim hep istediğimiz şeydi” dedi. 

Kısaca diyorlar ki, bizim birbiriyle alakasız cevaplarımız var, herbiri farklı bir kesime hitap ediyor. Hepsini aynı anda söylüyoruz, siz istediğiniz cevabı alın:

1.       1. İyileşmek için acı reçete alıyoruz. Takdir-i ilahi, biraz zorluk çekeceğiz

2.       2. Bizim hiç suçumuz yok, hep dış güçlerin saldırısı

3.       3. Merak etmeyin, ne yapıyorsak kontrollü yapıyoruz, ne yaptığımızı biliyoruz

O zaman soralım:

  • Kuru sabitlemek için 128 milyar dolar neden satıldı?
  • Kuru yükseltmek iyi ve programlı bir şeyse, bunca yıl bizi bundan neden mahrum bıraktınız?
  • 20 yılda, faizin çok düşük olduğu yıllarda neden onu sıfırlamak için uğraşmadınız, o zaman daha kolay olmaz mıydı?
  • Kuru yükseltmek dış güçlerin oyunu ise düşük seyrettiği yıllar boyunca dış güçlerin yapmanızı istediği şeyleri mi yaptınız?
  • Kur gevşemesi dış güçlere boyun eğdiğimiz anlamına mı gelecek?

Görünen şu: israf, işbilmezlik ve suistimal ile kötü yönetilen bir ekonomi var. Satılabilecek şeyler satıldı, rezervler tükendi. Güven vermediğimiz yabancı sermayeyi kaçırdık ve bize borç verecek ülke bulmakta zorlanıyoruz. Kur, enflasyon, işsizlik ve borç yangınlarını seyrediyoruz ve müdahale edebileceğimiz bir araç kalmadı. Kurtuluş savaşı yok, piyasalarda “kur-telaş savaşı” var.

Fiyakamızdan da taviz vermek istemiyoruz, o yüzden “düştük ama biz zaten inecektik...”

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kur-telas-savasi_553922

Hahahaber 24 Ekim 2018

Hahahaber 24 Ekim 2018





Sıcak Gelişmeler

*  Hazine’nin %7.5 faiz oranı ile borçlanmasının ekonomik krizle ilgisi olmadığı ve yabancı yatırımcıların psikolojisinin bozuk olduğu öğrenildi.

* Dış Güçler Birliği Türkiye istasyon şefi Paul Hegse, halihazırda Fenerbahçe ile ilgili bir projeleri bulunmadığını açıkladı.

* Artan konkordato, iflas ve yasal el koymalarda ihtiyaç duyulan personeli yetiştirmek üzere Marmara Üniversitesi bünyesinde Kayyum Meslek Yüksekokulu açıldı.




NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .

Öne Çıkan Yayın

İthalya Cumhuriyeti

  İthalya Cumhuriyeti Bundan çok çok zaman önce, buradan uzak mı uzak bir ülke varmış. İyi-kötü, kendi ihtiyaçlarını üretebiliyor ve kimse...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: