Bu Blogda Ara

Arşiv

pazarola etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pazarola etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Reisenberg'in Belirsizlik Ülkesi

Reisenberg'in Belirsizlik Ülkesi

 Evvel zaman içinde, kalburüstü saray içinde, mutlu mesut bir hayat yaşayan bir aile yaşarmış.

Çoluğu-çocuğu, gelini-damadı, eniştesi-bacanağı ve görümcesi-eltisiyle epey geniş bir aileymiş. O kadar mesudane yaşarlarmış ki soranlara “Ailecek Harikalar Diyarında yaşıyoruz” diyorlarmış. Masallardakine taş çıkartan binbir odalı sarayları varmış, sumutisi, ejderi, ejderhası eksik değilmiş. Game of Thrones’ta bile olmayan ejderhalar filolarında yer alıyormuş.

Bu ailenin reisi, aynı zamanda Atalet Momenti Hareketi ve Kuantum Partikülleri (AMHKP) genel başkanı Reisenberg’miş. “Kimin ilkesi ülkesi ise o tek başına küçük bir ülkedir” ilkesine uygun olarak kuantum fiziğinin temel prensiplerinden sayılan ünlü Belirsizlik İlkesini ülkesine uyarlamış ve ülke artık “Reisenberg’in Belirsizlik Ülkesi” olarak anılır olmuş.

Temel olarak Reisenberg’in hangi durumda nasıl davranacağı önceden tahmin edilemezmiş. Belirsizlik ilkesi kısaca şunu der: Reisenberg’in, konu ne olursa olsun, konumu bilinirken dönüş hızı, hızı bilinirken de konumu tesbit edilemez. Görüş beyan edeceği şeylerin konusu, o konularla ilgili vereceği komutu ve herhangi bir anda kullandığı konutu önceden bilinemezmiş. Bilindiği zannedildiği anda hoop, bakmışsın değişirmiş. Ülkesinin pek çok yerinde yazlık, kışlık, baharlık, geçiş mevsimlik gibi pek çok küçüklü büyüklü sarayı varmış.

Kararlarını genelde “Reismî Gaste” aracılığıyla ilân edermiş. Dün verdiği kararı bugün sabah iptal edebilir, öğlene kalmadan iptal işlemini de iptal edip yepyeni bir karar aldığını duyurabilirmiş. Meselâ, bedelini ödemek mukabilinde askerlik vazifesinden muaf olmak isteyen tebaasının bu talebini duyduğu anda parası olmayan kişilerin ölüme gönderilmesinin kabul edilemeyeceğini söyleyerek alkış almış, ama kısa bir süre sonra bedelli müjdesini kendisi duyurmuş. Bütün müjdeleri bizzat kendisi duyurur, kötü haberleri vezirlerine söyletirmiş. Bir veziri çıkıp amansız bir hastalığın ilâcını bulduk diye müjde verirken, sağlık veziri ise “bu hastalığın ilâcı yok, aman ha kendinizi rehavete kaptırmayın” diye uyarırmış. Bir konuda halkın tepkisi büyürse hemen kendisine bir suçlu bulup onu cezalandırırmış.

Dost ve düşman listeleri her an değişebilirmiş. Yıllarca desteklediği insanları bir anda hain ilân edebilir, kanlı bıçaklı olduğu insanlarla bir anda sarmaş dolaş hâle gelebilirmiş. Baş düşman dediği bir komşusu ertesi gün en büyük müttefiği olabiliyormuş. Başka bir komşunun ejderhası düşürüldüğünde emri kendisinin verdiğini söyleyerek gerilimi tırmandırmış ve komşusu ile neredeyse savaşma seviyesine gelmiş. Neyse ki, çok geçmeden komşusu ile birbirlerine muhtaç olduklarını söyleyerek kendilerinden özür dilemiş. Ejderhayı düşürenler, meğerse komşuları birbirine düşürmeye çalışan fesat şebekeleriymiş.

Her zaman her işlerinin çok iyi olduğunu anlatır, tehlikeden, krizlerden bahseden kişileri azarlarmış. Hemen akabinde ise atlatmış oldukları krizin büyüklüğünü nazara verip başarısının cesametini arttırırmış. Varlığından haberi olmadığı krizi ucuz atlattığını öğrenen ümmet şaşırıyormuş tabiî... Çok zengin oldukları için ihtiyaç sahibi komşulara sadâka dağıttığını söylemesi ile tulumbada su bittiği için vatandaşların pamuk ellerini cebe atmalarını istemesi aynı günlere denk gelebiliyormuş. Fiyatlar iki katına çıksa bile hayat pahalılığı yokmuş. İşyerleri kapanıp milyonlarca insan işini kaybettiği halde işsizlik azalmış olabiliyormuş. Cebindeki para ve yaptığı üretim değişmediği halde vatandaşların millî gelirinin çok daha yüksek olduğu ortaya çıkabiliyormuş. Reisenberg, vatandaşlarına sürpriz yapmayı sevdiği için ülkedeki belirsizlikleri sürdürdüğünü söylese de, Newton’cu yabancı yatırımcılar belirsizlikleri sevmedikleri için hızla ülkeyi terk ediyormuş.

Schrödinger’in kedisi gibi, bir kutu içerisinde olan vatandaş, kendisinin bir hain mi yoksa kahraman mı olduğunu, işsiz olup olmadığını, gelirinin yüksek mi yoksa düşük mü olduğunu bilememekteymiş. Kuantum mekaniği her iki durumun aynı anda geçerli olduğunu söylermiş. Reisenberg, kutudaki vatandaşların içini iki cümle ile rahatlatmayı düşünüyormuş: İlki “merak kediyi öldürür” ikincisiyse “açtırma kutuyu, söyletme kötüyü!”...

Harfiyat Kanyonu Ana Sayfası

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/reisenberg-in-belirsizlik-ulkesi_522092

Siyah İncil’i kap Trump!


Siyah İncil'i kap Trump

Şu sıralar ABD kaynıyor: Bütün dünyayı sarsan Sars Cov 2 (daha çok bilinen adıyla Corona) virüsü ekonomiyi titretmiş, işsizlik rakamları tırmanmış, insanların psikolojileri bozulmuş ve sosyal patlamanın eşiğine gelmişken, ırkçı polislerin uyguladığı şiddet bardağı taşıran son damla oldu. George Floyd ismindeki siyahi bir vatandaş, polisin boğazına dizini bastırması ve uzun süre tutması sonucunda hayatını kaybetti. Sokaklar karıştı, protesto eylemleri Beyaz Saray önüne kadar ulaştı.

Devletler, vatandaşlarıyla olan sosyal mesanesine-afedersiniz, mesafesine- dikkat etmezse bunun idrari-afedersiniz, idari- birtakım dışavurumları olabilir. Ayrımcılık, ırkçılık, kibir, güç zehirlenmesi veya başka bir saikle, elinde silahı-copu olan memurlar, idari görevlerini yerine getirirken yetkilerini suistimal edip vatandaşa doğru kafavurumları yapabilir mesela. Suistimal demişken tazyikli su istimal ettikleri de vakidir. Bunun yanında, vatandaşı susuz sabunsuz dövmeler de görülebilir. Tarihi boyunca siyahi insanların, kızılderililerin, hispaniklerin ezildiği, insanlık dışı muamelelerle karşılaştığı, hatta yer yer soykırım teşebbüslerine maruz kaldığı bir ülkede böyle olaylar yeni değil tabii. Yaşanmış ve filmlere konu olmuş çok acılar var. 

Sene sonunda yapılacak olan başkanlık seçimi de eklenince, sosyal olaylar ve onlara müdahale biçimi siyasetin doğrudan aracı haline geliyor. Trump, dünyanın başka yerlerinde kendisine benzer profildeki siyasetçilerin yaptığını yapıp öncelikle kutuplaştırma ve eylemcileri terörist ilan etme yoluna gitti. Karşısında duran herkesi tehdit etmekten geri durmadı. Olayların arkasında dış güçlerin olduğunu iddia etti. Kilise önünde elinde İncil’le poz verdi. Tabii, medyanın tamamını hakimiyeti altına alıp tek sesli yayın yapmasına muvaffak olamadığı için onu eleştiren gazeteciler, sivil toplum kuruluşları oldu. Evanjelikler haricindeki dini grupları kendisine biat ettirmediğinden olsa gerek, kendisini din istismarı yaptığı için uyaran din adamları çıktı. 

Bundan Sonra Trump Ne Yapmalı?

Düşmanlarını tahrik etmek suretiyle kanuni olmayan alana çekmek ve onları haksız çıkarmakla başlayabilir. Mesela polis müdahalelerindeki orantısız güç kullanımının dozunu artırabilir. “Kabateksas görüntüleri elimizde, Pazar günü ayin sonrası görüntüleri vereceğiz” diyebilir. “Kiliseye ayakkabı ile girdiler, orada şarap içtiler” diyebilir ama tavsiye etmem, kimseyi etkilemez çünkü(bilmeyenler için not: kiliseler ayakkabı ile girilebilen mekanlardır ve oralarda şarap da olur). Yandaş gazetelerde yazan bütün yazarlara talimat gönderip hepsinin aynı başlıklı makale yazmasını isteyebilir. Başlık şöyle olacak: “Renginiz kara, vicdanınız taş!”

“Dirilişington” ve “Payitaht Abraham” isimli dizilerin çekimlerine vakit geçirmeden başlamalıdır. Dirilişington, Diriliş Washington’un kısaltması olup bu dizide ABD kurucu başkanı George Washington’un ABD’nin bağımsız bir ülke haline gelmesi için yaptığı çalışmaların hikayesi yer alacaktır. Hikayenin tarihi gerçeklerle örtüşmesi kesinlikle gerekmez. Günümüz olay ve kişilerine benzer kurgular yapılıp halkın yönlendirilmesi kafi olur. Payitaht Abraham’da ise Abraham Lincoln’un iç ve dış düşmanlara karşı kurduğu tuzaklar anlatılabilir. Yedi düvele meydan okuyan Abraham, Çin’e karşı ticaret savaşlarını başlatabilir, Meksika sınırına duvar örme projesini tasarlayabilir.

Danışmanlarının “siyah İncil’i kap Trump” tavsiyesine uyarak, çocukları veya varsa torunları ile beraber İncil okurken çekilen fotoğrafları basına servis edilebilir. Beyaz Saray sözcüleri, Paskalya döneminde Trump’ın 24. Bab’a kadar okuduğunu tweetleyebilir. Trump, Mars’a gönderilen SpaceX roketlerini kast ederek “göklere giden bir roket vardır” şiirini okuyabilir.

Gündemi değiştirmek maksadıyla “Karantina altında yirmi bin virüs”, “Virüsün merkezine yolculuk”, “Seksen saatte pandemi-i alem” ve “Maskeyle beş hafta” gibi, komplo teorileri ihtiva eden kitaplar yazdırabilir. Millet tartışıp dursun artık; virüs insan eliyle laboratuvarda mı keşfedildi, bu meselenin arkasında hangi ülkeler ve güçler var diye... 

Görüldüğü gibi, kendisine oy vereceklerin saflarını sıklaştırmak için Trump’ın alması gereken çok yol var...

Para-normal AKtiviteler


Para-normal Aktiviteler
 


Hamdolsun, gün geçmiyor ki biraz daha normalleşmeyelim.

Paraya taalluk eden işlerde normalleşmenin daha çok görülmesine para-normal aktivite denir. Normalleşme dediysek normal olanı değil tabi, yeni normalleşme. Son zamanlarda gerçekleşen ve bir kısmı gerçeküstü-gerçekötesi anlamına gelen “paranormal” mahiyette tezahür eden bazı örneklerine bakalım:

Bayram sabahı, döviz alım-satım işlemlerinde alınan verginin beş katına çıkarıldığı müjdesi geldi. Döviz almak isteyenler artık “gara gara” düşüneceklerdir. Zaten, para için normal olanı, kendi biriminde kalmak değil midir? Kurun normal seviyelerde kalması için yapılan böylesi müdahalelere “kura-normal” denir. Yok öyle düşük döviz alayım, yükselince satayım, keyfimce kuru yükselteyim! Ezanları susturamayacaklar, bayrağımızı indiremeyecekler! Kaçın kurasıyız biz! Bu ülkeye döviz lâzımsa onu da biz getiririz! Meselâ, Japonlarla bir swap anlaşması yapmak suretiyle ülkeye döviz getirebilirsek buna “sakura-normal” deriz her halde...

Şehir Hastaneleri

Kur, sakura, Japon derken akla şehir hastaneleri geldi. Malûm, arazisini devletin verdiği yere özel teşebbüs hastane kuruyor ve bunu devlete kiralıyor. Tabiî bu anlaşmaların tam şartları halktan gizleniyor, ama döviz üzerinden hesaplanan ve uzun yıllar sürecek bu ödemeler gün geçtikçe artıyor. Şairin dediği gibi “Bu şehir hastaneleri ki bir kaç misil bahalıdır, yek zengine mülk-ü Acem fedadır.” Meselâ Ankara Bilkent Şehir Hastanesi yıllık 289 milyon TL bedelle kiralanmaya başlamışken bugün ödenen kira tutarının bir milyar lirayı geçtiğini söylüyorlar. Devletin yerinde olsam vatandaşa şöyle derdim:

“Ben buna mecburum, sen bilemezsin.
Ödediğim parayı sır gibi tutuyorum.
Büyüdükçe büyüyor masraflar
Hasta garantisi vermişim, sen bilemezsin.
Hastanelerin içini senin vergilerinle dolduruyorum”

Yine bayram günlerinde aldığımız başka bir habere göre bazı yerlerde ümera, mera kullanımını paralı hale getirdi. Buna “mera-normal” diyebiliriz.

Dostavergi’nin “Ödül ve Ceza” romanında hep ceza olacak değil ya, biraz da ödüllerden bahsedelim. Bayramdan önceki gün, sokağa çıkma ve seyahat kısıtlamaları devam ettiği halde kahir ekseriyeti AKP öncesi yapılmış olan köprü ve otoyolların bayram süresince ücretsiz olduğu müjdesini aldık.
Gerçi o köprü ve yollardan geçmeyince zaten bir şey ödemiyorduk, ama olsun. Arabası olmadığı için oradan geçmeyen ve geçmediği için para da ödemeyen kişiler olarak galiba bize her gün bayram oluyor, neyse...

“Ada”m kaybetti

Bayram demişken, seksenli yıllara kadar resmî bayram olarak kutlanan 27 Mayıs yıl dönümünde para-normal birtakım aktiviteler olmadı değil. Adada 27 Mayıs darbesi yerden yere vurulurken darbenin mimarlarının rahmetle anılması, kucaklaşma ve birlik çağrısı yapan kişilerin kendilerine tabiî basın haricinde kimseyi oraya dâvet etmemesi enteresan oldu.

Betona gömdükleri Yassıada’nın adı “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” oldu. Rahmetli Menderes bu hâlini görse “ada”m kaybetti derdi her halde. Ecdat gemileri karadan yürütüp fetih yaparken bugün denizleri doldurup üstünü inşaatlarla dolduruyoruz, buna da “kara-normal” diyebiliriz. İmar, inşaat deyip küçümsemeyin, virüsle mücadelenin ilk adımlarında konut kredilerini düşürmek suretiyle virüse attığımız tokat sebebiyledir ki bugün çok iyi durumdayız...
Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/para-normal-aktiviteler_521052

Askıda Banayasa

Askıda Banayasa

Şahsıma ait Benokrasi treninin Banayasa isimli lokomotifini satışa çıkarmış bulunuyorum.
Korkmayın, benokrasi şimdilik kalacak, gideceğimiz yere tam varamadık henüz. Yolun aşağı doğru eğimli gittiğinin farkındasınızdır. Lokomotif, motor freni sebebiyle bu noktada bize yükten başka bir şey değil. Boşa bıraksak, tren daha hızlı gider yani.

Öncelikle, Rabbim Kemal Gözler’den saklasın, Banayasa az kullanılmıştır, tertemizdir. Full artı full AKsesuarlıdır. Yürütme aksamı son derece “muhayyer”dir (insan gerçekten hayret ediyor). Kelimenin tam manasıyla söylemek gerekirse, dosta gider. Düşmana da gider yapmaya yarar. Yürümesi için raya ihtiyaç duymaz, her yolda gider. Ray bana bir eğlence medet! Değişeni az olmakla beraber, Allah sizi inandırsın, hep orijinal parçalar kullanılmıştır. Bakımları hiç ihmal edilmemiştir. 2023 yılına kadar muayenesi yoktur.

Son bakımlarında neler yapıldı?

Dış bağlantıların olduğu kısımlardaki cuntalar yeni değiştirildi. Basama ile mekanik bağlantı arızaları giderildi, artık tek direksiyonla basama ve yürütme kontrolü yapılabilir hale geldi. Buna torklar birliği denir. Yargıratörü yenilendi. Modifiye yargıratör sayesinde, deyim yerindeyse egzoz bağırmaya başladı. İsteyen ustasını alıp öyle gelsin diyeceğim ama her usta da anlamayabilir bunu, arıza sanabilir. Egzozdan bahsetmişken, öyle güçlendi ki –afedersiniz- atlet tıkamaya pabuç bırakmaz.  Atletik yapılı veya zinde kuvvetler durduramaz artık. Çok havalı bir sesi var, gürültüden hoşlanmasanız bile uzaktan sesinin çok hoş geldiğini bilmenizi isterim.

Balans ayarı 1997 yılında yapılmış olup, milim sapma yaptığı görülmemiştir. Önceden manuel olan vites kaldırıldı, artık otomatik bir vitesi var. Yeni vitesi ile o kadar hızlı çalışıyor ki inanamazsınız. Milli marş motoru hiç teklemez, anında devreye girer ve motorda ateşleme yapar. Üzerindeki boyalar keyfe keder değiştirildi, kaza yaptığını falan düşünmeyin. Önceden parlement mavisi renkteydi, şimdi kızıl elma renginde. Baskı-balata takımının özellikle baskı tarafı güçlendirildi. Yağını suyunu da sağolsun bizim arkadaşlar hiç eksik etmezler. Banayasamızda medeni yağ kullanılmaktadır. En kaliteli yağ markası bildiğiniz gibi Medyağ. Biz de yağı hep oradan temin etmekteyiz, başka yağı hayatta koydurtmam.

Takas düşünmüyoruz, lütfen ciddi alıcılar arasın. Alacaklara şimdiden hayırlı olsun. Dosta gider demiştik, Kırım-Kongo, Uganda, Cibuti, Ruanda, Somali... Sözüm size; arabaya taş koydum civanlarım, ben bu yola baş koydum. Sizi alacak diye civanlarım, satış ilanı koydum. Ama görüyorum ki, sizde de alacak güç yok. Ne yapalım, satamıyorsak askıya koyarız, ihtiyacı olan biri alır artık... Askıda banayasa kampanyamız başlamıştır!
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/askida-banayasa_520606

Alaturkorona Tedbirleri


Alaturkorona tedbirleri

Her ülke, corona virüsü ile olan imtihanını farklı şekillerde yürütmeye çalışıyor. Kimi ükelerde virüsten bahsetmek yasakmış, gözlerini kapatınca virüsün de yok olacağını zannediyor olmalılar. Kimisinde  “sürü bağışıklığı” denen, “saldım çayıra, mevlm kayıra” yöntemi takip ediliyor. Bunun anlamı şu: “Önlemeye çalışsak da, nasıl olsa çoğu kişiye bulaşacak, her gün öleceğimize bir kere ölelim. Bırakalım giden gitsin, kalan sağlar bizim olur. Sağ çıkmayı başaranlar bağışıklık kazanacağı için bir daha virüs bizi etkilemez” Bunların tersine, çok sıkı tecrit uygulayıp hayatı insanlara zehir eden yerler de var. 

Bazıları bilgi sistemlerini kullanarak virüsü takip etmek suretiyle önleyici çalışmalar yapıyor. Kendisinde virüs tespit edilen kişinin dijital izlerini(cep telefonu sinyalleri, kredi kartını kullandığı işyerleri gibi) takip ederek kimlerle temas kurduğunu belirleyen ve o kişileri en yakın sağlık kuruluşunda test yaptırmaya çağıran ülkeler var. Hatta teste gidemeyecek durumda olanların ayağına overlok makinesi hızında test ekibi gönderiyorlarmış. En başarılı görünen ülkelerin sırrı da iyi takip ve çok test...

Bizde durum nasıl? 

Her yöntemden biraz biraz alınıp, ortaya karışık bir şey uygulanıyor galiba. Buna kısaca “alaturkorona tedbirleri” diyebiliriz. Virüsle mücadelede atılan yanlış adımları eleştirmek, halkı infiale sevk ettiği iddiasıyla suç sayılabiliyor. Virüsün hafta içi ve mesai saatlerinde bulaşabileceğine inanmayıp haftasonu ve resmi tatillerde sokağa çıkmayı yasaklıyoruz. Ekonominin çarkları dönsün istediğimiz için çalışanlar serbestçe dolaşıyor ama 20 yaş altı ve 65 yaş üstü evde hapis. Çalışmak için dışarı çıkanlar da akşama evde hapis olanların yanına geliyor. Al sana bir sürü bağışıklık! Normalleşme havasına erken girildi. AVM’ler, berber ve kuaförler açıldı ama camiler tehlikeli olduğu için yasak. Maskesiz bazı yerlerde bulunulamıyor ama maskeye erişim yılan hikayesine döndü. Vatandaş artık türkü ile maskeye seslenir oldu:

“Biz bu pandemide buluşacaktık
Bahar geldi geçti, sen gelmez oldun
Demiştin SMS’le, kodla gelecektin
BizBizeyeteriz SMS’leri geldi, sen gelmez oldun
Maskem! Gözlerim yolda, beklerim ama, sen gelmez oldun”

Satış nedir, nasıl yapılır?

Alınan her kararı anında alkışlayıp ölümüne savunmak durumunda kalan yardakçılar çok fena savruluyorlar. Sokağa çıkma yasağı gelmeden önce yasak getirilmesi gerektiğini savunanları yerden yere vuran ve “sokakları boşaltıp darbeye zemin hazırlayacaklar” teranelerini diline dolayan tezvirat makineleri oldu. Emniyet, sokağa çıkma yasağının gündemde olmadığını, bunu dile getirenler hakkında gerekli işlemleri yapacağını duyurdu. İki gün sonra ilk yasak ilan edilmesin mi, bu sefer bütün marketler kapandıktan sonra ve yürürlüğe girmesine iki saat kala ilan edilen yasağın paniğiyle ekmek, su almaya çıkan insanlarla dalga geçtiler. Dahiliye servisi gibi cahiliye servislerinin açılması gerektiğini söylediler! 

Bir soru üzerine, Cumhurbaşkanı sözcüsü ve başdanışmanı İbrahim Kalın maske satışlarının kesinlikle söz konusu olmayacağını söyledi. Çok geçmedi, iki gün sonra maskelerin belirli yerlerden satın alınabileceği açıklandı. İktidar, en iyi yapabildiği “satış” işlerine son sürat devam ediyor. Destekçilerinin ise Organize İşler filmindeki gibi kafasında iki soru işareti var: Satış nedir, nasıl yapılır?

“MaScary Movie”


MaScary Movie

Ülkemizde, her zaman olduğu gibi herşey çok iyi gidiyor, hamdolsun. Bütün dünyayı etkisi altına alan malum virüs neredeyse bizi teğet geçiyor, süreç çok iyi yönetiliyor çünkü. Ekonomi dersen tıkırında. En kötüyü geride bıraktık. Haberiniz yok mu? En kötüyü bırakın, kötüyü dahi ne zaman gördük hiç bilmiyoruz, farkında olmadan geçip gitmiş bile. Allah bilir, tünele girdiğimizi de görmemişsinizdir... Ama korkuya hiç mahal yok, çünkü tünelin sonunda ışık görünmeye başladı.

Telefonla konuşurken sizde de oluyor mu bilmiyorum, birden karşıdan ses kesik kesik gelmeye başlar. Karşıdaki de tünele girdiği için telefonun çekmediğini söyler. Her nasılsa, bu sözü net olarak duyulur. Biz de şimdi tüneldeyiz ya, bizi çekemeyenler oluyordur haliyle. Belki de çekemeyenler, bizi tünele sokuyordur, bilemiyorum! Ne zaman işler yolunda gitse, dikkat edin, birileri bir şeyler yapıyor. Tam olarak kim bunlar ve ne yapıyorlar bilmiyoruz ama... Dünyanın en güçlü ülkeleri küçülme beklerken biz büyüme hedeflerimize doğru adım adım yaklaşıyorduk. Fiyatlar yüzde elliden fazla artsa bile enflasyonumuz yüzde onlu seviyelerde kalıyordu. Hemen dış kaynaklı saldırı ile Dolar’ı yukarı çektiler! Sadece dolarla kalsalar iyi, Tayland Baht’ını bile bizim paraya kafa tutar hale getirdiler. 

Ne yapsalar boş; bize diz çöktüremeyecekler, milletimizi bölemeyecekler, ezanı susturamayacaklar! Maddi ve manevi donanımlıyız. Temel’e “dış mihraklar size karşı birleşti, ne yapacaksınız?” diye sormuşlar, “biz ülke olarak hep 50 komşumuzu götürdüğümüz için bizi etkilemiyor, listemiz hazır”  demiş. 

Korona meselesinde de normalleşme adımları atıyoruz, çok olumlu. Avamın rağbet ettiği AVM’leri açıyoruz yavaş yavaş. Ama sakın ola ki, siz oralara “normaldiya” çıkarması yapmayın, evde kalın. Zaten maskesiz gitmeniz yasak, maskeler de öyle herkese kolayca ulaşmadı, hele bir sorun niye... Ligler de başlıyor, sosyal mesafeye dikkat ederek oynarlar artık maçları. “İşyerleri açılacak ama kimse gitmezse nasıl iş yapacaklar, eve ekmek nasıl götürecekler, bu nasıl normal?” demeyin, cana geleceğine normala gelsin... Üniversite sınavının tarihi öne çekildi diye tatava yapanlara soruyorum, turizmciler taş mı yesin? Hem öğrenci kardeşlerimiz üzülmesinler, baraj puanı aşağı çekildi. İttifaklara da izin verilir belki, daha güçlü bir üniversite için ben varım, sen de var mısın kardeşim?

Bu kadar müjdeli haber yeter sanırım. Şimdi size bir filmden bahsetmek istiyorum. Adı “MaScary Movie”. Maskeli bir korku filmi anlamında, “mask” ve “scary” kelimelerinin birleşiminden oluşmuş ismi. Filmle ilgili bilgiler şöyle:

Yönetmen: Kentin Karantinosu
Oyuncular: Pandemi More, Balon Mask
Ayem-dibi puanı: Kazandibi kadar tatlı bir film, puanı da 8.6/10

Pandemi birden ortaya çıkar ve Balon Mask, maskeli bir balo düzenler. Baloya katılmak için maske takmak zorunludur ancak maske bulmak zordur. Çünkü balonun sahibi, maske dağıtım işini kendi lütfu gibi göstermek ister ve derhal maske satışını yasaklar. Herkesin evine ücretsiz maske geleceğini duyurur. Tebaa bunu alkışlarla karşılar. Gergin bekleyiş sürerken pek çok kişiye maske ulaşmaz. Balon, oturduğu siteye bizzat başvurulmasını ister ama nafiledir, yine maske dağıtımı düzgün yapılamaz. Baloya gidememe korkusu herkesi sarmıştır. Sonuçta maske satışı serbest bırakılır ama acaba tebaa maskeye ulaşabilecek midir? Filmin sonun buraya yazmayacağım, en iyisi filmi seyredip heyecanını öyle hissedin. 

Katıldığı festivallerde “AK-Ademî” ödülü alan film, maske dağıtımının her aşamasında en doğru kararın verildiğini savunan eleştirmenlerden tam not almıştır. İyi seyirler...

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: