Bu Blogda Ara

Arşiv

“Hanımların Dikkatine: ÖVER-REİS makinesi ayağınıza geldi...”


Hanımların dikkatine

Eskiden toplum nezdinde itibarlı bir makam-mevkiye gelmek veya rahat bir hayat sürmeye yetip artacak kadar maaş alınabilecek bir işe girebilmek için sahip olunması gereken şeyler listesi değişti. Düzeltiyorum, güncellendi. Bilgi/eğitim, birikim, tecrübe gibi edinilmesi zor ve uzun vakitler alan kıstaslar artık geçer akçe değil. Ne geçiyor derseniz, kara gün ile dostluğu herkesçe malum olan ak akçe ve bir dil olarak da “AKçe” epey prim yapıyor. AKçe diliyle yazılmış bir referans (torpil diye de bilinir) mektubu olmadan, günümüzde bırakın itibarlı makam mevkileri, sıradan da olsa bir mevkiye gelmek veya zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak kadar maaş alabilmek çok mümkün değil. Bu mektuplar genelde “selam ve dua ile” kalıbı ile biter. 

Vesayet Bitti

Eşini, çocuklarını, bütün ailesini ve akrabalarını, yönettiği üniversitenin kadrolarına yerleştiren rektörler sık sık haberlere konu oluyor. Ne yapsınlar kardeşim, daha layık insan bulamıyorlar ki... Rektörlük için profesörlük şartı da kaldırıldı, çok iyi oldu, temsilde adalet geldi. Gerçi, o şekilde alınacak rektörler tedarik edildikten sonra tekrar değiştirildi galiba. Kararnameler, kararnameleri düzelten kararnameler veya düzeltilmiş kararnamelerde bazı düzenlemeler hakkında kararnamelerin bir ya da birkaçında zannedersem bu hususlar geçti ama takip etmek için Kemal Gözler’e sahip olmak gerekiyor. Merkez Bankası başkan yardımcılığı için tecrübe şartı kaldırıldı. Madem bu bankanın adı Merkez, toplanıp gelebilsin herkes. Vesayet bitti hamdolsun, pratisyen doktorların bile başhekim olabildiği bir memleket olduk, daha ne olsun! 

Eskişehir’de AKP milletvekilinin 26 yaşındaki oğlu, bir ay önce üyesi olduğu THK’da il başkanı oldu, ortalık karıştı. Soruyorum, Eskişehir’in plakası kaç, 26. Çocuk kaç yaşında, 26. Millet olmuş bir çengi, iftirada denedi binbir rengi, göremedi buradaki ahengi! Vay efendim, o yaşta insanların aklı bir karış havada olurmuş, nasıl yönetici olurmuş falan... Yahu, hava kurumu bu, aklı havada olandan daha liyakatli biri olabilir mi bu iş için? Kayseri’de İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine atanan isimleri AKP il başkanı açıklamış diye eleştiriliyor. Müjdeli haberleri paylaşmasın mı milletle? Ne güzel işte, parti-devlet-millet elele...

Basit memuriyet mülakatlarında bile “reis denince aklınıza ne geliyor?” ve “reis için ölür müsün?” gibi liyakat ölçen sorular soruluyor. Muhtemelen bir Orhan Gencebay şarkısından ilhamen “bir aşk vardır bir gönülde, liyakat onu seven deli gönlümde” veya ona benzer bir şey diyorlardır işe girenler. Bir liyakat ölçüsü olarak aşk önemli. Aldığı ihalelerle gündeme gelen birisi, “Erdoğan'ın dürüstlüğünü, yiğitliğini gördüm, gördükçe aşık oldum. Doğrusu solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki,  böyle bir ilahi aşk iki erkek arasında olabiliyor” demişti. 

ÖVER-REİS Makinesi

Formül çok karışık değil; baktın ki iş sakat, hemen içine biraz riya kat, gelsin sana liyakat! Başımızın taçlı belası coronoavirüs salgını boyunca iş yapamayan şarkıcılar, yiyecek ekmek bulamayacakları hususundaki endişelerini dile getirdiler. Haşmetli devletimiz, kendilerine youtube konserleri verdirmek suretiyle hem milletimizin moralini yükseltti, hem de fakir-fukara ünlülerin aç kalmasına müsaade etmedi. İçlerinden biri Boğaz’da lüks bir restoran açarak hayata tutunmaya çalışıyor. İşte o meşhur kişi demiş ki “herkes Reis’le beş dakika geçirse keşke...” Seksen küsür milyon insanımızın bunu gerçekleştirmesi çok mümkün değil. Diyorum ki, Reis ebatlarında ve onun hatlarına sahip bir robot yapılsa, yapay zeka falan yüklense... Seri üretimle çoğaltılan robotlar sokaklarda “Hanımların dikkatine: Över-Reis makinesi ayağınıza geldi. Beş dakika görüşülür, övgüler alınır” sloganlarıyla dolaştırılsa daha pratik olmaz mı? O beş dakikada isteyen Reis’i övsün, isteyen Reis’ten övgü dinlesin...
Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/hanimlarin-dikkatine-over-reis-makinesi-ayaginiza-geldi_524420

Hahahaber-Masumiyet Müzesi


HAHAHABER


Orhan Pamuk’a Danıştay şoku: Masumiyet Müzesi camiye çevriliyor!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Orhan Pamuk hakkındaki sözlerini ihbar kabul eden Danıştay dayalı döşeli dairesi, Masumiyet Müzesi’nin camiye çevrilmesi hakkındaki kararı oy birliğiyle kabul etti. 

Kararı değerlendiren Pamuk, "hayata pamuk ipliğiyle bağlı sanata vurulmuş bir darbe" diyerek eleştirdi. Ayrıca hakkında tutuklama kararı çıkan Celal Salik için “Bulursanız bana da haber verin, Kara Kitap’ta aramadığım yer kalmadı onu, sabahtan yatana kadar...” dedi.

NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .

Hahahaber-İETT-DARK


HAHAHABER




İETT, DARK dizisine ilham kaynağı oldu!

İBB basın sözcüsü, düzenlediği basın toplantısında, Netflix’te yayınlanan DARK dizisinin finaline ilham kaynağı olmaktan gurur duyduklarını söyledi. Sözcü, sözlerine şöyle devam etti: “Koyu renklerin ve karanlığın hakim olduğu dizide neredeyse renkli tek obje sarı yağmurluktur. Senaristler, İETT otobüslerimizin renginden etkilendiklerini beyan edip bizden izin almışlardır. Biz de kendilerine jest olsun diye, 500T gibi zaman ve mekanı bükebilen, Dark felsefesine uygun bazı hatlarımızın işletme adını “Özel Dark Otobüsü” yaptık. Sonra, ülkemizde yerli ve milli karanlık madde üretiminin yapıldığı ve bu maddeden dolayı camları kararan metrobüsün ismini de “Geçitrobüs” diye değiştirdik.



Malum pandemi döneminin başından beri otobüzlerimizin tabelalarında #BirlikteBaşaracağız yazıyoruz. Biliyorum, durağa yaklaşan pek çok otobüs üzerinde aynı yazıyı görünce, hangisinin sizin beklediğiniz otobüs olduğunu bilemediğiniz için kızıyorsunuz ama sarı yağmurluklu Jonas ve Martha’nın birlikte hareket ettiği Dark finaline ilham verdiğimizi de unutmayın. İzlemeyenler için spoiler gibi oldu ama daha fazla ayrıntı vermeyeceğim.”

NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .

Sayı-sallama


Sayı-sallama
Günümüz modern matematiğine gelen yolun, çakıl taşları ile yapılan hesaplamalarla başladığı söylenir. Tabiî en eski zamanları düşünürsek; insanların etrafta ilişkili olacağı nesne, kavram, olgu sayısı için yeterli bir araç çakıl taşı…

Eski çağ insanının, yaşadığı bir muhitte avlayabileceği mamut sayısı en fazla ne kadardı ki? Ya da ona saldırabilecek aslan, kaplan, kurt gibi yırtıcıların kaydını tutmak için Excel tablosu gerekir miydi? Yahu, etrafta kaç insan vardı, kaçının diğerlerinden haberi vardı? Haberi olsa umurunda olur muydu, bilemiyorum. Etkileşim içine girmedikten sonra bir anlam ifade etmeyebilir, büyükleri değilse o insanları “say”mayabilirdi muhtemelen.

Zamanla çevreyle etkileşim ve diğer insanlarla iletişim arttıkça, çakıl taşı metodunun yetersizliği anlaşılmış ve adetleri temsil eden resimler olarak sayılar kullanılmıştır. Buna sayı-sallama diyebiliriz. Yani büyüklük, adet, şiddet, etki gibi ölçülebilen her şeye bir değer verilmesi durumu. Tabiî bu sayıları bilmek ve kayıt etmek yetmemiş, birbirleri ile yapılabilecek işlemlerin de hesap edilebilmesi problemi doğmuştur. Takas sistemi ve paranın bulunması ile birlikte alacak-verecek hesabı, mesafe ve alan ölçümü…

Sayılar ve hesaplamalar karmaşıklaştıkça bu iş bir disiplin içerisinde yürütülmeye başlanmış, bilinen doğrulardan (aksiyom) yola çıkarak çeşitli ispatlar yapılmış ve ispatlanan her bir olgu yepyeni ispatların oluşturulmasında kullanılmış, böylece bir bilim dalı olarak matematik ortaya çıkmıştır. Matematik dünyasının en büyük âlimlerinden biri olan El-Harezmî, cebir ve algoritmanın kurucusudur. Bilgisayar programlamasının da temelini oluşturan algoritma, belirli amaca ulaşmak için izlenmesi gereken yol, yapılması gereken işlemlerin adım adım sıralanması demektir.

Üniversitelerin mühendislik-fen bilimleri bölümlerinde okuyan öğrenciler ilk senelerinde Calculus 151/Mat 151 dersini alırlar. İşte buradaki calculus, Latince çakıl taşı anlamına gelir. Bir nevi, çakıla vefa çalışması gibi. Çoğu öğrencinin o derste “çakıl”masının ironik bir anlamı vardır belki de. Sayılarla hızlı işlem yapma gücüne indirgendiği için midir bilmiyorum, ülkemizde matematik deyince öğrencilerin üzerine matem çöküyor. Zor olduğunu düşünen öğrencilerimiz çok fazla. Makinelerin yapabildiği hesapları kafadan yapan insanlara zeki, kafası çalışan gözüyle bakıyoruz da, o makinelere o hesapları kaydeden veya onları yapmayı öğretenin yine insanlar olduğunu unutuyoruz.

Matematiğe hep yardımcı bilim gözüyle bakılıyor, ama temel eğitim ve üniversitede aldığımız fen bilimleri derslerini daha iyi anlamak için bir matematik öğretilmedi bize. Aksine, fizik ve kimya öğrenimi benim o derslerdeki becerimi geliştirmek yerine matematiğimi ilerletmemi sağladı. Uzun formülleri ezberletip, sordukları problemlerde bir değişken hariç formülün bütün parametrelerini vererek bilinmeyen değişkenin bulunmasının istenmesi, fizik veya kimya öğretmek değildir bence. Nasıl bir sistem varsa, matematiği kendi dersinde öğretemiyor, fen bilimleri derslerinde de o dersler değil matematik gelişiyor. En kestirmeden gitmeyi seven bir millet olduğumuz için formülü ezbere bilmeyi ve probleme uyup uymadığına bakmadan hemen uygulayıp bir sonuç üretmeyi marifet sanıyoruz.

Ortaokulda okuyan bir öğrencimize sorun, size bir dünya formül sayabilecektir. O formülleri kimin ve nasıl bulduğunu, dahası hangi durumlarda uygulanması gerektiğini öğretmeden PISA sınavlarında iyi dereceler beklemeyelim derim.

Matematik yalan söyler mi?

Sayılarla yapılan işlemler ve bu işlemlerin içerisinde yürüdüğü kurallar her yerde aynıdır. Bir üçgeni kâinatın hangi köşesine götürürseniz götürün, kenar uzunluğu değişmeyecektir. İki ile ikiyi Ay’da toplayanlar, Dünya’dakinin altıda biri değerinde bir sonuç bulmaz. Sayılar yalan söylemez, ama sayıları el çabukluğu marifetiyle karıştırıp istediğini önümüze koyan kişiler bize yalan söyleyebilir. Alış fiyatı 80 lira olan bir ürün 100 liraya satılırsa, yüzde 25 kâr elde edilmiş olur değil mi? Yüz liraya alan müşteri %25 oranını fazla bulursa satıcı “Olur mu ağbiciğim, ürün maliyeti satış fiyatının yüzde 20 altında” derse yalan söylemiş olur mu? Herkes yüzdeyi kendine bakan yüzde görür. Kayserili bir tüccara atfedilen şöyle bir deyiş var: “Üç liraya alıp beş liraya satıyoruz, yüzde iki kârla geçinmeye çalışıyoruz.”

Günümüzde sayı-sallama işi fevkalade bir sürat kesbetti. Eskiden kâğıt üstünde tutulan hesap ve kayıtların neredeyse tamamı sayısal veri şeklinde bilgisayar tabanlı sistemlerde tutulup işleniyor. Bunun için milyonlarca masaüstü-web uygulaması ve mobil uygulama kullanılıyor.
Sanal ortamlarda dijital kimliklerimizle işlemler yapıyor, yapılan işlemleri onaylıyoruz. Para artık neredeyse tamamen kaydî bir hâl alma yolunda hızla ilerliyor. Yakında artık nakit para diye bir kavram kalmayabilir. Makine öğrenmesi ve yapay zekâ konularındaki gelişmelerle, bugüne kadar insanlar tarafından icra edilen pek çok meslek artık yazılımlar ve robotlar tarafından yürütülecek. Resim, müzik gibi sanat dallarında bile eserler veren yapay zekâlar geliştirildi. Çok hızlı veri toplayıp işlemesi, öğrenebilmesi ve hızlı karar verebilmesi sebebiyle yapay zekâlara teveccüh artabilir. Ancak vicdan ve gönül gibi kavramlar nasıl sayısallaşabilecek ya da sayısallaşabilecek mi, onu merak ediyorum. Robotokrasi, kendi etik ve estetik değerlerini oluşturup insanlara dayatacak mı? Matrix filmindeki meşhur replik geldi aklıma:

“Makinelerin, leziz buğdayın tadını nereden bildiğini merak ediyorsundur. Belki yanlış yaptılar. Belki leziz buğdayın tadı yulaf ezmesi ya da ton balığı gibiydi. Bu durumda insanın aklına çok şey takılıyor. Örneğin tavuk, belki tavuğun tadına karar veremediler, bu yüzden tavuk etinde her şeyin tadı var.”

Link: http://www.gencyorumdergisi.com/2020/07/sayi-sallama/

Öne Çıkan Yayın

Vaka-yı AKiye

Sefer Selvi Karikatürü   Maldivler’e tatile gidenler, Monaco’da yediği ıstakozla fotoğraf çektirip verdiği “ıstAKPoz”u sosyal medya plat...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: