Bu Blogda Ara

Arşiv

Seçim Üzerine...

Seçim üzerine
İbrahim Özdabak Karikatürü


“Biz, dindar insanların bütün selametini ve refahını, dine hizmet eden ve kendi de dindar olan insanlara oy vermekte buluyoruz, bize karışma!”

İnsanların takva derecesini Allah bilir. Kalplerini biz bilemeyiz, sadece muttali olabildiğimiz hareketlerini değerlendirebiliriz. Bulundukları mevkilerdeki görevlerini muntazaman yerine getirebilmek için dindar olmaları şart değildir. Dine ilişmemeleri din ve dindarlar için yeterlidir. 2020 yılında yapılan İslamîlik endeksine göre İslam’a en uygun yaşayan ülkeler sıralamasında Türkiye 100. sırada çıkmış. Dine nasıl hizmet edilmiş acaba?

“Kamuda başörtüsü problemi kalmadı. Faizi indirdiler, Ayasofya’yı açtılar, İmam-Hatip okulları çoğaldı, yeni ve güzel camiler inşa ettiler, yöneticilerimiz çok güzel Kur’an okuyorlar...”

Zahiren görünen, reklamını yaptıkları işlerle hakikatte olan biteni karşılaştırmak lazım. Gelişmiş ülkelerde dini inancı ne olursa olsun herkesin inandığı şekilde giyinmesini güvence altına alan düzenlemeler mevcut. Hâlihazırda bizdeki uygulama, sadece şu anda ilişilmiyor oluşudur. Yönetime gelen hiç kimsenin itiraz edemeyeceği ve kaldıramayacağı bir inanç hürriyeti teminatı oluşturmak çok mu zor?

Bankalara borç verirken düşük faiz uygulamaya başladılar, doğru ama ticari hayatta uygulanan bütün faizler yükseldi. Her fırsatta vatandaşları faiz ile borçlanmaya çağırıyorlar. Bankalara kredi ve kredi kartı borcu olmayan vatandaş kalmadı gibi. Dolar kurunu yükseltmemek için, parası olan insanlara devlet eliyle faiz verildi, hem de fakir halkın sırtından alınan vergilerle. Bunun adı da faizle mücadele, öyle mi?

VİP girişleri olan lüks ve şatafatlı camilerle İmam-Hatip’ler açılıyor ama ateist ve deistlerin sayısı tarihte hiç olmadığı kadar arttı. İnşaatından birilerinin kazançlı çıktığı ve içine siyaset sokulan ihtişamlı binalar hizmet etmeye yetmiyor demek ki.

İslam’a hizmet edilmişse, İslami değerlerin yükselmiş olması gerekmez miydi? Nerede toplumsal huzur, barış, refah ve bereket? İslam, selamette olmaktır. Kendimizi güvende hissedebiliyor muyuz? Çeteler, mafyalar sokaklarda cirit atıyor. Yerlileri yetmiyormuş gibi enva-i çeşit uluslararası mafya, güpegündüz AVM’lerde birbirleri ile hesaplaşır oldu. Dolandırıcılar, kara para aklayıcıları, uyuşturucu tacirleri elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor. Otellere, restoranlara, liman işletmelerine çöken çökene...

Üretim, yatırım ve ticaret erbabı sürekli diken üstünde; haraç için kapısını kim çalacak endişesi, rüşvet vermeden işlerini yürütememe, tanıdık ve torpil olmadan büyük işler alamama gibi dertleri var. Her an, yeni bir vergi düzenlemesi getiren bir kanun çıkması muhtemel. İhracattan kazandığınız parayı 6 ay içinde yurtiçine taşıyın dendi, yetmedi, onun en az %25’ini TL’ye çevirmek zorundasınız dendi, o da yetmedi o oranı %40’a çıkardılar. Sermaye hareketlerini kısıtlayacak hangi düzenlemenin getirileceğinin kestirilemediği bir ortamda nasıl güvenli bir ticaret yapılır? Yurtdışından yatırım için kim parasını getirip emanet eder? Üstelik başı sıkıştığında hükümet, istediği bir esnaf/tüccar grubunu günah keçisi olarak belirleyip, ekonomideki bütün krizlerin sebebi olarak ilan edebiliyor.

İnsanlar, gösteri ve yürüyüş gibi kanunlarla teminat altına alınmış haklarını kullanamadıkları gibi, konuşmaya bile korkar oldu. Nemelâzım, başıma bir şey gelmesin diyerek kendi kendilerine sansür uyguluyor. İddianamesi bile yazılmadan yıllarca hapiste tutulanlar var. İltisak diye bir şey tutturmuşlar, lahmacun siparişini getiren kurye ile telefon görüşmenizden terörle iltisaklı hale gelebilirsiniz. Cep telefonunun bir terör zanlısıyla (suçlusu olduğu ispat edilmese de olur) aynı baz istasyonundan sinyal almasını bile iltisak sayan zihniyet, herkesi terörist ilan edebilir. AİHM ve AYM kararları hiçe sayılabiliyor.

Geçenlerde arkadaşlarla 12 Angry Men/12 Öfkeli Adam filminden bahsediyorduk. Türkiye mahkemelerinde jüri sistemi olsa nasıl işlerdi diye sorulunca “Tek Öfkeli Adam” filmi olurdu dedim. Tek öfkeli adam, davaların hem jürisi, hem avukatı, hem savcısı, hem de hâkimi olabiliyor çünkü. “Onu öyle bırakmam” dediği insanlar anında tutuklanıyor.

Ekonominin halini anlatmaya gerek yok, parası bizden 20-25 kat fazla değerli olan AB ülkelerinde bile gıda fiyatları döviz bazında bizden daha düşük. Bütün dünyada fiyatlar düşerken bizde yükseliş hız kesmiyor. Karar Gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, 29 Nisan 2023 tarihli yazısında fiyat karşılaştırmalarını fişleriyle birlikte gösterdi. Ev, araba almak orta gelir grubu için uzak bir hayal oldu.

Kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen ihaleleri maliyetinin çok çok üzerinde ücretlerle yandaşlarına peşkeş çektiler. 25-30 yıl boyunca aratarak gidecek garanti ödemeleri ile geleceğimizi ipotek altına aldılar. Liyakatsiz atamalarla devlet kurumlarını yakınlarının çiftliği haline getirdiler, beşer altışar ballı maaş dağıtıyorlar.

“Siyaset böyledir, başkaları gelse de aynı şeyi yapmayacak mı? Hem, dava için yapılıyor her şey...”

Bu nasıl bir davadır ki, uğrunda insanların hürriyeti göz göre göre kısıtlanıyor, keyfi muamelelerle tutuklanıyorlar? Rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, kul hakkı yeme gibi İslam’ın yasakladığı işler dava için mi vaka-yı adiye haline gelmiş? 20 yılda nüfuz etmedikleri ve kendi adamlarını yerleştirmedikleri hangi kurum ve mevki kalmış, sözlerinin üzerine kim söz söyleyebiliyor? Dava diyerek türlü gayrimeşru işlerine uydurdukları kılıf, hangi noktaya gelince duracak?

Kendilerinden olmayan herkese karşı kullandıkları nefret dolu dil, her daim takındıkları kibirli, üstenci ve düşmanca tavırla mı dava yürütüyorlar? Firavun’a karşı bile yumuşak dille konuşulması gerektiğini söyleyen Kur’an’a ne kadar uygun bu metot? Karşılarındaki insanlar mı Firavun’dan daha kötü, kendileri mi Hz. Musa’dan daha yüksek?

Dindar insanlara hitaben söyledikleri “Biz yoksak siz de olmazsınız” sözü, kendi yerini sağlamlaştırma çalışmasından başka bir şey değil. Ekonomiden şikayet edenlere, ezanlar susmaz deniliyor. Nerede adalet diye sorulunca, bayrak inmez cevabı geliyor. Hangi konuda sıkışsalar, mevzuyu dinî bir hükme bağlayıp sıyrılma peşindeler. Dinî hükmü duyan nasıl olsa itiraz edemeyecek, eden de din düşmanı diye adlandırılacak. Kavga eden çocukların, kendini korumak için Kur’an cüzünü siper etmesi gibi. Cüze hürmet gösteren, kavga sırasında cüzün zarar görmemesi için onu güvenli bir yere koyar, gelecek darbelere hedef olsun diye elinde tutmaz.

Başkalarıyla aynı şeyleri yapıyorlarsa neden bunları seçelim? Din adına hareket ettiklerini söyledikleri için bazı insanlar onları sorgulamayı dine karşı gelmek diye tefsir edebiliyor. Reisleri ne yaparsa yapsın, vardır bir bildiği denilip baş tacı ediliyor. Bu adamlar Allah tarafından görevlendirilmiş değil. Dinin sahibi ve tek temsilcisi değil. İbadetleri kendileri ile Allah arasında, bilemez ve karışamayız. Görünen o ki pek çok hareketleriyle insanları dinden ve dindarlardan soğuttular. Söyledikleri yalanları sıralansa kitap çıkar ortaya. Kendilerine emanet edilen milletin parasını çarçur ederek o emanete hıyanet ettiler. Söz verip de yapmadıkları işlerin haddi hesabı yok. Dini ilimlere vukufiyetlerine dair bir emare görünmediği gibi, dünya işlerini dahi bilmedikleri, memleketi getirdikleri durumdan belli.

“Tamam, kusurları noksanları olabilir ama onları seçmeyeceğiz de kimi seçeceğiz?”

Soru yanlış, seçimini yapacağımız şey kişi değil, aslında sistemdir. Fiili olarak Meclis’in ortadan kaldırıldığı, anayasa hükümlerinin açıkça çiğnendiği, HSK yapısı değiştirilerek hukukun emirber hükümet neferi olduğu, bakanların bırakın itiraz etmeyi, istifa bile edemediği, birinin ağzından çıkan her sözün kanun gibi işletildiği, büyüğünden küçüğüne bütün kurumlardaki her atamayı bir kişinin yaptığı sistemi mi seçeceğiz? Sandığı otokratik yönetimlerini meşrulaştırma aparatı olarak gören, bütün güç ve yetkileri bir kişinin eline veren, dünyada emsali olmayan ucube sistemle mi devam edeceğiz?

Ben şahsen, kuvvetler ayrılığının uygulandığı, denge ve fren mekanizmalarına sahip, farklılıkları düşmanlık sebebi değil, demokratik sistemin cilvesi ve bir zenginlik olarak gören, başta muhalefet partileri olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, meslek odaları ve fikir toplulukları gibi demokratik sistemlerin vazgeçilmez unsurları ile meşveret ederek hareket eden bir sistemin hayata geçmesi için oy vermeyi düşünüyorum. Size de tavsiye ederim...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/secim-uzerine-1_581733

https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/secim-uzerine-2_581781

 

 

Techno Orucu

 

Techno Orucu


Seçime yaklaştığımız şu günlerde, seçim atmosferinin en yoğun yaşandığı mecralar sosyal medya ve internet araçları oluyor. İşleri sadece kitleleri saflarına çekmek için propaganda üretmek olan binlerce troll, maalesef bu atmosfere oldukça zararlı gazlar salıyor.

Ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve karşı olduğu tarafı düşman gibi gösterme dilini geçtim, o dil hep vardı. Solunan nefretle dozajı artan bu dille, apaçık iftiralar atılıyor ve yalan haberler üretiliyor.

Rakip siyasetçilerin eski zamanlarda söyledikleri sözler, bağlamından koparılarak yeniden servis edilebiliyor. Sözlerin geçtiği konuşmadan cımbızla çekilen kısımlar sergilenerek taraftarlar linçe davet ediliyor. Gün geçmiyor ki #FalancaKişiHaddiniBil, #FilancaKişiTutuklansın gibi etiketler sosyal medyada en çok konuşulan başlıklar içine girmesin.

Arşivlerde tamamı bulunan konuşmaların orijinal halini yayınlayıp ilgili konuşmanın tarihini ve hangi konjojktürde kullanıldığını anlatmak mümkün ama bu düzeltmeler, iftira edenlerin gazına gelerek işin aslını hakikatini sorgulamadan hakaret etme furyasına kapılanların ne kadarına ulaşabilir, o meçhul.

Üzerinde oynama yapılmış düzmece resimler, başka zaman ve coğrafyalara ait görüntüler kullanılarak yapılan karalamalar da eksik değil. Kişilerin söylemedikleri sözler veya yapmadıkları işleri itiva eden paylaşımlar gırla gidiyor. Sosyal medyanın, kullanıcıların arkadaş çevresi, beğeni ve paylaşımlarından hareketle oluşturdukları profile uygun içerikleri öne çektiğini göz önünde bulundurduğumuzda, doğru haber ve içeriklere ulaşmak için fazladan gayret sarf etmek gerektiği açıktır.

Polisiye tedbirlerle yalan haberin önünü kesmek mümkün değildir. Rağbet görmezse bu tarz manipülasyon denemeleri başarılı olamaz. Seçime yaklaştıkça daha çok artacak olan bu yalan haber ve propaganda etkisinden korunmak için “Techno Orucu” tutmak iyi olur. Gündelik hayatımızın içerisine iyice yerleşmiş olan bilgisayar ve cep telefonunu tamamen terk etmek, sosyal medyayı hiç takip etmemek mümkün değilse bile, en azından provokatif olma ihtimali yüksek olan haber ve paylaşımları gördüğümüzde, doğruluğunu teyit etmek için araştırmak çok meşakkatli olmasa gerek. Beğeni ve paylaşımdan önce bu tahkikat çok önemli.

Ramazan aynda, oruç tutmaya heveslenen ve bütün gün boyunca oruç tutamayan çocukları teşvik ve oruca alıştırmak için geliştirilmiş, yazımızın başlığına da ilham kaynağı olan tekne orucu gibi, techno orucunun da çocuklara bakan yönü çok mühimdir. Karakterlerinin şekillendiği yaşlarda çocuklarımızın telefon, tablet, bilgisayar ve oyun konsolları bağımlılığı eğitimciler, psikologlar ve konuyla ilgili çeşitli uzmanlar tarafından incelenip çözüm yolları araştırılmalıdır.

Oynadıkları çevrimiçi video oyunlarında, seyrettikleri videolarda ve filmlerde maalesef yaşlarına uygun olmayan ve gelişimlerini menfi manada etkileyebilecek pek çok unsur var.

Bir kere, sanal dünyada sınır yok. Oyunlar hiç bitmiyor, sürekli bir üst seviye var. Yoksa bile sonsuza kadar oyun döngüsünün içerisinde kalmak mümkün. Oyun hakkı hiç bitmiyor veya bitse bile yeniden başlama imkanı var. Kendilerini kontrol ederek oyunu sonlandırmaları çok zor.

“Hile” denilen şey çok yaygın, hile yapmak çok normal karşılanıyor. Kendi aralarında hile kodlarını ve şifrelerini paylaşıyorlar. Hırsızlık, talan, gasp, ateşli silah kullanımı, öldürme ve yaralama, şiddete ve korkuya dayalı oyunlarda başarılı olmak için yapılması elzem şeyler. Sanal-gerçek ayırımını yapmakta zorlanan çocuk bünyeleri için kötülük maalesef sıradanlaşıyor, insani değerlerden uzak fiiller birer davranış kalıbı olarak hayatlarında yer etmeye başlıyor. Aralarda çıkan reklamlar da cabası, neredeyse kontrolsüz olan bu reklamlarda nasıl içeriklerle karşılaşacakları meçhul. Dolandırıcılık linkleri veya zararlı içerikler sebebiyle ebeveynler maddi zarara da uğrayabiliyor.

Videolara gelince, meşhur olmak ve bu vesileyle para kazanmak isteyen kişilerin gündeme gelmek/orada kalmak için çektikleri saçma videolar alabildiğine var, tamamen vakit kaybı... Biri bitmeden bir sonraki video beliriyor ekranda. Çocukların beğenileri, mizah anlayışları, kısaca hayata bakış açıları trend videolara göre şekilleniyor. Görünür/görünmez bir sürü reklamla durmadan tüketim arzusu kamçılanıyor. Durmadan değişen görsel uyaranlara maruz kalan zihinler odaklanma problemi yaşamaya başlıyor. Ekran karşısında hareketsiz kalmanın getireceği gelişim bozukluklarını da doktorlar incelemeli.  

Sonuç olarak, değer ve ilke gibi mefhumları tanımayan, kazanmak için gayr-ı meşru da olsa bütün yolları denemekten kaçınmayan, tamamen tüketime odaklı ve tatmin olması çok mümkün olmayan çocuklar büyütmek istemiyorsak, onları gerçek dünyadaki faydalı bilgi ve uğraşlara yönlendirecek bir techno orucu tutturmak şart. Tabii ki, öncelikle büyükler techno orucu tutup çocuklara doğru örnek olmalı...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/techno-orucu_581448

İlgili diğer yazılar:

Terk-i Dünya Terk-i Tech

Çevrim Teorisi

 

Lockman Hackim-Kadir Gecesi Mesajı

 


Kadir Gecesi olmasını temenni ettiğimiz geceden önceki günün gündüzüydü. İslami ıstılahta önce akşam namazı ile gece başlar, arkasından günü gelir. Telefonum susmak bilmedi... Mesajların biri diğeri arkasından gelip duruyordu. Güllü, güvercinli, Kabe temalı mesajların kimilerinde arka planda ilahiler de vardı.

Mesajların çoğunda, kimden geldiğini telefon söylemese, içerik kısmında kime gönderildiği veya kimin yazdığı konusunda bir bilgi yoktu. Kiminde spesifik olarak Kadir Gecesi ibaresi geçiyorken, kiminde ise özlü bir söz veya dua eşliğinde “kandiliniz mübarek olsun” gibi jenerik bir ifade vardı. Her kandilde ve herkese gönderilebilecek kadar parametrik mesajlar, ne yalan söyleyeyim bana çok samimi gelmiyor. Belli ki, mesajı gönderen kişi, kendisine güzel bir tanesinin gelmesini beklemiş. Hiç mesaj almasa kendisi de gönderemeyecek yani.

Ben de, kendi meşrebimde bir mesaj yazmaya karar verdim. En azından kimden geldiği belli olsun, mesajı görenler, bunu yazsa yazsa Lockman Hackim yazar desin diye. Tabii ki ben de mesajımı parametrik hazırladım, ALICI_ADI değişkenine kendi adınızı yazabilirsiniz. Mesajım şöyle:

“Geceler içerisinde hidden özelliği ile saklanmış, bin aydan hayırlı Kadir geceniz mübarek olsun. Şeytanların prangalarla ‘disabled’ olduğu Ramazan ayında, günah defterinizin ‘read-only’ olmasını dilerim. İnşallah melekler sevaplarınızı ‘save’ etsin. Upload edeceğiniz zipli sevap dosyaları, açıldığında kat kat hasene kazandırsın. Amel defterinizde şu komutlar çalışsın:

INSERT INTO Amel_Defteri (‘namaz’, ‘hatim’, ‘dua’, ‘tövbe’, ‘istiğfar’) SEVAP VALUES(10,100,1000, 30000, 50000) WHERE kul_id={ALICI_ADI}

DELETE FROM Amel_Defteri WHERE amel_id=’günah’

Yani, günahlarınız NULL, sevaplarınız FULL olsun, WHATSEVAPP gruplarınız mesajla dolsun.

Rabbim sizi visible ve invisible değeri TRUE olan bütün belâlardan muhafaza etsin.” 

Lockman Hackim serisinin önceki yazıları:

Bilişim İktidarı Partisi 

PC'lik Bozuklukları

 

Locman Hackim

 

Siyasete Endeksli Hayat

 

Siyasete Endeksli Hayat
İbrahim Özdabak Karikatürü

Seçime yaklaştığımız şu günlerde, siyasetin hayatın her alanına nasıl nüfuz ettiğini daha iyi hissediyoruz. Gündelik hayatımızın en küçük meselelerinde dahi, siyasi tarafgirlikler tezahür ediyor. Yakın akrabası, kırk yıllık dostu olsa bile siyaseten hasmı olan kişi ile kanlı bıçaklı olan, irtibatı kesenler oluyor.

Partizanlık her devirde vardı ancak bu kadar keskin ayrışmayı hayatımda görmedim. Eskiden, insanların temayülleri farklı olsa da medenice tartışılır, çoğunlukla tartışmaların sonunda birlikte gülünür ve geçilirdi. Rakip siyasiler çeşitli ortamlarda bir araya gelir, birbirlerine eğlenceli ve zekice sataşmalarda bulunurlardı. Öyle, kağıttan-prompterden yararlanarak konuşmazlardı. Hazırcevap adamların nüktedan çıkışları karikatürlere konu olurdu.

Şimdi, havadan sudan bahsederken biri “bu sene de hiç kış gelmedi, hep kurak geçti” dese, beriki cevap yetiştirir “falanca zihniyeti yüzünden bereket kesildi” diye. Pazar fiyatlarından şikayet edilmeyegörsün, hemen fiyat artışlarının sun’i olduğunu, gözü doymaz aracıların milleti kazıkladığını ve asıl dertlerinin de hükümeti zor durumda bırakmak olduğunu başka biri çıkar söyler.

O güne kadar adı sanı duyulmamış bir futbol takımı, hükümetten zevatın açık desteklerine mazhar olunca bir bakıyorsunuz şampiyon oluyor veya zirveye yakın bir yerde ligi bitiriyor. FalancaSpor iktidarın takımı, FilancaSpor taraftarları muhalif diye spor müsabakaları bile siyasi çekişme gölgesinde yorumlanır oldu. Bazı futbolcuların siyasi taraftarlıklarını açıktan sergiledikleri videolar da tuz biber ekiyor bu yaraya.

Şarkıcı, oyuncu, müzisyen gibi meşhur insanların gazetelere verdikleri demeçler, sosyal medya paylaşımlarında siyasi polemik aranıyor. Ağaçlar kesilmesin diye tweet atsa bir meşhur, anında yakasına yapışıyorlar “Asıl meselenin ağaç olmadığını bilmediğimizi mi sanıyorsun?”, “Büyük projelere karşı çıkan hain, terörist!” diyerek linçe başlıyorlar. Aynı kişi, bir devlet kurumuna teşekkür ettiğini söylediği anda öteki mahalle bu sefer başlıyor: “Vay dönek, kaç para verdiler sana?”, “Sarayda konserlere seni mi çağıracaklar, hayırdır ne bu güzelleme?”

Bu raddeye nasıl geldik?

En başta mukaddes değerler, bir zümrenin tekelindeymiş gibi davranıp istismara başladılar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi din düşmanı, hain, terörist ilan ederlerse ne olur? Birileri çıkıp onlara oy vermenin farz olduğunu, verilen oyların sırat köprüsünde berat olacağını söyler, öteki karşı tarafa oy verenlerin cehennemde yanacağını...

Devlet kurumları günlük siyasetin neferi gibi davrandı. Camilerde yapılan mitingler, hükümet politikaları ile uyumlu siyasi hutbeler insanları camiden soğuttu. Depremde ilk yardıma koşan insanlar durduruldu, yapılacak bir iş varsa devlet yapar denildi. Kurtarma şovları esnasında şikayet edenleri nankörlük ve hıyanetle suçladılar. Asıl görevi yardım dağıtmak olan kurumlar parasıyla malzeme ve hizmet sattı.

Ölü sayısı, işsiz sayısı, enflasyon gibi açıklanan resmi rakamlara insanlar artık hiç inanmaz oldu. Muhalefet tarafının miting yapacağı şehir için AFAD, bir gün öncesinde şiddetli yağış ve fırtına uyarısı yaptı. YSK, daha önce hiçbir seçimde uygulamadığı ve kanunda olmayan bir konuyu seçim günü öğleden sonra duyurdu, mühürsüz pusulalar da geçerli sayıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminde bir zarftan çıkan dört pusuladan sadece biri iptal edildi, seçim tekrar edildi.

İyi ve güzel olan ne varsa, öyle sahiplendiler ve bu sahiplenmeyi öyle abarttılar ki, kendilerini eleştiren herkes o güzel şeylere de karşıymış gibi davrandılar. TOGG mesela... Başarılı ve güzel bir proje olabilir. Ancak eksik ve gediklerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Dünyaya meydan okuyoruz, bütün otomotiv devleri kıskanıyor diye şişirmek başta o projeye zarar verir. Bu atılım ne kadar iktisadidir diye tartışmayalım mı? Bu projede kullanılıyor olup başka hiçbir marka ve modelin sahip olmadığı bir özelliği yoksa nasıl dünyayı titretebilir? Yaygın kullanılabilmesi için gerekli altyapı, servis ağı, şarj istasyonları hazır mı? İnsanımızın alım gücüne ne kadar yakın? Bunlar konuşulmasın mı?

Velhasıl, büyük sevinçler ve güzel projeler kadar emsali görülmemiş musibetler dahi milletimizi bir araya getiremez olduysa, bu tablonun oluşmasına sebep olanlar oturup düşünmelidir.

Otobüs hizmeti veren, çöpleri toplayan belediye seçimlerinde devletin bekası tehlikeye girmez. Bir partiye oy vermek veya vermemek sizi dinden çıkarmaz. Seçilecek olan insanlar Allah’ın veya İslam’ın temsilcisi değildir. Dünveyi bir kurum olan devlet mekanizmasını çalıştıracak fanilerdir. Bu işi yaparken rüşvetler, yolsuzluklar, adam kayırmalar, talanlar gibi pek çok haksız kazançlara bulaşacakları gibi, iş bilmezlik veya kötü niyetle türlü türlü hak gaspları ve adaletsizlikere de sebep olabilirler. Devlet yönetirken sorumlu davranabilecek, şeffaf ve hesap verebilir olacak, insan hak hürriyetlerine saygılı kişileri seçmek istiyoruz.

Bu meseleler yüzünden kalp kırmaya değmez, önümüz bayram... Mümkünse dost ortamlarında bu konulara girmemek en iyisi...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/siyasete-endeksli-hayat_580852

Öne Çıkan Yayın

M'Ako Ağa

  M'Ako Ağa M’Ako Ağa, sıra sıra selvilerin dizildiği bölgenin hemen aşağısında, yeşil yeşil çamların arasında kalan sinemada gösteril...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: