Teknolojinin imkânları ile birlikte uzaklar yakın, mekânlar da
“online check-in” oldu. Sosyal ilişkilerimiz de bu imkânlara uygun
olarak gelişti mi peki?
Şöyle bir düşünelim; bir arkadaşınızla daha önce hiç bulunmadığınız
ve oraya nasıl gidildiğini bilmediğiniz bir mekânda buluşacaksınız.
“Ne var bunda?” demeyin, şimdi biraz daha zorlaştırıyorum durumu:
cebinizde buluşulacak noktayı koordinatlarıyla ve kamera çekimleri ile
gösteren bir harita ve o noktaya nasıl gidileceğini sesli komutlarla
tarif eden bir navigasyon cihazınız yok! O bölgeye hangi ulaşım
vasıtalarını kullanarak gidebileceğinizi öğrenebileceğiniz, otobüs
saatlerine bakabileceğiniz bir uygulama yok. Otobüslerde de hangi durağa
yaklaştığınızı, bir önceki ve bir sonraki durakların neler olduğunu
öğrenebileceğiniz elektronik tabelalar yok. Her şeyden önemlisi,
istediğiniz anda istediğiniz kişiyle haberleşmenizi sağlayacak ve
cebinizde taşınabilecek mobilitede bir cihaz da yok! Ne oldu,
buluşmaktan vaz mı geçtiniz yoksa?
Biliyor musunuz, çok da uzak sayılmayacak bir geçmişte insanlar bu
şartlar altında buluşuyordu. İçinde bulunulan şartların ağırlığı
dostlukları daha da pekiştiriyor sanki. Askerlik arkadaşlıkları meselâ,
kelimenin tam anlamıyla “ölümüne”dir orada… Eskiden “dostluk” kavramını
niteleyen çok fazla farklı kelime yoktu. En fazla, ideolojik yönelimlere
göre değişen tabirler vardı. Yoldaş dendiğinde akla ne bileyim, bir
“İvan” ya da “Vladimir” falan gelirdi. İki kutuplu soğuk savaş
yıllarının bu ayrışımları her alanda kendini gösterirdi. Mesela uzaya mı
çıktı birisi, ona ne deneceğine çıkış yaptığı yere göre karar
verilirdi. Amerika’dan çıktıysa astronot, Rusya’dan çıktıysa kozmonot
deniyordu. Hayır, aynı yere çıkmıyorlar mıydı neticede, neydi bu farklı
olma çabası? Neyse Allah’tan, bu iki ülkeden başka uzaya çıkan olmadı da
sadece iki farklı isimle kaldık.
İnsanlar, dertlerini dostları ile paylaşır, her konuda dostlarının
yardımına ilk koşan da kendileri olurdu. Paraya sıkışılsa ilk dostlardan
borç alınırdı. Dostlar birbirine kefil olurdu alışverişlerde. Sözler
senet kıymetinde olur, vade gününü hatırlatmak gerekmezdi. Sevinçler de
dostlarla paylaşılırdı, sevinçli bir olay için ilk kutlama dostlardan gelirdi. Bir film seyredilse, dostlara
anlatılırdı. Hem de baştan sona! Gerektiğinde canlandırma ve taklit de
yapılırdı anlatımda. Öyle ki, karate filmi seyredilmiş ise orada
öğrenilen bir teknik yine dostlar üzerinde denenirdi.
Bilgi ve iletişim teknolojileri bugün öyle bir seviyeye geldi ki en
küçük bir hareketimizden bile ticarî anlam çıkarılmaya çalışılıyor.
Market alışverişlerimizin istatistikleri analiz edilip, hangi saatte
hangi ürün daha çok satıldıysa o ürün ön plana çıkarılıyor, gözümüzün
içine sokuluyor adeta. Alışveriş merkezlerine hangi kapıdan girdiğimize
bağlı olarak, oraya yakın firmaların reklam SMS ve mailleri otomatik
olarak gönderiliyor. Kişisel verimiz olarak bildiğimiz bize özel
bilgiler, kilolarla satılıyor neredeyse. Kilo dediysem kilobyte gelmesin
aklınıza, o bilgilerin içinde olduğu disklerin kilosunu kastediyorum.
İnternetten bir ürünün özellikleri veya fiyatını merak edip aratmış
olabilirsiniz. Biraz sonra ilgisiz bir başka sayfada gezinti yaparken,
az önce aradığınız ürünün satıldığı sayfalar çıkarılıyor önünüze.
Online işlemler hayatımızda daha da yaygınlaştıkça kaçınılmaz olarak
bankalarla içli dışlı olmaya başlıyoruz. Doğum tarihimiz, mülk
envanterimiz ve iş zekâsı çözümleri ile ticarî anlam kazanabilecek ne
kadar önemli bilgimiz varsa bankaların uhdesinde bulunabiliyor.
Sorduğunuzda CRM (Customer Relationship Management – Müşteri İlişkileri
Yönetimi) uygulaması olarak müşterisini daha yakından tanımaya ve ona
değer vermeye yönelik bir çalışma olduğunu söylerler. Doğum günlerimizi
“kankalar”dan önce kutlarlar. Ev ya da araba aradığımızı öğrenince,
hemen kredi vermeyi teklif ederler. Bazen hiç istemesek bile adımıza bir
kart veya kredi tanımlayıp haber verirler. “Ben istememiştim ki”
dersiniz, ama “genç adamsın, cebinde bulunsun ehehe” yaklaşımındadırlar.
Sahip olduğumuz şeyleri risklerden korumak için sigorta önerirler,
bazen bizi o kadar düşünürler ki “sana bir şey olmasın abi” diyerek
haberimiz olmadan sağlık sigortası başlatırlar. Tabiî ki sundukları
bütün hizmetler karşılığında para ödersiniz ve söz konusu alacakları
olduğu zaman hiç afları yoktur.
Eskiden dostlarımızın deruhte ettiği pek çok hizmeti “paralı
kankalar” diyebileceğimiz bankalar üstlenmişse, kendilerini “kanka”,
“kanki”, “panpa”, “hacı”, “hafız”, “müdür”, “ortak” ve bilumum
arttırılmış samimiyet göstergesi ile çağırdığımız dostlarımız ne yapıyor
şimdi? Ne yapacaklar, sosyal medyadaki bütün paylaşımlarımızı beğeniyor
ve paylaşıyorlar, hepsi bu…
Kankalar versus Bankalar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Resmileşebilir, dikkat!
Ronî Battê karikatürü Whatsapp, kullanım şartları ve gizlilik ilkelerinin güncellendiğini duyurdu. Bu kapsamda, kullanıcılarından What...


Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme
Yorumlarınız denetlendikten sonra uygun görülürse yayınlanacaktır. Genel ahlâka mugayir ifadeler, hakaretler veya spam türündeki muhtevaya sahip yorumlar, takdir edersiniz ki, yayınlanmayacaktır. Onun haricinde her türlü yorum yapabilirsiniz, yapınız hatta...